5 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

5 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Suçlusu Dreyfüse benzetilen dava devam ediyor Dün mahkemede bir çolı.rs_aluller bir ; tirildiler Kendisini Dreyfüse bölizeten Bâlçıvan Ali Rızanın duruşmasına; — ağit cezada dün öğleden sonra devam edildi. Bu davada, Ali Rıza, hir tarla ihtilâfın dan dolayı Silivrikapı dışgrisında, bir ge- €e bahçıvan Perikliyi kurşunla öldürmek ten suçludur. Dava, mühtelif duruşma safhaları geçirdikten sonra, Müddelumu- ve duruşma, tam karar - safhasındayken, davacı vekili, yeni bir şahil ismi vermiş- ti: Bektaş! Tahkikat tevsi edilerek, Bektaş çağırıl maş, bu şahit, Ali Rızanın cinayetten ev- vel kendisine para mukabilinde Perikliyi öldürmek teklifinde bülunduğunu “ ve kendisinin bu teklifi şiddetle reddettiğini söyliyerek, «bir daha AN Rızanın sura- tına bile bakmadım» demişti. Ağır coeza koridorunda şahitlik etmek üzere beklerken, Ali Rızanın, bu sefer de bilvasıta para teklifiyle kendisini bu şa- hitlikten vazgeçirmeğe kalkıştığını, ilade sine katmıştı. Bundan sonra da müdafaa tarafı, bu şa hidin davacılardan para aldığı iddiasile şahit isimleri ortaya atmış, bunlar da din- lenilmiş ve bazı şahitlerin tekrar çağırıl- ması, Bektaşın da çağıtılarak bütün bu gahitlerin yüzleştirilmeleri takarrür et - Mişti. İşte, reis Refik, aza Cihat ve Abdürrah man Şerefle teşekkül eden heyet, müd- deiumumiliği temsilen Kâşif Kumralın huzurile, dün bu yüzleştirmeyle uğraştı. Önce bahçıvan Nazif geldi ve şunları söy ledi: — Şubat içerisinde bir gündü, Bahçı- van İsmail bana «Bektaşı tanır mısın; meyhaneye gider de rakı içer mi?> dedi. Ben de «tanırsam da, içip içmediğini bil- meml!» dedim. İsmail de «Bektaşla görüş meğe gideceğiz beraber!» dedi, fakat bir daha görünmedi. Bahçıvan Nazif, önce müdafaa cephe - sinde gösterilip, bulunamayınca vazgeçi- len; fakat bunun üzerine şahsi iddia cep- hesince benimsenerek celbi istenilen p hittir! e Öldürülen Periklinin kuüçük kardeşi A- ;ı:ı'.u. şahitlik yerine gelerek, şunları an ttı: — Bir gün Silivrikapı caddesinde Sa- dığın kahvesinde otururken, bir adamın kardeşim Perikliden bahsettiğini duydum Bu adam, yanındakilere «Vaktile Ali Rı- za 500 lira vereceğini söyliyerek, bana Perikliyi öldürmeği teklif etmişti. Fakat, ben bu teklifi kabule Yanaşmamıştım. Biz daha da bu Ali Rızanın süratına bakma- dım!» diyordu. Bu lâkırdıyı işitince, kah- veden çıktım, kendisini büyük kardeşim İspiroya gösterdim. Ve bu adamın bahçı- ——— ——— neani şahitle” yüzleş milikçe beraet isteğinde bulunulmuş, şah | di si iddia bildirilmiş, müdafaa da yapılmış|, van Bektiş İduğumü öğrehdik. Bu iki şahit;dinlerdidikten :sonraBek- ban, Zekertya, Hacı, Şakir yüzleştirildi- ler. Bütütr bu Şşahitler, ketdi'ifadelerin- de ısrar ediyorlardı. Bir aralık müddeiumumi! Kâşif Kum- tal, bir noktadan izahat alınmasını iste- ,vede «müddelumum! Ali Rızanın akraba sıymış ta, öndân suçlunun beraetini iste- miş!» dediği şeklinde bir söz geçti. Bek- taş, böyle bir şey demiş mi? Kendisin- den sorulsun! Soruldu ve Bektâş, ğü öevabı verdi: — Böyle söylediğim, kat'iyyen asılsız- dır. Ben nereden tanıyacağım müddeiu- mumiyi? O, vazifesini yapmış imâhkeme- ,de! Böyle birşey söylemek $öyle dursun, iklımdan bile geçmiş değil benim! Yok akrabamış filân, hat Haşâ; hâşü! Duruşmanın devamı, gelmiyen bazı şa- hitlerin de Bektaşla yüzleştirilmeleri için 26 Mayısa bırakıldı. Anlepte Halkevi faaliyeti Gaziantep (Hususi) -— Halkevinin hatler tertib, şehirde ve köylerde bin- lerce hastalıklı muayene ve tedavi 'e - dilmiş, her gelen göğmen - küfilesine yardımda bulunulmuş, etlik“koyün 'da- ğutılmış, son yalda yüz konser verilmiş; türküler toplanmış ve|devrimsel piyes» ler oynanmış, parasız sinema gösteril- miş, futbol temasları yapılmış, spor o- yunlarının her cinsine önem verilmiş, Ulus okulları ve fransızca kuürsu açıl- mış, sıhhi müze vücuda getirilmiş, © müzesi tamamlanmış, dört bin mevcud- lu kitabsaraydan bir yılda 6500 kişi is- tifade etmiştir. Ve vilâyet albümü neşredilmiş; rad: yo ile neşriyata ehemmiyet verilmiş, çarşaf ve peçe kaldırılmış, ' Halkevine yevmi giriş üç yüzden âşağı düşmemiş- tir, 56 lâ Gemliğin plânı yapılıyor Gemlik (Hususi) — Mühendisler ka - sabanın plânını — tesbit — etmektedirler. Germlik evleri sıhhat kaidelerine uyula- rak yapılmamış olmakla beraber hepsi de denizi görecek bir şekilde inşe edilmiş - tir. Plân yapıldıktan sonra inşaatta daha ziyade sıhhat kâidelerine tevafuk arana- caktır. ————ean taşla berber Ragit, kahveci Sadık,, Zek-| — Geğen celsede; dedi Bektaşın kabı- | GÖNÜL İŞLERİ Ç Nişanlım benden Niçin soğudu? Manisadan bir mektup aldım, ya - zan iyi tahsil görmüş, anlayışlı bir genç kız, imza yerine kullandığı ini - sial M. A. anlattığı hikâyede şu: — Erkek vefasız olur, hükmü ben- de o kadar kuvvetli bir kanaat halin- deydi ki, aklımdan hiç çıkmazdı ve son zamanlara kadar hiç bir erkeği sevmemiştim. Fakat nihayet karşıma bir genç çıktı, beni sevdiğini söyledi. Kendisine mukabele etmediğim tak - tirde intihar edeceğini söyliyecek ka- dar ileriye gitti. Bu genç benim tipim- di. Aşkına lâkayt kalamadım. Evlen - miye karar verdik. Yalnız bu arada benim ailevi bazı mazeretlerim çıktı, kararın tatbikmı biraz tehir etmek mecburiyetinde kaldık. O aralık bu genç te başka bir vilâyete gitti. Ora dan gönderdiği Mektupta — kendisini değişmiş buldum, acı bir cevap yaz - dim. Mektubumu okumadan iade etti, acaba niçin, keşfedebilir misiniz?» * Bü genç okuyucuma: — Maalesef hayır, cevabını verece- Bim. Keşfedenilyorum. Yalnız aşk ki - tabında hiç değişmiyen İki esaslı kai- de vardır, bunları kendisine hatırla - tacağım: 1 — Gözden ırak olan gönülden de irak olur. 2 — Uzıyan nişan bozulur. Derler. Ben bu iki ksideye «bazan» kaydi ile şu mütaleayı da ilâve edece- p. 3 — Menfaat aşka da hâkim olur, * Kızım, biraz benim gözümle bak, a- radığın sebebi belki daha kolay bula- bilirsin, TEYZE dokuz şubesi de hali faaliyettedir. Ela- İ li vilâyetlerindeki dört bin köyün türkce oduklarında şüphe edi - len adlarının mukabili bulunmuş, ma- halli tarih ve coğrafya üzerinde tetki- kat yapılmış, köylere müteaddid seya- İş adamı olsaydım Son Postanın birinci sayfasında bir re- sim çıkmıştı. İstanbuldaki Şehzade cami- inin avlusunda bir havuz varmış. Bu ha- vuzda banyo yapıyorlarmış. Resmi gö- rüp, yazıyı okuduktan sonra düşündüm; kendi kendime: İş adamı olsaydım, dedim, bundan is- tifade yolunu bulurdum. Şehzade cami- inin avlusuna ufak ufak soyunma külü- beleri yapar, havuza girmiye gelenlere #nar kuruşa kiralardım. Günde en az elli Kiş| gelse, beş papeli cebime indirirdim. Gene düşündüm: Iş adamı olsaydım.. Beyazıt havuzun- dan da istifade yolunu bulurdum. Beya- izıd havuzunun . kenarına da kulübeler yaptırırdım. Tabil bu havuz daha mun- tazam plduğu için kulübeler de daha muntazam olurdu. Ama diyeceksiniz ki: — Beyazıddaki havuza da girilir mi? Şehir ortasında insan kendini çırıl çıp- Jlak teşhir eder mi? Niye etmesin; iş alışmaya bakar. Alışı- tırmak ta kolay. Beyoğlundaki barların birine giderdim. Kadınlı erkekli birkaç artisti birkaç para mukabilinde Beyazıd havüzunda banyo yapmaya kandırırdım. Oriları havuzda banyo yapar, havuzun kenarzında güneşlenir görenler birer bi- rer akın etmeye başlarlardı. Hele bir ke- e akın başlasın, ondan ötesi kolay. Ha- uz küçük geldi mi, biraz büyütürdüm.. Gene küçük geldi mi, gene biraz büyü- türdüm.. Etrafına kum döktürürdüm. Ta- B havuz büyüdükçe, yani plâj güzelleş- ltikçe bilet ücretlerine de zam yapmayı ihmal etmezdim, Kazancım ukırında i- ken daha başka kazanç yolları arardım: lCivu.'da ne kadar, dükkân: ev varsa hep- sini salın alır, onları yıklırır, yerlerine koca koca oteller, gazinolar yaptırırdım. Rağbeti daha ziyade arttırmak için gü- zellik kraliçeleri seçme mütehassısı Kont dö Valefi getirtir, ona bir <Beyazı güzellik müsabakası» tertip etti 'Ah beri bir iş adamı olgaydım.. İlk mu- vaflakıyetin hıziyle şehirde ne kadar mey dan varsa hepsinde bir çukur kazdi- rır. Kazdırdığım çukurlari su ile doldur- tur. Ufak ufâk Ynahlliç plâjları tesis &- derdim. bi Ama diytveksiniz ki: — Belediye sana müsaade eder miydi? Eder miydi de söz mü? Tabil ederdi. Benim plâjlarım sayesinde bir kere şe- hir güzelleşirdi. Belediyeye vereceğim Vergi Belediyenin varidatını bugünkünün birkaç misline çıkarırdı.. Ben nasıl mem- hunsam; o da memnun olurdu. Öyle bir zaman gelirdi ki günde yüz, bin, iki bin liraya para demezçim. Şekir haridindeki plâjlar topu atarlar. Ken 'benim plâjlarımın günden güne rağ- eti ârtar, günden güne Mmüşterisi çoğa- Tirdi * Fakat bütün bu düşündüklerim bir ya. zı mevzuundan başka birşey olmadı. Çün. kü iş'adamı değilim. İMSET Arapgirde Osmanpaşa camii Tamir ediliyor Osman Paşa camü Arapgir (Hususi) — Evkaf idaresi Osman paşa camiini tamir ettirmekte- dir. Bu cami eski Bahrisiyah muhafızı ve gümrükler emini Arapgirli Osman paşa tarafından 1226 yılında yaptırıl - mıştır. Bu camide binlerce liralık altın kakmalı ve öztürkçe tefsirli bir kur'an bulunmuş - ve itina ile muhafaza altı- N alınmıştır Tarihi Tetkikler: Dünyanın en uzun taş köprüsü: Uzunköprü * * Xx 1500 metre gevişliğindeki bir ovaya ve kışın taşarak buraları deniz haline getiren Ergenenin üstüne bir köprü kurmak lâzım geldi. Birçok mimarlar işe başladılar, bitirdiler, fakat köprünün €en mühim kısmı sulara dayanamıyarak yıkılıyor, mimarların başları kesiliyordu. Nihayet asırlardanberi sağlam duran Yazanı Uzunköprü v İnsan vücudünde damarlar ne ise dün-| bir köprü yapmak tüzumunu şiddetle hist için de yollar ayni ehemmiyeti haiz -İsetti ve işe başladı. | dir. Damarlardaki ârızalar nasıl kanın muntazaman devran etmesine mâni ola- rak insan sıhhatine tesir ederse yolların olmaması, yahut bozulması da insanlık için ayni tesirleri yapar, Bu hakikat pek çabuk anlaşıldığı için pek eskidenberi yollara ehemmiyet rilmiştir. Hattâ medeniyetin dünya üzerinde yayılışı da şüphesiz yolların sağlamlık ve çokluğu nisbetinde bir sür'atle olmuştur. Yolların en mühim kısımları da köp - rülerdir. Çünkü köprüler olmasa çok za- man bir iki saatlik yere gitmek için bir iki gün dolaşmak mecburiyeti hasıl olur. Bunun için insanlar şiddetli bir ihtiya- cın tesirile pek eskidenberi köprüler yap- mağa başlamışlardır. Köprülerin tarihini şöyle kuş bakışı gözden geçirirsek şunları öğreniriz: İlk köprü bir çayın bir tarafından diğer tarafına doğru uzatılmış olan büyük bir ağaç gövdesidir. İnsanlar bunların üzer- lerinden bir maymun gibi ayak ve elleri- le tutunarak geçerlerdi. Köprüler daha sonra yanyana atılan kütüklerden ibaret oldu. Bunların iki tarafına korkuluklar yapıldı. Çay - veya derenin genişliği çoğalınca kazıklar ça - kılarak uçuca kütükler kondu, Daha son- ra kalaslarla döşeli muntazam ahşap köprüler meydana geldi. Fakat bunlar hem çürüyor, hem de suyun yıkıcı kud- retine dayanamıyorlardı. Nihayet taştan köprüler yapılmağa başlandı. Bu-devir-aşağı yukarı üç bin seneliktir. “Yüz sene önce yapılan dökme- (Font) daha sonra yapılan demir - köprülerden sonra bugün'gelık köprüler yapılıyor. Bunların bir çoğu asmadır. Geçenlerde Sanfransiskoda yapılan çelik köprü kilo- metrelerce uzunlukta bir şaheserdir. Za- ten şimdi taştan köprü yapmak usulü, » Bilhassa fazla genişlikler için - bırakıl- Mıştır. Çünkü çelik köprüler daha kolay ve kullanışlıdır. Bugün biz taştan yapılan köprülerin en uzunundan bahsedeceğiz. Bu köprü Trakyada Ergene nehri üzerindedir ve Uzunköprü adile meşhurdur. Alpulludan ve Uzunköprü istasyonun- dan cenuba döğrü alçak sıra te- Yuran Cabp Bir çok mimarlar bu işde çalıştılar V€ bu çalışma tamam kırk yedi yıl sürdü. | Köprünün Uzunköprü — kasabasındalf asıl mecrasına kadar olan kısmı için güç* lük çekilmedi. Fakat son kısmnı bir çolk defalar yıkıldı. Ergenenin coşkun suli koca köprüyü söküp atıyor ve ordulaiy kervanlar, yolcular Uzunköprü kasaba * sında kalıyordu. Hattâ bu kasabanın 0* rada kuruluşu da vakıt vakıt beklemeyd mecbur olan yolcuların barınmaları V8 ardunun konaklaması için bazı binalarıl yapılmasile başlamıştır. Köprünün en mühitm noktası sularıli şiddetile yıkıldıkça onu yapan mimarsi da boynü vuruluyordu. Başını kaybet * memek için canla çalışan yeni mimarlaf da bir türlü “köprüyü (utzurıxr_ıyorlnfl._ korktuklarına uğruyorlardı. 4 Nihayet bu işi koca Mimar Sinana ver” | diler. ıK VS Mimar Sinan yapti. Ve köprü yıkılmadı. Bugün de bütüS dinçliğile' tabiatin kuvvetlerine karşi meydan okuyor. Ergenenin köpüklü V€ azgın suları Mimar Sinanın sarsılmaz de* hasına çarpıyor; bazati onun üstünden â* şıyor; fakat hiç bir zaman yıkamıyor. Köprü 1275 metre uzunluğundadır. U* zunköprü kasabasından başlıyarak gar” - ba doğru uzanır. Ergenenin asıl mecrâ * Sına vardığı yerde birdenbire şimale doğ* — ru biraz kırılır. Burada köprünün ke * merleri büyüktür. Fakat bu dört büyük Kemerden sonraki gözler küçülür. Köprünün 144 gözü vardır. Bir ucun < —— dan ve biraz yandan bakıldığı zamarl. köprü gözlerinin muntazam şekilleri Z* 'Tif bir mozayik manzarası yapar. Yazıfl yalnız iki veya üç büyük gözünden Si akar ve diğerleri kuru toprak üzerindâ kalır. Kışın köprünün genişliğince bü * - lanık bir su, bir depiz gibi genişler ve V5 zun zaman böyle kalır. Maaâmafih bu sU* - dar çekildikten soğra da bir müddet o0vüAr bataklık halindedir. Uzunköprü küfeki ve kefeki denileh taşlardan yontma olarak yapılmaştır. AT cak iki araba yanyana geçebilecek kadâf geniştir ve yaya kaldırımı yoktur, Sağ sollu muntazam korkulukları vardır. BÜ* yük gözlerin üstüne düşen korkulukla * peler uzanır. Alpulludan garbe doğru kıvrılan Ergene nehri demiryolu boyun- ca ilerler ve garpteki sıra tepelerin şar - kından cenuba doğru sarkar. İki sıra te- pelerin ortası dümdüz bit ovadır. Bin beş yüz metre kadar genişliği vardır. Yazın suları pek azalan Ergene nehri garpteki sıra tapelerin eteğinden akar. Fakat kış gelince taşar ve iki sıra tepole- rın üstlerinde çocuk kafası büyüklüğü?” de taşlar vardır. Bu taşların köprüy? başlayıp ta biliren, fakat yaptıkları YI * kıldığı için idam edilen mimarların Sâ * yısına delâlet ettiği halk arasında $ÖY " denmektedir, Mimar Sinanın 'eserlerini sayan (TEF keretülebniye) de bu köprünün adına t6 rTin arasındakisovayı baştanbaşa kaplar. Yahut batak haline getirir. Uzunköprü iİşte bu ova üzerine yapıl- Mıştiır ve her mevsimde ovayı geçmeye imkân vermiştir. İstanbulun alınmasından sonra Avru- pada daha büyük bir ehemmiyet kaza - nan ve yerleşen Osmanlı imparatorluğu Avrupaya karşı yaptığı barpleri sıklaş - tırmıştı. Gerek ordu ve gerek orduya gön- derilen silâh ve erzakm bu geniş sudan veya bataktan geçmesine imkân yoktu. Çok şimalden dolaşması Tâzımdı ve bu hal yolu uzatıyordu. Bazan Beçilemiye- cek bir hal alıyordu. Menzil işlerine eh emmiyet veren Osmanlı devleti buraya sadüf edilemedi. Tamamını kendisi YAP” madığı için buraya dahil etmemiş ol Yoksa onun tarafından ikmal edildiği V evvelki kısımların da bugüne kadar YA7 şamasına sebep olan en mühim kıstül bizzat yaptığı muhakkak gibidir. Turan Cot Gayrimübadiller hey'eti geldi z Gayrimübadillere ait işleri takip V çin Ankaraya giden hey'et gelmişti" Hey'et Maliye Vekiline bono işleri, $7 tışların fazlalaştırılması hakkında İft nda mübadiller nal talebinde bulunmuşlardır. tevziat

Bu sayıdan diğer sayfalar: