10 Sayfa Gâvur Mehmedin Feni Maceraları V — Çingene, zaten elimde, azizim. | Fakat, onu bastirmak zamanı henüz gelmedi. Ancak şu var ki; bu geceden itiba- ren ciddi tehlikelere girebilirim. Belki de, bir pusuya düşüp kurban giderim. — Aman, Allah esirgesin. — Esirgesin, amma.. Mübareğin ba- j zı da esirgemiyeceği tutuverir... Şa - yet böyle bir şey olursa; -işler yarıda kalmasın. Derhal siz ortaya atılın. ğ — Nereye atılalım. İşe nereden baş- . hıyalım. ç — Her şeyden evvel, eskici Samue- lin evindeki kadını alırsınız. Avustur- : ya sefaretine teslim edersiniz. — Âlâ, _ — Sonra.. Zavallı kadını bu hale » getiren, o alçak herifi yakalarsınız. Bu herifin evi, Galatasarayının yanından aşağı doğru inerken, sağ taraftan ikin- 4 ci sokağın başındaki evdir. — Bu da âlâ. — Bu herif, kadının elinden çekip aldığı elmasların mühim bir kısmını, Moskoflunun balozundaki Amorfiya- ya kaptırmıştır. ğ — Yok, canım, — Evet... Bu elmaslar; Amorfiya- nın evinde.. Yatak odasında.. Karyo - lanın baş tarafındaki konsolun üstün- “deki aynanın arkasında.. Gizli bir do- labın içindedir. — Allah, Allaaaah.. — Orada, bir çok elmas ve mücev- herat daha var. Kim bilir onlar da, han- gi zavallılarındır. — Başka?.. — Sizin yapacağınız işler, bunlar - dan ibaret... Şayet ben; bir hafta, on “gün meydana çıkmazsam, hemen bu işlere girişirsiniz. ; — İyi amma Mehmet; bu meselede — başka bir takım adamlar da vardı. Hat- — tâ; senin o budala Hırvat, aşağıda ya- Nv tıp duruyor. D e — O berif, şimdilik güle güle yat- 4 — sın.., Ancak ben ortaya çıkmazsam, o ';j' herifi karşınıza oturtursunuz. İfadesi- ni alırsınız. Bir şey tutturabilirseniz, ne âlâ.. Tutturamazsanız, — defedersiniz, gider. l : © — Bir şey daha soracağım. t — Buyurunuz?. — O, senin evin yangını.. Sonra o.. Hani.. Şey... Gâvur Mehmet, birdenbire sinirlen- | di. Başını önüne eğdi: — Evet.. Evet, Hüsnü Bey... O, ay- rı hesap... Eğer ölmez sağ kalırsam, ileride ondan bahsederiz. Yok eğer, gürler gidersem; o meselenin sırrı be- nimle beraber gömülecek... —00 6 Gâvur Mehmet, bahsi değiştirmek is- tedi. Derin derin içini çekerek tekrar söze girişti: — E.. Söyleyin bakalım, siz ne iş- lerle meşgulsünüz?.. — Efendim, biz.. Daha hâlâ şu Lon- ca yangını meselesinin tahkikatile uğ- raşıyoruz. Hasan Efendi ile Kerim E - fendi şimdi bile oradalar. B — E, pekâlâ.. Yangının nasıl çık - — tığını anlıyabildiniz mi?, — Vallahi, kaza diyen de var. Kast, diyen de var... — Sizin kanaatiniz2.. — Her halde, kaza>?.. — Yâğâi.. — Evet. — Kasta dair hiç bir delil, hiç bir e- mare yok mu?.. — Hayır..: — E; kast olduğunu iddia edenler, bu iddialarını niye istinat ettiriyorlar. — Güya, sabaha karşı.. Alaca ka - ranlıkta; biri ufak tefek, diğeri de u- — zün boylu ikt adamı kaçarken görmüş- ler.:. — Pekâlâ..... Bu adamlar hakkın - da tahkikatta bulunmadınız mı?.. ; — Süphe üzerine bir kaç kişi ya - — kalad:ık. Fakat, yakaladığımız adam - j CİBALİ ZİNDANLARI j— ş — Son Posta'nın zabıta romanı: 84 <aaaae . Süküt, bir kaç dakika devam etti. | lar yangın zuhur ettiği esnada nere - lerde bulunduklarını isbat ettiler. Biz fail olduğuna az çok şüphe veren kimseyi bulama - dık. Gâvur Mehmet, hafifçe gülümsedi. I:':lindeki sigaradan, uzun bir nefes çek- de bıraktık... Hülâsa; tı. — Yâââ.. Bulamadınız öyle mi?.. — Evet. — Hakkınız var, Hüsnü Bey. Bu- lamazdınız?.. — Niçin? — Çünkü.. Yangının failleri, benim elimdeydi. — Ne dedin.. Senin elinde mi?.. A- man, ne diyorsun. Ver şu herifleri?. İki gündenberi pösteki sayıp duruyo - ruz. — Maalesef, herifleri derhal teslim edecek vaziyette değilim. Eğer ölmez sağ kalırsam, tabitdir ki bu vazifemi de ifa edeceğim... Pösteki saymak me- selesine gelince.. Artık nafile yere yo- sudan rulmayınız. Elinizdeki evrakı, bir derkenarla, başınızdan atınız. — Nasıl olur, Mehmet>., — E.. Ya, ben buraya gelmesey - dim.. Ve yahut, faillerin benim elim- de olduğunu haber vermeseydim.. O zaman ne yapacaktınız?.. Hüsnü Bey, başını önüne eğdi, Mü- 'tevekkil bir sesle: — O da doğru yaâ. dedi Gâvur Mehmet, sigarasından sinirli sinirli bir kaç nefes çekerek devam etti: — Şimdi, sizden bir ricada buluna- cağım... Size zahmet olacak amma, bana bir mektup yazıverin. Lâkin, ya- zınızı değiştirin. Şöyle kötü bir yazı ile yazıverin, — Ne yazılacak?.. — Ben söyleyim, siz yazın. — Hay hay. Rdr Hüsnü Bey, yanındaki çekmeceden | bir mektup kâğıdı aldı. Gâvur Meh - met, söylemiye başladı, — Loncada.. Meyhaneci.. Kulaksız Fotiye. — Eyyy... — Âziz dostum!.. Ben.. Sirader!.. Lonca gangınını yapan.. — Eyyy... — Lonca yangınını yapan.. Senin eski dostlarından.. Defçi İbodur. — Sahi mi Gâvur Mehmet. — Evet... Sahi... Siz, yazın Hüs - nü Bey. — Hay, hınzır herif, hay... Evet.. Sonra?.. (Arkası var) sözüne "Vaktile senden iyilik görmüş bir adamım. O - nun için bu mektubu sana yazıyorum., Son Posta Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Eski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve bütün — hakları mahfuz ve gazetemize aittir, ABONE FİATLARI resimlerin Aboöne Bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzimdır. Posta kutusu: 741 İstanbul Telgraf : Sonposta Telefon : 20203 — H| & |8-i 1 Senel Ay | Ay | Ay Kr. | Kr. | Kr. | Kr. TÜRKİYE 1400 | 750/ 400 | 150 YUNANİSTAN 2340 | 1220 | 710 | 270 ECNEBİ 12700 |1040ğ| 800 | 300 Son Posta'nın siyasi tefrikası * İttihatçılar Devrinde A MUHALEFET ” Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? —öğ c Murat Bey, Harbiye Nezaretine gönderilmiş, merkez kumandanlığında küçük bir r Yazan: Ziya Şakir odaya hapsedilmişti. Ertesi gün de gazeteler, Mizan gazetesinin, muvakkaten Zaptiye Nezareti Aliyesine Mizan gazetesi sahibi Murad beyin, emsâli misillüâ Harbiye Nezaretinde tahtı muhafazaya alınması lâzım gel - mekle, heman muktezasının ifası tav- siye olunur. Sadrâzam Kâmil Murad beyin ayakları, suya ermiş- ti. Vaziyet, gayet sarihti. Murad bey Harbiye Nezaretine gönderilecek, ve orada tevkif edilecekti... Ancak, sad- râzamın bu telgrafı, bir tevkif müzek- keresi mâhiyetinde addedilemezdi. Ve sonra, (emsali misillü) kelimeleri de, Murad beyi fena halde sinirlendirmiş- ti. Çünkü bu (emsali misillü) dan mak- sad, istibdad devrinin levs ve rezaletle- rini vücude getiren ve Bekir ağa bölü- günde hapsedilen bir takım hafiyeler, mürtekibler, milletin hakaret ve husu- metine hedef olmuş kimselerdi. Demek ki Murad bey de bu zümreden addedil- mişti. Ve (emsali misillü) - kaydile, şimdi Harbiye Nezaretine, Bekir ağa bölüğüne ve o adamların içine gönde- rilmişti. Murad bey, vaziyeti islâh edebil - mek ümidine kapılmış, polis müdürü- ne itiraza başlamıştı. — Efendim!.. Sadrâzam paşanın, hakkımda böyle bir emir verecekleri- ni zannetmek istemiyorum. Her halde bu telgraf sahtedir... Eğer maksad be- ni tevkif etmek ise, her halde müddei- umumilik makamından verilmiş bir evrak, bir tevkif müzekkeresi olmak lâzım gelir. Polis müdürü, cevab vermişti: — Böyle bir şeyden malümatım yok. Nazır paşa bana yalnız bu telgrafı verdi. Murad bey, itirazda devam etmiş - tiş — Ben; bu telgrafı resmi bir emir telâkki edemem... Ya, sadrâzam pa - şaya gider; mâruzâtımı arzedersiniz. Yahud, kanun dairesinde verilmiş o« lan bir tevkif müzekkeresi ibraz ey - lersiniz... Aksi takdirde, beni burada fazla alakoymaya hakkınız yoktur. Şu dakikada, kanunun bahşettiği hukuk ve hürriyete mâlik bir adamım. Bina- enaleyh, çıkıp giderim. Polis müdürü, Murad beye hak ver- mişti. Fakat, Nazırdan aldığı emri de ifa etmek mecburiyetinde idi... Böyle olmakla beraber, Murad bey hakkın- da müsamaha göstermiş; Dahiliye Na- zırı Hakkı beye, merak ve heyecan İ- çinde bulunan ailesine haber gönder- meye; hattâ ertesi gün çıkacak olan (Mizan) gazetesine bir makale yaz - maya bile müsaade etmişti. Ve.. gece- İnin dördüne kadar, Murad beyin şu - raya buraya müracaatları bir fayda te- min etmeyince, Murad bey oradan bir arabaya bindirilmiş; Harbiye Nezare- tine gönderilmiş.. merkez kumandan- lığında küçük bir odaya hapsedilmiş - ti. Ve.. oradaki nöbetçilere; şu emir ve- rilmişti : — Muzır bir adamdır. Tehlikelidir. Hiç kimse ile görüştürülmiyecektir. Ertesi gün de gazetelerde şu resmi ilân intişar etmişti: Zaptiye Nezaretinden: İlânı Resmi Mizan gazetesi, ezhânı umumiyeyi tahdiş ve tehyic edecek yolda teşriyatı musırraneye devam etmesinden do - layi, icra olunan tahkikat neticesine intizaren, devletce görülen lüzum ü - zerine mezkür gazete, bâ emri sâmi, muvakkaten tâtil olunmuştur. 27 Eylül 334 Murad bey hakkındaki tahkikat de- | vam ededursun; bu resmi ilânın inti- şar ettiği gün, Fatih camisinde gene bir hâdise vukua gelmiş; halkı heyeca- na vermişti. O gün cuma idi. İttihadcılar, cuma namazının kalabalığından istifade et- mek istemişler; (Meşrutiyetin meşru- iyeti ve faziletleri) hakkında vaaz et - mesi için (Ders Vekili Hacı Hâlis E - fendi) ye rica eylemişlerdi. Hâlis Efendi, namazdan sonra, kür- süye çıkmış, vaaza başlamıştı. Fakat, dinleyenler arasında orta yaşlı, esnaf kıyafetli bir adam yerinden fırlamış; ayağa kalkmış: — Hocafendi.. hocafendi!.. Nok - san söylüyorsun... O, boş sözleri bı- rak da; biraz devletten, milletten bah- set... Görmüyor musun, hâli ahval, ne şekil aldı?.. Din, diyanet; ayaklar al- tında kaldı. Padişahı tanıyan kalma - dı. Diye bağırmıştı. Koca camiyi, bir anda derin bir sü- küt kaplamıştı... Kürsünün etrafında toplanmış olan ittihatçılar derhal mü - dahale etmişler; bu adamı susturmuş- lar, yerine oturtmuşlardı. Ders vekili Hâlis Efendi, tekrar vaa- za başlamıştı. Vaız; (Ebübekir) ve (Ömer) zamanlarında halkın (meşve- ret) le idare edildiğinden bahsettikten sonra, o günün en büyük meselesi o- lan (Avusturyaya karşı « boykot) a intikal etmiş.. Hâlis Efendi, (Bosna - Hersek) i haksız yere işgal eden A - vusturya mallarının alınmamasını tav- siyeye girişmişti. O zaman tekrar ha- raretli bir ses yükselmiş: — Hocal!.. Bırak o palavraları... Mil- let, padişahını tanımıyor. Ondan bah- set... Sözleri, scaminin kubbesinde kor - kunç akisler husule getirmişti. Artık halk, sabredememişti. Bu a- damı, oradan defetmek istemişlerdi... O zaman uzun bir bıçak parlamış; göz- leri dönen o adam: — Ben, devlet fedaisiyim. Bugün bu uğurda canımı feda etmiye karar verdim. kürsüye saldırmıştı. Cemaatten bir kısmı, kürsünün önü- ne gerilmişti. Tophane ustalarından yüzbaşı Ramiz Efendi isminde bir zat ta bu cür'etkâr adamın üzerine atıla- rak elindeki bıçağı almak istemişti. Fakat orada bulunanlardan bir kaç ki- şi Ramiz Efendinin üstüne hücum et- mişler.. Sille, tokat ve bıçak darbele- ri altında, bu zavallı adamcağızı yere sermişlerdi. Bereket versin ki derhal zabıta me- murları yetişmiş.. Bıçaklı adamla o - nun yardımcıları güçlükle ele geçiril- miş.. Zavallı Hâlis Efendi de, yarı baygın bir halde kürsüden indirilmiş- ti. . İşte bu vak'a da; (meşrutiyete kar- şı kuvvetle muhalefet) in üçüncüsü idi. 1 inci muhalefet — (Kör Ali) ve saire. 9 nci muhalefet — (Hoca Hüseyin) 3üncü muhalefet — Bunu yapan, kuyan kabadayı, kimdi?.. Bu da; sü- vari jandarma neferliğinden çıkarıl - Diye, Hâlis Efendiyi öldürmek için | ve binlerce kişiye bıçağile meydan o-|| intişardan menedildiğini resmi ilânlarla bildirmişlerdi mış, (Ahmet Hamdi) serseri idi. Bir kaç gün evvel, (Kör Ali) nin arkasına takılarak Yıldız sarayına git- mişti. Ve Kör Alinin muvaffakiyetsizli - ğine pek çok acınarak onun yarıda bı- raktığı işi ikmal etmek istemişti. Va inceden inceye yapılan tahkikattan an- laşılmıştı ki; bu da (Mizan) ve em - sali gazetelerden jİlham alan (mahal - le kahvesi diplomatları) ndan biri idi (Arkası var) RADYO — | Bugünkü Program İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk muüsikisi; 12,50: Ha - vadis; 13,05: Plâkla hafif müzik; 13,25: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Çay saati, dans musikisi, 19,80: Ço: cuklara masal: Mes'ut Cemil tarafından, 20: Türk musiki saz heyeti, 20,80 Safiye va arkadaşları tarafından Türk musikisi — ve halk şarkıları, 21: Plâkla sololar, 21,30: Or- kestra. 1 — Lalon'ın - Le Roi D. Ys. Uver - türü, 2 — Richard Strauss'in, Bir vals, 3 — Vetzler'in -Page- zi, düetto, & — Borodinin - Bir Orta Asya Step tasviri -, 5 — Dvo - rak'ın - Slâv dansı -, 6 — İpolitof İvanof'un - Suite Caucasienneden parçalar, T — İpoli- tof İvanofun Türk havaları, 22,30:-23,80: A- jans haberleri. bir isminde BÜKREŞ 21: Müsahabe, 21,10; Şarkılar. 21,20: Mü- sahabe, 21,45: Senfoni orkestra. BUDAPEŞTE 20: Macar musikisi. 21: Çingene oörkestra- s1. 22,30: Salon müsikisi. 23,20: Plâk mneşri« yatı. PRAG 21: Salon orkestrası. 22: Haberler. 22,15, Opera müzik. VİYANA 19: Haberler. 20: Varyete, salon orkestrası 22,10: Örg konseti. 23: Carz. VARŞOVA 21: Salon musikisi. 22: Spor havadisleri 22,15: Dans plâkları. FERANE AM FTLRE MEZAKNAS LNT SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi 1888 & İdare merkezi Istanbul (Galata) Türkiyedeki şubeleri: İstanbul, (Galata, Yenicami); İzmir, Mersin. Adana bürosu | YFYunanistandaki şubelarlı Selânik, Atina, Pire. ö Her nevi banka muamelâtı İstanbul ve galata şnbelerinde kiralık kasalar vaara aS aI ga ORTAKÖY | Biçki ve dikiş dershanesi Kadınlara mahsus kayıtlar başladı. Biçki ve dikiş dersleri, tayyör, tuvalet, manto, frenkgömlekleri, pijama, kra- | vat, kadın ve erkek İç çamaşır, yaka- lar, organtin, gül ve bir kaç çeşitler, Erkek ceket ve pantalon. Ortaköy: Taşmerdiven Planga cad- desi, No. 22/1 Madam Yefse Papalâri, Urfa Belâîye Reğliğinîen: Urfa şehrinin hali hazır haritasının alınması ise de talip zuhur etmediğinden arttırma ve eksiltme n ün : ::ıead;esinin (R) fıkrası mucibince 22 Eylül 1936 tarihinden itibaren bir ay müddetle pazarlıkla ihale edileceğinden isteklilerin Urfa Belediye Reisliği- ne baş vurmaları ilân olunur. (1681) münakasaya konulmuş kanununun 46 ıncı »DİŞMROMATİZMAAĞRIL KİNOPRİN kazelgri; 4 ! l “HER YERDE Z3 ğgğ:ı__ş_.__ _ EYEKLESI BRİCİKİLAĞINIR