18 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

18 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER günü iddia ediyordu. Taşer, siyasi faaliyet hakkında da bazı düşünce- lere sahipti. Mamafih genç Binbaşı- ü irdi. | İhti- sonra içine (düştüğü salonlarda etrafını saranlar onu bu istikametlere itmişlerdi. Tıpkı Özda- ğı, tıpkı Esini, tıpkı Saykalı, hatta Erkanlıyı ittikleri gibi... Tebligatı alanların en talihsizi Komitenin genç ve yakışıklı Deniz Yarbayı Münir Köseoğlu oldu. Kö- seoğlu eski alışkanlıklarını ihtilalin hemen ertesi günler bırakmış, fakat aradan çok geçmeden kendisini ye- niden bunlara vermişti. Alışkanlık- lârının başında eğlenceyi biraz faz- la sevmek geliyordu. Genç Milli Bir- likçiyi, hayli zaman var ki eğlence yerlerinde görmemek kabil olmuyor- du: Yanında bir takım kadınlar ora- da burada dolaşıyor, Türkiyeyi idare eden bir Komitenin üyesi olduğunu sık sık unutuyordu. Başka hiç bir kusu- ru yoktu ve Türkeşçi filan da değil- di. Ciddi işlerle uğraşmayı sevme- diğinden o taraklarda bezi yoktu. Zaten Mili Birlik Komitesinde, yo- lunu şaşırmış da oraya düşmüş gibi bir hali vardı. Münir Köseoğlu o gece de Ata- türk Bulvarında Kocabeyoğlu Pasa- jJının üzerindeki -eskiden Emin Ka- lafatın eviydi- dairesine sabaha kar- şı dörtte geldi. Soyundu dökündü ve gecenin yorgunluğuna çıkarmak ü- zere, hem tak hem de o çalışma odası olarak kullandığı kısma geçti. Köseoğlu bu daireye yeni yerleşti- ğinden, odası henüz tertiplenmemiş- ti. Sağ tarafta bulunan kütüphane- si yeni yeni düzene giriyordu. Onun karşısındaki ceviz çalışma masası- nın üzerine bazı kanun teklifleri, bâ- zı evraklar karmakarışık atılmıştı. Genç deniz yarbayı, hesapça sa- bah 9 da kalkacaktı. Hemen uyuma- ğa niyetlendi. Ama bu isteğini yeri- ne getiremedi. Zira çok geçmemiş, kapıda duran bir jip, Köseoğluna da bilinen zarfı getirmişti. Genç deniz- ci, mesaja bir mâna veremedi. Üze- rinde pek fazla da düşünmedi, İtyi . Üstten gelen emri dinle- mesini bilirdi. En ateşliler 0 nbir tebligat kısa zamanda biti- rildi ve tekmil haberi verildi. Mil- li Birlik Komitesinin eski üyeleri, ikisi hariç, evden çıkmama emri- ne riayet ettiler. Sarı zarfı alır al- maz hemen hepsi telefonlarının ba- si fonlarından istifade lüzumunu hatırlatmaktan geri kal- madılar. Dışarı çıkanlardan biri Mü- zaffer Özdağ, diğeri Dündar Taşer oldu. En sevdiği slogan "Var olma, ya- hut yok olma” sözü bulunan ateşli Özdağ radyoda Gürselin (tebliğini dinledikten sonra Namık Kemal Ma- hallesinin 2. Caddesindeki 6 numara- lı evin 3 numaralı dairesinden, ka- pıyı bekleyen memuru atlatarak çık- maya muvaffak oldu; Gayesi Devlet Başkanını görmek ve bizzat Gürsel- den bilgi almak, yahut kendi vazi- yetini izah etmekti. Çankayaya ko- şan eski Komite üyesi aradığını ora- da bulamadı. Bunun üzerine bir oto- mobile atladı ve Meclise geldi. Saat öğleye yaklaşıyordu. Bu sırada, si- vil elbisesinin üzerine bir pardesü geçirmiş bulunan Dündar Taşer de Namık Kemal mahallesindeki D ti- pi evinden ayrılmış ve Meclise gel-, misti. Muzaffer Özdağ, emekliye ay- rılmış bulunduğu halde üniforması- nı çıkartmamıştı. Meclis önünde değişen tek şey, Nizamiyedeki nöbetçilerdi. Eski Ko- mite üyeleri nöbetçilerin selâmına mukabele ederek ilerlediler. Fakat, dönerkapının önünde bir kurmay binbaşı yollarını kesti, Meclisin her- kese kapalı olduğunu ve ikinci bir emre kadar içeriye kimsenin girme- sine müsaade edemiyeceğini bildirdi. Taşer ve Özdağ üzgün bir halde tek- rar otomobillere bindiler ve evlerinin yolunu tuttular. Dikkati çeken hu- sus, feragatli ihtilâlcilerin bir mu- Cemal Atadanoğlu Açıksözlü bir asker kabil harekete tevessül etmeyi akıl- larından dahi geçirmedikleriydi. Za- ten ihtilal, evlâtlarını yemiyor, sâ- dece onlardan fazla haşarıları em- zikten kesiyordu. Nitekim o günün akşamı Cemal Gürsel lr İn büyük salonunda sözlerine "Komi tedeki arkadaşlarım hepsi yalanı. ver, hepsi feragat sahibi, hepsi kalâde rekkeptir" diye başladı. Daha sonra da, bir sual üzerine, eğer isterlerse bunlara başka vazifelerin overilece- Şini re “Bunlar şerefli insan- lardır” dedi Şerefli insan oldukları muhak- kaktı. Ama bir takım garip fikirlere saplandıkları ve tehlikeli temayülle- re daldıkları Silâhlı (Kuvvetler Başkomutanı Cemal Gürselin, birlik- lerine yaptığı tamimle ortaya çıktı. Türkeş ve arkadaşları "Geldik, git- meyiz" formülünü (o benimsemişler, Türk cemiyeti içinde buna güçleri- nin yetebileceği gibi osafın safı bir hayale kapılarak gitmemenin yolla- rmı da araştırmaya ve tertiplerini hazırlamaya başlamışlardı. rine "Dur" demenin zamanının iyi seçilmiş bulunduğu Gürselin birlik- lere tebliğiyle daha açık şekilde an- aşı Daha geniş açıklama pelet Başkanı, hâdiseleri iki tide açıkladı. Birincisi, Çanka da yapılan basın toplantısıydı. Bun da her şey, adıyla anılmaksızın an- latılıyordu. Gürsel tafsilatı, Muhli Kuvvetlere hitaben yayınladığı bil- iri i. o Affedilenlerden teşekküllerini ele geçirme, hattâ ordunun bâzı yüksek rütbeli komutan veya genç subayla- rım iğfal etme yoluna sapmışlar, on- larla temas kurmuşlar, bir takım telkinlerde bulunmaya başlamışlar- dı. Bu telkinlerin mahiyeti, Meclis matbaasında ele geçen bir tasarıdan anlaşıldı. Tasarının altında dört imza bu- lunuyordu. Bu dört imza belki ya- kıştırmaydı, belki bir gerçeğin ifa- desiydi. Tasarı, bir kanun teklifiydi, İmzalar Alpaslan Türkeşe, Orhan Erkanlıya, Numan Esine ve Muzaf- fer Özdağa aitti. Kanunun gerekçesi, doğrusu istenirse, “Ülkü ve Kültür Birliği" kanun teklifinin gerekçesi kadar şatafatlı şekilde kaleme alın- mıştı. Duyanların, görenlerin ağızla- rmın suyu akıyordu. Gerekçede ifa- de edilen arzular, bu memleketi se- venlerin Ohepsinin gönlünde yatan şeylerdi. Gel gelelim bunların gerçek- letmesi için dörtlerin ileri sürdükleri hâl çâresi aklı başında herkesin tüy- AKİS, 18 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: