23 Şubat 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MEMLEKET ABERLERI lzmitte fırtınadan 3 ev bir dükkân yıkıldı Bir kişi boğuldu, sekiz kişi su içinde kaldı, kâğıt fabrikası civarile Kilez ovasını su bastı İ İzmit 22 (Özel) — İstanbulu ve mem- leketin bir çok yerlerini acı bir felâ - kete sürükliyen fırtına İzmite uğrama- dı diye sevinirken şehrimiz de bu ka- fileye karışmış bulunmaktadır. İki gündenberi şiddetle yağan yağmur gerek şehirde ve gerekse mülhakatta tahribat yapmıştır. Bu cümleden ola- " rak Gazibaba sokağında bir ev, Kara- baş mahallesinde bir dükkân, Ömera- — ğa mahallesinde bir dükkân, Ömera ğa mahallsinde bir evin yarısı, Veliah - Mmet mahallesinde de bir ev yıkılmıştır. Yıkılan evlerde bir eseri tesadüf ola - | rak insan bulunmamıştır. - Şehirde bir çok evlerin camları kı - © Bilmış, ağaçlar devrilmiş, tavandan ki- temitler dökülmüştür. — Maalesef felâket yalnız bununla , Kilez deresinin taşması ü- - Zerine kocn ova su içinde kalmıştır. Bu arada kâğıt fabrikasının su depo- da su basmış ve 8 amele su için- de kalmıştır. Derhal gerek bahriye ve gerekse İandarma ve polis imdatlarına yetiş - Miş ve buğulmak üzere bulunan bu Zavallılar kurtarılmıştır. .. Kılez daesmm tnçmuı esnnsmdı || | Kâğıt fabrikası civarında sandalla geziliyor iköye giden Akmeşe nahiyesi korucu - su atiyle sudan geçenken düşmüş ve boğulmuştur. ; İmdadına yetişenler onu ölü bir yhalde bulmuşlardır. Derenin feyezanı ve tahribatı devam etmektedir. * İzmit, 22 (A.A.) — Bir kaç gün- denberi yağan yağmuırlar” yüzünden İzmit ovasına su basmıştır. Sular bazı kısımlarda yolları da örtmüştür. Bu yüzden yolunu şaşıran bir nahiye pos- tacısı, atiyle birlikte bir hendeğe yu - varlanarak boğulmuştur. Sivas valisi- yaralandı Sivas, (Özel) — İlbay Hazım atlı spor klübüne gitmek üzere ata biner- ken beklenilmedik bir kaza olmuş, Hazım hayvandan düşerek ayağından yaralanmıştır. Vali derhal memleket hastanesine nakledilmiştir. Tedavisinin bir iki gün içinde neticeleneceği sanılmaktadır. Bu kaza bütün halkı, bilhassa kendisin- den pek büyük bir himaye gören genç- RVAN YURÜYOR Kut İlk sırada kidemliler, evkafçı Sü- leYn:ıan, tapucu Kâmil, eski nakşi mü- — Tidlerinden Hafız Mehmet, evkafçı | Ban oğlu Hafız Mustafa, mütekaid p iyazı büyük cami imamı Hafız Sa- , ettın, Alâiyeli köfteci Yunus, tuzcu * Şemseddın, belediye anbar me- | Muru İbrahim, kahveci Hacı, büyük | fâami müezzini Sarı Hafız hasta ta- *._ Vuklar gibi başları göğüslerinde gönül $ l,mçmyor, Hatibin yanı başında Mü- | derris Hafız Nuri mektup işinin yine gL isine düşmesini bekler gibi yan | Bözle Hatibi süzüyordu. L— Ak Osman kısa bir dua etti. İ — Âmin! F Dediler. | Sonra menberin solunda, başta yer i' alan elçiyi işaret ederek söze başladı. reti Pirin kendilerine (selâmı mah- Süs) yolladığını müjdeledikten sonra g:ğıderdıgı mektubu — çıkardı. Öptü, ima koydu. Sonra okumak için zar- findan çıkardı. Hatip henüz besmeleyi çekmiş, Mektubun dua kısmına girmişti ki Mahfel tarafından hafif bir kadın çığ- B . ği duyuldu. Bu Lâliyâr hanımın se- | 'i_ürfdldi. Fakat çok sürmedi. Ses sada ke- L | — Burhan Cahıt — -2-936 - benzıyordu. Fakat yarım kalrmştı. Ka- dın belki de bir fenalık geçirmişti. Hatip bununla meşgul olmağa lü- zum görmedi. Okumağa başladı — «dhvanı kirama tebşir ederim ki.. Fakat devam edemedi. Mahfel ka- pısı birdenbire açıldı ve önde komiser Naille jandarma yüzbaşısı Kâzım ol- duğu halde yedi polis fırtına gibi içe- ri doluverdi. — Kımıldamayın! Otuz kırk tarikatçı tıkanmışlar gi- bi oldukları yerde kalmışlardı. Nefes bile almıyorlardı. O anda köşesinde uyuklar gibi du- ran Çolak Hasan yerinden fırladı. Koltuğu altından çektiği uzun bir ka- ma ile yüzbaşıya doğru saldırdı. — Ya allah! Gözleri dönen Çolak Hasan bir de- li gibi ileri atılmıştı. Fakat böyle hâdi- selerde kılı bile titremeyen — yüzbaşı üstüne gelen esrarkeşi âdeta karşılar gibi durdu. Tam önüne geldiği zaman sür'atli bir yan hareketle onun atılışı- nı boşa çıkardı ve sert bir tekme - ile onu yüzükoyun yere yuvarladı, iki kâu bir garip sesti. Acı bir feryada verdiler. 're yaklaşmıştır Adnada Bir Kaza Gar Deposunda Bir Maki- nistin Kafası Koptu Adana (Özel) — Gar depoıunda feci bir kaza olmuş, eski bir maki - nistin tren altında kafası kopmuş - tur. Bu makinist Sadıktır. Sabahleyin trenin önünden geçerek depoya gi- rerken ayağı takılarak düşmüş ve kalkıncıya kadar da tren olduğu ye- Trenin makinisti makineyi derhal durdurmuş ise de lokomotifin önünde bulunan ve do- muz demiri denilen demir Sadığın tır. Devlet demiryolları iki çocuğu- nu himaye etmeğe, karısına da maaş bağlamıya karar vermiştir. Günü Yozgat (Özel) — Atatürkün Yoz- gadı şereflendirdikleri günün yıldö- nümü büyük merasimle kutlulandı. ||Bütün Yozgatlılar Halkevinde top- lanmışlardı. İstiklâl marşı ile başlı - yan merasimde vali, vilâyet matbaa sı müdürü, lise öğretmenleri, genç- ler heyecanlı hitabelerde bulundu- lar. Halkevi bandosu muhtelif ha - valar çaldı. Atatürk için içten ge - len tezahürler yapıldı, saygı ve sev- gi tezahürleri içinde merasime ni - hayet verildi. Bigada bir av kazası Biga (Özel) — Mallı köyünden İbrahim oğlu Hüseyin bir sürek avın- da bir kurdu vurmağa savaşırken at- tiğı kurşunlar Ahmet köyünden İbra- him oğlu İbrahime rastlamıştır. İbra- him ağır yaralıdır, Çanakkale hastane- sine nakledilmiştir. Çanakkalede bir tayfanın kolu koptu Çanakkale (Özel) — Şahingiri kolunu motöre kaptırmış, kolu di- binden kopmuşutr. Ötekilar'korkudan yerlefinden bile kımıldamamışlardı. Yalnız pirin elçisi pperdeleri çekik pencereye doğru fırla- dı, sersemlemiş bir kedi gibi pencere- den pencereye koştu. Hepsini kapalı ve mıhlı bulunca şaşırdı, kolu kanadı kırılmış gibi mihrabın altına sindi, ko- miserle yüzbaşı onun bu çırpınışını te- lâşsızca hattâ gülerek seyrettiler. Çün- kü dışarıda alınan tertibat bir fare bile kaçmasına imkân bırakmayacak ka- dar emniyetliydi. Komiser mahfel kapısında yüzbaşı- yı bırakarak içeri daldı, — Birer birer dışarı çıkacaksınız. Emrini verdi. İnkâra, müdafaaya imkân yoktu Komiser Hatibe yaklaşarak: — Önce şu okuduğun mektubu ver bakalım hocam. dedi. Hatibin ak karışmış sarı sakalının seyrek telleri ayrı ayrı sallanıyordu. Elleri titriyordu. Mektubu saklamaga bile yakit bu- lamamıştı. Komiser hazreti pirin mektubunu aldı. Sonra yüzbaşıya seslendi: — Dışarı çıkanların üstünü arayı- nız. Mahfel kapısı bir sinema gişesi ha- lini almıştı. Kapının önünde üzerleri — aranıp adları yazılanların mahfele girer — gir- mez elleri bağlanıyordu. Beş on dakika içinde nakşi tekke- sinin iki aydan beri yeni tarikatın â- ğ memur bir anda elindeki sjılâhmı Jyınlenne sahne ohıı Hai okqlu AĞ b e ge KMN Ü P G UAŞ İ kafasını gövdesinden ayırmıştır. Sa- | 4; İ : |diyerek, gaf yapmaktan dığın cenazesi törenle kaldırılmış -| BERAL Sözün Kısası Yine Mâhut Antoloji ı' Baş tarafı 2 nci yüzde) alnmazlar.. Güzel! Fakat — bu işde ben, bir tek sakatlık, bir teşrifat noksanı görüyo - rum. Bir kere, Allah daraltmasın, Yozgatta Atatürk | l simahanesi boşalmış. bu sefer i ıç ka- :| muhakemesine başladı. |Bu sualin cevabını gene motörü tayfalarından Rizeli Safer Matbuat Müdürlüğünün evi de büt - işinin başına gelir, Mersinden gelen çesi de zannolunduğu kadar dar değil- |dir. Binaenaleyh ziyafet sofrasını pek- âlâ geniş tutabilirdi. Lâkin, her hangi göre dört, beş parçaya ayırır ve başka 'kısa kısa parçalar almak suretiyle — başka zamanlarda çağırır. Birinci zi- |hepsini tanıtmağa çalışmaktansa mü- yafette bulunamıyanlar hiç bir vakit him karakteristik bazı mahdut müel - Ö bir sebepten ötürü, haydi, tutamadı diyelim. O zaman da davetliler listesi- | sinin içinden önce en hatırlılarını se- . çip ve hısım, akraba, eş ve dosta da: | «Siz kusura bakmayın.. Evden sayı- yılırsınız. En son sofraya buyurun!» kurtulurdu. | Bunu şayet kendi tayin edemiyorsa, edebiyat işlerine de pek çoklarından daha vakıf olduğunu bildiğim Harici- yenin Protokol müdüründen pekâlâ sorabilirdi. Gelelim bu mâhut antolojinin azi- yafet harici» bıraktığı edebi şöhretle- re: Mösyö Albert Gabriel'in idaresi al- tında, İstanbulda, Fransız Arkeloji enstitüsü tarafından geçen sene neş- redilen ve bu enstitünün azasından Mösyö Edmond Saussey'in eseri olan «Bugünkü Türk nâsirleri» adlı kitaba şu Türk ediplerinden muhtelif parça- lar alınmıştır: Abdülhakhamid, Sami Paşa zade Sezai, Hüseyin Rahmi, Halid Ziya, Ahmed Rasim, Ahmed Hikmet, Ce- nab Şehabeddin, Süleyman Nazif, Hüseyin Cahid, Mehmed Rauf, —Ah- med Refik, Ömer Seyfeddin, Halide Edib, Akagündüz, Fazıl Ahmed, Hamdullah Suphi, Ercümend Ekrem, Refik Halid, Yakub Kadri, Ahmet Köprülü zade Fuad, Reşad Nuri, Ru- şen Eşref, Falih Rıfkı, Mahmud Yesa- ri, Peyami Safa, Nâzım Hikmet, Ne - cip Fazıl. Matbuat Müdürlüğü bu şahsiyetle- rin arasından ancak on bir tanesini kendi intihabına lâyık görmüştür. Ni- çin? Bunların kıymetleri mi yoktu?. Mösyö Sa- ussey'in kitabındaki şu fıkra ile vere- ceğim : ((Eaenmde. az çok bir şöhret merte- Haşim, Yusuf Ziya, Abdülhak Şinasi, | besıne erişmiş bütün muharrirlerden liflerden uzun iktibaslar yapmayı ter- - cih eyledim. Böylece, bazıları meşhur, : diğerleri çok tanınmış ve gene diğer- — leri de bir elitin rağbetini kazanmış, değerli muharrirlerini seçmiş bulun - maktan eminim |» Bir Ayvrupalının bu hükmünü, — Matbuat Umum Müdürlüğünün tak - — |diriyle karşılaştırınca, propa- — |ganda müessesemizin hesabına elem — duymamak elden gelmiyor. v resmi Yukarıdaki listenin içinde adı ge;; çen, fakat resmi antolojiye girmek h— l yakati kendilerinden — nez'edilen &- diplerimizin içinde, hâlâ dehalarının — canlılığını muhafaza eden Hâmid, Hü- seyin — Rahmi, Halid Ziya, Cahid, Köprülü zade Fuad'dan kat'ı nazar, yazı yazmağa 1908 den sonra başla - mış ve edebi şöhretlerini gene o tarih- ten sonra tesis etmiş Süleyman Na- — zif, Ömer Seyfeddin, Fazıl Ahmed, — Hamdullah Suphi gibi - kalem erba- bının niçin daraya çıkanldıklanm kimse izah edemez! Matbuat Umum Müdurlugunum - çıkardığı antoloji en hafif tabirile : Tamir edilmez bir gaftan başka bir şey degıldır' K İki Kurt l Muşta Bir Sürü Koyunu Kuyruksuz Bıraktı «Muş (Özel) Bumya - 6 kilometeki mesafede Kâhur köyünde 15 yaşında İsmail adlı bir çobanın dueımdelq koyunıuruıımeıkıkın-thu:um tmiş, bukuçukçobınkın'lhntekhaçmıur- kütememniştir. Köylüler yetişinceye kadar iki | iki koyun parçalamış, 30 koyunlm ıh kuyrugunu lnuparmışlı.rdır - l b M '_ pısına da mühür vurulmuştu. — Önce kenar mahallelere kadar ya- yılan vak'anın yalnız kasabaya bağlı olmadığı ertesi sabah anlaşıldı. Ayni gece Akşehire, İbradı, Konya, Yenişehir, Ilgın, Karaman İsparta, Burdur, Eğirdir arasında sabaha ka- dar telgraflar işlemiş, bu mıntakalar- da ahtapot gibi el, ayak salıveren ta- rikatın mensupları ele geçirilmişti. Bu gizli tarikata girenlerin umul- duğundan çok oldukları —meydana çıkmıştı. İsparta ağır ceza mahkemesi bu iş- de eli olan üç yüzden fazla mevkufun Daha ilk celselerde, hattâ ilk sor- gularda tarikata girenlerden bir çoğu- nun sırf teçvike hpdıll'!k tekkecıhğe özendikleri anlaşılmıştı. edilen İspartada ikamete memur Şeyh Saidin yâranı bir takım cahil insanları siyasi maksadlarına âlet yap- mak için bir tarikat uydurmuşlardı. Tarikat mensupları çoğalıp bir kuv- vet haline gelince harekete geçecek- lerdi. Ve Şeyh Mehmedin — mektupları bunu ispat ediyordu. Muhakeme pek uzun sürmedi. Üç yüzü aşkın olan mevkufların iki yüzü beraet ettiler. Bunlar şuna, buna kapılarak sırf ruhi bir temayülle bu tarikata girmiş bulunuyorlardı. Cumuriyet adliyesi işi tam l:okun- den kavramıştı. |şilen fakat taaffün tehlikesini kaybet- ile yeni bir yaşayışa giren memleket” te dünden bu güne geçerken ruhi bir. takım teşevvüşler geçiren geniş bir ta-*' baka vardı. Bu halk tabakası eski yılla- rın medresede, kahvehanede, — masal, tasavvuf, cennet, cehennem efsanele- riyle beslenmiş insanlarıydı. ıi ve ruhları muayyen kalıplara uym iş ve öylece gelişmiş, yetişmişti. Kalıp değişince bu kafalar, bu ruh lar alıştıkları fena da olsa, sakat ta ol- sa ısındıkları eski çerçevenin ra | kaybetmişlerdi. Onlara öyle geli ki başlarına geçen şapka, kafesten çı- kan kadın, mühürlenen tekke kapısı, çöp tenekesine giren sarık birer mu- akideleri sulanmış, imanları sakatlan- Bu duygunun yanlış bir duygu ol- duğ'unu onlım anlamcak kudret y J_ - dımığı artık bu yenılık!ere yer vermı Yıllarca yerleşen inanı silip y taze boya, taze renk vermeğe i ıı":ı yoktu. Bu tabaka inkılâp geçiren bü- tün memleketlerde olduğu gibi ömrünü geçirinceye kadar idare & mek, göz altında bulunmak lazundı Bu sınıfın tehlikeli bir tarafı vard ——. İnkılâbın keskin neşteri altında d ial - 'a ab »'- meyen uzuvlar için bu sınıf daima mik rop ürenecek bir saha idi. Bu cemiy tin fızıyoloıik bn- hassasıydı. E,nyı:mmedenîmzamvekanımhr B ARR ae - e JÖT (Arkası vır)

Bu sayıdan diğer sayfalar: