1 Nisan 1987 Tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 38

1 Nisan 1987 tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 38
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir Öykümüz Var Şuradaki kâğıtlara bak. Görüp göreceğim en garip zımbırtı. Şaşırtıcı bir çalışmanın ürünü. Yararı su götürür, orası öyle. Ticari bir değeri yok. Yine de oğlanın yeteneğinin yeni bir kanıtı. “Bu bir iç dökme sayılabilir sanırım Bay Bohlen. Ne- den öteden beri neden hep... neden hep kaygılı göründü- ğümün açıklaması bu.” “Canın istiyorsa, çekinmeden açılabilirsin bana Knipe. Sana yardıma hazırım biliyorsun.'' Genç adam ellerini sıkı sıkı kenetledi kucağında, arası- ra dirseklerini oğuşturuyordu. Birdenbire çok üşümüştü sanki. “Bakın Bay Bohlen, dürüstçe konuşmak gerekirse, bu- radaki işimi pek sevdiğim, önemsediğim söylenemez. Ba- şarılı olduğumu biliyorum falan ama pek gönlüm yok bu işte. Asıl yapmak istediğim bu değil.”” Bay Bohlen'ın kaşları yay gibi çatıldı birden. Dondu kal- dı. *““Bakın efendim, yaşamım boyunca yazar olmak istedim ben.” “Yazar mı!” “Evet Bay Bohlen. Belki inanmayacaksınız ama bütün boş zamanlarımı öykü yazmaya adadım. Son on yılda yüz- lerce, sözcüğün tam anlamıyla yüzlerce öykü yazdım. Ke- sin bir sayı vermek gerekirse tam beş yüz altmış altı tane. Haftada bir öykü aşağı yukarı.” “Ne diyorsun sen oğlum? Neden yaptın ki bunu?” “Tek bildiğim, yazmak içimden geliyor efendim.”” “Nasıl içinden geliyor?”” *““Yaratma güdüsü Bay Bohlen.”' Başını her kaldırışın- da Bay Bohlen'in dudaklarını görüyordu. Gittikçe daha in- celiyor, daha pembeleşiyordu bu dudaklar. “Sorabilir miyim Knipe, ne yapıyorsun bu öyküleri?”” “Sorun da bu ya efendim. Kimse öykülerini satın almak istemiyor. Bir öyküyü bitirir bitirmez her yere yolluyorum. Bir dergi almazsa, öbürüne. Ama bir sonuç çıkmıyor Bay Bohlen, hepsi geri gönderiyorlar. Çok sinir bozucu bir du- rum Bay Bohlen gevşemişti. “Duygularını anlayabiliyorum oğlum.”' Sesi cıvık bir duygusallıktaydı. ““Hepimizin ba- şından geçer böyle şeyler. Ama artık eline kesin bir kanıt geçtiğine göre -uzmanların ağızlarından yazdığı öykülerin- nasıl desem, pek başarılı olmadıklarını kesinlikle öğrendi- ğine göre, vazgeçme zamanı gelmiş demektir. Unut bunla- rı oğlum. Sil kafandan.” “Olamaz Bay Bohlen! Hayır! Doğru değil! Öykülerimin iyi olduğunu biliyorum. Hele şu dergilerde çıkan bazı öy- külerle karşılaştırsanız şaşarsınız -inanın Bay Bohlen!- der- gilerde her hafta yayımlanan şu iç kapayıcı, döküntü öy- külerle karşılaştırdığımda çılgına dönüyorum!” “Bir dakika oğlum, bir dakika...” “Siz hiç dergi okur musunuz Bay Bohlen?” “Özür dilerim Knipe ama bütün bunların senin tasarla- dığın makineyle ne ilgisi var?”” “Ne ilgisi yok ki Bay Bohlen? Size anlatmak istediğim şu, bütün dergileri taradım ben, anlaşıldığı kadarıyla, her biri kendi eğilimine göre ayrı bir öykü türü benimsemiş. Yazarlar da -başarılı yazarlar demek istiyorum- bunu bili- yor, ona göre yazıyorlar.” “Bir dakika. Ağırdan alsana oğlum, sinirlenme. Bunla- rı konuşarak bir yere varabileceğimizi sanmıyorum.”” “Lütfen Bay Bohlen, sonuna kadar dinleyin. Çok, çok önemli bu.”” Durup soluklandı. Artık iyice zıvanadan çık- tığı belliydi, konuşurken ellerini kollarını savurup duruyor- du. O uzun, dişlek, iki yanından kepçe kulaklar fırlayan surat heyecanla parlıyordu, ağzında biriken salya yüzün- den yapış yapış çıkıyordu kullandığı sözcükler. ““Gördü- Bünüz gibi, makinemdeki “olay-örgüsü belleği”” bölmesiyle “sözcük belleği'”” bölmesi arasına yerleştirilecek ayarlana- bilir bir koordanitör aracılığıyla istediğim tür öyküyü üre- tebilirim, hem de yalnızca düğmeye basarak.'”' “Anlıyorum Knıpe anlıyorum da. Gerçekten ilginç ama neye yarayacak?' “Yalnızca şuna Bay Bohlen.. Sınırlı bir pazar var. Ge- rektiğinde elimizin altında bu pazara sürülecek malzeme bulunmalı. Bir iş alanı bu, o kadar. Sizin bakış açınızdan bakıyorum olaya şimdi ticari bir girişim olarak.” “Güzel oğlum, ticari bir öneri olamaz bu, asla. Böyle bir makineyi, bir tek makineyi yapmak kaça patlar, sen de bilirsin benim kadar.” ““Biliyorum efendim. Saygısızlık etmiş olmayayım ama siz dergilerin yazarlara bu tür öyküler için ne ödediğini bil- miyorsunuz sanırım “Ne ödüyorlar?” *““Tavanı iki bin beşyüz dolar. Ortalaması alındığında, bin dolar.”” Bay Bohlen yerinden sıçradı. “Evet efendim, doğru söylüyorum.” ““Olamaz Knipe! Gülünç!” “Hayır efendim, doğru.” *““Yani sen, bana o dergilerin bir adama.... şöylesine bir öykü çiziktirmek için bunca parayı ödediklerini mi söyle- mek istiyorsun! Aklımı koru Tanrım, bakalım başımıza da- ha neler gelecek! Yazarların hepsi milyoner olsalar gerek!” . ““Doğru bildiniz Bay Bohlen! İşte makine burada dev- reye giriyor. Dinleyin de efendim, size biraz daha bilgi ve- reyim. Hepsini tek tek not ettim. Büyük dergiler her sayı- da aşağı yukarı üç öyküye yer veriyorlar. Şimdi, en önem- li on beş dergiyi ele alalım -en fazla telif ücreti ödeyen der- gileri. Bunlardan birkaçı aylık,ama çoğu haftalık. Peki. Bu da her hafta diyelim ki elli dolayında uzunca öykü gerek- sinimi demektir. O da kırk bin dolar eder. Demek ki ma- kinemizi kullanarak -çalıştırmaya başladığımızda yani- bu pazarı rahatça silip süpürebiliriz.”” “Oğlum, çıldırmışsın sen!”” Kendi edebiyat ajansımızı kuracağız, o ajans aracılığıy- la yapacağız dağıtımı. “Hiç de değil efendim, gerçekten doğruyu söylüyorum. Yalnız sayfa sayısıyla bile onları kırar geçiririz. Bu maki- ne, beş bin sözcüklük bir öyküyü tam otuz saniyede yaza- biliyor, üstelik daktilo edilmiş ve yayına hazır biçimde. Ya- zarlar bu hızla nasıl başederler? Soruyorum size Bay Boh- len, nasıl?” Bu noktada, Adolphe Knipe, adamın yüzünde ufak bir değişiklik ayırdetti, gözlerindeki aşırı parlaklık, burun de- liklerindeki kıpırtı, yüzün ansızın donuşu, kaskatı kesilişi. Çarçabuk ekledi. “Bugünlerde el-işi ürünlerin işi bitik. Seri imalatla rekabetleri sözkonusu değil, özellikle bu ülkede -siz de biliyorsunuz. Halılar... iskemleler... pabuçlar... tuğ- lalar... çanak çömlek... aklınıza ne gelirse makineyle ya- pılıyor artık. Kalite düşük olabilir ama kimin umurunda? Önemli olan maliyet fiyatı. Öykülere gelince- tabii onlar da halılar ve iskemleler gibi işlenmiş eşya sayılıyor, malı nasıl işlediğiniz kimsenin umurunda değil, piyasaya zama- nında sürülsün yeter. Biz onları toptan satacağız Bay Boh- len! Ülkedeki bütün yazarların ücretlerini kıracağız! Kö-

Bu sayıdan diğer sayfalar: