G ABDPULHAMİDİN A Sen GÜNLERİ.. afkastan Rusları, — SOöNn'PosTAa Iİraktan Da İngilizleri Nasıl Kovacağız? Şimdi Abdülhamit Bu Suali Tutturmuş, Soruyordu 'NAKİL — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 237 — 23 Kiünunuevvel 392 Bugün Müşfika Kadınefendi bazı siyasi mütaleatta bulundu. Bulgarların bu kadar büyümesini İiyi görmüyor. Abdülhamit, onun fikirlerini tasdik ediyor, ve: — Benim kadınım alıllıdır. ; Diyor. ) Kânunusani 432 Bu akşamki (Tercüman) ga- zetesi, Berlin sefiri Hakkı Paşa- nm bir gazeteye olan beyanatmı yazıyordu. Bunda, Ruslar ve İngilizler için şiddetli sözler var- dı. Abdülhamit bunları okuduk- tan sonra yüzünü buruşturarak: — Böyle sözleri diplomatlığa yakıştıramam. Husumeti arttırınak ve kızıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Sırası gelince, bizden bunların acısını çıkarırlar. y Bugün yine sol amuzile yarım başağrısından şikâyet etti. Dün Bsleki dakkrmali öml Bugün de romatizmanın kalbine vurmasından korkuyor. Şubat 917 Geceleri hava gazlerinin yan- maması Abdülhamidin fena hal- de sinirlerine dokunıyor. — Bunu, mahsus yapıyarlar. Ben derviş bir adamım. Sonra benim ( beddua ) m fena eder. Buna inanmalıdır. Diyor. Üzüntüden başı ağrı- yor. Yine ( asprin ) aldı. $ Şubat 917 Bugün ( Gülşen kalfa)mın ko- kaynar su döküldü. Biraz fazlaca yandı.'Abdüllmmit derhal doktora haber gönderdi. Doktör geldi, muayene etti. Zeytin yağı ile pansıman yaptı. Bu hâdise, Abdülhamidin canıni sıktı: Acaba bir tehlike var mı; diye merak ve telâş ediyor. * (Vilson) un notasındaki şidde- & rağmen Abdülhamit, Amerika- hların harbe gireceğini zannet- Miyor, 9 Şubat 917 Abdülhamit bugün yine bazı mühim beyanatta bulundu. — Kafkas tarafından Rusların, İraktan da İngilizleri nasıl tard- edeceğiz?.. Diye bir sual sorduktan son- ra şu mütaleada bulundu: — Araplar ve Kürtler, bize Yardım etmezler. Hatta ekserisi de düşmamımızdır. Bunları pekâlâ Pilirim. Vaktile buraya (Leart) Biraz Türkçe de bilirdi. Fa- kat, Kafkas yahut Kürdüstan lehçesile konuşuyordu. Bu adam birçok seneler Kürdistan da, Arabistanda — dolaşmış, — birçok Kürt ve Arapları da protestan yapmış. Şüphesiz ayni zamanda birçok ta fesat tohumları saçmış, İşte bunlar, bu gibi ecnebi tesir- leri altındadır. Oraları etmek pek güçtür. , _Dedilıten sonra sözü yine istikraz meselelerine döndürdük: idare — Âmcamın zamanında yapı- lan borçların birçoğunu ben ödedim. Benim zamanımda dev- letin, topu topu (25 milyon) bor- cu vardı... Sultan Mahmut, Sul- tan Mecit, Sultan Aziz devirle- rinde birçok hatalar olduğu gibi benim zamanımda da bir hayli hatalar olmuştur. Hata, her vakit olur. Ben, doğrusunu söylerim. Dedi, 12 Şubat 917 Kaç gündenberi Abdülhami- din öksürüğü durmadı. Adeta müzmin bir şekil aldı. Yalnız, son aldığı ilâçtan sonra kolay- lıkla söküyor, artık fazla ıstırap vermiyor. Bugünkü — gazetelerde (Loit Corc) un bir »nutku — vardır. Almanlara karşı ağır bir İisan kullandıktan sonra, (vahşi), (bar- bar) diyordu. Abdülhamit, bunu pek ayıpladı: İ e — Diplomat ağzına böyle sözler yakışmaz. Demek ki İngi- lizler vaziyetten okadar meyus ki ne söyliyeceklerini bilmiyorlar. Dedikten sonra güldü, ve: — Şimdi, (Mavroyeni Paşa) nın bir sözünü hatırladım. O, (İngilizlerle müştereken — ticaret eden, mutlaka aldanır) derdi. Bilmem dikkat ettiniz mi, İngiliz diplomatlarının Aağzından çıkan sözlere bakınız, daima lâstiklidir. Nereye çekilso oraya gideı'. Loit Corç, Balkanlara pek ehem- miyet veriyor. Tabit — bundan maksadı da, İstanbul... Fakat inşallah, muratlarma nail ola- mazlar.. Artık bu hal, ( gayre- tullah ) a dokunur. Hem de do- kunacak. O zaman İngilizlerin başma elbette bir felâket gele- cek, İşte ben, bununla teselli buluyorum, ( Arkası var) —— - Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR /— Son bölük ALEMDAR — Dreyflin ARTİSTİK — Mm. Dularry ASRİ — Aşk oğrunda cumus ELHAMRA - ç ETUVAL Yirüm 'c_h__"'”"_"::“ GLORYA — Mustafa HİLÂL — Kanlı venedik MAJİK — Âlev şarlam MELEK — Kongre eğleniyer MİLLİ — Dul Nişanlı OPERA — Aya fşrk ŞIK — Yamık llalplu Kadıköy Süreyya — Amerikalı bakireler ÜSKÜDAR HALE — Kızıl Raks 61 NEZAHAT H. ; ( fotoğrafı- nın dercini istemiyor ) Süse, el- biseye dikkat eder ve moda cere- yanlarına tabi olur. Eşyasının ve malının kıymetini pek bilmez, ça- buk bıkar, küçük şeylerden kırı- hr, müşkülâta mukavemeti azdır. Ev işlerile yorulmıya taraftar de- iğildir. His ve hayal bahsinde hassas ve sevgi mesailinde kıs- kançtır. Z 64 GÜZİDE H. ; ( Ffotoğrafının dercini istemiyor ) Şen ve hoş ” muhabbettir. İzzeti nefsini sever, misafirlerine — ikram — etmekten hazzeder, cömertliğe mütemayil- dir. Gamlı ve kederli şeylerden daima uzak kal- ..k ister, kusur- ları çabuk görmez, daha ziyade müsamahakârdır. İntizam kuyuda- tım ihmal eder. Müşkülpesent değildir. | Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. 1 Resminizi Bize Gönderiniz, KA Ş ği - Size Tabiatinizi Söyliyelim.. 62 M. CEMAL B. Sokulgan ve aculdur. Ş|k- hğı sever, ka- dın mevzula- rile daha zi- yade alâkadar olur. Eğlence- den geri kal- mak istemez, lllüllıknıdıı çekinmez, fa- kat meseleyi fik mücadele safhasına intikal ettirmez, tehlikeden müçteniptir. 63 HIKMET RASİM B. ; Fotoğ. rafınız bundan evvelki nüshaların birinde intişar etmiştir. Dosyenizi tetkik ediniz, mutlaka bulacak- fotoğrafınızın bir defa daha ve başka mevzular üzerinde tahlilini arzu ettiğiniz takdirde bu ciheti bildiriniz efendim Bugünün Romanı KU : KA Yazan: Z. Şakir — Fahir, yalvaran bir sesle sordu : — Bundan vazgeçemez - mi- Siniz ?.. — İnsaf ediniz Fahir Bey, ne diye vazgeçeyim... O zaman talime karşı pek nankör olmaz mıyım ?.. Kurulmuş bir makine | gibi hergün"muayyen saatte sıca- cık yataktan kalkan.. yarı aç, yarı tok sokaklara fırlıyan.. Sa- bahtan akşama kadar cılız bir makinenin önünde parmakları sız- lıya sızlıya çalışan.. O mütemadi muttarit çıtırtılarla asabı bozulan zavallı bir kızı düşünün... O kız ki, hayatta, ne ümidi, ne istikbali vardır. Önündeki, beş on telden ibaret makine ne ise, o da aynen onun gibidir. Bir kuru ekmek, | bir müslin çorap, bir de demode iskarpin alabilmek için bütün bu acı işkencelere katlanmak mec- buriyetindedir. İşte böyle bir kızın önünde birdenbire bu ka- dar parlak bir ümit sahası açı- lırsa, o zavallı kendisini kaldırıp oraya atmaz mı ?.. Şimdi ben size soruyorum Fahir Bey, benim yerimde siz olsaydınız ne yapar- dınız ?.. Fahir doğrudan doğruya bana cevap vermedi. Yumruklarını sı- karak, dişlerini gıcırdatarak : — Para.. para.. ah o mel'un para... Dedi... Birdenbire durdum. Fahirin bu sözleri, bana pek acı gelmişti. - — Acele etmeyiniz Fahir Bey. Ben okadar kalpsiz ve hissiz bir kız değilim. Biraz evvel söyledi- ğgim sözlerle bana hak ver- menizi istemiştim. Lâkin Sait Beyden evvel beni istikbalde ka- lumdan tutup şu süfli makine hayatından çıkaracak daha az paralı birine tesadüf etmiş olsay- dım, emin olunuz ki onu da red- | detmezdim. — Acaba çıkmadı mı zam- nediyorsımuz. Güldüm : — Hayır çıkmadi Fahir Bey.. Vakıâ Fahir Bey isminde genç ve yakışıklı bir mühendis şöylece önümde dolaştı. Fakat, ciddi ve samimi bir arzu ile değil.. sadece eğlenmek; genç ve taşkın ruhunun galeyanlarımı tatmin et- mek, nihayet gençlik hatıratına bir daktilo kızın ismini de kay- dedivermek maksadile idi. — Fakat siz benimle hiç meşgul olmadınız Kevser Hanım. — Buna 1lüzmn var mı idi Fahir Bey?.. Tramvayda ilk gö- rüştüğümüz gün, siz bana bir ağabeylik vadettiniz. Ben, bu- nunla iktifa ettim. Fahir, derin derin içini çekti: — Hakkınız var, Kevser H. Ben, çok büyük kabahat ettim. Vaziyeti idare edemedim. Omuzlarımı kaldırarak - ilâve ettim : — Bilâkis, çok isabet ettiniz Fahir Bey.. zaten başka türlü ' olmanın imkânı yoktu... Farze- delim ki, sevişmiştik. Bundan ne çıkacaktı?. İzdivaç mı diyeceksiniz, Allah esirgesin, bu, hiç mümkün olamazdı. — Niçin ?.. — Şumm için ki, aramızda mühim bir sınıf farkı vardı. Siz istikbali çok parlak bir genç mü- hendissiniz. Aileniz hakkında da çok iyi malümatım var. Evvelâ benim gibi bir tütün ameleliğin- hen yetişme bir daktilae ile ev- lenmenize aileniz mâni olurdu. Sonra da, görgülerimiz ye terbi- yelerimiz — biribirine — uyamazdı. Ben, sizin derecenize yetişmek, size uyabilmek için ilânihaye | uğraşacak ve beceremediğim şey- ler için daima azap çekecektim. — Fakat Sait Bey sizi daha lüks bir hayata sokmıyacak mı?. — İlâhi, Fahir Bey.. o, lüks denilen hayatın iç yüzünü görme- dimse de şundan bundan işitiyo- rum. Beyoğlunda en yüksek mar- kah otolara binen, en pahalı kürkleri giyen kaç tane hanıme- fendiye rastgeldim ki, hepsinin de ağzı sarımsak kokuyordu. - Şişli- deki apartımanlarında yüzlerce ve belki de binlerce liralk yemek salonları olan bu ha- nimefendilerin, daha hâlâ düm- kü görgülerlerine, dünkü hat- ralarına sadık — kalarak — köşe minderinde —oturup eteklerinin üstünde ekmekle pastırma ye- mekten zevkaldıklarını bilmiyor musunuz ?.. İşte bunların hepsi birer ( cavalak zade Sait Beye- fendi)nin refikalarıdır. Ve şüp- hesiz ki, zengin fakat ne idiği belirsiz kocalarile ahlâk ve tabi- atleri pek uygun gelmiştir. İşte biz de, Sait Beyle pek uygun bir çift olabiliriz, Aradasırada Tokat- hyanda yemek yemekle beraber, evimizde misafir olmadığı zamanlar çekiştire çekiştire pastırma ye- mekten telezzüz ederiz... Ne o, saadetin hakiki manasımı bilir. ne de ben ondan, fazla bahti- yarlık isterim. Hiç olmazsa şura- da bura sürünmeden kurtularak tehlikesiz bir hayat geçiririm, | İşte, bu bana kâfi... Zavallı Fahir, ağlar gibi bir sesle sordu: — Fakat, fakat beni düşün- müyorsunuz Kevser Hanım. İçimi çekerek cevap verdim: — Artık geçti Fahir Bey.. Bu bahsi kapayalım. Siz ilk gö- rüştüğümüz gün bana nekadar munis, nekadar uysal görünmüş- tünüz. Sizin, bütün dünyayi ku- caklıyacak kadar geniş bir kal- biniz —olduğunu — zannetmiştim. Eğer böyle değilse bile, böyle olmıya çalışınız.. Bakınız, İs- tanbul — sokaklarını — dolduran ne kadar dilber, nekadar kıv- rak, nekadar zarif ve kLibar şehir kızları var. Bırakınız benim gibi köylü bir kızı.. Bunlardan birini, birkaçımı, hatta hepsini birden seviniz. Onlar, sizi daha memnun ve daha mesut eder. Ayaklarımdaki ipek — çorapları çıkardığım zaman topuklarım- daki göreceğiniz çatlaklar, sizi iğrendirebilir. Fakat, vaktile Sait Bey de benim gibi yalımayak gezdiği için onun da topukları benimki gibidir. Bunu ne ayıplar, ne de başıma kakar. Hulâsa, biz, biribirimize çok uygun bir çift olacağız vesselâm... ( Arkası var )