19 Mayıs 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

19 Mayıs 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Milli Kütüphanede Ertesı akşam Vera Franceschı nin, vıyolonıst Fethi Kopuz'un part- neri olarak. Milli Kutuphane'de ver- diği sonat resitalı, farklı bir tezahür oldu. Programda Mozart (Fa Majör), Beethoven (Ilkbahar) ve Franck so- natları vardı. Hiçbiri iyi çalınamadı ve ıcra dereceleri de ,program sırası- i ği bir konser vermeye yetmeyen bir viyolo- nist değildir. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, eserleri tefsire mu_t_eallık muayyen gayelerle almıyor. Üstelik, gere zihni ve gerek mekanik melekelerim çaldığı esere teksif etmekte güçlük çekiyor ve teknik zaafı gibi görünen hatalar —-meselâ bilhassa — Cesar Franck'ı mahveden entonasyon dü- şüklükleri- bundan ılerı geliyor. Pi- yanist de tatmin edici değildi. Mo- zart'ta fazla yüktü, — Beethoven'de fazla solist vari, Franck'da fazla si- lik ve vuzuhsuzdu. Bütün bunlar ve ıkı partner arasında anlaşma yoklu- ğu, oda musikisinin manasını yok et- ti. Verimli işbirliği illi Kütüphane'deki konserden iki gece sonra Devlet Konserva- tuarı salonunda biri viyolonsel, diğe- ri piyano çalan iki sanatkâr, Ko- puz-Franceschi ortaklığının yapama- dığını yapıyorlar, oda musikisinin ne demek olduğunu, üslüplara bestekâr- lara sadakatten ne kasdedildiğini an- latıyorlardı. Viyolonseli çalan, Kon- servatuar öğretim kadrosundan Mar- tin Bochmann'dı. Piyanoda da, med ve cezirler içinde geçmiş sanat baya- tında şimdi yeniden bir — yükselme devresine vardığı anlaşılan — Mithat Fenmen vardı. Konseri açan Brahms sonatında (Op. 38; Mi Mınor) ideal denebile- cek bir Brahms anlayışı vardı. Boch- , çok yerinde olarak nuans hu- dutlarım dar tutuyor, fakat dut saha içinde mümkün olabılecek bütün dinamik imkânlarından fayda- lanıyordu. Cümlelerin — kıvrımlarını belirtiyor, keskin köşelerin, parlaklı- ğın ve cilanın bu musikide yerı olma- dığım biliyordu. Solo hattın icrasın- daki bu olgunluk, piyanistin aynı de- recede duygulu davranışıyla birleşi- yor, melodiler ve armoniler tam bir ahenk ıçınde meczoluyordu. n Saygın sonatı da yetki ve guvenle çalındı. Hernekadar Saygun'- un musikisinin nasıl Çalınacağı hak- kında kesin kıstaslar -bilhassa icra azlığı yüzünden- vücut bulmamışsa da, bu musikinin bağlı bulundugu devre ait. hususiyetleri göz önünde tutmak suretiyle bir hüküm vermek mümkün olabilir. Bundan başka ese- rin, mahiyeti ve değeri hakkında bü- yük şüphelere mahal vermeyecek şe- kilde meydana çıkabilmiş olması da icranın sağlamlığına — delalet eder. Nihayet -ve en mühimi-., bizzat bes- tekâr da eserının gordugu muame- leden mem Programın ıkıncı kısmı sudan e- AKİS, 19 MAYIS 1956 serlerden müteşekkildi;, tek bir is- tisna ile: Hindemith'in, Birinci Dünya Savaşını takip eden yıllardaki ekşi alaycılıgını aksettıren, nefis Caprıc- cio'su.. Diğer eserler, Onsekizinci A sır dönümü Fransız bestekarlarından Marin Marais'nin Dansları, Milhaud'- nun - Bochmann'ı entonasyon sıkıntı- sına düşüren- Etegie'si, ve Grieg sonatıydı. Bir piyanist ağladı Kaç gündür afişler, konsere iki so- listin katılacağını, Metin Öğüt'ün Mozart, Selçuk Armaner'in de Ravel (Sol Major) konsertolarını çalacağı- nı ilân ediyordu. Cumartesi günü Bü- yük Tiyatro'nun giriş — kapısındaki levhaya yerleştirilen programda da bunun hilâfına bir kayıt yoktu. Bu vaide kapılarak iki lira civarında bir para ödeyip içeri girenler, ancak sa- londa dağıtılan programı aldıkların- da, konserin bilhassa cazibesini teş- kil eden Ravel konsertosunun çalın- mayacağım öğrendiler. Madem ki programda böyle mühim bir değişik- lik yapmak gerekmişti, niçin durum daha önce açıklanmamıştı? Ravel'in çalınmamasını ve piyanist Armaner'- in de konserden çekilmesini gerekti- ren sebepler son dakikada zuhur et- miş değildi. Aldatılmış — durumdaki dinleyiciler pekâlâ orkestrayı mah- kemeye verebilirlerdi. Orkestra yet- kilileri de, kendilerim müdafaa eder- ken ancak şunu — söyleyebilirlerdi: "Başımızda Richard Engelbrecht gibi bir şef varken, teşkilâtımızın da ne derece bozuk olduğu herkesçe bili- nirken, Ravel konsertosu gibi güç bir eserin çalınamıyacagı tahmin edil- meliydi." Nitekim daha ilk provada, aylar— dır bu esere hazırlanan Selçuk Ar- maner, çalamıyacağını anlamıştı. Şef Enge Ibr echt, partisyondaki po degışıklıklerını bile kavrayamıyor, asit bir sürprizle — karşılaştığında "ben şimdi ne yapacağım?" avrı takınıyordu. O akşam dostları, Sel- Armaner'i göz yaşları içinde buldular. Bu durumda sahneye çık- mak, yüzde yüz hezimeti kabul et- mek demekti. Bn. Armaner, bir da ha provaya uğramadı. Vera Fran- ceschi'den sonra bir piyanist daha aynı akibete uğramıştı. Öyle anlaşı- lıyordu ki orkestra idare heyeti ve Milli Eğitim Bakanlıgının Güzel Sa- natlar Umum Müdürlüğü, işlerin bu şekilde yürümesine — müsaade ettik- çe daha pekçok solist ağlayacak, da- ha pekçok dinleyici ağlamaklı -ola- Konserin diğer solisti Metin Öğüt, herşeyden önce, böyle bir şefin ida- resi altında çalma cesaretini göster- diği için tebrik edilmelidir. Piyanist öğüt, durumu kavramış görünüyor- du; kendini tamamen partisine verdi; hattâ zaman zaman şefe yol göste— ren hareketlerde bulundu; bir ara or- kestrada -ağaç nefeslilerde- çıkan kargaşalığa aldırmadı ve partisini kopmadan götürdü. Daha uygun şartlar içinde başarısı — şüphesiz ki üstün olurdu. 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: