Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
a İrâ]'loül i- - a &. A SGSOeN GÜNLERİ . bdülhamit Bir İngiliz Kadını İle Evlenecekmiş... Fakat O, Yapılan__ Teklifi Nezaketle Reddetmiş NAKİL — ZİYA ŞAKİIR _ Her hakkı mahfuzdur — 244 — 292 Nisan 927 Abdülhamit bir iki gündür yine nezleden ve —öksürükten muztarip. Seyrek fasılalarla (As- prin) alıyor. Bugün yine doktora muayene oldu. Hep, (Verem) olmak korkusu. Bu &abah yine boğazından biraz kan geldi. Ne- fes alırken de sağ memesinin altında bir ağrı hissettiğini söy- | lüyor. Doktor — muayeneden sonra hafif bir ihtikan buldu. (Zatürree) alâmeti — olmadığına — kendisini temin etti. 29 Nisan 918 Bugünkü ( Tercüman ) Rusya ahvali bakkında bazı yazılar yazıyor ve (Çar)ı bu akıbete sürükliyenlerin en başında ( Ras- potin ) isminde — bir — papaz olduğunu hikâye ediyordu. Ab- dülhamit, bu mesele etrafında ki tafsilâtı birer birer tahlil ettik- ten sonra: — Bana kalırsa,Rusların yap- mak istediği inkılâbın neticesi henüz kestirilemez. Bakalım bu idare, halkı memnun edebilecek mi?, Sonra harici siyasetleri ne olacak. Asıl mesele burada... Rus- larda, (Diplomat) pek azdır. Ben, ancak iki kıymetli zat gördüm. Biri, eski Rus sefirlerinden (Prens Lorabof ) tu. Türkçe bilir, bize karşı hayırhah, gayet iyi bir adamdı. Biri de son Rus sefiri (M. Zinovyef) tir. Bunların ikisi de Allah için iyi diplomattı. Birdenbire durdu ve güldü: — Gazetede ( Raspotin ) den bahseden yazılar arasında bir cümle gördüm, çok hoşuma gitti. ( Saraylara doğru - söz.. girmez ) diyor. Hakikaten çok — doğru söz... Lâkin bu söz yeni değildir. Vaktile Mısırlı Mustafa Fadıl Paşa, biraderi İsmail — Paşa- pın verasetten iskat — edilerek Avrupaya gittiği zaman devlet aleyhinde bir risale yazmıştı. Bu cümleyi ilk defa olarak orada gördüm. Fakat o zaman bu sö- zün nüktesine pek okadar ehem- miyet vermemiştim. ŞSimdi düşü- tamamen kabul ediyorum. Haki- katen öyledir. Saraylar, birtakım hulüskârlarla — doludur. — Bunlar, hükümdarların etrafını — alırlar, riya ve yalanlarla herşeyin haki- katini saklarlar... Zaten hüküm- darların başına gelen belâlar da, hep bunların yüzündendir. ; 16 Nisan 927 Abdülhamit, bugün İngiliz kadınlarını methetti. — Dünyada İngiliz kadınlari kadar güzel, kibar, ve bilhassa vekarlı kadın yoktur. İnsan ec- nebi kadım alacak mı, mutlaka İngiliz almalıdır. Bizim gittiğimiz zaman kıraliçe beni pek sevmiş- ti Hatta bana akrabasından güzel bir kız — vermek iste- di. Ben gençliğimde de — böy- le şeylere çok dikkat eder- dim, tabit bu teklifi nazikâne | reddettim. Dedikten sonra gevrek gevrek gülerek: — Aklıma, orada başımızdan geçen bir garibe geldi. Söyliye- yim de dinleyiniz. Londranın en zengin ve en büyük tüccarların- dan biri şerefimize çaylı bir kon- ser tertip etmişti. Tabit biz de icabet ettik, Bizi parlak bir su- rette istikbal —ettiler. Birçok teşrifatlarla salona — götürdüler. Biraderler de beraberdi. Bir- den bire biraderler beni dür- terek kapıyı gösterdiler. Bir de baktım ki ev sahibi kızını koluna takmış salona giriyor. Ben kızı görür görmez, adeta hayran oldum. — Adamcağız — yanımıza geldi. Kızını birer birer bize takdim etti. O esnada, merhum büyük birader, Türkçe olarak yüksek sesle : — Nasıl, beğendin mi.. Se- nin olsa ne yapardın?. Dedi. Ben de ayni suretle cevap verdim: — Pek hoşuma gitti. Dedim. Meğer kızın babası Türkçe bilmiyor mu imiş. Hemen bize döndü. —Ellerini oğuştura oğuştura: — Ben sakızlıyım, geldim, (tavattun ettim. Demez mi?.. Biraderler, he- pimiz biribirimizin yüzüne bak- tık. Mahcubiyetten — kıpkırmızı olmuştuk.. Bu vak'ayı, hiç unut- mam. Dedi. Buraya * ( Beylerbeyi Sarayı Muhafız- lığı ) nın ( Vukuat Defteri ) ne kaydi geçen bir hâdiseyi ben de burada kaydetmeden geçemiye- ceğim. Abdülhamidin, şu son gün- lerinde kendisini terketmiyen iki kadını, bir oğlu, üç hazinedarı, üç ( musahip ) ağası, dört (Hün- kâr cariyesi ), yedi ( Saraylı ) — —- - —— ——— —< Size Tabiatinizi Söyliyelim... 92 LEYLA H.; ( fotoğrafının dercini istemiyor ) Sessiz ve sa- kindir. Yüzündeki tebessümü ek- sik değildir. Münakaşaya girmez, tenkit ve dedi kodu yapmaz, Ar- kadaşlarile nezaket — dairesinde konuşur. Kederlerini belli etmiye ve başkalarından merhamet ta- lebine taraftar değildir. Menfa- atlerine karşı hırs ve alâka gös- termez. Gözü toktur. Hadiseleri tahlil etmiye ve salim bir karar vermiye müsait bir zekâsı bulun- duğu hissini vermektedir, - Resminizi Bize Gönderiniz, Er kalfasından maada, iki kıymetli dostu daha vardı. Bunlardan biri kedisi, diğeri de papağanı idi. Abdülhamidin sevgisini — bir türlü paylaşamıyan ve daima bi- ribirine rakip olarak yaşıyan bu iki mahlüktan birincisi on gün evvel mürd olmuştu. Abdül- hamit, bu çamuk külçesi gibi bembeyaz fakat ihtiyar: dostunun vefatından çok müteessir oldu. Müteessir olan, yalnız o değildi. En başta Abit Ef. olmak üzere bütün harem halkı derin bir keder hissetmişlerdi. Kedi mürd olduğu zaman, Ab- dülhamit bunun bir çöplüğe atıl- mıyarak saray bahçesinde (Ge- yiklik) denilen mahalde defnedil- mesini Rasim Beyden rica etti. Bir taraftan kedinin mezarı kazılırken diğer taraftan da ölü- nün tekfini icra ediliyordu. Kal- falar, büyücek bir elbise kutusu- nun içine pamuk döşüyorlar. Ke- | dinin sağlığında yattığı kadife yatağı bu pamuklar üzerine ko- yuyorlar. Laşenin bembeyaz boy- nuna al bir kurdele bağlıyarak büyücek bir fiyong yapıyorlar ve bu suretle süsledikleri kediyi ta- butunun içine yatırarak üstünü tekrar pamuklarla örtüyorlardı. Mezar kazildıktan ve ölü de hazırlandıktan — sonra — cenaze alayı saraydan hareket etti. Bu alayın en önünde Şehzade Abit Efendi gidiyor ve muhafızlardan Vasıf, Naci, Emin Beylerle, Nuri ve Cavit Ağalar da onu takip edi- yorlardı. Matemli bir yürüyüşle mezara kadar giden bu alay, ora- da durdu. ÂAbit Efendi, kıy- mettar kediyi bir daha görmek istiyordu. Nuri Ağa, mukavva kutudan mamul tabutun kapa- ğını açtı. Abdülhamidin sevgili beyaz kedisi, dört ayağımı ger- miş zatıyordu. Abit Efendi, da- yanamadı. Tekrar ağlamıya baş- ladı... Tabut, BSessizce çukura kondu. Bütün cemaat toprak atmıya başladı. Yalnız, laşeye bir (telkın) verilmesi kalmıştı. ( Arkası var ) x4 95 RİFAT B.; ( fotoğrafının der- cini istemiyor ) Mahcup ve çe- kingendir. Tehlike ve mesuliyet- ten korkar. Gördüğünü ve bil- diğini tatbik eder, kendiliğinden bir şey ilâve edemez. Parayı iyi kullanmasını ve para sahibi ol- masını bilir. Menfaatlerini yalnız nefsine hasreder, çok kimse ile DAKTİLO Bugünün Romanı N 0 A Yazan: Z. Şakir Lâkin Zehra, böyle yapmadı. Herşeyi hiçe sayan bir pervasız- lıkla, evvelâ Fahiri buldu ve sonra beni unuttu. Artık bundan da anlaşılıyor ki Zehranın benim hakkımdaki hisleri, Fahirin hisle- rine tamamen uygun geliyordu, Bunun için, yarın müşkül ve gülünç bir vaziyete düşersem, benim halime gülenlerin ilk safın- da Fahirle Zehrayı yanyana gör- mek pek tabit olacaktı. Şu halde ?.. * Evet şuhalde, talihin önüme çıkardığı Sait Beyi olduğu gibi kabul etmek.. onun hakir ve zelil vicdanımnın hergün birer parça meydana çıkan kirlerini | ve lekelerini görmemek.. bugün Ahmet çavuştan gördüğü, yarın da kim bilir hangi cani yanan zavallıdan göreceği hakaretleri işitmemek.. İşte böylece, onun mazisine ve istikbaline karşı tamamen alâkasız bir surette onunla ömür geçirmek icap edi- yordu. Bu akşam Sait Bey, arkadaş- ları tarafından ( Gardenbar) a davetli imiş. ( Nışanlısı sıfatile ) beni de götürmek istedi. Hatta, çok ısrar etti. Fakat elbisem ol- madığını bahane ettim, gitmedim. 27 Ağostos 1928 Bugün bizim hanın asansö- rü bozulmuştu. Merdivenleri ç- karken muhasebeciye rastgeldim. Selâmlaştık. evvelâ: — Ne var, ne yok Kevser Hanim. —E, sirke içip duruyoruz. Düğün zerdesini ne zaman yiyece- Dedi. Ben bu suale, yalnız gülmekle iktifa ettim. Fakat o, derin derin içini çekerek mırıl- dandı: — Hey gidi dünya, heyyy.. DU Muhasebecinin bu hareketi, çok manalı idi. Bunu anlamak için dürdum: — Niçin öyle söylediniz. muha- sebeci Bey. Bu sözlerinizde çok derin bir mana var. Siz, ciddi ve namuslu bir adamsınız: Allah aşkınıza, bana bunu izah ediniz. Diyecektim. Fakat, diyemıı dim. Deseydim, — sorsaydım ne öğrenecektim?.. Sait Beyin bütün yaradılışı, bütün varlığı açık bir kitaba benziyor. Onu okumak için bir gözliğe ihtiyaç yok ki.. * Öğleden sonra bir aralık Sait Beyle konuşıyorduk. Masasının gözönü açtı. Bir zarf çıkardı. Gülerek bana verirken: — Biraz, elbise, filân yapsa- nız Kevser Hanın.. Arada sıra- da şuraya buraya giderdik. Dedi. Zarfı, elime almış bulundum ve içinde para olduğunu anladım. Derhal masanın üstüne bırakı» yordum. O elile buna mani oldu: — Yooo.. — vallahi — olmaz.. gücenirim ha.. Şükür allaha na var ki... Artık yabancı değilizya.. Hem, düğün için de lâzım değil Dedi. Odama geldim. Zarfı açtım. İçinde iki tane yüzer liralık ban- konot vardı. Düşündüm. Bunu iade etmek, hakikaten münase- betsiz. — olacaktı. Dediği — gibi artık birbirimize yabancı değiliz ya... Nasıl olsa, izdivacımız için de hazırlanmak lâzım. (Arkası var) | e e M — | Sinema Ve Ti_i;gtro[ar ALKAZAR — Evvelâllah ALEMDAR — Kaçakçılar ARTİSTİK — Mm, Dubarri ASRİ — Kanlı köprü ELHAMRA — Köngre eğleniyor ETUVAL — Göl Cehenneml GLORYA — Prensesin Geceleri HİLÂL — Kaçakçılar KEMAL B. — Volga sahillerinda MA JİK — Hicran MELEK — Ağzımdan değil MİLLİ — Tunus haydutları OPERA — Ayatı İsa ŞIK — Parisli Kahvec! Kadıköy Süreyya — Amerikalı bakireler ÜSKÜDAR HALE — Düztaban Bastıbacal Bağdatta. Selânik Bankası Selânik Bankası hissedarlarının alelâde Heyeti Umumiyesi, Tica- ret Kanununun 361 inci maddesine ve nizamname ahkâmına göre 1932 Martının 3linci Perşembe günü saat on birde İstanbulda İdare Merkezinde toplanacaktır. Muhterem hissedarlar bu Heyeti Umumiyeyi akde davet olunur. Bu Heyeti Umumiyenin ruznamei müzakeratı şudur: 1 — Meclisi İdarenin ve Mürakıpların raporlarının kıraati. ——— 2 — 1931 bilânçosunun ve kâr ve zar hesabının tasdiki. Meclisi İdarenin ibrası, 3 — Meclisi İdareye intihap edilen azanın memuriyetinin tasdiki ve yeniden aza intihabı. 4 — Meclisi İdare azasına Ticaret Kanununun 323 '_i“_':ü m_ad- desi ahkâmına tevfikan Şirketle muamele yapabilmeleri için mtzu- niyet verilmesi, 5 — Murakıplerin intihabı ve ücretlerinin tayini, Lâakal 100 (yüz) Franklık 125 hisse senedi kupürüne malik olup ta bu Heyeti Umumiyeye iştirak etmeyi veya temsil edilmeyi istiyen hissedarlar hisse senetlerini Heyeti Umumiyenin içtimamdan nihayet bir hafta evvel yani 1932 Martının 24 üncü gününe kadar: İstanbulda Selânikte Şirket Merkezine Selânik Bankası Şubesine ve nihayet 15 gün evvel yani 1932 martının 17 inci gününe kadar. , l GA konuşmaz, herkese itimat etmez. ; Kambon Sokağında 43 No.da: CREDIT : . Pariste: FONCIER D'ALGERİE ET DE TUNİSİE & İ : z Bul H 'da: SOCIETE f'ot.ofrdf S Kupo] Grgişe ParISİe’ GuE;îğRALE':mmaâ;di etmelidirler. 1U aŞ Tanm YA UĞN ğ Selânik Bankası Meclisi İdaresi