26 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

26 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 —— Sayfa , Gâvur Wehmedin Yeni Maceraları GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 81 Diye, mırıldanmıştı. Gâvur Mehmet, adamcağızın kula- ğına eğilmiş; şu sözleri fısıldamıştı: — Senden, bir tek yardım isteriz. O da, süküt... Gâvur Mehmet, ev sahibinin verdiği | merdiveni evin saçağına dayadi. Dama hrnmıı dı. Sonra, Hakkı çavuşla zapti- yeleri de oraya çıkardı, İki yangın kan- casını sıkı sıkı birbirine bağladı. Kan- cuyi; kale duvafının. önündeki bir-ta- şa taktı, Arkasından caketini çıkardı, bir tarafa attı. Kancanın sırığını kav- * yadı, Bütün bu hareketleri gözlerile takib eden Hakkı çavuş, o anda Güvür Meh- medin bileklerini yakaladı: — Ne yapıyorsun, çavuşum?. Diye bağırdı. — Ne mi yapıyorum?.. Görüyorsun ya?.. Bu kancaya tırmanarak yukarı çıkmak. istiyorum, — Sen, çıldırdın mı, çavuşum?. — Niçin?.. — Ya; kancanın ucu, takıldığı yer- den kurtuülüverirse, Gâvur Mehmet, bir lâhza duraladı. Ellerini beline dayadı. Kaşlarını çattı. — Haaa, bak Hakkı çavuş.. demek ben seni, taburda iken kâfi derecede pişirememişim. ise, vaktile unut- tuğum bir dersi şimdi vereyim.,. Şunu unutma ki, zabıta memurluğu vazife- sini kabul edenler, herşeyden — evvel, ölümü unutmalıdır. Kalbinde ölüm korkusu — taşıyan bir. adam, hiç bir zaman bu işi göremez. Anladın mı? Şimdi, çekil oradan bakayım. Diye mırıldandı. Derhal kancanın sırığına yapıştı. Yukarı doğru tırman- maya başladı. Yukarı çıkmak pek kolay olmadı. Hattâ bir kaç defa, yukarıdan taşlar yuvarlandı. Karanlıkta bir hayalden başka bir şey göremiyen Hakkı ça - wuş; Gâvur Mehmedi düşüyor zanne- derek helecanla yukarı “doğru kolla - rını açtı. Bir hayli güçlükle duvarın üstüne a- yak basan Gâvur Mehmet, hemen be- Tindeki ince ipi çözdü, çıkardı. Ucunu aşağıya sarkıttı. İki elini boru gibi ağ- zına dayadı: — Hakkı çavuş!.. Diye fısıldadı. Evvelâ « yanmamış olan - feneri yu- karı aldı. Götürdü, oradaki kulenin i» çine bıraktı... Sonra, tekrar oraya gel di. Bu sefer de, ipin ucunu sarkıtarak kalın ipi yukarı çekti. Bu ipin ucunu, oradaki mazgal deliklerinden birine ge- çirdi. Bu sefer de, şu emri verdi: — Hakkı çavuş!. Hadi bakalım. İpin ucunu beline bıglı. Kancanın sapına yapış. Yavaş yavaş yukarı tırman, Ben ipi yavaş yavaş çekeceğim. Senin çık- mana, ve düşmemene yardım edece « ğim. Dedi. Hakkı çavuş, bu emre itaat etti. Fa- kat bir hayli helecan çekip ter döktük- ten sonra, ancak duvarın üstüne çıka- bilmişti. Zaptiyeler; ağır vücutlü adamlar ol dükleri için, bunların tırmanarak yu- karı çıkabilecekleri şüpheli idi. Onun için Gâvur Mehmet ipin ücunu bun « ların koltuklarının altına bağlatmış, bi- rer birer yukarı çekmişti. İşin güç tarafı halledilmişti... Hep beraber kuleye girmişlerdi. Gâvur Mehmet evvelâ feneri yaktı. Sonra, kulenin ortasındaki taşları, ke- nara kaldırttı. Mermer kapağı kaldırt« tı. eri ince ipin ucuna bağlıyarak aşağıya sarkıttı. İki geçidin arasın « daki tahtalara bakti: Bunlar, tıpkı ken- di koyduğu gibi orada duruyorlardı... Kalın ipi aşağı uzattı: — Hakkı çavuş!.. Sen, sakın burer dan ayrılma. Vereceğim emirlere dik- kat et. Dedikten sonra, ipe sarılarak aşağı- ya inmeye başladı. Ayakları tahtalara basar Feneri, bağla. basmaz, feneri ipin ucundan çözdü aldı. O, dar ve karanlık dehlize daldı. Merdivenlerden indi. Asıl zindanın bulunduğu kısma girdi. İki tarafında hücreler — bulunan koridoru sür'atle geçti. Prenses Şimanın bulunduğu o - daya doğru sür'atle ilerledi. O zaman kulağına yüksek bir ses geldi. Birden- bire vücudü buz kesilerek durdu; dik- katle dinledi. — Fani.. Fani.. sen misin?.. Diye bir ses işitti. Bu ses, prenses Şimanın sesi idi. Gâvur Mehmet, artık tereddüt et- meden, dipdeki büyük odayı geçti. Prensesin bulunduğu odaya girdi. Za- vallı kadın, bıraktığı yerde, öylece sır- tüstü yatmakta idi. — Vakitler, hayrolsun — madam. Gördünüz mü, size verdiğim sözü tut- tum. Zannederim ki, sizi çok beklet - meden geldim. Prenses Şima, bu sözleri işittiği za- man sevincinden çıldıracak hale gel -| mişti, Meserretten titreyen sesi, bu zin. danın harab kemerlerinde aksetti: — Ah; eğer biraz daha gecikseydi- “|niz, artık ben mahvolmuştum. — Niçin?.. — Fena halde aç ve susuzum... Sonra, böyle ellerim ayaklarım bağlı o- larak yatmak.. bilseniz.. ne kadar muz- taribim, Hazin bir hıçkırık duyuldu... Gâvur Mehmet, zavallı kadının ellerini ve a- yaklarını çözerken, teessüründen bü « tün vücudü titriyordu. Ve.. boğazın- da düğümlenen kelimelerle söyleniyor- du: — Bitti.. artık.. her şey bitti, ma - dam... Şu andan itibaren.. her şeye.. ve hayata kavuşuyorsunuz... Hadi, kalkınız... Omuzlarıma dayanınız... Prenses Şimanın kolları ve ayakları, fena halde tutulmuştu. Elleri, pek güç- lükle tutabiliyordu.. bütün kuvvetini kaybetmiş olan dizleri bükülüveriyor- du. (Arkası var) SON POSTA Imlıatçılar Devrinde / MUHALEFET ” Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? Son Posta'nın siyast tefrikası v Yazan: Ziya Şakir Ve bilhassa; isyanın şekli.. binlerce kişiyi, beş on mecnunane sözle arkasında sürükleyen adamın şahsiyeti.. ve bu adamın zihniyeti itibarile çok mühimdir Diye pencereden uzattığı şey, âdi bir süpürge sopasından ibaretti. * (Kör Ali hâdisesi) üzerinde, biraz fazlaca durduk. Bu, sebebsiz değildir. Çünkü bu hâdise, meşrutiyete karşı yapılan ilk (fi'len isyan) hareketidir. Ve bilhassa; isyanın şekli.. binlerce ki- şiyi, beş on mecnunâne sözle arkasın - da sürüklüyün 'adamın şahilyeti.. —ve bu adamın zihniyeti itibarile çok mü - himdir. Yukarıda naklettiğimiz hâdiseden sonra da; Kör Ali fikrinde israr et - miştir; kendisini bu barekette mâzür göstermek için, sonuna kadar sebat ey- lemiştir. Meeclâ; kendisini evindon çıkara * rak zaptiye nezaretine götüren asker - lere: — Ben Cenâbıhak tarafından bu i- yö menmur ddit lçolan bir'(veli) yi Bana itaat edin. Size, yarın âhrette şe- faat ederim,.. Eğer siz de bu adamlara üyarsanız, âbhretinizi berbâd edersiniz. Diye; artık bu dünyada yeri yurdu olmıyan sözlerle, sâf askerlerin zihnini çelmek istemiştir. Sonra.. mahkeme salonunda, hâ - kimlere karşı da: — Ben, sizin hepinizi iknaa, muk - tedirim. Fakat, beni beş on dakika din- lemekle; ne demek istediğimi anlıya- mazsınız. Ben; ilmin, (ledünyâtına) vakıf bir âlimim. Ulümu zâhire ve bâ- tineye, tamamile vâkıfım... Eğer inan- miyorsanız, size bir (hadis) söyliye - yim; manasını verin. Fakat, veremez- siniz, Demiş; ve kendisine ehemmiyet ve- rileceğini zannetmiştir. Halbuki bu adam, kıpkızıl bir ca - hildi. Bütün malümatı, (Mızraklı İlmi- hal) in hududları içindeki saçma sa - pan ve bâtıl itikadlardan — ibaretti... Kendisi, o tarihten on altı sene evvel, şarki Rumeliden İstanbula — gelmişti. Elinden başka bir iş gelmediği için, bir kolayını bulmuş, (Halıcılar camisi) ne müezzin olmuştu. Ve bir müddet bu meslekte piştikten sonra; daha kârlı bulduğu (vâz) lığa koyulmuştu. Vâüuzlığı, ilmi ile değil; zekâsile ida- re etmişti. Daima, kendi sınıfına men- sub olanlara hitab etmişti: Ve bun - lardan beş on para toplıyarak geçin - mişti,.. O zamana kadar derin bir se- falet ve mahrumiyet içinde yaşıyan bu adam; (meşrutiyet) denilen yeni ida- renin ortaya bir takım (türedi) ler çı- kardığını görür görmez; o da bir türe- di olmak sevdasına düşüvermişti. İttihadcılar, çok şükretmelidir ki; o müzebzeb devirde, karşılarına ilk çı - kan adam, bir (Kör Ali) idi... Evet; Kör Ali, isyan ederdi. Beş on sözle, hal- kı arkasından sürükler; ve onların ru. buna hükmedecek kadar bir kudret | gösterirdi. Fakat bütün bu isyan ve hâ- kimiyet; nihayet, bir sabun köpi gibi, sönüp giderdi. Çünkü; bir anda halkın ruhuna hâkim olmak ve bir is- yan çıkarmak, o kadar güç bir şey de- ğildi. Fakat asıl hüner, o isyanı idame etmek; ve o hâkimiyeti temadi ettir - mekti. Kör Ali ise; âciz bir şahsiyetti. Fatih camisinde yaktığı mum, nihayet Yıldız sarayının duvarları dibinde, sö- nüvermişti. Fakaaaat.. eğer İttihadcıların karşısı- na; kâdir, sebatkâr, halk üzerinde nâ- fiz, ve bu nüfuz ve kudreti idame et- Ürecok Sökk've dirayate töalik bizişehı siyet çıksaydı, o zaman İttihadcıların ve meşrutiyetin âhir ve âkıbeti ne şe- kil kesbedecekti?.. keihadcılar; banu düşünmemişler - di.. ve, düşünmek lüzumunu da his - setmemişlerdi. Çünkü o tarihte, 'derin bir gurur ve gaflet içindelerdi. İttihadcıların en büyük hatalarında! biri de, - kendilerinden başka - her şah' siyet ve her kuvveti, küçük görmeleri idi. Bilhassa, o günlerde (Avcı tabur” ları) ni İstanbula getirtmekle artık memleketin bütün şahsiyetlerine vt kuvvetlerine hâkim olduklarını zannet” mişlerdi... Bu da şununla sâbittir ki; (Kör Ali hâdisesi) ne lüzumu kadaf ehemmiyet vermemişlerdi; hattâ bü korkunç ihtilâlciyi derhal ve şiddetle tedib ettirmemişler.. onu bir mecnuf | ve meczub telâkki ederek âdi bir cürüm | sahibi gibi mahkemeye sevkedilmesi" ne; ve muhakemenin de, günlerce sü * rüklenmesine müsamaha göstermiş * lerdi. (1) Halbuki; meşru olmıyan muhale * fetlerin önünü almak, cehl ve taassub yüzünden çıkacak isyan ve ihtilâllerin zuhur etmesine meydan bırakmamak için ittihadeların yapacakları tek bif hareket vardı... O da; Kör Alinin yar kalandığı gecenin sababı, mahkemt€ ü |heyetini Fatih camisinde, Kör Alinin halkı fesad ve isyana sürüklediği yet” de toplamak.. kısa bir muhakemeden sonra - milletin ve mâsumların selâ - meti namına - derhal (idam) hükmünü almak. bir çok zavallıları felâkete sü * rükleyen o küstah softayı, hemen © anda Fatih camisinin kapısında as « maktı , j — Buna, meşrutiyetin kanunlari müsaid değildir. Denilemezdi. Çünkü elde bulunat ceza kanunu, mutlakiyet devrinin ka” nunu idi. Ve, o tehlikeli anarşi günle - rinde de artık kanun kaygusu gözeti- lemezdi. Bu iş, (fevkalâde bir hâdise) olduğu için (fevkalâde bir mahkeme ile işi balletmek.. (mâkül ve meşru mıyan kaynaklardan taşan muhalefet) in derhal önüne geçmek elzemdi. Nitekim; bu ihmal ve müsamaha, derhal fena tesirini göstermişti. (Vâiz Kör Ali), zaptiye tevkifhanesinde, bir takım cahil, ipsiz sapsız mevkuflar i- çinde; (sakalına ve sarığına hürme - ten) üstüste konulmuş şiltelere yan ge- lerek, kahve kahve üstüne, çay çay üs- tüne izzet ve ikram görürken; şehrin muhtelif yerlerinde de bir takım (fi'len muhalefet) hareketleri başgöstermiş * ti. (Arkası var) (4) Vükıâ cinayet mahkemesi, (Kör Ali) ile bir tek arkadaşını (idam) ce- zasına mahküm etmişti, Fakat sonra, bu hüküm nakzedilmiş; hapis cezasına SÜ A G n Tİstanbul İkinci İrlâs Memurluğundan: Evvelce Hammalbaşı'nda 26 No: da müs- kiratçılıkla meşgul olmakta olan Dona Vaya- ki firması tflâsi 10/6/996 tarihinde açılıp tas- fiyenin adi şekilde yapılmasına karar veril- miş olduğundan; 1 — Müfliste alacağı olanların ve istihkak idulasında bulunanların alacaklarını — ve is- tihkaklarını ilândan bir ay içinde 3 inci iflâs dairesine gelerek kaydettirmeleri ve delille rini (senet ve defter hulüsaları vesalre) asıl veya musaddak suretlerini tevdi eylemeleri. 2 — Hilüfına hareket cezil — mes'uliyeti müstelsim olmak üzere müflisin borçlarının aynl müddet içinde kendilerini ve barçlarıni bildirmeleri. 3 — Müflisin mallarını her ne — sıfat'a o- tursa olsun ellerinde bulunduranların o mal- lar üzerindeki hakları mahfuz kalmak le bunları ayni müddet içinde daire © tevdi etmeleri ve etmezlerse retleri bulusur yacakları ve kalacakları, 4 — 5/107936 mseterin toplanmada bulunmağa — haktari olduğu ilân olunur. (85868)

Bu sayıdan diğer sayfalar: