1 Temmuz 1987 Tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 40

1 Temmuz 1987 tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 40
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mi'nin Alan Turing tarafından geliş- tirilmiş olan ve tasavvur edebileceği- miz en güçlü bilgisayarda bile kaçı- nılamaz “delikler” olduğunu ortaya koyan bir benzeri bulunmaktadır. İşin komiği, tam da bir yandan bu acaip sınırlar keşfedilirken, öte yan- dan da yaratıcılarının kehanet kud- retini gitgide geride bırakacak güçte gerçek bilgisayarlar üretilmekteydi. Vaktiyle, bundan beşyüz yıl sonra tekrar dünyaya gelip yeni çağda reh- ber eşliğinde üç günlük bir bilim ge- zisi yapabilmek uğruna ömrünün geri kalan bölümünden seve seve vazge- çeceğini söylemiş olan Babbage, ölü- münden yalnızca bir asır sonra geli- nen noktayı görebilse, bu yeni maki- neler ve onların beklenmedik sınırları karşısında herhalde heyecandan dili tutulurdu! 1950'li yıllara gelindiğinde, meka- nikleştirilmiş zekâ sanki insanoğlu- nun parmaklarının hemen ucunda gi- biydi; ne ki, aşılan her engelin arka- sından, gerçek bir düşünen makine-. nin fiilen yaratılmasını önleyen yeni bir engel çıkıyordu. Biz ona yaklaş- tıkça hedefin böyle uzaklaşmasının altında yatan sebep neydi? Zeki davranışla zeki-olmayan dav- ranış arasında tam bir sınır çizmeye imkân yok; hatta, muhtemelen kesin bir sınırdan söz etmek bile saçma. Fa- kat, hiç kuşkusuz, şu nitelikler olma- dıkça zekâ da olmaz: * durumlara çok esnek bir şekilde tepki göstermek; * elverişli koşullardan yararlanabil- mek; * muğlak veya çelişkili mesajlardan bir anlam çıkarabilmek; * bir durumun değişik unsurlarının birbirlerine oranla önemlerini tespit edebilmek; * aralarındaki farklara karşın, du- rumlar arasındaki benzerlikleri gör- * eski kavramları yeni şekillerde bir araya getirerek yeni kavram sentez- leri oluşturabilmek; * yeni fikirler üretebilmek. Görünürde, burada bir paradoks var. Bilgisayarlar doğaları gereği dünyanın en esneklikten uzak, istek- siz ve kuralcı yaratıklarıdır. Bütün hızlarına karşın her biri bir bilinçsiz- lik anıtıdır. O halde, zeki davranış nasıl programlanabilir? Berbat bir te- rimlerde çelişme vakası değil mi bu?.. Bunun çelişki falan olmadığı, yapay zekâ programının başlıca tezlerinden birini oluşturuyor. Bu yazının en önemli hedeflerinden biri de, her okuyucunun görünürdeki bu çelişki- yi karşısına alıp tadına varmasını, evirip çevirmesini, parçalarına ayır- masını, onun iyice içine girmesini sağlamak; ki okuyucu formelle infor- mel, canlıyla cansız, esnekle esnek ol- mayan arasındaki sözde kapanmaz uçurum üzerine yepyeni bakış açıla- rına ulaşabilsin. Yapay Zekâ (YZ) araştırmaları da işte bundan ibaret. YZ çalışmalarının tuhaf tarafıysa, insanların upuzun kuralları katı bir formel sistem için- de birbiri arkasına dizerek, esneklik- ten uzak makinelere esnekliği öğret- meye uğraşmaları... Peki ama, zeki davranış deyince kasdettiğimiz her şeyi ne tür “kural- lar”” kapsayabilir ki? Hiç kuşkusuz, bütün o değişik düzeylerin her biri için ayrı kurallar gerekiyor. Bir ke- re, bir sürü ““düpedüz”' kural olma- h. Sonra, “düpedüz” kurallarda de- ğişiklik yapmak için “üst-kurallar”, *“üst-kurallar”'ı değiştirmek için de *“üst-üst-kurallar” olmalı, vb. Zekâ- nın esnekliğini sağlayan, farklı kural- ların ve kural düzeylerinin inanılmaz çokluğudur. Bu kadar farklı düzey- lerde bunca çok kuralın gerekli olma- sının sebebine gelince, yaşamda her canlı birbirinden tamamen farklı mil- yonlarca durumla karşılaşır. Kimi durumlar stereotipik tepkiler doğu- rur; bunlar için “düpedüz” kurallar yeterlidir. Kimi durumlar stereotipik durum- ların bileşiminden oluşmuştur; bu yüzden, “düpedüz”' kurallardan han- gisinin uygulanacağına karar verme- yi sağlayacak kurallar gerekir. Kimi durumlarsa sınıflanamaz; bu yüzden, yeni kurallar icat etmek için başvu- rulabilecek kurallar gereklidir, vb., vb. Hiç kuşkusuz, zekânın özünde doğrudan ya da dolaylı olarak kendi kendisini değiştirebilen kurallar içe- ren tuhaf recursion'lar yatıyor. Ve bazen zihnimizin karmaşıklığı öyle- sine başdöndürücü görünüyor ki, in- sana zekâyı anlamanın hiç yolu yok- muş, yukarıda tanımlanan çok-dü- zeyli anlamda bile ölsa herhangi tür- den bir kuralın bir yaratığın davra- nışlarını belirleyebileceğini düşünmek yanlışmış gibi geliyor. 41

Bu sayıdan diğer sayfalar: