February 18, 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

February 18, 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Balmain "Madaine" ın bahar yün- lülerini adeta erkek kumaşlarının pastel tonlarından seçmiştir. Böylece bir çok bahar kıyafeti, erkek kumaş- larına, bir kadın eli değmiş gibi bir manzara arzetmektedir. Tayyörler neoklasık hattı devam ettirmektedir. Yani ceket etekleri bi- raz kısadır, detaylar ise klasik tayyör detaylarıdır Yalancı bolerolar, bir çok bahar kıyafetinin hususiyeti olmuştur Ipeklıden veya çok ince yünlüden ekoseler, "pied de poule" ler çoktur. İnce jerse de epeyce kullanılmıştır. İstanbul sarısı Balmain defilesindeki en büyük hu- susiyet, elbiselerin insana bir se- yahat arzusu vermeleridir. Balmain bunu bilhassa seçtiği renklerle temin etmeğe muvaffak olmuştur. Yakında yaptığı bir Ege seyahatinin tesiri al- tında oradan getirdiği renk ilhamla- rım kullanmak isteyişi ortaya "İs- tanbul sarısı"nı çıkardı. Balmain'in İstanbul sarısı, pembeye çalan sıcak bir sarıdır. Mermere vuran güneş tonlarım Atinadan getirmiştir. Onun "Floransa seması" dediği mavi çok açık bir mavidir. Bundan başka Messina mavisi, Grönada kır- mızısı nazarı dikkati celbetmektedır ekil Kadınların elbisesi kendi vücutla- rının şeklini takib edecektir. Bel kemerlerle değil, elbisenin biçiminden doğan bandlar ile belli olacaktır Öğleden sonra elbiselerinde arka- sı kapuşonlu, rahip yakaları çok mo- dadır. "Jolie Madame" gündüz el- biselerinde beyaz röverle dönen kü- çük ve sade yakaları tercih etmiştir. Redingotlar ıslah edilmiştir. Kısa, bol, düz hatlı her uzunlukta ceketler, kaplar, günün her saatinde kullanıl- maktadır. Balmaın 956 senesi için etollere k bir yer ayırmıştır. Içı frapan renklerle kaplı muazzam eed" toller bilhassa nazarı dıkkatı celbet— mektedir Emprımeler 1956 yaz mevsiminin kraliçe kuma- şı, Balmain için, emprımelerdir. Bu emprimelerle de, tıpkı "tweed" ler gibi çok büyük emprıme etoller kul- lanılmaktadır. Yaz için ideal bir öğ- eden sonra elbisesi emprım kumaş - tan olacaktır. Emprimeler bazan çok soluk renkler taşımaktadırlar bazen de Tou Lautrec renkleri ile bezenmışlerdır Etollu elbıselerın ya- naııuıaı de, yeniden meydana çıkmıştır. Gece elbiseleri Gece için el işleri çok makbuldür. Kat kat tüller, organzeler, roman- tik kumaşlar renk renk boncuklarla, pullarla işlenmiş bazen tel kafesler üstüne giyilerek, daha da kabartıl- mıştır. Bilhassa, etek uçları çok işli- dir. Balmain'in en şahane elbisesi Fransa kırları" adını taşıyordu. Al- lın simle işlenmişti ve Fransa bayra- kabildi. 24 SİNEMA Filmcilik Marlon Brando Balon Atatürk filmi Önce Douglas Fairbanks Jr. geldi. ürk devrimlerinin hayranı oldu- ğunu söylüyordu. Yapacagı tetkikler- den sonra Atatürk'ün, hayatına dair bir film çevirecekti. Bu sevimli misa- fire, diğer Amerikalı dostlarımıza da olduğu gibi, izaz ve ikramda kusur e- dilmedi. Yedirildi, içirildi, saraylarda yaşatıldı. Duglas ince bıyık modası- nın yaratıcısı olan yıldız memleketi- mizden ayrıldıktan sonra yapacağı fılmden hıçbır haber çıkmadı. Derin çektik. Atatürk gayri ciddi bır elden kurtulmuştu. Atatürk'ün hayatı sinema için çok ilgi çekici bir konu olmalıydı kı kısa bir zaman sonra ortaya yem kahramanlar çıktı. Bu şahıslardan Aaron Rosenberg, Universal - Inter- national film şirketi produktorlerın— den, Borden Chase ayni şirket sena- ristlerindendi. Adil Öz aptan ise, Türk sinema seyircilerinin ismini bir türlü hatırlıyamadıgı bir zat olu min yedeki idari işlerini tedvir edecektı Adıl Özkaptan'ın Amerika- ya gıdıp gelmesı ve getirdiği haberler "Atatu filmi" nin artık tahakkuk edeceğini gösteriyordu. İlk bakışta sevindirici gibi görü- nen bu durumun üstü biraz kazınırsa pek ümit verici olmadığı meydana çıkar Böyle bir filmin —çevrilmesi fikri eğer Amerikadan geliyorsa, ge- ne bir Amerikalı Roy Brock'un Ata- türk'ün hayatına dair yazdığı "The Ghost on Horseback- At Sırtındaki Hayalet" isimli Tromanı hatırlamak gerekir. İçindekilerin ne olduğunu tahmin edebilmek için romanın ismi kafi derecede manidardır. Orta halli bir Amerikan okuyucusu veya seyir- cisi canını hayatın hakikatleri ile sıkmak istemez. Mühim olan vakitle- rim hoşça geçirebilmektir. Film a- milleri de film çevirirken ilk olarak paralarım çoğaltmayı düşünürler. aldı ki, bahsi geçen Universal - In- ternasyonal şirketi Amerikanın en küçük ve en fakir film şirketlerinden biridir, bir gaye ıçın havaya atılacak paraları yoktur. Bu bakımdan teklifin bizim tara- fımızdan geldiği anlaşılmaktadır A- tatürk hakkında film çevirmenin za- manı olup olmadığı münakaşa edile- bilir. Bu sadece sinemacıların değil bütün sanatkârların üzerinde düşüne- cekleri bir meseledir. Atatürk'ün portresi, heykeli yapılabilir, hakkın- da şiirler, destanlar yazılabilir. Fa- kat filmi... Bu hususta biraz düşün- mek lâzım. Sinema henüz yerleşme- miş bir sanattır. Parmakla sayılacak birkaç istisna bir kenara bırakılırsa filmcilik aslında bir sanat değil, bir endüstridir. Bir filmin hazırlanma- sında çalışan insanlar sarfedilen e- mek ve dolayısiyle bunların masraf- ları ancak kalabalık seyirci kütle- siyle karşılanabilir. Bu kadar büyük bir seyirci kütlesini memnun edebil- mek için bir takım ortak ölçüler bul- mak gerekir. İşte bu noktadan iti- baren sinema bir sanat olmaktan çı- kar, endüstri haline gelir. Bir Atatürk filmi muhakkak ki Türkiyede hiçbir filmin toplayama- dığı seyirci kütlesini bir araya geti- recektir. Ama bütün dünyada aynı a- lâkayı beklemek biraz fazla iyim- serliktir. Towa'da, Essex'de veya Si- cilya'da yaşayan bir şahsın, Atatürk filmine göstereceği ilgi, Türkiyenin herhangi bir yerinde yaşayan bir va- tandaşımızın Washington, Cromwell veya Garibaldi'nin filmlerine göste- receği ilgiden fazla değildir.. Ama filmciler muhteris insanlardır. Koy- arı paranın birkaç defa daha fazlasını geriye almak isterler. Bunu da yapmak için o malüm ortak ölçü- ler kullanılır: Aşk, heyecan ve ma- cera.. Ataturk filmini seyrettikten sonra üzüntüden gozlerımızın yaşını silmek istemiyorsak bu konunun bir ticaret metaı haline sokulmasına mâni olma- lıyız Eğer mutlaka bir Atatürk fil- mi çevrilmek isteniyorsa, bu işi ehil ellere tevdi etmek elzemdir. Aaron Rosenberg ve Borden Cha- se ismi lâzım gelen itimadı uyandır- maktan uzaktır. Bu iki şahsan bera- berce meydana getirdikleri filmler memleketimizde oynadı. Şahsiyetleri çevirdikleri bir iki filmden bahsedi- lince derhal ortaya çıkar. İki sene evvel Sümer sinemasında "Fedailer Kervanı - Bend of the River" isimli bir film gösterildi. Baş rollerim Ja- mes Steward ve Arthur Kennedy oy- nuyorlardı, rejisörü Anthony Maun idi. Bu film vasat bir kovboy filmin- den başka bir şey değildi. Geçen se- AKİS, 18 ŞUBAT 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: