23 Şubat 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ve | | '0 A|L " | , ) DĞ - lartan ve ölmeğe karar veren bir kim- ! 'rüııııı.s | ROMA KAPILARINI Yazan; H 101 — Gerhart Ellert Attilâ, çadırın perdesini araladı: | Kararğâhı bozunuz, dönüyoruz dedi 23/2/936 Arif Cemil Çeviren: —— Kaçmışlar!.. Kaçmışlar!. At- ..» Attilâ saatlerden beri semer yıgını—ı ha dayanarak nasıl durduysa yine o va- — 2iyetini bozmadı. Çıkarılan feryatları ; *lhyor, fakat — işitmek istemiyordu. r türlü ihtimalleri gözönüne getirip h: 8€ artık hayata geri dönemezdi. Önun — Verdi. — «Semerleri ateşleyiniz!.» Emrini Fakat ilk defa olarak onun bu em- j 'lne itaat edilmedi, hattâ söyledikleri- - D 'ı“ ) y ( | ”| Iw i !ı.l i g ni p miba — ! ' ai ı.,ı—ı gl“ .'u Hi işiten bile olmadı. — «Kaçmışlar! Düşmanlar kaçmış, Attilâl..» Bütün ordu bu feryadı göklere çı- ter ter tepiniyordu. Atları Getiriniz!. Hiristiyanlar: — «Allahın bir mucizesi!» diyerlar- Putperestler ise: — «Hünlerin sihiri!.» diye bağrı- Yorlardı. — «Kral Attilâ, başımıza geç!. Bize anda etl.» Yığılan semerler darmadağınık ol- du. Herkes bağıra bağıra kendi seme- - Tini arayıp buldu. Atları getiriniz. Ge- tiriniz atları!. Hayvanları arabalara koşunuz! Ev- Velâ yağma edilen ganaimi, sonra ka- dlhlan yükleyiniz! Bize kumanda et, ı Kral atına bindi ve yavaş yavaş te- Peden aşağıya inmeğe başladı. Araba- önünden geçti, düz ovaya doğru ü&rledı. Bir kere daha cenuba doğru Raomalılar ayni yerde karargâh A lardı, tabit aruherebeden — bir -' Bece evvel olduğu gibi. Fakat... Zaferi Germanlar çaldılar, Aetiüs, var. Ben ise şimdi mağlüp Ger- ':.îhn şarka doğru geri götürüyo- Attilâ atını yavaş yavaş Şark yolu- ha doğru yürüttü. Arkasına bile bak- Madı, Emir bile vermedi. Hünlerin Sevinç Avazları Baç kumandan Aetiüs daha şafak Sökmeden evvel bir tepede nöbet bek- bİ'::ı askerlerin yanında duruyor ve Strafı tetkik ediyordu. Bu aralık Hün- le_rm karargâhından gelen — meserret işitti. Başımı çevirerek cenuba doğru bak- Di Roma ordusundan da bazı kıt'alar| 'yîllarak tepecikler arasından nehre | :l:fm gidiyordu. Aetiüs bunu göstere- — «İşte Vizigotlar gidiyorlar. Attilâ bilmiş olsaydı, bize ikinci defa “m etmek için geri dönerdi. Bu se- lıalım yaman olurdu!.» — «Halbuki Attilâ bunu bilmiyor!. Yalnız — Bu sayede, dostla beraber düşman da qu ayrılmış oluyor. Kral Teodo- r&'m ölümü çok fena oldu!..» Şimdi beş kardeş, ölen Kral Teoda- ı"ıll:ı mirasını paylaşmak için biribir- % Yle çarpışacaklar. Torismunt, «Dev- %"“hden uzaklarda geçirdiğim her saat tımı tehlikeye düşüyor,» — sözünü 'ek"âl' ettı, ne söyledimse para etme- Artık Galya tehlikede değil, vazi- BE"l bıttı, deyip durdu.» — «Evet, Galya kurtuldu, d amma ne kadar zaman için, “iı;__“ ı'han kumandan uzaktan Hün ordu- khkm Şarka doğru toz içinde uzak- larmı görüyordu. Yeniden Roma Kapılarına Doğru kurtul- Avi- hlhnol'dunun geri — döneceğini kimse Iyor, kimse hatırına getirmiyor- ıq. Öneges'in aldığı son raporlar Or- M şehri önündeki karargâhtan gel- yolun açık olduğunu görüyor, ! mişti. Demek ki diyordu, ric'at, tasav- vur edildiğinden daha çabuk olup bitti. Evet,, hattâ Attilâ işitilen rivayetler- | 'den evvel yüz;gçeri dönmüştü. Payitaht- ta dış kordonu muhafaza eden bekçi- |ler, sabah karanlığında Kral Attilâ ile 'maiyetinirı şehirden içeri girdiklerini görmüşlerdi. Ordu çabucak Tuna ovalarına yer- leşti, çadırlar kuruldu. Hünlerin eski durgun, hareketsiz hayatları yeniden başlamıştı. Attilânın yegâne düşünce- si yeniden Romaya, yalnız kendi Hün- leriyle çullanmaktı. Ne sarayı yakinin- de oturan Burgonyalı kadını, ne de kraliçe Kerka'yı düşünüyordu. Yalnız silâhlanıyordu. Bu hareket tâ İtalya- ya kadar duyulmuştu.. Halk endişe i- çindeydi. Nihayet şubat ayında Hünler Okar tepelerini aşarak Akileya'ya doğru i- lerlemeğe başladılar. Payitahtta Den- gezik kalmıştı. Kral ikinci oğlu Ellak ile beraberdi. Akileya şehri muhasara edilmişti. Fakat marta kadar hiç bir netice elde edilemedi. Çünkü orduya Attilâ değil, Ellak kumanda ediyordu. Hünler bu yüzden bağırarak Kralı istiyorlardı. Bu sırada Bizansın bir ordu ile Roma- ya yardıma gelmekte olduğu şayi ol- du. Nihayet şehir düştü ve Hünlerin tah- ribine uğradı. Ordu yürüyordu. Medi- ızaptedildi. Büyük bir Hün dalgası Ro- maya kadar akıp gidiyordu. Fakat or- duda büyük bir hastalık baş göstermiş- ti. Bütün Hünler kırılıyordu. Bu sırada karargâha Romadan ge- len iki papaz Attilâ ile konuşmak is- tediler. Attilâ onları kabul etti ve Ae- tiüüs ile mutlaka harp edeceğini söy- İliyerek kendilerine bir yüzük uzattı: — Bunu baş kumandan — Aetiüse götüreceksiniz. Hediye değildir. Ka- talonum'dayken ben, hayatta kalan a- dam, bü yüzüğü bir ölüye vermek iste- dim. Halbuki iş değişti. Şimdi bu yü- züğü bir ölü bir diriye gönderiyor!.. dedi. Sonra ayağa kalkarak: — Haydi, artık gidiniz. Bir — saat zarfında karargâhımı terketmiş ola-| caksınız!. dedi. Yalnız kalınca dışarıda hastalıktan kırılan Hünlerin iniltilerini duydu ve koltuğuna gömülerek gözlerini kapa- dı. Faydasız Bir Hücum Öneges ertesi sabah büyük bir en- dişe içinde karargâhı dolaştı, hastaları ziyaret etti, onlara yardımdan bahset- ti. Amma o yardım nereden gelecek- ti? Yunanlı, bütün ikna kuvvetini bir araya toplayarak Kralı Roma üzerine yürümekten vazgeçirtmeğe karar ver- mişti; çünkü Roma üzerine yürümek- ten ne fayda hasıl olabilirdi? Şüphe- siz, Âetiüs şehri muhafazaya mukte- dir olabilirdi. Romayı zapt ve yağma ledebilirlerdi. Fakat ondan — sonra? Böyle bir zaferden ancak kuvvetli bir ordu istifade edebilirdi. Öneges bu suretle düşünmekte iken gelen bir postacı, kralın kendisini — çağırmakta olduğunu haber verdi. Oneges hemen kralın yanına koştu. Ellak, Edeko ve diğer kumandan- lar kral nezdinde toplanmışlardı. Her- kes Attilânın hükmünü — bekliyordu. Tam Oneges içeriye girerken — Attilâ da geldi. Kral, arkasına deri elbisesini giymişti. Bu elbiseyi, ordu yürüyüş halinde iken giyerdi. Attilâ, iki eliyle çadırın iki kapi örtüsünü tutup açtık- tan sonra dedi ki: : |mi, Reşat, Nusrat, 'olanem,Mantua ve Pavia şehirleri de(“ u._, Te a P Sİyg S (Zstanbul Adliyesinde Kimler Terfi Etti? Adliye terfi listesi neşredilmiştir. Bu lis- tede terfie müstahak görülenler arasın - da İstanbuldan ticaret reisi Memduh, A- ğır ceza reisi Suat, müstantik Ramazan, ikinci ceza reisi Kemal, azadan Nâzım, Ahmet Kemaleddin; birinci hukuk reisi Suphi, aza Murat, birinci ceza reisi Sa - dettin Avni, dördüncü hukuk reisi İrfan, azadan Sakıp, Hüseyin, Fazıl, Salih Zeki, Nazif, ikinci ticaret reisi Turhan, ikinci hukuk reisi Zeki, beşinci hukuk reis Ah - met Kâzım, müstantik Hüseyin — Cemal, Üsküdar ceza hâkimi Emin, üçüncü ceza reisi Necip Nadir, aza Bürhaneddin, Üsküdar müstantiği Osman Ayni, Üsküdar hukuk hâkimi İrfan, ihtisas hâkimi Refik, müstantik Münif, sulh hâkimi Halit, aza Hakkı, Mehmet Fazıl, müstantik Âdil, a- za Bürhaneddin, sulh hâkimi Celâleddin, aza Ertuğrul Sait, Tahir Hilmi, sulh hâki- mi Osman, Şakir, Abdürrahman — Şeref, müstantik Suut, aza Âdil, sulh hâkimi Ali, aza Osman Şükrü, Reşat, Üsküdar — sulh hâkimi Mazhar Yaşar, icra reis muavini Zeki, sulh hâkimi İsmail, İbrahim Tevfik, Nizameddin, Kadri, Cevat, Tahsin, Ce - vat, Avni, Âdil, Tevfik, Reşit, Recai, Naz- Niyazi, Celâleddin, Mustafa Asım, Hasan, ihtisas — müstantiği Hakkı, aza mülâzimi Beyhan, Ali, Meli - ha, hâkim Emine Suat, sulh hâkimi Tah- sin, aza mülâzimi Feridun Ekrem, Nured- din, Attilâ, M. Zeki, Mefharet, Murat, Fatma Semiha, icra memurları " Gülüzar, Ekrem, Mehmet Arif, Ziya Nuri, Muhtar Nail, İbrahim Halim, M. Turgut, aza mü - lâzimi Meliha, Necati Fevzi, ihtisas müd- deiumumisi Reşit, Mehmet, Mehmet Hik- met, müddetlumumü başmuavini Salih E- sat, muavin Şefik, Halil Kâmil, Celâleddin, Ahmet Nureddin, Sabri, Kâşif, Remzi, Feridun, Üsküdardan Orhan da vardır. Son Posta İLÂN FİATLARI | — Gazetenin esas yazısile bir sütünün iki satırı bir (santim) sayılır. 2 — Sayfasına göre bir san - tim ilân fiatı şunlardır: ı;yfı sayfa "ııyf.ı Diğ r | 2 3 5 ror 250 | 200 (1001 60 | 30 Brşe || Kirş. || Krşe || Krg | Kr 3 — Bir santimde vasati (8) kelime vardır. 4 — İnce ve kalın yazılar tutacakları yere santimle ölçülür. göre Son Poıta * İstanbul Gelir ve Para BORSASI 22 - 2 -1936 Türk Devlet Barçları Lira Oo TST.B. I 24,40 O9 15 'T. B.TL 73,03 /a T5 T.B. 112080 9 Lira ©0 5 Hazine B. 68,50 Dâhili istikraz y5,00 Devlet Demiryo"an Borçları Lira S ;n' s'.) " Anadolu IvelI 4,00 Sivyas Erzurum? » 19 || Anadolu M. — 47,5) Smyeleler Eshamı Lira Lira İş. B. Mü, 90,00 || İst. Tramyay © ,$) , > » F 9,50 || Bomonti 7,6 ) » » Name 9,60 || Terkos H,7 Merkez B. D. — 6375 | A. Çimento — 10,25 ÇEKLER E- bi Kiş. L T. L. için | İsterin 621,01 “ Liret 19,0320 (F. Frangı 12,06 — || Dolar 0, 040 NAKİT h Kış. Krş. 20 F. Frangi 161,00|| 1 Mark 2 1 Dolar 124,30 || 20 Drahmi — :4,0) 1 İsterlin — 620 ı 20 Leva Z4 20 Liret 153 20 Ley 13,92 Borsa Dışında L.K. L.K. Kredi Fonsiye Mübadil Bon. 73 188 senesi 97;00/)| Gayri » —» 10,35 19038 » 905 ea 1ı9n 9 85,00 || Mecidiye ( Arkası var ) — | 00,00 HİKÂYE Ercümend Ekrem - Talu SEBATKÂR ÂŞIK Süadiyedeki bu mor salkımlar arasın- da kaybolmuş gibi duran modern köş- kün pencerelerinden dışarıya fışkıran kahkahalar, bahçede, temmuz güneşi- nin kızdırmakta olduğu toprağa serin sularını serpen fiskiyenin fışıltısına karışıyordu. Hergün, öğleden sonra buraya mi- safirler gelirdi. Bayan Leman için ge- len başka, kızları Nevin, Güzin ve Şer- min için gelenler başka, oğulları Said ve Vedid için gelenler yine başkaydı. Köşke en sık devam eden, Saidin mektep arkadaşı Remzi idi. Daima e- linde küçük bir demet çiçekle gelir ve bunları, mahçup bir tavırla, daima Gü- zine takdim ederdi. Remzi, Güzine çılgıncasına âşıktı, fakat aşkını bildirmeğe bir türlü dili varmıyordu. Her gelişinde, — salonun bir köşesine büzülür, meftun hazarları- nı Güzinden ayırmayarak, öylece otu- rur, başkalarının söylediklerini dinler- di. Kendisiyle alay edildiğinin farkın- da — olmiyarak, Remzi, — kemali safiyetle hayaller kurmaktaydı: Güzin ile evlenip, bal ayını, babasının Milâs- taki çiftliğinde geçirecekti. — Kendini onunla kolkola bağlarda, tütün tarla- larında gezerken gözönüne getiriyor ve kendi kendine heyecanlanıyordu. Fakat, nazarları, Güzinin müstehzi bakışlariyle karşılaşınca bütün bu ha- yeller birden siliniveriyordu. O zaman, düşünceli bir hal alıyor — ve salonu terkederek, doğruca Saidin odasına ilti- ca ediyordu. Orada, açık pencerenin önünde sigarasını içerek, arkadaşına /derd döküyordu. — Kusurumu, kabahatimi bilmiya- rüum azizim amma, her nedense ka- dınlar benden hoşlanmıyorlar.. diyor- du: Said ona cesaret vermeğe çalışıyor- du. ol! — Senin gibi mi? Bunu söylemesi kolaydır. Sen yakışıklısın. Oysa ki ben.. — Sen bir kere bana şunu söyle: Hangi çeşit kadınlardan hoşlanıyor- sun ? Remzi kızarıyor, bozarıyordu. Ar- kadaşını katıla katıla güldürmeden, o- nun kız kardeşine gönül bağladığını nasıl itiraf edebilirdi? Onun için şu ce- vabı veriyordu: — Nasil olursa olsun. Ben zayıf olsa da, tombul olsa da beğenirim. — O halde, kıtlığı yok a? Bir tane- sini seç! işrab eder bir tavırla başını - sallıyor- du. Arkadaşı onu omuzlarından tutup sarsıyor ve: ş — Üzülme, dostum! diyordu. Daha çok vaktin var. Baksana, henüz bıyı- gın bile yok. daha müspet cepheden görmeğe alış- mış olan Vedid'in de kulağına aksedin- ce, o, zavallı dostunun derdine derman bulmağa ahtetti. Bir akşam Güzin piyanoda şen bir parça çalıyorken, Remzi yine Saidin odasına sığınmak ihtiyacını duymuştu. Bir kaç dakika sonra, bayan l emanın || hizmetçisi usulca içeriye girdi ve ken- disine bir mektub uzattı. Remzi bu mektubu heyecandan titreyen parmak- lariyle açtı. Bu saatte, buraya, kendi- sine hitaben kim mektub — gönderebi- lirdi? Acaba evden bir haber mi geli- yordu? Annesi mi hastalanmıştı ? İlk satırları okur okumaz. yüzün- deki uçukluk kayboldu ve gözlerinde bir alev parladı. Arkasından da hıçkı- rir gibi bir kahkaha salıverdi. Ve Said- den tarafa dönerek : — Aman, ne tuhafl. Bilsen.. sen., dedi. Bil- | —Nedir? — Biraz kendini topla. Benim gibi | |arkadaşına bir sürü nasihatler — Al, bak! Bunu dünyada bekle- mezdim ! Mektubu arkadaşına uzattı. O da yüksek sesle ve hayretle okudu. — Hüviyetini gizleyen bir kadm, seninle görüşmek istiyormuş.. Mülâ- kat için zaman ve yer tayin ediyor. Fe- na mı?. Durma, git! dedi. Remzinin neş'esi birdenbire olmuştu. Kekeliyerek cevap verdi: — Ben, yalnız, nasıl giderim? Uta- nirim. Kim bilir ne azametli bir kadın- dır! İstersen sen de benimle gel. so- kağın köşesine kadar olsun. Fakat, ön- ce bana yemin et ki, Güzin hanıma hiç bir şey duyurmıyacaksın ! Said bu teklifi kabul zail etti ve verdi. Remzinin cesareti yerine gelmişti. Ma dem ki Güzinden hiç bir ümidi yoktu, böyle bir fırsatı ne diye reddedecekti? Bahusus böyle bir maceranın, kendi- sini, Güzinin nazarında kıymetlendir- mek ihtimali de vardı. X Tatlı bir yaz akşamı idi. Ay, bulut« ların arkasında gizlenerek, caddeye es- rarengiz bir çeşni veriyordu, Remzi, bu gizli mülâkat için tayin lerlemekte idi. Civar bir köşkün açık pencerele- rinden fırlayan radyo nağmeleri akşa- de heyecanını ilâve ediyordu. Remzi, Saidi bir kaç adım geride bırakmıştı. Gözleriyle, alaca karanlık- ta, hüviyeti meçhul kadının şeklini seçmeğe çalışıyordu. Ah! sevginin, sevilmenin tadını ar- tık tatmak üzereydi. Lâkin kadın gö- rünmüyordu. Yalan mı söylemişti? A- ' caba tayin ettiği yer başkaydı da, Rem- zi mi eyi anlayamamıştı, yoksa? Ge- risin geriye dönmek üzereyken, ora- cıkta, kalın bir akasya ağacının dibin- de bir gölge gözüne ilişti. Yüreği çar- pa çarpa, Remzi o tarafa doğru se- girtti. O anda, iki kuvvetli el, boynu- Remzi içini çekiyor ve ümitsizliğini | * Remzinin bu vaziyeti, hayatı biraz | - na sarıldı. Çetrefil bir ses: — Ayo, kuçuk bey.. San banı sevi- yormuşun, öylâ mı? Diye bağırımca, zavallı delikanlı, bayan Lemanın evindeki arab bacıyı tanıdı. Ayni zamanda, arkasında gevrek bir kahkaha çınladı. Belli etmeden pe- şini takib eden ve esasen bu muzipli- gin, ağabeyiyle beraber mürttibi bu- lunan Güzin hem katıla katıla gülüyor, hem de: ' — Ne o, bacı? Bizim Remzi beyden ne istiyorsun ? diye güya araba çıkışıyordu. O gece, bu hâdiseden biraz müte- essir ve mahçub olan zavallı genc, ne — dersiniz? yine de mütenebbih olmadı. Yine eskisi gibi bayan Lemanın köşkü- ne geliyor, Güzine bakaraktan içini İçekiyor, sonra da Saidin odasına iltica ederek: — Kusurumu, kabahatimi bilmiyo- rum, azizim, amma.. Her nedense ka- dınlar benden hoşlanmıyorlar! diye derd yanıyordu. j TAKViM ŞUBAT Rurat sene Arabi sena 1352 23 1354 Kasım — (İResini sene Şubat | 108 1936 10 j PAZAR SABAH K İMSAK : | 4 29 14 6 |)-45 5 106 l Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı S İDİ S DS İDİŞSİDR E. | 6136 9(37112 —| LI31 Z. (12 'e7 15129 (17 |(651 |19| 22 edilen boş tarlaya doğru helecanla i- —— mın tabif güzelliğine ayrıca musikinin —

Bu sayıdan diğer sayfalar: