27 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

27 Şubat 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Şubat SON POSTA TT TT . Sen GöNLERTİ Abdülhamit, Bir Bektaşi Şeyhini Yola Götirdiğini Anlatıyor Adamı İmtihan Etmiş Ve Cehlini Meydana Çıkarmışmış Nakl oo ZİYA ŞAKİR * Her hakkı mahfuzdur — 243 — — Bir de (Bektaşi tariki) vardır. Onlar, başkadır. Onların gekil ve suretleri acayip oluyor. Çok işret ediyorlar. Sakal bıyık biribirine (karışıyor, yüzleri pis bir hal aliyor. Bakınız, size bir bikâye nakledeyim. ( Masum Ef. ) isminde bir zat, benim hocam Hulâsi Ef, den mükemmel med- rese tahsili görmüş ve ( icazetna- meli boca ) olmuş. Bir müddet bu suretle hayat geçirdikten son- ra eline nasılsa ( Bektaşiler) in ( Cavidan ) ismindeki kitabı geç- miş. Bunu okumuş. Kendisi de ( Bektaşi ) olmuş. Buradan kalk- mış. (Erzurum) taraflarına git- miş. Oralarda da birçok kişiyi ( Bektaşi ) yapınış. Bana oradan yazdılar, — O adamı bana getirtin. Dedim. Getirttiler. Kendisini (Huzura) celbettimi O esnada tesadüfen (Ulema) dan bir zat ta yanımda idi. Masum EF., (huzura girdi. Birde haline baktım. Sa- kal, bıyık birbirine karışmış, tır- sakları kirden simsiyah olmuş. Hulâsa perişan bir kıyafet.. — Gel bakalım, Masum Ef, şimdi, şu hoca EF. nin huzurunda seninle konuşalım. Sen; ders görmüş, icazet almış bir adamsın. Sana bazı sualler soracağım. Bunlara cevap ver. Dedim, Fıkıhtan, ( şeri'şerif ) ten birkaç sual sordum. Bir tür- lü cevap veremedi. Hüngür, bün- gür ağlamıya başladı. — Hah, şöyle.. (İman) a gel bakayım. Dedim. Hemen tövbe ve istiğ- far etti. Bunun üzerine: — Şimdi seni ( Yahya Ef, dergâhı) na misafir göndetece- ğim. Şeyh EF, abpabımdır. Sana, orada yer gösterir. Orada bir müddet, taat ve ibadat ile vakit geçirirsin, Sonra da Hicaza gidersin. Daha son- ra da seni (Bağdat)a gönde ririm. OOraya gider, (Hozreti Abdülkadir ) in türbesini ziyaret edersin. Dedim... Filhakika ( Hicaz )a gitti. Orada, (tavaf) ettikten sonra; — Ben artık buradan başka bir yere gitmem. Demiş. Tesadüfen ( Şebeke Resulullah ) (o civarında düşerek vefat etmiş... Size, bundan daha garip bir vak'a anlatayım. Günün birinde Boğaziçindeki kiliselerden birinin despotu bana geldi. Mü- racaat etti: — Ben, ötedenberi (Dini İs- lâm)ın kudsiyet ve ulviyetini takdir ederim. İslâmiyetin ( Hak din ) olduğuna iman ettim. Beni muhafaza et, Dedi. Onu da (Muzika kış- lası)na gönderdim. Orada ayrıca oda tahsis ettirdim. Bir daha elan çıkmadı. a OG ka- dar orada kaldı. Gece, gündüz hayatını okumak ve yazmakla İ geçirdi, | * Abdülbamidin bu mülâkatta- ki sözlerinde, bana garip görü- nen bir nokta var, O da, Bekta- şiler — hakkındaki beyanatı... (Cavidan) ismindeki kitabın, (Bek- taşi)lere (o ait olmadığım belki Yahut (Hurefiler) le (Bektaşi) leri biribirine karıştıriyor. Bu, bir bilgi meselesiydi; okadar ehemmiyet vermiye değmez. Fa- kat, Bektaşilere bu kadar aleyl- tar bulunmasına o biçbir mana veremedim. Saltanat zamanında, uzun müddet (Meşihati islâmiye) gibi mühim bir makamı işgal eden (Bektaşi) tarikatine mensup olduğu gibi, (Sadrazam) ların, nazırların, mühim mevkileri işgal eden ricalin ekserisi de (Bek- taşi) idi. Bahusus saray erkânından birçoklarile beraber, bilhassa ha- yatın muhafazaya memur olan Arnavut tüfekçilerin hemen bü- yük bir kısmı kâmilen ayni tari- kata mensuptu, Hatta mukarriple- rinden birinin rivayetine aza“ ran bir (o sene (o (Muharrem ayının onuncu gecesi) Merdi- venköyündeki elimi tekke- sinde mühim bir içtima yap larak kendisini hal'edecek teşeb- büslerde — bulunulacağı © jurnal edilmiş. Abdülhamit, jurnalı oku- duktan sonra gülmüş: — Bu, yalandır. Bektasiler; böyle şeylere karışmazlar. Olsa, olsa toplanır, rakı içerler. bilmiyor. Demiş... O zamanlar, bekta- şilere karşı bu kadar emniyet ve teslimiyet gösteren Abdülha- midin, bugün bektaşiler hakkın daki fikir ve mütaleası çok garip değil mi?... 7 Nisan 917 Abdülhamit bu sabah öksü- rükle uyandı, Balgamda biraz kan gördü. Böyle azar azar kan gelmesi öğleye kadar devam etti. Derhal doktoru getirtti: — Sakın boğazım (tüberkül) olmasın. Dikkatle muayene bu- yurunuz. Dedi. Doktor elktirk el lâm- basile onun boğazını uzun uza” dıya muayene ettikten sonra: — (Larenks ) te küçük bir çiban var. Birkaç (ev'iye) de tevessü etmiş. Kan, oradan ge- liyor. Daha hâlâ âsür: var. Diye, ( tüberkül ) korkusu ok madığını izah ve temin etti. ie Amerikanın da harbe karış ması, OAbdülhamidin üzerinde pek büyük bir hayret uyandırdı — Demek ki artık, ne (hu- kuk ) kaldı... me de (wuahe- de)... Lâkin Amerika, iyi yap- madı. Avrupa işlerine ve siya- setine karışması, İstikbal hak- kında hayırlı olmıyacaktır. Bir gön gelecek, bütün servetini elden çıkaracaktır. Fakat garibe bakınız da (Sefir) daha halâ b bu- rada duruyor. Bulgaristan ve Avusturyadaki #efirleri de duru- yormuş. Ne tuhaf çey... Diyor. (Arkan var) ve Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi Söyliyelim... » ŞÜKRİYE H.; Samimi ve | . NEZİHE H; Konuşkan ve kıskançtır. Ev girgindir. Pek işlerinde ha- sıkıntıya ge maratlık gös- lemez, çabuk terir, Hiddeti- muğber olur, ni saklıyamaz, hiddetini sak- mu- hit ve muha- tabına o belli eder, hırsını © zan İnatçı ©- almadıkça sü- li Var, hiddeti ça- künet (o bul- buk gelip geçer. Başkalarna maz, eğlenceyi ever, elinden iş minnet elmekte müsteğni davra- | gelir, beceriklidir. Şakayı ve nır, büyüklüğü sever. alayı sever, 90 SABRİ B, ; Vekur ve mağ- a rurdur. Tahakküme, suimuzme* NAZMİ EF. ; Dürüst ve be I tenkit ve muahazı ta- hammtl çabuk illeri busvsi/etlerine müdahale edilmesin- den sinirlenir, bazen iğbirarı kin şek- linde devam eder. Muhit ve mu- hatabında hüsnü tesir birakmayi sever. Medih ve temeddühten bazzeder. Gözü pekçedir. Ce- saret ve kahramanlık mevzularile alâkadar olur, Fotoğraf Tahlil Kuponuna Il inci Sayfamızda bulacaksınız. ceriklidir.Mih- net ve meşak- kate taham- mül gösterir, Sayfa * umuz DAKTİLO Bugünün Romanı ER 0 GREEN) Yar... Dayanamadım, birdenbire ka- Pıyı açtım. Kendimi Ahmet ça- vuşun karşısıng attım. Ve yalvar- dım: — Ahmet çavuş.. Bir kadına acımayı bilir misin?.. Birdenbire susan Ahmet ça- vuş, öfkeli bir nazarla bana baktı, — Hayvan değilim ya.. Hel- bet bilirim. — Şu halde rica ediyorum. Daha fazla birşey söyleme. Sen hakkını her yerde arayabilecek bir adamsın.. Sait Bey, benim bu müdaha- lemden şımardı. Ellerini pantolo- nunun ceplerine sokarak: — Bırak cantın şunu.. Dolan- dırıcının biridir. Beş yüz lira ala- cağımız var., Bu defada Sait Beye dön- düm: — Rica ederim Sait Bey... Susunuz. Derken, Ahmet çavuş, acı acı güldü; — Ulan Sait.. Şu kadına dua ek. Ben seni burada köpek gibi sürürdüm amma, ne yapayım ki arada şu kadın var.. Alacağın olsun senin. Eğer bende günün birinde seni rezilirüsvay etmez- sem, bana da insan demesinler... Diyerek kapıdan çıktı, Bütün vücudum, titriyordu. Başımı çevirdim. Sait Beyin yü- züne baktım. Hiçbir (o şeyden utanmıyan ve sıkılmıyanlara mah- sus bir pişkinlikle gülüyor:) — Efendim, bak.. meselenin esasını anlatayım... Diye kendini haklı çıkarmıya çalışıyordu. o Birdenbire sözünü kestim. — Sizin işlerinizle (hiçbir alâkam yok Sait Bey. Yalnız, et- rafında gürültüden hiç boşlan mam, Onun için müdahale ettim. — Hayır, bayır. Durunuz da anlatayım... Buna hacet yoktu. Ahmet ça- yuşun çelik gibi sert ve keskin Z. Şakir zım... Eski Kevser değilsin ki seni çekip çevireyim... Gece güm düz elinden kitap, kalem düşmk yen Kevser Hanıma ben akıl öğ- retecek değilim ya... Yalnız şu kadar söyliyeyim ki, âlemin ağ- zına bir tutam sakız olduk. Da ba da olacağımızdan maadea... Demekle iktifa etti. * * Gece yatarken düşünüyordum; annem, sözlerinde haklı idi. Sait Beyle nişanlandığımın o bavadisi, yaşadığımız bu aç ve kıskanç muhitte, büyük bir velvele hır sule getirmişti. , Oturduğumuz (Karabaş) ma- hallesinden * Kasımpaşaya, Eyüp sultandan Edirnekapısı ve hatta Aksaraya kadar bütün mahalle lerde benden ve Sait Beyin ser vetinden bahsediliyor; tütün, ima- lâthanelerinde (o kergün doğan yeni havadisler, sonu gelmiyen dedikodulari © tazcliyordu." Sait Beyden (o ayrıldığım © takdirde derhal çantamı koltuğumun alte na kıstırarak yaz'haneden ve iş ten de ayrılmak icap ediyordu. O zaman, sokak sokak yemi bir iş ararken, kim bilir yeni yeni ne dedikodular (o çikacak, hak kımda kim bilir ne acı bübtanlar ve istihzalar savrulacaktı?. Eminim ki, bana güleceklerin ilk safında; Vedat,Fahir ve Zehra bulunacaktı, Filvaki, Vedat, hiç meydanda yoktu. Fakat Fabirle ! Zehra, pek içli dışlı olmuşlardı. Fabir, bana olan mültefitane mu- amelesini resmi bir şekilde de- vam ettirmekle beraber, ber ak- şam yazıhane paydos olur olmaz “bemen bastonunu alıyor ve doğ- ruca Zehranın yolunu beklemiye koşuyurdu. Tramvayla geçerken kaç defa gördüm: Fahir ya Galata bonmarşasının Oköşesin de vitrinlere bakar gibi oZek- rayı bekliyor, yabut ta onunla kolkola tünele doğru ifadesi, hakkının ne büyük ve ne | meşru olduğunu gösteriyordu... Sasit Beyin karşısında daha fazla durmıya (tahammül edemedim. Odama çekildim. 6 Eytal gıt Tamam iki gün dimağımı bir makine gibi işlettim. Her ciheti eni konu düşündükten scnra an- nemin önüne oturarak: — Ben, bu adamın nişanını geri vereceğim. Dedim... Annem, birdenbire cevap vermedi. Gözlerimin içine derin derin bakarak sordu: — Sebep?. Ozaman, ona her şeyi an- lattıktan sonra, parasından başka hiçbir kiymet ve meziyeti olm yan bu adamla © yaşıyamıyacağı- mı söyledim. Pek çok korktuğum (o balde, annem kızmadı.. Hiddetlenmedi.. hatta, sert bir söz bile söylemedi. Yaralı bir insanın inlemesine benziyen derin bir sesle: — Senin bileceğin şey sma ma yildir. Sporu sever, usul ve me- rasim kuyudatile sıkılmak iste- mez. Yiyecek ve giyecek husu- sunda küsur bulmaz. kanaatkâr- dır. Azimkâr bir işçi hissini vermektedir. gidiyorlardı. Fabirin birdenbire Zehraya gösterdiği bu alâka, ya bana karşı bir intikamdı yahut ta, erkeklere mahsus caka.. Bunların ve bir hangisi olursa | olsun. Fahire karşı birşey söyle- miye hakkım yoktu. Çünki, aş- kına benden mukabele görmiyen ve en kat'i bir lisan ile reddedi- len Fahir, artık ne yapsa hak kazanabilirdi. o Böyle (o elmikla beraber, yine bana karı» şüphesiz zahiren - dostluğunu kesmemiş (gibi (görünüyordu. Fakat (o Zehra?.. Ben (ona ! ne yapmıştır ki, Fahiri bulduk- tan sonra beni tamamen ututu- yor. Hatıra ve hafızasından sile- rek bir gün bile clsun gelip beni aramıyordu. Halbaki onunla esli biş dostluk ve samimiyetimiz vardı. Fahir, berhangi bir o şelilde onun önüne çıkar çıkmaz, hemen koşarak bana gelmesi, herşeyi olduğu gibi söylemesi.. kalbi ve i aşkı için benden izin aslmıya lü- kı | zum görmese bile, yine mubtemel olan cılız bir kelp rabıtcsna hürmet ederek kendini mavevi bir mes'uliyetten kurtaracak bir dürüstlük göstermesi lâzzm yek mez miydi?.. 4 Arlna va: )

Bu sayıdan diğer sayfalar: