8 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

8 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 İkinci teşrin 1924 üzaml_ıların a— Mezarlığı Süyük zabıta romanı Geten tefrikaların hülüsas tun Mw Baba, Dirayet Hanı- Hen, *fiye bekçisidir. Dirayet | k“". ,, Yeğenleri Nusret ve ve ile sayfiyeye geldikleri Ü açık buluyor. Sofa- derleri izleri vardır. Polis komi- Soğen, Rauf ve Vedat Beyleri lar; YO Mutalâa — yürütüyor- < Polü âmiri dedi ki: %;:.:Mendl_. Sizden mah- ir ricada bulunacağım: ş&;“fldıki ve yukardaki kan tmek tilmeyiniz. Vakıa bunu İş- he a pek ş:n sıkıcı bir iş ama, Dirayet Hanmm: S Yukariki katta mr kan izi?... ..;E'H. Tavan arasma çıkan deni, Yehin ağzmı kapıyan pers N üzerinde... faya varmışlardı : bu evde bir cinayet iğ- lmasın, komiser Bey? h'î:mi"r hafifçe suratını buruş- u j diye kadar hiç bir şey bur Eğe,öYle olduğunu — göstermedi. , gü tin '_î“'de bir cinayet olsay- Y b"m: maktul yahut yaralı- a.“b""“ Hanım, sofanın ucun- Merdivene bakıyordu. — var, —S rağmen yukarda kan îxj"îfyi türlü türlü izah et- Belen 3 vündür, İhtimal buraya :n .'d'm yaralanmıştır... Ya- |* bir cinayet tecrübesinde bu- "hulmuştur, b::'ıf Bey, Yi Yet Hanmmım ve iki yeğeninin ü'.'deki ifadelere bakıyordu. 'n""'!.::ld::—. benziyordu. » Yüzü i ifade, her k kin » her şeye bozulmamıştı, Nüsret, azıcık geride durmuş, Ko"ü—. bu sırada, hâlâ iza- *rmekteydi: i de tetkik edeceğim. Eğer de ederseniz, arkadaşım N Beyle birli ikte bahçeyi dola- .“.ıı B"'"S*Ok büyük gali- i.r _ıı:ı:.:. kadar iner... E- *ber geleyim. Nakleden : Vâ - Nü girdiler. Basamakları yenilmiş bir taş merdivenden aşağıya indiler. Mahzenler mürabba şekilliydi. Büyük degillerdi. Birbirlerine kalm tahta kapılr geçitleri vardı. Bahçenin kumlara çıkan tarafı, ancak bir çitle ayrılmıştı. Bütün çalılıklara bir göz atıldı. Haydar baba, köşkün — yanımda — yalnız kâlmıştı. — Hiç bir şey bulmadınız mı? Vedat Bey, ona baktı: — Ne bulmamızı istiyordu- nuz? İhtiyar bahriyeli bu sualden adeta utandı. Cevap vermedi. Kamiser, Didar Hanmma dö- nerek sordu: — Hanmfendi, bu köşkte ye #enlerinizle beraber mi oturuyor- sunuz? — Evet, Ihlamur köyde a. ğustos ve eylâl aylarmı geçirdim. Lâkin bu sene yalnız olmayaca- ğgız. Yarm bir erkek yeğenimle zevcesinin gelmesini bekliyorum. Onlar da bir kaç gün misafirim olacak., Doğrusunu isterseniz bu- rada yalnız başıma yaşamaktan biraz çekiniyorum. Bilhassa bu sön meseleden sonra.. Ah, aman yarabbi... Ne tatsızlık.. Bu ha. dise, keyfimizi kaçıracaktır. — Temenni ederim ki mesele mühim değildir. Eh, hanımefen- di, müsaadenizle artık yanınız- dan ayrılayım.. Her hangi can sıkacak bir hadise olursa haber veriniz, emrinize amadeyim.. Vedat ve Rauf Beyler müsa- ade istedi. Haydar Baba da, üç kadınm eşyasını getirmek üzere istasyo- na gitti. Zavallıların bütün ne- şesi kaçmıştı. İstirahat mevsim- lezi hoş bir mukaddime ile başla- mıyordu. Hizmetçi Atiye Hanıma Hay- dar Baba haber götürdüğü için kadıncağız, çok geçmeden gel- | di. Saat beşe doğru komiserin bildirdiği üzere, izler —almdı. Bundan sonra da yerdeki kan le- keleri silindi. Saat dokuzda evdekiler, bü- yük ihtiyatlarla bütün kapılarmnı kapayarak kilitlediler. Dirayet Hanımla yeğenleri istirahate çe- kildi. Odaları yan yana idi. Pençe- reden bakınca bahçenin nihaye- tindeki kümsal görünüyordu. Kumsalm da ötesinde, deniz, koyu ışıltılarla — pırıl pıril parlı- yordu. Deeki Bi eli Nusret Hanım, uzun uzun de- niz üfuklarına baktı. Ufuklar büsbütün kararınca ve morartı- dan eser kalmayınca, pancurla - rını kapadı. Denizin havası, o- danın içine biraz serinlik serpi- yordu. Onun için pencereyi açık bıraktı. Küçük bavulunu iskemlenin üstüne bıraktı. Tam bu esnada, bir şeyin farkıma vardı, çanta- sını salonda unutmuştu. Yani, aşağı inerek bunu getirmek mec- buriyetindeydi. Bu da fena hal- de canını sıktı. Geldikleri zaman karşılaştık- Tarı kötü hadise, genç kızın üze- rinde çok fena bir tesir brrak- mıştı, (Devamı var) HA Gümrükte | Bir şikâyet etrafın- da verilen cevap Son zamanlarda — Yugoslavya ve Romanyadan — memleketimize gelen muhacirler çoğalmıştır. Bu münasebetle bir kaç muhacir Sir- keci Gümrüğünde — gördükleri | müşkülâttan dolayı şikâyet etmiş- lerdir. Bunlardan biri kızlarınım çeyi- zi olduğunu iddia ettikleri bir ku- maş parçasından 70 lira vergi İs- tendiğini ileri sürmüştür. Bu mesele etrafmda tahkikat yapmak için bir — muharririmizi Sirkeci Gümrüğüne gönderdik. | Gümrük Müdürü Bey kendisine şu izahatı vermiştir: — Bu hâdiseyi hatırlryamıyo- rum, Yalnız yeni gümrük kanunu- muz çok sıkı olduğundan her gün bir çok şikâyetlere ben de şahit ©- luyorum, Meselâ geçen gün Ro- manyadan gelen bir hocafendinin eşyaları arasında 14 tane yakası bile açılmamış gömlek çıktı.Bir ha nım da büyük bir ipekli kumaşı teyelleyerek birbirine eklemiş ve sözde şalvar biçimi bir gey yap- mıştı. Tabintiyle bunların güm- rüksüz olarak geçmelerine müsa- ade edemezdik. Eski muhacir kamınu muhacir- lerin emvali menkule ve gayri menkulelerini bilâ gümrük idhal etmelerine müsaitti. Halbuki şim- di yalnız eşyayi zatıyeler, çiftçile- rin çift arabaları ve hayvanlariyle tohumları, sanatkârların sanat â- letleri, tüccarların krymeti 5000 lirayı tecavüz etmemek şartiyle tüccarf eşyası gümrükten müaftır. Bunâ nazaran muhacirlerin bera- berlerinde getirdikleri yağ, bul- guür, kışlık zahirelerinden bile gümrük vergisi almmak lâzımdır ve alıyoruz. p —— Ihsan YAVUZ Kadın ve erkek terzisi Bütün şıklar hep orada gi- yinirler. Her keseye ve her arzuya uygun elbisenizi ancak orada yaptırabilirsiniz. İstanbul Yenipostahane kar- şısında Foto Nur yanında Leta- fet hanmda, gz ROMATIZMA ve her nevi ağrılara karşı SULAJIL Çok faydalı ve tesirli bir devadır. Haricen kullanılır. zz Fi, 65 kuruştur. DİŞ DOKTORU Übeyt Sait Fatih Karagümrük Tramvay durağı No. 4 BER — Akşam Postası — SESİ| —— Horlak — ) Köyün papazı, yumruklarını salladlrı —Ah dinsiz... Ah zındık... gene mi kiliseye gelmedi?... Bugün ü- çüncü pazardır dua etmiyor... Mut laka o herif hortlıyacak... Hortlıyacak mt?... Bütün köylülerin tüyleri diken diken oldu. Zira, bundan çok kor- karlardı. Müthiş kış gecelerinde, rüzgâr camlarda ve damlarda u- guldarken, biribirlerine — hortlak hikâyeleri anlatırlardı. Hattâ, bir gün, bu hikâyeleri dinledikten sonra, Maria anne, kendi gözleriyle bir hortlak gör- Tmüş ve çıldırmış, şimdi timarhane- ye girmişti. Bu hâdiseden sonra, köylülerin dimağı, ölülerin mezar- dan dirilebileceğine ve insanları felâkete sürükliyeceğine büsbütün inanmışlardı. ü Şimdiyse, papas, işte: — Alferdo Hartlıyacak!,. ye haykırdı... Aman yarabbi... Bu kan çanağı gibi kıpkırmızı suratlı ve kıpkir- mızı gözlü adamım şarap tulumu kadar şişman vücudiyle hortlama- s1 çok müthiş bir şey olurdu. doğ- rusu ... Herkes haç çıkardı ve dağıl- dı!... B Heder * SKK A SiN A YLEN. ç “Üzüm üzüme bakarak kara- rırl,, derler... Bir köyün içinde her kesin müteassıp ve buna mukabil sade bik kişinin hür fikirli olması- na imkân var mıdır?... Elbette yok tur! Alferdo da, din diyanet işlerin- de mübalâtsız olmasına ve kiliseye gitmek tenbelliğini göstermesine rağmen, bâtıl itikatlara inanmak- ta birinciydi! Papasm kendisine dair söyle- diklerini işittiği vakit, pancar gibi suratı büsbütün kızardı: — Ben mi?... Ben mi?... Ben mi hortlayacağım?... -diye sordu. Köylüler istavroz çıkardı: — Papazın söyledikleri daima çıkar ama, inşaallah bu sefer çık- mâz.. — Aman yarabbi, aman yarab- bise. Hindiye “kabaramazsın kel Fatma!,, dedikleri zaman ibiği nasıl kızarır ve vücudu nasıl şişer- se, Alferdo'ya da öyle oldu... Suya düşmüş bir ceset gibi ka- bardı, şişkinleşti. Eliyle kalbini tu- tarakı — Ah, ah, ah... “diye haykırdı. Bir kaç adım sendeledi. Sonra, yere yıkılarak çırpınma- ga başladı. — Ölüyorum, ölüyorum... Sahiden de can çekişiyordu. Köylüler, onu bir kanape üstüne yatırdılar... Şakaklarmı oğdular; sun? teneffüs yapması için, kolla- rını açıp kapadılar; almına su serp tiler. -di- Bu akşam SARAY sinemasında | MÜULEN RÜJ Cazip ve musikili komedisinin ilk iraesidir. Oynıyanlar: COMSTAMCE BENNET Franehot Tone ve Tullio Carminati Neşe - Eğlence - Şarkılar Danslar - 200 r DENİZ ILAHİ ve Muzikhol - artisti İlâveten: Renkli Silly Senfoni (Böcek muharebesi) FOKS - JURNAL Fakat nafile... Hiç biri fayda vermedi. Uzun uzun göğüs geçir. dikten sonra biçare adam: — Ben hortlıyacağım... diye öl dü. Son sözleri bu . sabit fikir ol muştu. Köylüler, diz çöktü. Dua- lar ettiler, Papazınm ve bizzat Alferdonun çıkacak diye - ötleri patlryordu. Onu, bir ayak evvel mezara gö- türüp gömecekler, üzerine de ağır taşlar koyacaklar ve dünya yüzü- ne tekrar çıkmamasını temin ede- ceklerdi. “Şayet ölünün başımda bekle- nirse hortlamaz!,, derler... Onun için, o gece, cenazenin yanmda on beş yirmi köylü nöbet bekledi. Sabah olup da horoz ötünce herkes, rahat bir nefes aldı. Artık, tehlikenin büyüğü atlamıştı. Şim- di artık, ölüyü tabuta koymak, mezara gömmek kalıyordu! Bunda da acele ettiler... Çabuk bir dint merasim yaptılar. Buna bizzat papas iştirak etmiyerek çö- mezini gönderdi. Zira, kiliseye de- vam etmiyenlerden şefaatini esir- gerdi. Köylü, bundan dolayı da fena halde telâşa düştü. Tehlike büyüyordu. Alferdo, mezarın üze- rine konulan taşı kaldırmak fırsa- temnt bulursa iş berbattı... Bu düşünceyle arabayı mezar- lığa doğru sürüyorlar; aynı zaman da, gözlerini tabuttan ayırmıyor- lardı: Birdenbire, hepsi birden müt- hiş bir korkuya kapıldı ve gözleri- ni uğuşturdu: — Hayal mi görüyorum? — Nasıl? Benim gördüğüm ha- yali siz de mi gördünüz yoksa?... — Tabutun kapağı oynuyor. — Ben de görüyorum... — Hortluyor... — İmdat...iHortluyor... Bu son sayha, bütün gırtlaklar- dan birden çıkmıştı... K — İmdat... Ahbali, ilkönce, çil yavrusu gibi dağılmak üzereydi... Müthiş bir he zimete uğramışlardı. Lâkin, birdenbire, biri: — Vurun... Gebertin... Yoksa elinden kurtulamayız... -diye ka- pağr açılan tabutu gösterdi. Filhakika, cenaze arabasından aşağı, Alferdo, inmeğe çalışıyor- du. — Vurun... Yerden toplanan taşlar, biçare adamın kafasına gözüne, dolu gi- bi yağdı. — Vallahi ben ölmedim.. Ölme- dim.. Bayılmışım.. Fakat, dinleyen kim?... — Konuşuyor da... Vurun... içlerinden DA SORASRÜLA a Kan tutup bayılan adamcağızı, hortladı diye öyle bir taşa tuttular ki, bu sefer, sahiden öldü. Nakili: (Hatice Süreyya) Beyoğlu dördüncü sulh hukuk mahkemesinden: Pangaltıda eski İcadiye yeni Babil sokağında (140) No. lu Bar lıkciyan apartımanının (3) No. lu dairesinde sakin iken 8/9/934 ta- rihinde vefat eden madam Hacı Nurisanm vasiyetnamesi açılarak usulen tenfizine başlanmıştır. Me- deni kanunun 538 inci maddesi bu bapta itirazı olanlarm ilân ta- | rihinden itibaren — BİR ay içinde | Beyoğlu dördüncü sulh hukuk mahkemsine müracaatları lüzumu ilân olunur. A'_(M'),.'

Bu sayıdan diğer sayfalar: