25 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

25 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 MANEVRA DÖNÜŞÜNDE BİR M MACERA Mareşal, baba adam, şe ve iş can adam! Gece yarısı imdadıma yetişen otomobil meğer Fevzi Çakmağınmış. . ona aşık derecede meclüb! Geçid: resmi i günü, Saray ka- Evvelce bura- dan otomobil. lerle mütead- did defalar geç- miştik. Kuş uç- maz, kervan geçmez bir yerd. oFakat ağustostaki kalabalık öyleydi ki, mey- dan, tam münasile bir seyir yeri her Bini aldı. Sabahtan itibaren türlü türlü ara- balar gelip toplandı. Kadınlı, erkekli bir köylü kalabalığı ortalığı kapladı. Civarda ekseriyet muhacir olduğu İçin, Türk ordusunun ne demek oldu- Hünu onlar herkesten iyi biliyorlardı. Alkışlamak için birikiyorlar, birikiyor- larda... Saray, Osmanlı ordularının Avrupa seferlerinde mühim bir konak mahal- li imiş, Meşhur akınların arkası Kesil- dikten sonra, eminim ki, bu toprak- lar bu derece kalabalık görmemiştir. Tâ İstanbuldanberi, 160 kilometrelik bu mesafeyi motosiklet arkasına bi- nip görmeğe gelen kızlar bile vardı. Evvelce de yazdığım gibi, bir erkânı- harp zabiti, bu kalabalığı elli bin ki- şi olarak tahmin etti. Ahali tarafından mareşalın alkış- Janmasını seyredeyim ve sonra kaç tür. Kü seyyar satıcı gelmiş, sayayım der- ken, kalabalıkta arkadaşlarımı da, otomobilimi de kaybettim. Birkaç de- fa yine böyle olmuştu, Fakat, Allah Tazı olsun, iki seferinde general Ali Fu- adla generai Pertev, bir seferinde de general Kâzımla general Zeki ve ni- hayet üçüncüsünde Anadolu ajansın- , dan B, İhsanla B. Ahmed imdadıma yetişerek beni arabalarına aldılar. Ge- çid resminden sonra beni gözden kay- beden arkadaşlarım, yine birile birlik- te gittiğimi sanarak fertiği çekmiş ola- Sahada kaldım. Esasen nakliyat kıt- lığı vardı. Güç beli, yar, ağyar yardı- mile Çorluya dönebildim. Yollar hın- Cahınç kalabalık olduğu için, otomo- biller ileriliyemiyordu. Hani bazı na- dir akşamlar, Köprü üstü, Voyvoda caddesi ne hal alır; onun gibi bir va- ziyetti, Çorlu ovalarında değil de, Pa- ris caddelerindeydik sanki... Karanlıklar basmıştı. Biraz kanmı- mi doyurayım, gazeteye telefon ede- Gözünü kırpmadan profesörü din- ledi ve işittiklerini bir zeki talebe in- #iyakı ile dimağına yerleştirdi. Artık açılmış, cinsi zâafların tehli- keli cereyanlarından kurtulmuştu, İkinci sınıf derslerini daha derin bir alâka ile bitirdi. İmtihanlarda erkek arkadaşlarını geride birakan bir kuv- vetle muvaffak oldu. Tatilden bir gün evvel takülteden çıkarken ona kapıda tesadüf eden doktor Pertev Celâl onü hararetle teb- rik etti; — Artık bana da kanaat geldi, de- di. İyi bir doktor olacaksın! Bu tatil devresinde “artık İzmire gitmeyi bile düşünmiyen Cevvale Üni- versite talebesinin tertib ettiği Bük- yaş seyahatine katılmağa karar ver. di. Bu gezintiye edebiyat, hukuk fa- kültelerinden de bir kaç kızın iştirak etmesi ona cesaret vermişti. Bundan (AKŞAM) ın edebi romanı Mektep arkadaşları yim falan derken saat 11 4 buldu. Araş-| tırma, taraştırma, nihayet, bir kam- | yonda yer buldum. Bu araba, içine | şehrimizin işçilerinden bazı seyirciler doldurarak İstanbuldan gelmiş. Şimdi geri dönüyor. Bir buçuk liraya içinde oturmak. Lâkin iki lira teklif etmem üzerine şoförün yanında yer verdiler, Müşterilerin yiyecek almasıydı, şuy- du, buydu derken, hareketimiz on bir buçuğu buldu. Ayaz başlamıştı. Rüzgür, şiddetle çarpıyordu. Bir tesellimiz mehtabın olmasıydı. Çıktık efendim yola... Tam on, on beş kilometre ilerile- miştik ki, birdenbire motörde bir ta- kırtı oldu. Şaför frene asılmak fırsa- tını bulmiadan, evvelâ içeride, sonra arkâda bıraktığımız caddede bir kü- tür: — Allah belânı versin... Kırdın oto- mobilimil Meğer, otomobilin sahibi de içeri- deymiş. Canının yongasının acisile ca- nını tehlikeye koyarak, kendini aşağı , göz paramparça... Kan Sardık, sarmaladık. Onun işi oldu. Lâkin makinenin tedkikine girişince şunu gördük: Kırık var, Sabaha ks- dar da tamir edilmiyecek... Şoför: — Herkes, başının çaresine bak- - diyordu. — Ne çaresi, canım? — Şurada, kırda uyunacak... — Kabil mi? Ayaz artıyordu. — Bakalım, belki bir vasıta bulu- Bir saat kadar bekledim. Bir köylü arabası - o da hıncahinç dolu olrak - geçti. Sapa bir yere gidiyormuş. Artık ümidim kırıldı. Kamyonun tentelerine sarılıp bir hendek içinde uyumağı düşündüm, Gözüm kesme- di. Üç dört saat yürümeği bile göz? alarak Çorluya dönmeğe karar ver- dim. Çantamı şoföre emanetle taban- ları kaldırdım. Civarda ne bir köy görünüyordu, ne de canlı bir mahlük! Yalnız, telgraf telleri üzerinde baykuşlar ötüyordu. (Trakyada şaşılacak derecede çok baykuş var. Hattâ bizim mauharrir arkadaşların odasına, açık pencereden bir tane girmişti.) Yarım saat kadar yürüdükten son- ra uzaktan uzağa bir korna sesi duy- dum. Yüreğim sevinçle hop etti. Üç dört otomobil sırayla geliyordu. Bu yollarda yalnız kalmak felâket; lâkin bu otomobillerin işaretime ehem. aniyak yersiğerek wz diye Hemme Tetrika No. 26 | kında işe başlıyacaktır. ünik eminem üsküdar - dar - Kabataş Her iki vâpur iskelesi yeniden yapılacak Kabataş ve Üsküdar vapur iskelele- | rinin yeniden yapılması için Belediye, Şirketi Hayriye nezdinde teşebbüste bulunmuştu. Her iki vapur iskelesinin bulundu- ğu yerin gayet perişan ve çirkin oldu- ğu görülmüş, buraların tanzim edil- mesi kararlaştırılmıştır. İskelelerin bulunduğu yerlerin et- rafı genişletileceği için bazı binaların istimlâkine ihtiyaç görülmektedir. Bu- nun için şehircilik mütehassısı B. Proste bir proje yapmıştır. Bu proje- ler Belediye Fen heyeti tarafından Şirketi Hayriyeye verilmiştir. Şirketi Hayriye projelerdeki esaslara göre ya- urmnrmaumanamnne büsbütün facia olurdu. Tam şosenin ortasında durdum. Kollarımı stavroz- vari açarak seslendim: — Durun! Çok şükür! Durdular. Evvelâ askeri otomobil olduklarını, beni alamıyacaklarını söylediler, Lâ- kin, heyefteri olduğumu söyleyip ken- dimi tanıtınee, büyük bir nezaketle ben kazazedeyi kabul ettiler... — Kimin otomobili bu? - diye sor- dum. — Mareşalın. Talihin dönüşüne bakın»hele... Şo- för B. Tahsinle ve 2676 numaralı ara- banın şoförü olan'Sıvaslı B. İsmaille yol esnasında ahbâp olduk. Bu araba, manevralar için, mareşalı gezdirmek Üzere kiralanmış. Taksi halinden çı- karılıp askerileştirilmiş birlüks ara- baydı. Şoförler, mareşala âdetâ âşık olmuş- lar : — Ne can adam... Ne baba adam... Ne terbiyeli, mübarek adam... - diyor- lardı. - Bir iki kere hatâ bile ettim, tar- lalarda gezerken, sarsılmasına sebe- biyet verdim. «Şimdi azar işiteceğim!» diye korktum. Fakat mareşal bir tek kötü söz söylemiyor, Tatlı bir sesle: «Dikkat et evlüdim!> dedi. Hep «oğs Tum» la, «yavrums la konuşuyor. — Orgeneral Fahreddinle beraber oturuyorlardı, değil mi? — Evet, — Ne konuşuyorlardı? — İkisi de neticöden memnundular? — Ne konuşuyorlardı? Başka bir bahis açtı: — İki lira gündelikle çalışıyorum. doğrusu, yorgunluğuna göre bir pa- ra değil. Fakat şu manevraları göre- yim diye heves ettim de geldim... Ser verip sır vermiyecek insanlar. dandi belli; Kim bilir, belki de ehem- miyetli bir şeyler duymuştu. Lâkin bunları mukaddes hatıralar gibi, ebe- diyen kendi için saklıyacaktı: Büyük bir kıskançlıkla! Veli Nuri Köstenceye sabahın alaca karanlı- ! ğında çıktılar. Bürhan Cahid başka profesörlerden dört kişi de ka- filenin başında bulunacaklardı. Bu hem eğlenceli, hem istifadeli bir seyahat olacaktı. Muhtelif fakültelerden toplanan talebe kafilesi Romanya vapurunun bütün kamaralarını doldurdukları va- kit Cevvale iki hukukçu kız arkadaşi- le beraber üç kişilik bir kamaraya yer- leşti. Bu hepsinin fik seyahati idi. Cewvale İzmire gide gele az çok uzun vapur seyahati yapmağa alış- mıştı. İki arkadaşı İstanbuldan ilk defa çıkıyorlardı. Vapur öğle sonunda hareket ettiği zaman hepsi neşe içinde idiler. Fakat Karadeniz açıklarında ufukları kay- bedince çoğunun keyfi kaçtı. Biraz dalgalı deniz ince tekneyi sallamağa, başlamıştı. Buna ilâve olarak karan- lığın çökmesi bilhassa genç kızları kameralarına kapafmağa mecbur etti, Cevvale saçları uça uça üst güverte- de bir zaman dolaştıktan sonra aşa- gıya indiği zaman iki arkadaşını yarı baygın bir halde buldu. İki genç kızı fena halde deniz tutmuştu. Dünkü şen kafile bugün gribe tu- tulmuş gibi sersemlemişti. Fakat yeni ve yabancı yerler görmek zevki ile hepsi uykusuzluklarına gençliklerile mukavemet ederek gözlerini dört aç- tılar, Dümdüz bir arazide ve göz alabildi- ğine uzanan mısır tarlaları içinde de- vam eden dört saatlik tren yolculuğu- nun en enteresan parçası (Tuna) ol- du. Tunanın Türk tarihindeki yerini bilen gençler eski imparatorluğun ilk tabii hududu sayılan bu mavi geçid üzerinden geçerken Tunaya ait acı, tatlı tarihi hikâyeleri biribirlerine an- Jattılar, Bazıları «Mavi Tuna» valsine ait Parçaları mırıldanırken bir çokları: Tuna, Tuna, yeşil Tuna, Attın beni tundan Tuna! Şarkısını bir ağızdan okudular. Nihayet gittikçe artan bir sıcaklık içinde Bükreşin yeni istasyonuna gi- ren tren bu kaplarına sığamıyan genç- leri rıhtıma döktü. Seyahat programı önceden hazır- Jaridığı için nereye gideceklerini dü- günmeye lüzum yoktu. Kafileyi karşi- yan Bükreş Üniversitelileri - onları otomobillerle yatmaları için ayrılan Karmes Silva lsesine götürdüler, Lise binası şehrin en büyük cadde- şam) deniz tam manasile geliş- miş ve inkişaf et- miş olduğu kabul edilemez. İzmirin bu kısımdaki geri liğini, İktisad Veki- limiz B. Celâl Ba- yarın yardımlarile zengin bir deniz sporları (o teşkilâtı takib edecektir, Fu- arın açılması me- rasimi omünasebe- tile burada bulu- Dan B. Celâl Bayar, İzmir deniz sporları teşkilâtıni idare edenlerle ve bilfiil $#porla iştigal eden- derle ayrı ayrı gö- rüşmüş, ibtiyaç di- leklerini — dinlemiş, Karşıyakada — Os- manzade . mevki- indeki banyoların önlerinde yapılan muhtelif deniz bi- rincilikleri ve şar- i yarışlarında iki gün (— bulunmuş, muvaffak olan gençlerimizi — biz. O İktisad Vekili zat alkışlamış ve takdir etmiştir. B. Celâl Bayer, bu yarışları İpar kotrasından ve misafirlerile birlikte takib ettikten sonra İzmirin en güzel manzaralı İnciraltı plâjındaki (Beyaz kum gazinosu) nda denizcilere bir ziyafet vermiştir. Ziyafette vali, Bele- diye reisi, Liman işletme müdürüve da- ha birçok zevatla gazeteciler hazır bu- Yundular, Kır yemeği çok samimi hasbihallerle geçli. Yemeğin sonunda İpar kotrasında pişirilmiş olan irmik sürprizi alkışlarla karşılandı. , Şarpi birincisi B. Refik bir nutuk irad ederek sayın Vekilin sporcular arasında bulunmasını İzmir sporu için fevkalâde şen ve mesud bir hadi- se saydığını söyledi ve sporcular, Ce- Ml Bayar şerefine üç defa: — Var ol! Diye bağırdılar. Vekil, hasbıhal esnasında, İzmirde yeni bir liman inşa edilince eski ve şimdi- ki limanın şarpi ve kotralarla diğer deniz yarışları vesaitine tahsis oluna- cağını söyledi ve dedi ki: — Gençler, İzmir öyle mühim bir leketimizin diğer bir mahallinden zeri kalması çok acıklı olur. İzmir her meselede, siyasi olsun, içtimai olsun, si olan Kalea Viktorya caddesi üze- rinde idi, Yorgun seyahat kafilesi programa göre akşama kadar istirahat edecek, âkşam üniversite namına (Karol) parkında hazırlanan ziyafette bulu- nacaktı. Her beş kişiye bir de üniver- siteli arkadaş katmışlardı. Kanları kaynıyan bu bir avuç Türk genci bir kaç saatlik istirahatle eski heşelerini aldılar, (Karol) parkının yelpaze şek- linde açılan fıskiyelerile serinliyen hava, bol elektrik ışığı içinde bir şiir ve hulya bahçesi gibi görünen koru- Tuklar ve parterler pek hoşlarına git- mişti, Bükreş üniversitelileri misafirleri- nin hoş vakit geçirmeleri için çalıştı- lar, Asıl resmi ziyafet ertesi gün lise binasında verileceği için bu akşam nutuk söylenmedi. Böyle bir cemiyet hayatına ilk defa giren gençler biribirlerinden cesaret alarak sıkılmaktan kurtuluyorlardı. .Cevvale ile daha dört kız arkadaşı- na Tıp fakültesinden bir Bükreşli genç vermişlerdi. Fransızca anlaşıyor- lardı, Yemekten sonra onları kaldık- ları liseye kadar getirdi. (Bükreş) in gece hayatı garibdi. Eğlence yerleri, gazinolar, kahveler her taraf dolu idi. Arkadaşlarından biri sordu: | — Bu gece bir bayram mı var? Izmirde den teşkilâtı yapılacak Iktisad vekili B. Celâl Bayar: (Bu işde İzmirin geri kalması acıklı olur) diyor helvası sofraya gelince Vekilimizin bu | merkezdir ki her hangi meselede mem- 25 Ağustos 1937 iz sporları Şarpi müsabakalarını alâka ile takip ediyor ve İnciraltında banyo alıyor, iktisadi olsun her sahada memlekete bağlılığını göstermiştir. Deniz spor- ları sahasında ilerleyişini yakında gö- receğimize şüphem yoktur. Ben sizin bir arkadaşınız sıfatile elinizden tut- mağa hazırım. Asıl mühim mesele, aramızda bulunmakla bize şeref ve- ren vali Fazlı Güleç ile belediye reisi Behçet Uza terettüh ediyor. Kendi- Teri, sizin ilerlemeniz hususundaki arzunuza müzahirdirler. Liman işlet- me müdürü Haşmetin sizinle yakın- / dan alâkadar olacağını göreceksiniz. Burada Devlet müesseseleri ile husu- si müesseselerin sizlere müzahir ol duklarını söylemekle mümkün olan her şeyin yapılacağını bildirmek iste- miyorum. İzmirin deniz sporları sa- hasında, başka yerlere nimune ola- cağını düşünüyor ve bu muvaffakiye- tin şerefine içiyorum.» Vekil, kadehini kaldırdı. Ziyafette bulunanlar da kendisini takib ettiler, Sayın İktisad Vekili, İstanbul ve Ay- valıkta deniz sporunu, yaptığı geniş yardımlarla kısa bir zamanda inkişaf ettirmiş ve teşkilâtlandırmıştır. Bu- nu, yakın bir zamanda İzmirde de göreceğiz. ' Bükreşli fakülte talebesi başını sal- ladı; — Hayır. Ve bu sualden bir cemile fırsatı Çis kabileceğini sonradan anlıyarak ilâ“ ve etti: — Fakat Türk misafirlerimizin ge“ lişini bayram sayarız, Gülüştüler. Ertesi günü kafile halinde müzeyi, nebatat enstitüsünü gezdiler. Cevva- le beyaz keten tayyörü, alçak ökçeli beyaz iskarpinleri ile bu kafilenin de €n göze çarpan kızı idi. Bükreş üni- versitesinden mihmandar olarak ve- rilen genç kızlar arasında da onun | Kadar alâka uyandıran olmamıştı. Fakat Cevvale bu seyahatte her z4- mankinden daha ağırdı. O kadar cide di olmuştu ki arkadaşlarının fazla gülmelerini bile höppalık, şımarıklık gibi görüyordu. Bükreşte kalacakları bir haftanın programında iki yarım gün serbestti. Bu iki yarım günde .Cevvale yalnız olarak dolaşmayı ter- cih etti. Bükreş tabiatten gördüğü bir çok mahrumiyetlere rağmen insan elile o kadar güzel süslenmişti ki deniz se- viyesinden çukurluğu yüzünden ha- vasının ağırlığını, denizden uzaklığı yüzünden bol sudan mahrumiyetini hissettirmiyordu. (Arkası var), ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: