16 Mart 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 33

16 Mart 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 33
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

JALE CANDAN OKUYUCULARIYLA bugün de bir başka raslantı beni si- ze yazmıya zorladı. Olay şu: Si- gara paketini bana etiketsiz veren bakkaldan, paketin üzerinde bulun- ması lazım gelen etiketi rica ettim. Evvela yüzüme baktı, sonra, belki al- mam umuduyla, tezgahın üzerine bı- raktı. Bakkalın azarlıyan bakışları altında uzanıp, etiketi aldım. Her vatandaş bu küçük ödevini yerine getirmiş olsaydı, acaba bakkal bana böyle bakabilir miydi? Neme lazımcı kişilerimiz, pek normal olan işlerimizi zorlaştırmıyorlar mı? Ortak davranışlara ulaş amamızın nedenlerini düşünerek eve geldim. Bahar paketini açtım. İçinden, etiket büyüklüğünde bir kâğıt çıktı. Üze- rinde, Atatürkün "Mili Eğitim işle- rinde behemehal muzaffer olmalıyız" özdeyişi vardı. M. Utku - Ankara Sevgill okuyucum, toplumu ilgilen- diren birçok konularda bana bu- güne kadar yazmış olduğunuz güzel mektuplar için size pek çok teşekkür ederim. Zaten AKİS, bu sütunu, o- kuyucularına bu fırsatı vermek için açmıştır. Bakın, bu sigara etiketi meselesi bugünlerde hemen hemen hepimizin başına geldi. Sizin gibi davrananlar yanında, "neme lâzım" diyenler de, eminim ki pek çok. Eger böyle olmasaydı, işaret ettiğiniz gi- bi, bakkal etiketi vermemeye cüret edebilir miydi? Ama, siz de öde- vinizi eksik yapmışsınız dersem, bana kızar mısınız? Devletin koydu- ğu zammı yutan bakkal hırsızdır. Hırsızı ihbar etmeniz gerekirdi. Halk uyanık, polis kontrolü ise sıkı olmalı- dır. En ileri toplumların bile, nizamı ancak bu iki şartla koruyabildikleri- ne, Amerikada bulunduğum süre için de birkaç kere şahit oldum. Bir defa- sında büyük bir highway'de sokağa kâğıt atıldığından ötürü bir ahbabı- mızı polis durdurmuştu da, ahbabım çok şaşmıştı. Çünkü çocuğun kâğıt at- tığı yerde ne polis vardı, ne de ev.. Fa kat arkadan gelen bir arabanın ken- dilerini ihbar ettiği anlaşıldı. Polis, "adam sen de" dememiş, otomobili, sanki çok önemli bir iş yapmışmş gi- bi takip edip, yakalamıştı. Ama, ya- bana olduklarım görünce, sadece ih- tar vermekle yetindi Bir başka gün, gece saat | sıra- larında, komşumuz tarafından uyan- dırıldık. Komşumuz, bahçemize iki sevgilinin girdiğini, sonra da kavga ettiklerini söyledi. Köşebaşındaki a- arının numarasını alıp polise bildirmişti. Bu hareket, başkasının işine burnunu sokmak gibi geldi bi- Ze... O saatte hemen giyinip gelen yaş- lı kadın: — Cinayetler, bir takım kötülük- ler kep böyle oluyor. Sevgililer ken- di bahçelerinde, kendi arabalarında her istediklerini yapabilirler. sizin evinizin hududunu aşamazlar. Aşarlarsa, polise yardımcı olmak gö- revinizdir" dedi. Kanun ve kaideyi aşanlara, yap- tıkları iş ne kadar küçük olursa ol- sun, müsamaha etmemek bence de şarttır. Paketin içinden çıkan özde- yişle, derdin püresini de gösteriyor- sunuz. Ah, bu özdeyişler!. Ne güzel- leri var!.. Bir kusurumuz da galiba, duymadan, düşünmeden söylemek... Ezbercilik... Ama, bu da gene eğitim sistemine bağlı değil mi, sevgili oku- yucum? Kocam memur. Bu bakımdan Ana- doluda yaşamaya mecburum. Ar- kası olmayan, büyük şehre yerleşe- miyo.. Bulunduğum yer, bir il mer- kezidir. Ama ne yazık ki, tahmin e- demiyeceğiniz kadar geridir. e Ziya- retlerden bıktım. Burada kadın, yal- nız ev işi yapar, işi bitince ziyarete gider. Ziyaretlerde gene ya ev işin- den, ya falancanın başına gelenden, ya da incir çekirdeği doldurmaz me- selelerden bahseder. Eşine, çocuğuna düşkün bir ev kadını olmasaydım, bu hayata dayanamıyacaktım. ünkü evleninceye kadar hayatım İstanbul- da, çok medeni bir sahilde geçti. Yaz- ları, çocuğumu aynı eve, annemlere götürüyorum. Fakat eski arkadaşla- rım, hatta ailem, bizi yabanileşmiş görüyorlar. Çocuğum ilkokulu biti- rince, İstanbulda ailemle oturmaya karar verdim. Kocam tayinim İstan- KONUŞUYOR bula çıkartmak için uğraşıyor. Ama, bunu başaracağını sanmıyor. Ben de böyle güzel bir şeye inananıyorum. Kocamın bazan, bedbinliğe kapılacak kadar üzüntü duyduğuna şahit oluyo- rum. Üzülüyorum, Ne yapabilirim? Bir okuyucunuz Sevgili okuyucum, çocuğunuzu bü- yük şehirde okutma arzunuzu an- uyabilirim. Madem ki annenizin İs- tanbulda evi var, çocuğunuzu yatılı olarak bir okula yerleştirin. Anne- annesi kendisiyle meşgul olsun, fa- kat siz, bu bahane ile, lütfen evinizi terketmeyin. Sık sık gidip gelebilir- siniz. Ancak, eşinizi evsiz, yalnız, bedbin bırakmaya hakkınız yoktur. Zaten gönlünüz razı olmuyor. Olsay- dı, bana yazmazdınız, değil mi? Ya- bani olmaktan korkmayın, sevgili o- kuyucum. Çocuğunuzun da, sizin de Anadoluda geçirdiğiniz yıllardan pek çok kazancınız olacaktır. Olmuştur da... Bu bilgiden, tecrübeden fayda- lanın. Siz, uzun yıllar büyük şehirde yaşıyan türkten daha fazla türksü- nüz. Çünkü Türkiye büyük şehir de- mek değildir. Gittiğiniz yerlere, hiç- bir şey götürmediğinizden emin mi- siniz? Çevrenize bazı şeyler öğretti- niz. Eşiniz, sizden aldığı kuvvetle, görevini daha iyi yaptı, Ziyaretleri sevmiyorsunuz. Haklı olabilirsiniz, fakat bu geleneksel ziyaretleri "ev ekonomisi kulüpleri" şeklinde geliş- tirmek de pek ala mümkündür. Bir grup kurabilir, dikiş günü, el işi gü- nü, kitap ve gazete okuma günü, ye- mek, ev ekonomisi, bütçe günü vesa- ire yapabilirsiniz. Herkes, bildiğini bilmeyene öğretir. Bunun yanında, şehrin sosyal hayatında faydalı rol oynıyabilirsiniz. Ankara veya İstan- bulda merkezi mevcut olan bir kadın teşekkülüne girerek, bu sahada çalı- şır, yardım kolları kurar, köye gi- der, konferanslar tertipleyebilirsiniz. Eşiniz size yardımcı olur, birşeyler yarattığınız için de mutluluk duyar. Yazları da gene dinlenmeye gidersi- niz. Ama, yeni işiniz sizi o kadar sa- rabilir ki belki de, eskisi kadar git- mek istemezsiniz. Sakın, "söylemesi kolay" demeyin. Hele bir deneyin ba- kalım

Bu sayıdan diğer sayfalar: