21 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

21 Şubat 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TEMMUZ 1914 SON POSTA — Ümumi Harp Nasıl Patladı ? t ini Lt | Giacomımno, İyi Düşün! Nakleden: H. R. —Kızım Doktor: Semi Ekreme — ._92_ Alman Diplomatları Harbin Sebebini Sıkı Tutmuş Ve Halkı Aldatmışlardır Harp mes'uliyetlerinin ortaya çıkmaması için vesikalarda yapı- lan tahrifata birkaç misal: Birinci fıkra — Sırbistan aley- hine yazılan tamim 21 temmuz yerine 23 temmuz tarihi kon- muştur. Bunun sebebi Viyana ültimatomuna muttali olarak mu- tabık kaldığını ve ba ıttılan hasımların ıttılaından daba evvel vukubulduğunu setretmektir. On sekizinci fıkra — Petres- burgta bulunan Prusya jeneralı- nn telgrafıdır ki 30 temmuz tarihlidir. Bundan şu fıkra tayye- dilmiştir: - “Benim burada seferberliğe tevessül edilmesinin sebebi ile- ride zuhuru muhtemel hâdisat- tan — kurtulmasındandır; — bunda “tecavüz kastı yoktur ve şimdi tahrik etmiş olmaktan endişe -edilmektedir.,, On bir numaralı fıkra — Pet- resburgta bulunan Alman ataşe- milterinin yazısından şu cümle kaldırilmıştır" Benim zannım samimi olarak sulh istendiği merkezindedir. Yirmi dördüncü fikre — Al- manyanın Ruayaya verdiği ülti- matomdan son cümle tayyedi- miştir. Bu cümle Rusyaya Alman seferberliğinin kendisine tekad- düm ettiği zehabını vermişti. Yirmi yedinci fıkra — Vivya- ninin Ültümatoma cevabından İn- gilterenin müdahalesinden Üümit- var bulunduğuna ve iki esas muharebin fikirlerini değiştirdik- lerini görmeyi arzu ettiğine dair elan cümle kaldırılmıştır. Bun- dan maksat, Fransayı buşunetle reddetmiş göstererek Almanya- nin ilânı harpten insıraf edeme- diğini kabul ettirmektir. Viyanaya veya Viyanadan ya- zılan ve mes'uliyeti mucip bulu- man bütün vesaik esasından yok edilmiş gibidir. Alman diplomatları hükümetin bütün hatalarını ve ecnebi dev- detler tarafından sulhü kurtara- cak mahiyette yapılan bilcümle teb'igatı — temmuzun — sonuna hatta ağustosun birine kadar tamamen saklı tutmakta — ha- rikulâde — bir maharet göster- miş, halkı meçhuliyet ve dalâlet içinde boğmuşlardır. Gazeteciler ve Alman karileri Berhtoldun cinayetlerini, Betmanın zaaflarını, Giyomun açık bono imzaladığını, Greyin müdahale taleplerini öğrenmemeli, bilme- meli, işte bütün ehemmiyet buna verildi. Ahaliye yalnız Çarın sö- zünü tutmadığı, Greyin hiyanet timsali olduğu, Vivyaninin reddet- tiği anlatılıyordu. Dert ve iman, halka, Liberal yahut sosyal - de- mokrat mebuslara: “Evet, alçak- ça bücuma uğradık ! Tehlikeye düşen vatanı müdafaaya kalkmak | | Cephede bir tank muharebesi dedirtebilmekten borcumuzdur ! ,, ibaretti. : Alman hökümeti 3 ağus- tosta, bu kat'i vesikalardan hatta bir kısınını neşretseydi, 4 ağustosta Alman Sosyalistlerinin | harp tahsisatını katiyen reddede- ceklerine şüphe yoktu; beyaz kitabın uğradığı tahrifatın sebe- kâ de budur. * Avusturya — ile beraber ileri gitmekte — diğer mesul devlet olan Rusyada — amele bir. nevi hissi kablelvuku ile buhranın ari- fesinde çok hâd bir şiddet gös- terdi:. Takriben yüz elli bin kişi grev ilân — etti.. Temmuzun ikinci nısfında her iki Paytahtın da — erzak fiatleri iki kat olmuştu, şimendiferler de, seyrisefainde, her tarafta teşev- vüşler başlamıştı, silâh fabrikaları kapanmış; yollar kesilmiş, tel- graflar bozulmuştu. Harbe sürükleyici kimselerle çevrilmiş olan Dahiliye Nazırı ayın yirmi dokuzunda bizzat şu itirafta bulunmuştur: | maları, leri arasında aslâ iyi görülmiye- cektir...., Bununla beraber — fırkaların hiçbirinde söylemek veya neşri- yatta bulunmak hakkı yoktu. Seferberlik süküta — müstağrak, gam içinde olan ameleye bu şerait dahilinde tevcih etmiş ve o gü- nün sabahı, halk, sokaklarda ordulara iltihaka emreden kırmızı | ilânları ağzını açmadan Ookumuş- | tu. Halktan bir kısmı hemen asker olmuş bir kısmı kendiliğin- den çekilip, geriye kalanlarda | zorla — dağıtılmıştı. kalanlar bir gürültü çıkarmamayı biribirine tavsiye ediyorlardı. ç- | lerinden hepsi kanidir ki, bu | harpten bir ihtilâl doğacaktır. Yine inliyenlerin, Feryat eden- lerin haddü hesabı yoktu. Vilnada öyle kur'a efradına tesadüf olunur ki, hayvan vagonlarına girmemek için kendini yerden yere atar. Harkovda bütün bir gün grevci- lere esvap giydirilemez. ( Abo ) da kur'a neferleri resmi Ünifor- ayakkabıları — satarlar, kaçarlar. Bir surette ki asker kundaraları şurada burada otuz ı kopeğe alınabilir. l — “Harp, bizde halk kitle- (Arluıı var ) Kaliforniyada lAskerlik | .. . | . Yüksek Tahsil — Daveti Cenubt Kaliforniya Darülfü- Eminönü Askerlik Şubesinden: nununda şu on sene zarfında i. — Nölza Söleyoiktüyo; Si vücuda gelen inkişaf, terbiyevi Bi ge "'_ l terakki 'ı:i:n şayanı dikkat bir | tanahmet, Aksaray — Şubesinde misal teşkil eder. mukayyet kısa hizmetillerden elin- İstatistiklerden — anlaşıldığına | de tam ehliyetname bulunanlar- göre bütün bu değişiklikler, | dan. Darülfünun Emini Dr. R. B. Von Kleinsmidin henüz on seneye varan idaresi zamanında vücuda gelimmiştir. Vücuda gelen tahavvülât şun- lardır: 1921 senesinde Darülfünun (9) mektep ve kollejden ibaretti; halbuki şimdi mektep ve kollej adedi yirmiye çıkmıştır. On sene evvel talebe miktarı “ 5,635 , iken şimdi * 16,185,, dir. Muhte- | lif fakülteler * 283 ,, ten “481,,e çıkmıştır. On sene evvel 393 kişiye derece verilirdi. Şimdi ise ( 1,388 ) kişiye veriliyor. Piyade, Levazım, Sanayiiği Har- biye, sınıflarına ayrılmış 321 ilâ * 324 dahil ve bu doğumlularla muameleye tâbi bulunanlar. ı 2 — Suvari, Topçu, İıtihkh, Ölçme, muhabere, hava, Nakliye, Demiryolu,sınıflarına tefrik edilmiş 322,323,dahil tevellütlüler ve bunlar- la muameleye tâbi olanlar | mart 932 de sevkedileceklerinden el lerindeki ehliyetnamelerle 25 şu- bat 932 akşamıma kadar şubeye müracaatları ilân olunur. Fabrikalarda | * HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: L. Pirandello hd Sğkk B Giacomino bu sözlerle nan- körlükle itham edildiğini hisse- diyor ve heyecanla isyan ediyor: — Fakat, — affedersiniz, — siz beni esiriniz mi yapmak istiyor- dunuz? Profesör Toti, derhal haykı- rarak: — Esir mi? Ben?.. Bunu söy- liyebiliyorsun ha?!. Ben ki seni kendi evimin efendisi yaptım; ah! Bu, evet, bu hakikaten bir nankörlüktür!.. Ben sana iyilik yaptımsa bunu kendi menfaatim için mi yaptım?. Ben bundan, benim ruhumu anlıyamıyan bütün budalaların istihzasından başka ne kazandım? O halde, artık hayattan uzaklaşmak üzere olan ve yola konmuş, iyi şerait içinde mes'ut bir aileyi, her şeyi İyi bir vaziyette bırakmak ümidile müs- terih ve memnun olan bu zavallı ihtiyarın ruhunu sen de anlıyamıyorsun, sen de anlıya- madın... Ben yetmiş yaşındayım; ben yarın gidiyorum, Giacomino oğlum, aklını mı kaybettin? Ben... burada size herşeyi bırakıyorum... Uzakta ne arıyorsun?... Nişanlının kim olduğunu henüz bilmiyorum.. bilmek te istemem.... Senin inti- hap etmiş olmaklığın için iyi bir kız olacağını zannediyorum; çünki sen de iyisin. Fakat.... düşün... üşün... Giacomino... Her cihetçe daha iyisini bulamaz mıydın? Yalnız emin bir vaziyeti maliyeden bahsetmek istemiyorum... Fakat senin esasen bir ailen var.. Bu ailede fazla olarak yalnız ben, | kısa bir müddet için daha, varım... Esasca benim ehemmi- yetim yoktur. Ben size ne gibi bir rahatsızlık verebilirim? Ben baba gibi bir şeyim.. Hatta.. im- terseniz.. sizin daha rahat olma- nız için... Fakat söylesene ? Nasıl oldu? Ne oldu? Böyle birdenbire aklını nasıl kaybettin? söylesene, söylesene... - Profesör Toti bunları söyli- yerek Giacominoya yaklaşıyor, onun bir kolunu yakalamak, sarsmak istiyor; fakat o kendini çekiyor, titrer gibi oluyor, bir yere sığınmak İstiyor... Profesör... diye haykırıyor...Fa- kat nasıl oluyor da anlamıyorsu- nuz, görmüyorsunuz,... Bütün bu sizin yapmak istediğiniz iyilik... — Evet?.. — Bırakın, bırakın; beni söy- letmeyin.. Bu gibi şeylerin yalnız gizlice yapılabileceğini anlıyamı, yor musunuz? Profösör bağırıyor. — Ah! Sen herkese mi bakıyorsun?Sen... Giacumino müthiş bir ıstırap ve heyecan içinde kollarını havaya kaldırarak tekrar ediyor: — Beni bırakın, bakın, Pro- fesör; yardıma muhtaç daha ne- kadar gençler var... Profesör Toti, karısı — için gaddar ve haksız bir tahkir olan bu sözlerden ruhunun çok müte- essir olduğunu hissediyor. Sapsa- ri kesiliyor ve titrek bir sesle: — Maddelenina gençtir, di- yor; fakat iyi ve namusludur. Bunu sen de biliyorsun. İhtimal Maddelenina acısının tesirile öle- cek... Çünki onun acısı burada- ı Tercüme eden: Ş. Talip dır... Burada.. Kalbinde... Nerede olacağını zannediyorsun? Burada barada,, nankör. Ahi Bütün bun- lar yetişmiyormuş gibi onu tah- kir de ediyorsun ha? Utanmı- yor musun? Bana karşı bir viedan Aazabı. duymuyor mu- sun ?.. Bamu benim — yüzü- me karşı söyliyebiliyorsun.. Sen.. Onun böylece, ehemmiyetsiz bir şeymiş gibi, birinin kucağından diğerine gidebileceğini mi zan- nediyorsun ?.. Bu — yavrucuğun annesi ?.. Ne diyorsun.. Sen nasıl böyle söyliyebiliyorsun. Giacomino, benzi sararmış, büyük bir hayretle ona bakıyort — Ben mi? diyor. Bilâkis siz, siz, profesör; siz nasıl oluyor da böyle söylüyorsunuz. Bütün bunları ciddi olarak mı söylü- yorsunuz ? Profesör Toti iki elile ağını kapıyor, gözlerini oğuşturuyor, başını şiddetle sallıyar ve birdea bire ağlamıya başlıyor. O zaman Nini de ağlamıya başlıyor. Pro- fesör onu görüyor. Ona doğru koşuyor. Onu kucağına alıyor. — Ah, benim zavallı Ninici- ğim!.. Ah, ne felâket Niniciğim, ne fslâket! Şimdi annen ne ola- cak?., Sen ne olacaksın Ninici- ciğim? Seninki gibi saf ve kim- sesiz bir anne ile.. Ah ne uçurum!... Başıni kaldırıyor ve göz yaş- ları arasında Giacomno'ya ba- karak: — Ağlıyorum, diyor; çünki vicdan azabı çekiyorum. Ben seni himaye ettim, ben seni evime kabul ettim, ben ona senin hak- kında okadariyi şeyler süyledim, ben... ben... Seni sevmesi için her türlü korku ve müşkülâtı ortadan kaldırdım... Ve şimdi ki o, o, bu yavrucağın annesi, seni hakikaten seviyor, sen... Sözünü yarıda birakıyor ve şiddetle, büyük bir şey kararlaş- tırmış gibi, ve titriyerek: — Dikkat et, Giacomino, di- yor; ben bu yavrucakla beraber Ilı:ııılııııı.ııııılının evinede gidebi- nn Giacomino soğuk terler dökü- yor, bu teklif karşısında yamruk- larını sıkıyor, onun - önüne gidi- yor, yalvarıyor : — Profesör, siz zorla kendi- nizi âlemin maskarası mı yap- mak istiyorsunuz?.. Fakat Profesör haykırıyor: — Âlemin maskarası mı? Zavallı bir kadının felâketi önlün- de, senin felâketin, bigünah ma- sum bir yavrunun felâketi önünde bunun benim için ne ehemmiyeti olabilir? Gel, gel gidelim, haydi gel Nini, gidelim.. Giacamino onun önüne geçi- yor: — Siz, Profesör, bunu yap- mıyacaksınız. Profesör Toti, metin, hay- kırıyor: — Yapacağım! Ve evlenmene mâni olmak için” seni bankadan da çıkaracak — iktidarı haizim. Sana üç gün mühlet veriyorum. Ve kapının eşiğinde, küçüğün elinden tutarak: — İyi düşün, Giacominol İyi düşünl SON AAAT At

Bu sayıdan diğer sayfalar: