31 Aralık 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

31 Aralık 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS disini arabasına alarak doğruca Lon- don Çlinic'e götürdü. Gülbenkyan yedi hafta hastaha- nede yattı. Yolculardan ölenler ol- du, fakat o, ikinci derecede yanık- lar ve çıkık bir dizle bâdireyi atlat tı. Tabii, Hewitt'in sayesinde en ve ni elbisesinden de oldu!.. Hastahaneden çıktığı gün yanına hastabakıcısını aldı ve doğruca ha: va alanına gitti. Süvarilikten biliyor du, attan düşeni hemen tekrar ata bindirirlerdi. Aksi halde insanın ce sareti kırılır, gözü yılardı. Aynı a- landan, aynı tip uçakla havalandı. lar, kazanın olduğu yerde yarım Sa: at kadar dolaştılar. Gülbenkyan bu uçuştan fazla bir şey hatırlamıyor. Hastabakıcı, ömründe ilk defa uça- ğa biniyordu. Zavallı kadını fena halde tuttu. Şimdi hastaya bakmak sırası Gülbenkyana gelmişti. Yol boyunca kadıncağızla meşgul oldu. Gülbenkyan, hikâyesini: “— Ciddi bir kaza idi. Şansını varmış, ucuz atlattım. Yıl uğursu- zundur derler, zahir doğru” diye bi- tirdi. Koltuğunda öne eğilerek, ellerini bana uzattı “— Bakın, ellerimde hâlâ yanık izleri var, Hatıra olarak bir bu kal dı, Uçakla seyahate devam ettim. Şiş kebabını da eskisinden çok sev- dim!..” Ah, o eski börekler!., Gere tatlı bahislere döndük. *— Bir de böreği severim” dedi. “Bilhassa eski ahçıların açtıkları ir ce, kırk katlı börekleri... Ah, baba- mun bir türk ahçıbaşısı vardı, bilse- niz ne güzel yapardı!.. Sanki börek değil, bir sanat eseri...” Gülbenkyan yemekten bahseder: ken öyle tatlı anlatıyor ki, âdeta in- sanın ağzı sulanıyor. Babasından duymuş: Eskiden bizde madeni pa- SOSYAL HAYAT Gülbenkyan, Ozden Tokere türk yemeklerini anlatıyor ille de şiş kebabı!., ralar varmış, -Nâzik evsahibim, “ta- bii, siz doğmadan çok önce” demevi ihmal etmedi-, Usta ellerden çıkmış bir böreğin üzerine bir para koydu- unuz zaman, şeklini bozmadan di- bine geçermiş. O kadar ince ve gev- rek olurmuş... Babası sağlığında va- nında daima bir türk ahçı bulurndü rurmuş. Buna ait eğlenceli bir hat rası da mevcut. 1928 senelerinde Gülbenkyanlar: da çok usta bir ahçıbaşı varmış. Her ne sebeple ise onlardan ayrılıp, Mos- kovadaki Türk Elçisinin hizmetine girmiş. Yeni gelen ahçı, müşkülpe- sent baba Gülbenkyanı bir türlü memnun edemiyormuş. Bilhassa bö- rek hususunda... En nihayet ahçı, ka bahati oklavaya atmış, “Bana iyi bir oklava bulun, ben de size giden ahçı ADLİYE KARŞISI Ni A MAĞAZA'DA AVRUPA m 31 Aralık 1965 li Lei GÖRE TAKSİTLE (AKİS: 707) kadar güzel börek yapayım” demiş, Kalust Gülbenkyan büsbütün kız. mış, “Ben alâsmı İstanbuldân gi tim, onun ne kusuru olabilir?” de: miş. Neden sonra - anlaşılmış i a oklava kayıp. Başta arne Gül yan, bütün âile evi aramışlar, tara muşlar, oklava yok! Nihayet mikeiğe aydınlanmış? Giden ahçı beraberim deo kıymetli âleti de alıp, götür- müş. Gülbenkyan küplere binmiş. Yenisini getirtmek çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen, malımı ele geçirmeğe karar vermiş. Pâris- ten Moskovaya iki hafiye “yollamiş. Türk Elçiliğindeki ahçıyı bulmuşlar. Sıkı bir soruşturmadan" sonra süç- Tu, suçunu itiraf etmiş ve kıymetin den kimbilir kaç misli paraya; mi olan oklavayı emin ellere yesin set miş! > Gülbenkyan “ İşte, iban böyle.idi” dedi “Hakkının yenmesine asla mül edemezdi. Bu, onun için bir prensip meselesiydi.” Gülbenkyanların artık türk akiçi- suyok. Canı alaturka yemek iş zaman ya Londra civarındaki Hik- met beyin işlettiği türk lokantasına gidiyor, ya da Türk Elçiliğine. Ba van Kuneralpın ahçısını, bil kebaplarını ve böreklerini -—— 21

Bu sayıdan diğer sayfalar: