25 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

25 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

belge ek e Be Vİ İş | 7 e - Re T i İstanbulun büyü Yağ, Süt, Et, Ekmek... Eski şehremini Profesör Gemil Topuzlu bu 4 mesele hakkında düşüncelerini. bildiriyor (Eski şehremini Prof. . Cemil Topuzlu, İstanbul'un başlıca dört derdi olan yağ, süt, et, ekmek mesele- lerine dair bize bir yazı göndermiştir. Herkesi alâ- kadar eden ba mevzular hakkında muhterem profesörün düşüncelerini aynen neşrediyoruz.| «4 Eskidenberi İstanbuluri yağ, süt, ti, ekmek gibi dört büyük derdi var- dır. En başta bizi en ziyade üzen ve bugüne kadar bir türlü çaresini bu- Jamadığımız yağ ve sütlerimiz gelir. Malümdur ki başka memleketlerde &halinin büyük bir kısmı, içine tere- | Yüğı konulmuş haşlama yemekler | » Memleketimizde ise eskidenberi ütün yemeklerimiz yağlı et parça | lari veya karışık yağlarla pişirilir. Bü yemeklerin bir müddet sonra mi- de ve karaciğerleri iyi işlemiyen kim- Selerde ehemmiyetli hastalıklara se bebiyet verdiğini halkımız anlamak- | İ& gecikmedi. Bu son senelerde sof- | azaldı. Haşlama yemeklerle saf tere- a rağbet çoğaldı: Tereyağı sü- TÜMÜ. artınca hile ve ihtikâr da he- men canlandı, Bugün dükkânların camekânları İçinde güzelce süslenmiş ve asıl renk- leri beyazken bazı mevad ile sarıya | boyan, tereyağlar ile tenekeler İçinde satılan Trabzon ve Urfa yağ» | larını ve mahlüt denilen yağ- ların ise hemen kâffesi sıhhate mu- &ir Ve terkiplerinin ne olduğu da belli değildi Tussuz tereyağlar bundan yirmi böş otuz sene evvel İstanbula Avus- İürya ve Macaristan ve kısmen de Hollandadar geliyordu ve çok paha- Miya satılıyor aska Adapazarında, Alem- birkaç müteşebbisin himme- m fabrikalarda yapılan ve rıdı olarak salılan saf te- Tejağları da vardı, Her ikisini de alan» Mir pürmukla göslerilirdi. Bugün İs- lan tuzsuz tereyağlar | miyor. Pek çoğu hiç bir tabi olmaksızın dükkün. üst- | e, pi rde gayet iptidai bir ve Bursa haralisinden | İenekeler içinde gelen süt kremalari- e bizzat şehrimizde yapılıyor. Bazı insaflı esnaf bu tereyeğları al ederken makinelerile iyice sıki- yorlar, İçinde su ve ayran bırakmı- Yorisr. Lâkin pek çoğu içindeki sula- TI Çıkarmadıktan başka Kilolarla su aşiyorlar Daha insafsızları da veje- Dinimi hattâ sıhhate muzır maddeler VE ediyorlar ve sarı bir renge de "yarak satıyorlar, Tuzlu tereyağlara gelince: Harbi- len evvel şehrimize Halepten | rağ namile çok mikdarda tuz- Teyağı geliyordu. Bugün piyasa» Halep yağı yoktur. Ya Urfayağı altında Birecik, Mardin, Diyar- Iİ, Urfa taraflarından veyahud ağı namile Kars, Erzurum, Erzincan, Trabzon havalisinden kar Pali tenekeler içinde geliyor, Bundan. şehrimizde tahta fıçılar içinde dig, Perakende olarak Anadolunun a kia, yetlerinden gelen ve saf ol Teşei Çok şüpheli birçok tuzlu te- *Yağları da vardır. Trabzon yağları Zan yağlarının bir kısmı temiz olmakla beraber büyük bir kıs- Sarılı, beyazlı renk renk olup fe- " Trah; VE saf a anları da vardır. Bun- een makine ile değii elle liler dan topaç topaç biriktir. Ye ayr, öların içinde çok mikdar su Yran kahır, satmak için çarşı, pak Peyda er ciye kadar hamıziyet bile peyda acılaşır ve fena bir ko- bile peyda otur. çer Kümaz köylüler de bu yağla- tales pu Ve füz hatti kabak, pa- | AVUÇ gibi sebzeler katarlar, P ciler köylülerde: ye Vaş en yavaş ya: İni Plaka rı bu yağları bazan te- 9 güz tenekeleri içine bi- şehrimize gönderirler. İş- “ON yağlarının kuvvetinin az le ko; “3 Sek | çok kereler kuyruk ve içyağlarile ka | tanbulda Balıkpazarı, Yağkapanı ta- olması kokup acılanması ve eritilin- ce tencerenin dibinde birçok iri tuz parçalarile hayvan kılları, kabak ve- saire çekirdeklerinin bulunması bir kısım köylülerimizin temizliğe riayet etmemelerinden ileri geliyor. Trabzon taraflarındaki belediyele- rin, Halkevlerimizin köylülerimize te- miz yağ yapmalarını ve hilekirliğa sapmamalarına dair nasihatte bulun- malarını ve münasip yerlerde fenni yağ fabrikaları açmalarını ve bu yağ- ların İstanbul vesair yerlere sevkolu- nacağı esnada iyice kontrol edilerek birer damga bile vurmalarını istemek hakkımızdır. Urfa yağları Urfa yağlarma gelince bu yağlar daha temiz, daha kuyvetli ise de pek rışmış olarak şehrimize geliyor. Bu- gün İstanbul piyasasında satılan Trabzon ve Urfa yağlarının büyük bir kısmı taklid olarak bilhassa İs- raflarındaki belli başlı tanınmış yağ fabrikalarında Anadoludan peraken- de surette gelentuzlu tereyağlarm veya Trabzon ve Urfa yağlarının içi- ne çok mikdarda kuyruk, iç, susam yağları veya vejetglin katılmak sure- tile yapılıyor. Tenekelere konuluyor. | Anadoludan gelmiş süsü veriliyor ve İ halkımız aldatılıyor. . | Tereyağlardan başka ticarette için- de bazı defe zerre kadar tereyağ bu- İunmuyan kuyruk, içyağlardan ve ve- jetalinle yapılmış mahlut yağlar da vardır. Halkımızın bir kısmı ihtiya- cından dolayı bu yağları bile bile sa- tın alir; yemeklerinde kullanır. Her memlekette böyle yağlar vardır. Satıl- masına da mümanaat olunmaz. Hal- buki geçenlerde Balıkpazarı tarafla- rındaki dükkünlardan bu karışık yağ- ların toplandığını ve İmalâthaneleri- nin kapattırıldığını gazetelerde oku- dum, Bana kalırsa belediyemizin, si- kı bir kontrol altında bulundurması lâzımgelen mahlüt, dediğimiz karışık yağların (fabrikalarını kapatmağa | hakkı olamaz. Çünkü bu büyük bir ihtiyaçtır. Bu gibi yağların üzerlerin- | de etiket olduğu halde satılmalarına | müsaade edilmelidir. İ Binbir çeşid yağ | Bugün tuzsuz, tuzlu, karışk olmak üzere bin bir çeşit yağ vardır, Belediyemiz bunlar hakkında bir formül hazırlamadığndan kontrol etmekte büyük müşkilâta düçar olu- yor. İşte bundan dolayı yağların ne- vilerini behemehal azaltmalı ve yal- Diz: 1 — Tuzsuz tereyağ, 2 — Tuzlu tere- yağ (Trabzon. Urfa yağları) , 3 — Mah-| Tüt yağ (Tereyağla karışık yağ) 4 — Kuyruk, içyağlar. İsmini taşıyan dört çeşid yağ satıl- masına müsaade etmeli ve her yağın bulunduğu kabın üstünede hangi neviden olduğuna dair ayrı ayrı renk» te etiketler bulundurmalıdır. Tuzlu ve tuzsuz tereyağların haliş sütten çikarmış olmasına, içinde su, ayran, hayvani ve nebati yağlar bulun- mamasına azami derecede dikkat et- melidir, Anadoludan gelen Trabzon ve Urfa yağlarını şehrimize girmezden ev- vel tahlil ederek mağşuş olanları sokma») mah, hele bu yağların taklid edilmesi- ne katiyyen cevaz vermemelidir. Hal- kımızın bazt tabakasının bilmecburi- ye yedekleri karışık yağı da yalnız bir nevi olmak üzere kabul etmeli ve bu yağların içinde yüzde ne miktar tere- yağ, ne miktar hayvani ve nebati yağ karıştırılacağına dair bir formül yap- mah ve münasip bir de fiat koymalı. Sıkı kontrol Belediyemiz her önüne gelene bahusus pis, murdar yerlerde her ns çeşid olursa olsun yağ yapilmâsına kar tiyen müsaade etmemelidir, Süt krem- AKŞAM lerinden Luzsuz tereyağ çıkarmak i5- teyen yağcılar ile terkibi bir talimat- name İle tayin edilen karışık yağ fab- rikalarına hususi ruhsatnameler ver- meli ve bu yerler çok sıkı kontrol ai- tına alınmalıdır. Şahsi menfaat temi- ni için bugün hepimizin sıhhati ile oy- nıyan ve hilekârlık yapan yağcılara asla acımamalı. Trabzon, Urfa yağlarını şehrimizde taklid edenlerle gizli yağ fabrikası açanları bir seneden aşağı olmamak üzere hapse tıkamalı, yağ nizamnamesine velevki pek cüz'i ol- sun muğayir harekette bulunan es naif da ilk defasında elli lira tekerrürü halinde İmalâthanesi kapatılarak beş- yüz lira ile beraber altı ay hapis gibi ağır cezalara çarpılmalıdır. Sıhhati- mizi korumak mide barsak hastalık» larına yakalanmamak istersek bun dan başka yapılacak hiç bir çaremiş yoktur. Bundan yirmi beş sene evvel şeh- remanetinde bulunduğum sırada bu yağ işlerile çok uğraşmıştım. O zaman- Jar Trabzon, Halep yağlarına saf te reyağı ve karışık yağlara da mahlüt yağ etiketleri koydurmuştum. Her- gün yağlardaki etiketleri ve yağ ima- lâthanelerini teftiş ettirir, taklid Trab- yon ve Halep yağı yapan esnafı teczi- | ye ederdim. Ancak elimdeki nizam- name mucibince bir beşlik, nihayet on beşlikten fazla ceza verdiremezdim. 'Yağcı esnafı, bakallar bu parayı gü- İe güle verirler ve ertesi günü ayni kabahatı işlerlerdi. Bunlarla bir türlü başa çıkamıyacağımı anlayınca eti- ketleri değiştiren esnafın dükkânına apansızın giriyor, şayed evvelce ceza- yi nakdi vermiş bir sabıkah ise sıhhate muzır ağdiye hakkındaki nizamna- meye tevfiken etiketsiz ve muayene- den geçmemiş yağları hemen yakala- yıp yanımda bulundürduğum süp- rüntü arabasına attırıyordum. Bu su- retle yağ satan esnafı bir dereceye ka- dar yola getirmiş ve halkımızada mümkün mertebe hilesiz yağ yedirme» ğe muvaffak olmuştum. Süt meselesi İçtiğimiz sütlere gelince, çocukla- rımızın, ihtiyarlarla hastalarımızın en başlıca gıdasını teşkil eden sütleri- miz bugün hem pahalı hem de çok hi- lelidir. Bunun önünü almak için bü- tün medeni memleketlerde süt hak-. cezaları &ynen tatbik etmekten başka çare yoktur. Ekmek işi Medeni memleketlerin hiç birinde şehrimizde olduğu gibi kurunu vus- tani bir şekilde yani ekmek yapılan. yerlerde, fırınlarda ekmek satılmaz. Fırınlar ile ekmek satılan yerler biri- birinden ayrılmıştır. Temiz, iyi pişmiş, ucuz, tartısı tam ekmek istiyorsak bizzat bu mühim işi belediyemiz üstüne almalı, adalar, Üs- küdar, Beyoğlu, İstanbul semtlerinde birer modem ekmek fabrikaları aç- malı, şimdiki fırıncılara ekmek hak- Kındaki telimalnameye harfiyen ria- yet etmek şartile yalnız ekmek sat- mak hakkı verilmelidir. Attar, bakkal gibi dükânlarda bir kilo ekmek bile manga, keçi kesildiği halde kasap dük- kânlarının hiç birinde bu hayvanlar rın etlerine tesadüf olunmuyor. Aca- damgaları ze kıvırcık yerine keçi ve sığır yörine manda eti mi sürüyorlar? Benbu muammayı bir türlü halledemem. Etten bahsederken yediğimiz tavuk- larda hatıra geliyor. Şehrimizde ta- vuklar hâlâ pis, murdar tavukçu dük- küânlarında kesilir, yolunur, oracıkta satılır, Bugün dünyanın hiç bir mede- ni şehrinde tavuk satılan yerlerde ta- vuk kesilmez. Buna karşı belediyemiz esaslı tedbirler almalıdır. Çok şükür birkaç aydanberi tavukçularda ta- vukların semiz görünmeleri için şişir- tilerek satıldığını görmüyorum. Bun- dan dolayı belediyemize bütün İstan- bul halkı teşekkür etmelidir. Doktor Cemi Topuzlu Eski Gehremini İ | Ji olan hayvanların denklerini indirt- | .Jarına emirler verdi. Kervanı iki kıs- Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No. 93 İki kervan nihayet birleşti, Güldost, Hasan beyin kervanına doğru koştu Bu aralık hare- ket bütün şiddeti- le hüküm sürme- ğe başladığından Hasan bey kerva- nı durdurdu. Hay- vanlar için artık bir damla su bile kalmamıştı. Yal nız insanlar birer yudum su içebil- diler. Kervan son durağından hare- ket ( edelidenberi otuz kilometre da- ha katetmiş oldu- ğundan Karakaş nehrinin uzakta olmaması lâzım geliyordu, Kervan akşam olunca yeniden yola çıktı. Herkes biliyordu ki © gece katedilecek mesafeden sonra ertesi sabah da su bulunmıyacak olursa bü- tün kervan, hayvanlarile ve insanlari- le beraber susuzluktan mahvolup gi- decekti, Bu son gece yürüyüşüne başlanır başlanmaz atlardan bazıları çöküver- di. Yükleri üzerlerinden alındıktan sonra-dahi zavallılar yerlerinden ki- mıldamadılar. Ağızlarından koyu, kanlı köpükler gelmeğe başladı. Dışa rı fırlıyan dilleri katılaşmış ve çatla- mıştı. Hasan bey bu hayvanları kur- şunla itlâf ederek işkencelerine niha- yet verdi. Kervanda yavaş yavaş bir intizam- sızlık başgösterdi. Herkes biran evvel İlerilemeğe ve suya yetişmeğe çalıştı- tarmak kaygusuna düştüler. Hasan bey bu vaziyetin devam ede- miyeceğini anladı. Susuzluktan lâkır- | dı edemiyecek bir hale gelmesine rağ- | men en son tedbirlerini almağa baş- | ri bir araya topladıktar sonra adam- ma ayırdı. İşe yaramıyacak bir halde bulunan insanları ve hayvanları ol- duğu yerde bıraktı. Yürümeğe meca- ti. Henüz kuvvetlerini muhafaza ede- bilen kervancıları bu hayvanların üzerine bindirterek su mıntakasının Fakat bunlarla meşgul olmağa va- kit yoktu. Derhal kırbalar doldurul- du. En kuvvetli hayvanlara yüklene- rek geride kalan kervanı kurtarmak için hemen yola çıkarıldı. ni garb istikametinde ileriletecekleri | yerde mütemadiyen garbı şimal! isti- 'kametine sevketmişlerdi, Hasan bey Hotanderya sahilini ter- ketmeğe, sahilden bir kaç saat uzak- tan cenub istikametinde ilerilemeğe ve iki gecede bir kere sahile yaklaşa- rak su almağa karar verdi, Bu yüz- den kervan bir taraftan Karakaş mın- takasından uzaklaşmış ve diğer taraf- tan da kimseye görünmeden Hotan- derya ovasında kalmış oluyordu. kırkar, ayırdı. Bu gruplar muhteli? yollardan geçerek ileriledi ve üç gece yürüyü- şünden sonra Hotan şehrinin şarkın- da Tattıbulak mevkiinde toplandı. Bu sayede Hasan bey kimseye gö- Tünmeden ilk tepelere vasıl oldu ve gruplara ederek ve kervanını yaylalar. dan elverişli bir hale getirdi. Güldost ile Merton büyük kervanı tarafa doğru koştuğunu gören Mer- ton da topal ayağını sürükliye sürük- liye arkadaşını takib etti. Mertonun maksadı hâlâ Gospodin Kosmarof diye tanıdığı Güldostu ihti- yata davet etmekti. Onun için arka- sından: — Ya kervan düşmanlarımız tara- fından idare ediliyorsa ve Hasan bey artık kervanla beraber değilse, O za- man ne yapacağız? diye bağırdı. Güldost koşmağa devam ederken O yoksa dinamit sandığının nerede olduğunu biliyorum. Siz hiç merak etmeyiniz, Mister Merton! cevabını verdi. Kızın bu son Sözlerinde öyle şid- detli bir azim Merton bir Rus İİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: