28 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—a e L ARE L Ca "e Him a TC Umumi Harp Nasıl Patladı Nakleden: H. R. — Kızım Doktor:_ Semi Ekreme — jJül Kambon ile mükâleme, barbin, her ikisinin de şahsen tatmıyacakları dehşetlerine dair cereyan etmiştir. Kambon — “Bir nesil silinip te yenisine mevkiini terkettiği gaman yeni nesil harbin tüy- ler Ürpertici —dehşetlerini bi- miyerek cenk arayıcı olür; bu, takriben kırk senede bir teker- rür eder ve binnetice insaniyet bir barp ile karşılaşarak felâket- lerini Ççeker. Dünya budur. ,, demiştir. Tıpkı eski tiyatrolarda ismeti bozulan bir kızın ağladığı sırada kendisini aldatanın : — Sultanım, hayat budur| demesi kabilinden bir şey. Ayni akşam Alman Başvekili İngiltere sefiri ile bu mülâkatta bu kadar açık olmamıştır. Bu tariht saatlerde o'duğu kadar iki tarafın biribirine bu kadar çok yalan söylediği mesbuk değildir. Bethman ki her ne pahasına olursa olsun harbi bertaraf et- mek istemektedir ve zafının ken- dini tuzağa düşürdüğünü anlı- yordu, manen müteessir olarak şu sözleri söylemiştir: — Bu, hayatını iki mütecavize karşı müdafa gayretinde bulunan bir adamı arkasından vurmıya kalkmaktır ! Goşen — Biz şeref namma hayat, memat harbine giriyoruz. Çünki Belçikanın bitaraflığı bi- gim şerefimiz namına verilmiş bir taahhüttür. ' — Betmanl - Ne pıhısını? Ve- rilen bir söz için - bitaraflık nice nice harplerde çok kere çiğnenmiştir. İngiltere bir kâğıt gparçası uğruna akrabası olan ve kendisinden dostluktan başka birşey istemiyen bir milletle har- be girecek, Ömrümce süren bü- tün bir siyaset yıkılmaktadır. ' Hayasızca sarfedilen şu “kâ- ğıt parçası,, sözü sefirin şereften bahseden sözlerinden daha sâf ve daha samimidir. İngilterenin Belçikadan bek- lediği müttefiklerden açıkça bah- setmemek için Goöşen şimdi içi edebiyata döküyor, dinleyiniz: “Bu, hailenin en feçi kısmı oluyor; milletler, münııebetlerı dostane yıllardanberi bir derecede dostane ve samimi bulunduğu bir sırada birbirinden giddetle uzaklaşıyorlar.,, İki mil- letin kati — münasebetine — bir remz olarak ancak ayrılacağı sırada bütün meselenin - filaslı kabinelerin — harbinden — ibaret olduğunu şu suretle teyit etmiştir: Avusturya ile Rusya arasında sulhun muhafazası için sarfetti- ğimiz emeklere rağmen harp in- tişar etti ve bizi maalesef öyle bir vaziyete soktu ki artık için- den sıyrılmak kabil değil. Bu hal bizi şimdiye kadar kendilerile beraber çalıştıklarımızdan birden- “bire ayrılmak iztırarında -birakı- Baa Gl) a Yazan: Emli Ludvig İngiliz Sefiri, Biz Şeref Namına Bir Ha- /— yat, Memat Harbine Giriyoruz Demişti M a ae K Müthiş bir siver manlasını aşan bir tank hücumu yor. Buna hiç kimse benim ka- car müteessif değildir. ,, İşte Fransız ve İngiliz sefirleri Berlinden hakiki sebeplerin fık- danını örten bu umümi teessür düsturlarını işiterek ayrılmışlardır. * Kont Berhtold oyunun resmi küşadını kendisini yaptığı halde şimdi ona sonuna kadar devama mütemayil — değildi. —Berlin ile Petresburg'un arasının temamen açıldığını görünce kendisine bu iki kabineden dilediğini tercih etmek için bir fırsat çıktığını düşündü. — Meternih'in — şakirdi buü iki| şiktan Rusya lehine dön- meyi- tercihte tereddüt etmedi. — Temmuzun son günü kendi tahriki eseri olarak Almanya ile Rusya münasebetlerinin — inkıtaı tahakkuk —edince- ayni saatte Kont cenapları Viyanadan Neva ya müteveccihen ilk defa olarak yemden güler yüz göstermiye azmetti ve — derakap — mükâ- lemeye başladı; halbuki Gre- yin bir — haftadanberi: beyhu- de tahakkukunu aradığı bun- dan başka birşey mi idi? Berlin o zaman tehlikeyi anladı. Amiral — Tirpiçin — hatıralarında şu satırları okuruz: ““Rusyaya karşı bizimle bera- ber harp etmiyeceğini Avustur- yadan sormayı unutmuşuz Mol- tekeden büyük bir korku ile duy- dum'ki Avustüryalılar rücu eder- lerse biz Ruslarla herhangi bir bahaya sulh etmek mecburiyetin- de kalacakmışız!,, Düşman Almanların karargâ- hındaki bu tebeddülden tamamen memnundu. Son dakika da dahi Viyanayı Berlinden ayırmak iste- nir; son günün son dakikasındaki zaten Ruslarla Almanlar şu sıra ateş taatisine başlamışlardır. ( Arkası var) İzmir Rıhtım Şırketı Rezaleti ( Baştarafı 1 inci ııyfıdı için (Ernest) ismi bir remzolarak kullanılmış. M. Jordan ( Ernest ) namıma kaydedilen — yekünların muallâk hesaplar olduğunu, bun- ların Emin Beye verilmediğini ıö?lemektedir. Suiistimalin miktarı hakkında şimdiden kat'i birşey söylemek kabil değildir. Hakikt — miktar -Banka Müdürlerinin tetkikatından sonra meydana çıkacaktır. Bu 'rezalet perdesinin daha birçok gizli kısımları olduğu zannedil- 'mektedir. Tahikatı işkâl etme- mek için bu hususta fazla birşey söylemek doğru olamaz. Yalnız şu kadar söyliyebilirim ki, şirketin Hukuk Müsaviri Gad Franko Beyin İstanbuldaki yazı- hanesinde elde edilen 14 parça muhaberata —ait evrak, Gad Franko B. in şahsını mes'ul ede- cek şekilde değildir. Mumaileyh, bir Hukuk Müşaviri sıfatile şir- lıetın yaptıgı kanuııı ve ı:lilrüıt muamelelerden haberi olduğunu, gizli yapılan işlerden haberi ol- madığını söylemektedir: Şimdi bütün zanlar şirket müdürü M. Gifre ile murahhas M. Jordan — üzerinde maktadır. ' Rıhtım Şirketinin mes'ul mev- kilerini işgal eden kimselerin, bu. pek sarih suiistimal şeklini sene- lerdenberi 'nasıl idame ettikleri şayanı hayret görülmektedir. Adnan Emin Beyin Aldığı Ev Diğer taraftan bizim İstan- bulda edindiğimiz malümata göre Emin Bey, Avrupaya firarından evvel Ankaraya gitmiş, sonra İstanbula dönmüş, burada zevce- sine (5000) liraya bir ev almış ve AÂvrupaya hareket etmiştir. Emin Beyin İsviçrede olduğu tes- bit edilmiştir. ap — Â zi H T" h mğıp e O” Z —a0 gn — ÂYE Bu Sütunda Hergün toplan- Nakili : Ahmet Naim — Kezbanın Odası Wm g Eski İstanbul dersiamlarından Abdülahat Ef. çok titiz, çok sinirli bir adamdır. — Evinde, mubitinde, — şerrinden — herkes kaçar. Onun sebebsiz — hid- detleri kendi yakinlerinin bir- birlerine — anlattıkları — korkunç birer hikâyedir. Sabık dersiam için, kavga etmek, bağırıp çağır- mak, ekmek ve su gibi zaruri bir gıda halindedir; sudan se- beplerle çatacak içini boşaltacak kimse bulamadığı zamanlar, belki hayatının en azaplı anlarını yaşar. İşte Efendi Hz. nin bu huy- larından — dolayıdır. ki — evle- rine gelen — hizmetçinin * on günden fazla kaldığı nadirattan- dır. Fakat etrafında kopardığı bu tedhiş fırtınasına bakarak Abdülahat Ef.nin kimseden kork- mad.ğına hükmetmeyiniz. Onun da yıldığı, huzurunda, idam seh- pasını gören bir mücrim gibi titrediği birisi vardır. * Ahat Efendi, o gün yine çok hidhetli idi; “kazan kulpu,, kaş- larını çatmış kurum gibi siyah sakalını asabi, asabi sığazlıyor, sol elile arkasında tuttuğu sedef tespihinin tanelerini koparırcasına çekerek odada sert adımlarla | dolaşıyordu; pencerenin Öönüne geldiği zaman durdu. Bahçede, yeni aldığı uşak candan bir gay- retle kabak ocaklarını çapalıyor- du. Bu yeni uşak, — geldiği gündenberi efendisine, maalesefl hiçbir. tekdir. daha — doğrusu hiçbir hirslanmak fırsatı verme- mişti. Fakat Ahat Ef. bugün çok hiddetli idi; birisine bağırıp çağırarak içini boşaltmak ve serinlemek istiyordu; onun için elinin tersile cama vurdu. Uşak kafasını kaldırdı; ve çağırıldığını anlayınca elinden çapayı fırlattı; bir iki sıçrayışta kapıya yetişti. Fakat, —aralıktaki kapı — ka- pahı olmalı idi ki, tokmağı birkac defa vurdu. Ahat Ef; hid- detle koştu ve kapının ipini çek- ti ayni zamanda merdivenleri dörder dörder tırmanan uşağın soluk almasına meydan vermeden gözlerini açtı ve boğazlanan bir boğa gibi homurdandı ; — Yezidibni mel'un . Kapıyı böyle her gün saatlerce mi vuracaksın ? Uşak, Efendinin — hiddetten büyümüş — gözlerine, — morarmış yüzüne hayretle baktı; akıl er- diremediği bu taşkınlığa sakinane mukabele etti : — Efendim, “dedi. Bıhçe de çalışırken cama vurduğunu duyar duymaz koştum, gelirken acele ile düştüm de.. Ahat Ef., nin güzleri biraz daha açıldı; yüzündeki damarları biraz daha şişti ve: — Köpek! Diye haykırdı; ben camı, senin orada olup olmadığı- nı anlamak için vurdum. Kapıyı niçin bırakmiyorsun? — Efendim, daha dün açık bıraktığım için hiddet buyurmuş- tunuz. Açık bıraksam - kıziyorsü- nuz; kaparsam kıyamet oluyaor, l İ el e £. 4 KA | vallahi ne yapacağımı ben de şaşırdım. Ahat Efendinin birer küçük fincan gibi fırlayan gözleri, kanlı yuvalarında döndü; kurum gibi sakalı titredi: — Nasıl dedin?. Ne mi ya- pacağın? Alçak!. — AÂfedersiniz beyefendi, siz evden çıkınca kapı açık mi kalsın? Ahat Efendi gök gürler gibi bağırdı: — Hayırl.. — O halde ne yapmalı efen- dim ? — Kendini daha haklı mı görüyorsun? Ayyaş kerata !. Uşağın sükütü, — Abdülâhat Ef. yi büsbütün çileden çıkardı. Hele şu suratından şöyle tutar bir yerini bulsaydı; alimallah neler edeceğini bir Allah bir de kendisi biliyordu. Onun için uşağa yaklaştı, yumruğunu zaval- lmnın burnuna yaklaştırarak hay- kırdı : — Sen terbiyeni takın!, Uşağın boğazında hıçkırıklar düğümleniyor, sesi titriyordu: — Efendi, kendimi öldüre- ceğim; söyleyin! Bir kapı ya açık durur, yahut kapalı.. Kerem buyurun hangisini yapalım ?, Dersiâm Efendi, bu haklı sual karşisında şaşırdı; bocaladı, fakat karşısındakine renk ver- memiye çalışarak düşündü : Kendisi, evin efendisi.. Şu karşısındaki ise alelâde bir uşak parçası idi; uşak kısmının söyle- diği doğru da olsa ne ehemmi- yeti vardı. Onun için Efendi Hazretleri odanın camlarını sarsan bir nara attı: —-Hayl.. Bana bak külhan beyl.. Sana bin kere söyledim... Ben sana söylüyorum... Hele bak şu serserinin yediği haltal, Bir uşak efendiden sual soruyor! ter- biyeni takınacak mısın?. Yoksa ben sana nasıl istediğimi göste- ririm, Ahat Efendi bu suretle, uşa-. gı hırpalamanın imkânını bula- mayınca bir pürüz vesilesi yaka- lamak için uşağı sorguya çekti: — Merdiven dibini süpürdün mü ? — Evet efendiml! Yukarıdan aşağıya, — Peki, bahçeyi? Uşak sağ elinin başparmağı- nı şehadet parmağının boğumuna getirdi ve: — Şu kadar bir çöp lııılııı—- sanız aylığı kestirmiye razıyım! Dedi. — Hayvanları suladın mı? — Komşulara sorunuz, - çeş- meden dönerken gördüler. — Arpa verdin mi? — Evet efendim, küçük bey de beraberdi. — Sana söylediğim reçel ka- vanozlarını götürmek — aklından bile geçmedi değil mi ? — Affedersiniz efendim, boş- larını geri bile getirdim. ( Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: