17 Ağustos 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

17 Ağustos 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Röportaj * Ayşe Abla ve Eğitim atıralarınızı söyle bir eşeliyecek o- lursanız, kulaklarınızda otatlı o bir nağmenin çınladığını duyarsınız: Koşun, koşun radyo başına! Her cumartesi ai ü Geçiyor işbaşı Radyo Çocuk Tiki. Ardından, aşağı - yukarı yirmibeş yıldır değil yalnız Ankarada, bütün Tür- kiyede büyük küçük herkesin hafızasına yerleşmiş bir isim gelecektir: Ayşe Abla! İmtihanların başladığı, okulların a- çılmasının yaklaştığı şu günlerde muhak kak ki hemen her evin en çok ilgilendi- gi konu çocuk, okul ve eğitim problemi- dir. Bu bakımdan, «Koşun, koşun radyo başına» diye başlıyan o güzel çocuk şar- kısının ve Ayşe Abla adının hatırlanma- masına imkân yoktur. Gerçekten de, o zamanki o çocuk saatleri en az bir okul kadar Sanli eğitici ve eğlendiri- ciydi. Çünkü, o programları hazırlıyan Ayşe Abla -Neriman Hızır-, oçocuklara olabilmek için durmadan okur, sabahlara kadar çalışırda. Bundan yıllarca önce, Türkiyede ilk defa olarak bir «çocuk yuvası» -Ankara- da şimdiki Olgunlar sokağının (başında tek katlı bir evde. açan ve yıllarca bık- madan çalışan Neriman Hızır, bugün Türkiyenin en büyük özel ilkokullarından Ayşe Abla çocuklara birine, «Ayşe Abla Ilkokulu»na, sahip- tir ve hâlâ bütün gücüyle, geleceğin kül- ür. Ayşe Abla, hafta kendisiyle konuşan bir AKİS muhabirine eğitim konusundaki fikirlerini açıkladı. İlk öğretimin en iyi hazırlanmış e- saslara göre uygulanmakta olduğunu söyliyen Hızır, tatbikattaki bazı aksak- lıkları, halen mevcut bazı imkânsızlıkla- ra atfetmektedir. Bu imkânsızlıklar, he- men bütün İlk okullarda ikili, hattâ üç- lü tedrisat yapılması, sınıfların çok ka- labalık olması yüzünden Oo öğretmenlerin her öğrenciyi lâyıkıyla (otanıyamaması, öğrenciyi bir devrede iki defa bile söz- lüye kaldıramaması vesairedir. Buna mukabil ilkokul öğretmenleri çoğunlukla öğretmen yetiştiren okullardan geldikle- ri için, orta ve yüksek okullardakilere nazaran çocuk psikolojisini daha iyi bil- mekte, dolayısıyla Öğretmede o başarı nisbetleri daha yüksek olmaktadır. Bu fikir kısmen, Gazi Eğitim Enstitüsü me- zunu ortaokul a ya de mu- teberdir. Liseye ge ullarda sadece yüksek e m Öğ- retmenlik yetkisini alanlar, kendi branş- larında çok büyük birer kiymet olabil- melerine rağmen, çocuk ruhiyatından ha- bersiz bulunmaktadırlar. Bu da, öğ- retmenle öğrenci arasında, Eapatilamıyam bir boşluk doğurmaktadır. Ayşe Abla, lenin ders ilkokuldaki çocuklara ai- hususunda yardımını, an- a usul v dirde kabul etmektedir. Değilse, her ak- şam çocukla birlikte masanın başına otu- rup beraber çalışmayı asla iyi görme- mektedir. Zira ilkokulda iken ancak an- ne veya babası ile birlikte çalışabilen bir çocuk, ortaokula geçtiği zaman -ebevey- nin bazan vakti olmadığı, bazan da bil- gisi yetmediği için artık bu desteği bulamamağa başlamakta ve kendi kendine bir şey başaramıyan, şahsiyeti zayıf bir çocuk olmaktadır, İşte okullar- daki randıman düşüklüklerinin sebeple- rinden biri de budur. Bilhassa okula başlamadan evvel cuğa okuma - yazma öğretilmesinin şid. detle aleyhinde olan Neriman Hızır, böy- daha olup gittiğini söylemektedir. j Ikokullarda her sınıfta ayrı bir öğ- retmenle ders görmek de çocuklar için bir nevi bayat ve insan tanıma sı- masal anlatıyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: