” -ah —e -Üpe Ç 6 Sıyfı SON POSTA Eylül 29 Kilimlideki kaza nasıl “ — ve niçin oldu? Grizu elektrik tellerinin kontak yapmasından infilâk etti. Arkadaşlarını kurtarmak isteyenlerden iki kişi ldu, bir günde havzada on bir kişi kazaya kurban gitti Amele ocaklardan çıkarıken Zonguldak, (Hususi) — Kilimli ma- den ocaklarındaki grizu faciasını telefon la bildirmiştim. Kilimli vilâyet merkezine iki saat u- |, zakta bir nahiyedir. Kaza yerine git - tim. Facianın sebeplerini ve iafsilâtı- nı alâkadarlardan dinledim. Kazadan yaralı olarak kurtulan üş amele ile has- tanede konuştum;grizu gazının korkunç ,pir şiddetle patladığı anda ucakta bu- lunan bu adamlardan kazanın ürper- 'tici safhalarını öğrendim. İçinde grizu patlayan maden ocağı Kilimli sırtlarındadır. Mühendis Naci Hikmet, ve Selim isimji üç ortak tara- fından işletilmektedir. Grizuya, köylü amele «grizu» dan çok daha güzel bir isim bulmuşlardır. Madenci amele bu gaze «ateş nefes» adını vermiştir. Filhakika grizu ateş - ten, cehennem alevinden bir nefestir. Ateş nefesi, kazılan maden kömürü neşreder. Hava içindeki kesafeti yüz- de 8, 9 ve 10 u bulunca bu müthiş gaz işba haline gelmiş demektir. Bir maden ci ağzile, «ateş nefesin kütlemesi» ibre- nin bu 8 ile 10 arasında gezindiği sıra- larda her an mümkündür. Ancak, ateş nefes kendi kendine patlamaz, Korkunç | neticeyi doğurması için, infilâke en el- verişli zamanda gazın lâalettayin bir şerare ile temasa gelmesi lâzımdır. Bazan, bir amelenin salladığı kazma- nın ucundan, kömür tabakaları arası- na sıkışan bir taşa rastlamasile fırla - yan kıvılcım bile ateş nefesi tutuştur - mağa yetebilir. Ve böylece olan kaza- lar Zonguldakta da görülmüştür. Öyle olduğu içindir ki maden ocakla- rında ateş çıkaracak herşey kontrol al- tına alınmıştır. Ocağa girerken amelenin üstü başı aranır, üzerinde kibrit, sigzara, kav, çak- mak gibi şeyler bulunanlar şiddetli ce- zalara çarptırılır. Ocak içinde kömür damarlarına atılan lâğımlara ateş ver- mek-için, dışarı sızdırmadan. içine ge- çen fitili yakan emniyet kibriti kulla- nılır. Lâğımı daha emniyetli ateşlemek için emniyet kibritinden yüz kere da- ha emniyetli olan elektrikli ateşleme makinesi kullanılır. Bu makinenin man yato kolu çevrilince hâsıl olan cereyan, yere döşenen tellerle lâğımları patlatır. Kilimlideki kaza, işte emniyet kibri- tinden yüz kere daha emniyetli olan bu lâğım ateşleme makinesinin yere dö - şenen tellerinin kontak yapmasından vukua gelmiştir. Kazadan sağ kurtulan amelenin an - lâattıklarına göre, lâzım atacak ameleler patlayacak lâğımın tesirinden korun - mak için yere tel döşeye döşeye uzak- laşmışlar, kâfi derecede bir mesafeye çe kildikten sonrada makinenin manyato kolunu çevirmişlerdir. O zaman lâğım patlaması yerine tarif edilemiyecek ka- dar korkunç ve şiddetli bir gürültü ol- muştur, Müthiş bir ateş kasırgası halin de boşluklara saldıran alevler önünde kalan altı amele bir anda kömür hali- ne gelivermişlerdir Patlama sahasından daha uzakta o - lan üç amele de yere atılmalarına ve ateş kasırgasının kendilerini sadece ok- şayıp geçmesine rağmen ağır bir şekil- de yaralanmışlardır. Buraya kadar kazanın birinci safha- sındayız. Grizu patlamıştır. Hâdise bir emri vakidir. Az daha tedbitsiz bir ha- reket üç kişinin ölümüne sebehiyet ver ,miştir. Kazayı anlayan ocak mühendisi Ce- mal, maden başçavuşu İtalyan Cuvani Monelya, İsmail çavuş ve daha bir a- ,mele derhal ocağa dalmışlardır. Bu delice bir harekettir. Böyle kaza- lara âni olarak koşabilmek için maden ocaklarına mahsus gaz maskeleri tak- .lll-ııııl'ıııııııııq.Fıııııııııııııııııııııı GONUL İŞLERİ İnanmamanın da Kendisine mohsus Acı bir zevki vardır Ankaradan bir mektup aldım. «Ş. ve M.» imzasını kullanan bir okuyu- cum, bu mektubu sevgilisi ile müş- terek yazmış. Gençlik hisleri hoşu - ma gitti. Mektubu size de aynen o - kutacağım. Diyorlar ki: — «Teyzeciğim, «İkimiz de genciz. Birbirimizi çıl- gınca seviyoruz. Fakat sevgilimde artık hastalık haline gelmiş bir Hal mevcut: İnanmamak.. Beni sevdiği halde inanmıyor. Bana: «Beni al - datmıyacağını, beni mes'ut edece - ğini zamanla anlarım, Zamana da- ha çok inanırım» diyor. Ben niçin zamana daha çok inan- dığını soruyorum, O, şimdiki erkek- lere güven olmadığını, bir çok de - fa bunu arkadaşlarında gördüğünü söylüyor. OÖnun uzun bir zamanla bana inan- ması beni muztarip ettiği gibi o da müşteki... «Ne yapayım elimde de - ğil» diyor. Ben kendimi bir an evvel Mandır- mak istiyorum. Kendimde — onu mes'ut edecek kuvvetı buluyorum. Mes'ut edeceğime eminim, Fikirleri - mizde çok iyi bir anlaşma var. Yal nız sevgilimde bu inanmamak has talığı olduğu için evlenmeyi zama na ve uzun bir nişan devresine bı rakıyor. Kendisini nasıl inandırayım? Ce- vabınızı ikimiz de sabırsızlıkla bek- liyoruz.» * Gönül işlerinin, bu şeklinde inan- mamanın, inanmaz görünmenin, te- minat istemenin, teminat vermenin ve yemin etmenin de kendisine mah- sus bir zevki vardır. Öyle bir zevk ki aradan seneler geçip te her şeyi vü- zuh ve kat'iyet kesbettikten sonra bir daha dirilemez, tekrar doğması mümkün değildir. Niçin şikâyet ediyorsunuz? Bıra- kıniz bu devre de böyle geçsin! Yalnız.. Yalnız bunu nişan safha- sını Uzatmıya bir vesile ittihaz et - meyiniz. Ziyanlı çıkarsımız. Aşk her zaman ayni sıcaklığını muhafaza et- mez. Âteşin azami hararetinden is - tifade etmelidir. Bu noktayı bilhas- sa genç kız hesabına söylüvorum, TEYZE | Muvaffakıyetli Bir ameliyatın Neticesi Zaimis gözlerini açınca ilk -gördüğü kadınla evlenmiş... Yunanistanın geçenlerde vefat eden Cumhurreisi, bir aralık gözlerini kay- betmişti, üç sene kadar dünyanın renk- lerine ve şekillerine karşı İzapalı kaldık- meliyat sayesinde bu gözlere tekrar görme kabiliyeti verilebileceğini söy - lemiş ve bunun üzerine ameliyat yapıl- mıştı. Ameliyattan sonra bir ay müd- detle bu gözlerin kapalı kalması lâzım geliyordu. Bu maksatla gözler sıkı bir sargı ile sarılmış, böylece aradan bir ay geçmişti. Nihayet açılma vakti geldi. Zaimis acaba görebilecek miydi ? Sargının son kıvrımı gözlerin önün- den kalkınca Zaimis karşısında güzel bir kızın, o meşhur Viyana kızlarına mahsus, tatlı, ve dilber tebessümü ile Geçenlerde ölen son Yunan Cumhur Reisi Zaimis kendisine baktığını görmez mi? Üç haf- ta sonra Zaimis, kolunda genç zevcesi ile beraber, mes'ut ve neşeli, Atinaya döndü. Karısını dostlarına takdim &€ - derken daima: «Gözlerimi hayatâ yeniden açan ve onları gene kapayacak olan karım!» di- ye takdim etti ve sonra: «Fakat, eğer o zamana kadar kafesinde oturabilir - se'» sözünü söyledi. Bu tarihten yedi sene sonra, geçen- lerde, Zaimisin gözlerini gene ayni el- ler kapamış ve kuş kafesinden mem - nun olduğu için Lerostaki malikânesin- den ayrılmamaya karar vermiştir. mak lâzımdır. (*) Fakat bu maskeler- den yoktur. Uzak bir şirket ocağından istenilen maskeler gelinceye kadar içe- ride boğucu gazlardan zehirlenenler, göçük altında kalanlar varsa ne ola - cak? Grizu patladıktlan sonra dehşetli karbon hâmızı neşreder. Bir adamı bir kaç dakika içinde öldürmeğe kâfidir. Grizu patladıktan sonra ocağı kapla- yan boğucu gazı kaçırmak için içeri u- zanan hava borularının musluklarını açmak ve bol bol tazyik edilmiş hava göndermek lâzımdır. Bu işler yapılmış- tır. Fakat aradan geçen zaman boğucu gazı defetmeğe kâfi değildir. Nitekim ellerinde madenci lâmbalarile karanlık galerilerde koşan dört adamdan evvelâ mühendis bir fenalık hissetmiş ve: — Bana fenalik geliyor. Fena cheyo- rum ! Diyebildikten sonra yere yuvarlan- mıştır. Mühendisten biraz daha ileride yürüyen ve kazaya uğrayan arkadaşla- rına yardıma koşan zavallı İsmail ça - vuş ile arkadaşı ve zavallı Cuvani bo- ğucu gazın tesirile yere yuvarlanmış - lar ve derhal ölmüşlerdir. Mühendisin hayatı güçlükle kurtarılabilmiştir. Dokuz kişinin hayatına mal ölan ma- den faciası büyük bir teessür uyandır- mıştır. Çatalağzı - Zonguldak — tünelindeki çöküntüde birinin öldüğünü, birinin |yaralandığını evvelce bildirdiğim ame- leden yaralı olan da bugün hastanede ölmüştür. Böylelikle dün, Zonguldak için on bir kışımn birden ölümünü kay- deden meş'um bir gün olmuştur. A, N. Bu maskeler zehirli gaz maskeleri gibi de- ğildir. Bildiğimiz maskeler dışarıdan gelen zehirli havayı süzüp saf hava alırlar, Ocak maskeleri dışarıdan hava almazlar. Sırtta taşınan bir çanta içindeki oksijen tüpleri ha- va verir, Tüp içindeki hava üç saat kadar sürer. Biteceği zaman âlet otomatik olarak zil çalmak suretile havasızlık tehlikesini bil- Aisin tan sonra Viyanada bir profesör, bir a-| Yeni Antrenörden çok istifade edeceğiz — antrenör, hakem yetiştiril Futbol federasyonu reisi Hamdi Emin, memlekette eceğini, sahalar yapılaca- ğını, 1940 da iyi neticeler alabılecegımızı soyluyor Asansörden çıkınca : — Sola sapın, sağa bükülün. 9 nu- mara dediler. Sola saptım, sağa büküldüm., 9 nu- maranın kapısı aralık. İçeri baktım. Denklerin üzerine konulmuş bir bisikle| tin arka tekerleği ile gözgöze geldik. Kendi kendime : — Tamam dedim, yanlış gelmemi - şim, Borsa dairesinde de bisikletin işi 0- lamaz ya, — Bay Hamdi Emini arıyörum. de- dim. — Buyurun içeridedir dediler. Ara kapıdan geçtim. İstanbul spor kurumu başkanı Hamdi Emin bir arkadaşile ko- nuşuyordu. Bana yer gösterdiler. Otur- dum. Hamdi Emin işini bitirince bana döndü: —- Buyurun, dedı konuşalım. İlk sual : — Futbolde neden mütemadiyen ye- niliyoruz acaba ? — Bunun çok sayılmış sebeplerini Federasyon Reisi Hamdi Emin besi altında bu genç oyuncuların fut- boldeki bilgi ve kâbiliyetleri tesbit edi- bırakın da saymıyayım, sizinle yeni ta- lecek, bu muhtelif mıntakalarda hazır- yeni projelerimiz üstünde konuşa - lım. Yapmak istedi ğimizi anlatırsam, futbolde neden, hangi noksanlar yü zünden mağlüp ol- duğumuz meydana çıkmış olmaz mı? Gazetelerde okudu nuz. İngiltereden M. Booth adında bir baş antrenör ge tirttik. Bu işi ya - parken de şöyle dü şündük: Memleke- timizde futbolün e- sası, kökü, yoktur. Bütün çalışmalar, sistemsiz, temelsiz yapılıyor. Ve bu şu ursuz çalışmaların neticesi de tabii mağlübiyet oluyor du. Şu halde yapı- lacak iş nedir? Ya- pılacak ilkiş memle kette futbolün te- melini, sistemli bir yoldan giderek kur maktır. Hattâ bi- zim şimdi getirtti- ğimiz futbol baş antrenörü, bu siste mi, Almanyada tat bika başlamış, ve muvaffakıyetle ba- şarmıştır. Memle - ketimizde futbolün temelini kurmak i- çin ilk ana progra- mımız şudur: Baş savvurlarımız — ve 66 Ben Pazar günü mağmp yumruk vurmüştur. gsırada Kemal bana, Ben de: — Onu diskalifiye — Abandoöne etti, varit değildir. yumruğumu memnu ler. ket yapmağı aklıma 27/9/36 mağlüp edildim,, «Ben mağlüp olmadım, boksör Küçük Ke- mal tarafından pazar günü zorla mğlüp edildim. lenebilirim, fakat hakem si- nirlerine mağlüp olmama- lıdır. Hâdise şöyle cereyan etmiştir: Hakem bana ihtar 9? yapmak için beni kenara çektiği bir anda Romanyali Kemal fazla söz dinlemedi ve gidip raki- bimin elini kaldırdı. Ve söylemediğim sözleri bana izafe ederek: Saniyen Romanyalı boksör, lüyordu. Bu suretle beni diskalifiye ettir- mek yolun_a döküldü. Nefesim gayet iyi idi, yorulmadığımı, yanımdakiler gördü- Ben hileye baş vurmak gibi bir hare- denberi beni tanıyanlar bunu bilirler, Türk renklerile Yunanisştanda — dövüşen ben Yorgos Timurumdur. isterse kendi hesabıma gider kendisile Bükreşte de çarpışırım. S lanmış genç takım- lar her fırsatta kar Zor l a şılaştırılacak, — va müsabaka heyeca -. nına alışsınlar di « ye sık sık ecnebi te masları yaptırıla « caktır. Konuşmaya baş- larken bugünkü a« cıklı vaziyetin ten- kidinden sarfına « zar ederek yapıla- cak işlerin noksan- olan Yorgos yazıyor: Ben oyunda sinir- lariı — göstereceğini boksör hakemi de iterek ü- | 5 1iven Bay Ham zerime hücum etmiş ve di Emine, s«aşağı , 4 yukarı evet.» de z - Böyle bir harekete tevessül eden bir mekte hatâ ettiği : boksör ebediyen ringten uzaklaştirilir. O mi şimdi anlıyo - haydi dövüş dedi. | yum, Vaziyet tama mile ortada., İşin ku lüpçülüğe betonlaş. mış şöhretleri ok- şamaya tahammü - lü olmadığı iyice anlaşılmış, Bu pro- jeler ciddiyetle tal bik edilirse 1940 Olimpiyadında ü - mit bekliyen biz - ler, hayırlı netice- lerje karşılâşaca - ğiz. Bunları düşünür- ken aklıma birden bire çok eski va çok aciklı bir dert geldi. Hemen sor - etmek lâzım dedim, dedi. Böyle bir şey dirseğile mintakalara sürük- getirmem, seneler- Teodoresku dum : — Ya saha mesele- si ? “Hamdi Emin de ayni derdin acısını antrenör, Türk fut bolünün cüzü tamlarımı teşkil eden ku- lüplerimizden birer — ehliyetli âzaya evvelâ antrenörlük, yani bir futbolcüyü sistemli bir surette yetiştirmek ilmini öğretecektir. Bu suretle az zamanda her kulüp muktedir br mütehassıstan ders almış muktedir birer yerli antrenör sa- hibi olacaktır. u İşte bu yerli antrenörler sistemli fut- bol öğretmek kabiliyetini elde ettik- ten sonra meselenin oldukça zor bir safhası halledilmiş ve istikbal için mu- vaffak olma imkânları yarı yarıya te- min edilmiş bulunacaktır. Bir taraftan muktedir futbol müte- hassısları yetiştiren baş antrenör, di- ğer taraftan da kulüplerin faal idman- çılarını kısım kısım toplayarak koönfe- ranslar vasıtasile nazari bilgilerin art- tırılmasına çalışacaktır. Bu konferans- ları teshil için futbole mahsus hususi ders filmleri, mıknatıslı futbu! tatbikat levhaları kullanılacak, futbolün ileri sistem ve tekniği sporcularımıza an - latılacaktır. Her antrenör kendi mıntakasında is- tidatlı genç futbolcüleri toplıyarak bun ların sistemli bir surette çalişmalarını temin edecektır Bu ıhtısas sahıbı mu- wn * * çekiyor olmalı ki: — Hiç sormayın, diye yanıp yakıl- maya başladı, -hiç sormayın orasını. Lâf aramızda, antrenörü daha stadyo- ma götüremedim. Nasıl götürülür ca- nım, işte bizim çocuklar bu beton dö- şemenin üzerinde oynarlar. Birer fe - dai kişidirler. nasıl diyeyim? Maamafih bu yıl bütçede yaptığımız tadilât bu esaslı derdi tamamile değil- se bile imkân nisbetinde halledecektir. Yani muhakkak bir yumuşak topraklı çimen saha yapacağız. Hem başka türlü olmasına, bu şartlarla futbolcü yetiş- tirmeğe imkân da yok. Tabit bütün bu istikbalde tahakkuk ettirmeğe çalıştığımız projeler içinde hakem meselesi var. Bu suretle yarını hazırlarken memlekette futbole karşı gösterilen alâkayı söndürmek istemiyo- ruz. Müsbet bir çalışma sahası bulduğum- dan ve iyi neticeler alacağından çok memnun olan Hamdi Emine izahatı i- çin teşekkür ederek ayrıldım. Dördüncü Vakıf Hanınin merdiven- lerini inerken gözümün önünde, koca- man asri bir stadyomun yumuşak çi- men sahasında ateş gibi koşan, sıçra- yan, muvaffak olan on bir delikanlı varrlı fîmi'f sra hasrnl tatlı aa Va