4 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l san e eai ;: e a eaf y— — MT z Ve ü - - —_g—î—__ .—. e AÇUNELA LAi 14 Sayfa SON POSTA « Son Posta » nin tefrikamı : 12 Endulus Şövalyesi ' Abdurrahman  R. Yazan : Kont Gülyanos, Tarifi, Tarıkın nezdine göndererek onunla müzakereye girişmek istiyordu biz de; şimdilik, sadece itaat ediyorüz. — E, bu hal ne zamana kadar dae - vam. edecek?.. — Bıçak kemiğe dayanıncıya kadar, — Bu vaziyet, şimdi bu İspanya me- selesini ortaya çıkarmıya bir mâni teş- kil eder mi?.. — Hayır.. Kat'iyyen... Hattâ, bana kalırsa bizim için bazı faydalar da te- min edecektir. Şuna eminim ki; Musa bin Nasir, şayet İspanya üzerine bir hareket yapmayı kabul ederse, hiç şüp- hesiz ki, evvelâ bizi gönderecektir. — Evet. Ben de böyle düşünmüştüm. Ve onun içindir ki; Musaya karşı böy- le bir teklifte bulunmadan evvel, si - zinle anlaşmak istemiştim.. Şimdi ba- na cevap veriniz. İspanyayi istilâ etme- yi ister misiniz, istemez misihiz?.. Tarif, Kont Cülyanosun yüzüne dik- katle baktı. Omuzlarını kaldırarak mı- rıldandı: — Buna menfi cevap vermek için, çok budala olmak lâzım.. Ancak şu var ki; ben, müsbet cevap vermek hak- kını haiz değilim... Biliyorsunuz ki, ben başlıca iki kabilenin reisiyim. (Zeyadın oğlu Tarık) ise hepimizin.. ve bütün Tavarik kabilelerinin reisle- ridir. — Eyvet, azizim Tarif... Bunu, ben de biliyorum. Fakat ben, evvelâ şahsan sizin fikrinizi öğrenmek istiyorum, E- ğer sizden müsbet bir cevap alabilir - sem; sizi kendi namıma Tarık'a gön - dereceğim. Sizin vasıtanızla, onunla müzakereye girişeceğim. — Kont hazretleri!.. Büyük bir esefle arzedeyim ki; şu anda size, müsbet ve- ya menfi bir cevap verecek vaziyette değil'm; Çünkü... Tarif, birdenbire sözünü kesmişti. Hem de öyle bir şekilde kesmişti kdk derhal, Kont Cülyanosun nazarı dikka- tini celbetmişti... Kont, büyük;bir me- rak ile: — Evet.. çünkü... Târif, ayağa kalkmıştı: — Könt hazretleri!. Bu mülâkatımı- zın, burada hitam bulmasını rica ede- ceğim. Son söylediğim kelimeyi, hiç işitmemiş olun. Diye mırıldanmıştı, * Yeni bir mezhep (Emevi) bayrağını tâşıyanlar, istilâ ettikleri memleketlerin halkına zerre kadar ehemmiyet vermiyorlar; kendi- lerinden başkalarına, alelâde birer köle nazatile bakıyorlardı. Onların bu va - ziyetleri, halkı dilgir ediyordu. Henüz islâmiyeti kabul etmiş olanların kalb- lerine nedamet hisleri veriyordu. Bazı milletler, -zahiren islâmiyeti kabul etmiş görünüyorlardı. Fakat; gizli gizli, gene eski dinlerinin ibadet- lerini terketmiyorlardı.: — Gururları rencide edilen bazı kimseler de, müste- bit Emevilerden intikam almak istiyor. lar.. mütaassıp Emevi serdarlarının ellerinde bir kalkan gibi kullandıkları din içinde mezhepler çıkararak, bu su- retle onların küvvetlerini kırmaya te- şebbüs ediyorlardı. Emeviler, İrak ve Basra havalisinde hakimiyetlerini kuvvetlendirmek için, oralardaki (Harıcı)lerı, Afrikanın garp mintakasına sürgün etmişlerdi... Bün- lar buraya gelir gelmez; derhal basit halkın yeni imanını sarsacak teşebbüs- lere girişmişlerdi. Her şeyden evvel, büyük Arap şŞair - lerinin, bütün dinleri istihfaf eden şŞiir- lerini, her tarafa yaymak teşebbüsüne girişmişlerdi. Aradan az bir zaman ge- çer geçmez; (Ebülulâ) gibi büyük ta - sayvuf şairlerinin şu yoldaki şiirleri, halk arasında taammüm edivermişti. (Şaşarım, (küsrâ)ya.. ve onun üm- metine yani, (Memusilere) ki: İnek si- diği ile yüzlerini yıkarlar.| L Şaşarım Yahudilere ki; kan akıtıl- masını (yani, kurban kesilmesini) ve yanık et kokusunu seven bir mâbuda itikat ederler.) (Şaşarim Nasâraya ki; işkence altın- da inletilmiş.. ve hiç bir taraftan hiç bir yardım ve muavenet görmeden, di- ri diri çarmıha gerilmiş olan bir ilâha inanırlar.| LŞaşarım o kavme ( yani müslüman- lara) ki; çakıl taşlarile güya şeytanı taşlamak.. ve bir kaya parçasına (yani Kâbedeki siyah taşa) ellerile dokuna- rak sevap kazanmak için, uzak memle- ketlerden (Hicaza kadar) gelirler.| (Bunlar, ne tuhaf itikatlardır?.. Aca- ba; bütün Âdem oğulları, hakikatı gör- memek için ama mı olmuşlar?..) ( Bana diyorsun ki.. bir müddet me- zarda yattıktan sonra, tekrar dirilece- ğim... Ve gene diyorsun ki; dirildikten sonra, (cennet) e gideceğim. Orada, ne- fis yemekler yiyeceğim... Nefis şarap * lar içeceğim.. kara gözlü hurile, ve dil- ber gılmanlar arasında ömür geçirece, ğim... Zavallı adam!.. Acaba, dımağma nasıl bir dert ârız oldu ki; böyle deli saçmaları söylüyorsun?.. LMüslümanlar, şaşırdı.. bulamadı... Yahudiler, hayrete düştü: doğru yolu, ler... Mecüsiler dalâletde kaldılar... Şu ( ö dünya üzerinde mevcut bütün insanlar, Bir DORtorun ikiye ayrıldılar. Bunlardan bir kısmı, | Günlük BAA (akil sahibi, fakat itikatsız).. diğer kıs: mı da, (itikat sahibi, fakal Notlarmdan (.) akılsiz..) acaba, hakikat; hangi tarafta?..) Afrika fatihleri olan Emeviler; bu mişler; bu propagandalari yapan hMori- cileri mağlüp ve perişan eylemişlerdi... Fakat, tatbik ettikleri zalimane taassup siyâsetine müuhalif olanları, kâmilen fakiyet gösterememişlerdi. Gizli bir zümre vardı ki; bunlar; Şam halifesine ve onun temsil sttiği küvve-| te, kalblerinde bir kin besîmmı,k*"lerdı İşte bunlardan biri de, (Tarif) idi. yetini oraya çevirmek.. bu suretle de Emevilerin nüfuz ve kudretlerini kır - mak için teşebbüslere girişmişti. Hati tâ, bunun için de, kendisine bir havari edinmişti. (Arkası var) Bana oradaki altın mahzenlerinin nere- de bulunduğunu plânlarile — beraber çizip anlattı. Verdi- ği malümat doğru çıkmazsa, — dönüşte ilk önce onun ense- sini okşayacağımi!. Diyordu. yok ol Limandan - çıkı- yorlardı. Barbaros altı ka- ravela (İ) yı öne Karavelalar Ve- nedik -kalyonları gi- bi yüksek küpeşteli değildi. — Barbaros bunları muhtelif ta- rihlerde İspanyol - lardan almıştı. Karavelalar sür- atla — gidiyorlardı. Barbaros bu ge- milerin rotasını ver- mişti.. kaptan - lar hangi doğruluktan nereye gi- deceklerini biliyorlardı. — Ortadaki fırkada dokuz gemi ile Barbaros gidi- yordu. Barbarosun gemilerinde kuvvetli toplar vardı. Arkadan gelen gemiler de Salih Rei- sin fırkasını teşkil ediyordu. Barbaros gemilerini harbe gider gibi nizamlamışıt. Salih Reisin yanındaki gemilerde ni- şancılar, komanyacılar ve dalgiçlar var- dı. Denizin üstünde sıralanan gemiler yelkenlerini şişirmeğe başladılar.. Cer- beliler Türk denizcilerini sahilden se - lâmlıyorlardı. Barbarosun karısı ÂAyşe, sahildeki sa- rı kayanın tepesine çıkmış: — Allah yardımcınız olsun! Diye bağırıyordu. Türk gemicileri Korsikaya giderken, yerlilerde garib bir inanış vardı. Her - kes: «— Barbaros bu seferden çok zengin olarak dönecek!» Diyordu. Barbarosun plânlarını ve Korsika a- dasina niçin gittiğini bir kaç kaptan - dan başka bilen yoktu. Bilhassa yerliler Korsikanın altın kaçakcılarile dolu bir yer olduğunu bile bilmezlerdi, Kadın, erkek.. genç, ihtiyar bütün Cerbeliler Barbarosa Tanrıdan muvaf- fakiyet diliyerek, gemiler gözden uzak- laşıncaya kadar sahilden ayrılmadılar. Türk korsanları limandan ayrılınca, Cerbede topçulardan başka göze çar - pan iki Türk kalmıştı: Hamza Reis.. Burdurlu Mehmet Reis. (1) Küpeşteleri yüksek bir nevi kalyon. “ Son Posta ,, nın büyük deniz romanı : 23 akideleri neşredenlerle mücadele et - ortadan kaldırmak hususunda, muvaf-' ( Tarif ) yeni bir mezhep tesis ede—ğ rek, halkın bütün dikkat ve merbuti -| Lohusalar için Memnu gıdalar Lohüsalar için memnu olan gıdalar şun- lardır: Her nevi av etleri, konserveler, midye ve istakozlar ve buna mümasil salamuralı şeylerdir. Taze soğan ve sarımsağın koü- kusu süte geçtiğinden yemek doğru de- ğildir. Keza barsaklarda fazla gaz yapıp hem katrnın şişmesine *hem de rahmin küçülmesine ve toplanmasına mani olan her cins lâhna, ve lâhnalı yemekler mu- zırdır.. Fazla baharatlı yemekler, tuzlu balık, tuzlu peynirler, alkollü içkiler ya- saktır. Bunlar uykusuzluk, çarpıntı, ve râhât durmamak gibi bir takım ihtilât- lar yapar. Bol sebze, bol meyva yedir - mek tavsiye olunur. (© Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp koölleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Barbaros limandan uzaklaşiırken Meh met Reise geminin arka kasaresinden bağırmıştı: — Hamza ile elele veriniz.. ben ge - linceye kadar, buraya düşman ayağı bastırmayınız! denberi tanıdığı için: — Merak etme, Hızır Bey! Biz burada iken limandan içeriye yabancı bir kuş bile sokmayız.. Diye cevab vermişti. Akşam güneşi ufukta girip kaybolmuştu. Cerbe kıyılarına esmer gölgeler dü- şerken, Hamza, öksüzlüğünü duyan bir çocuk gibi, başını sevgilisinin omuzu - na dayamış; gözleri enginlerde söyle- niyordu : — Buğün yeryüzünde ilk defa yalnız- lığımı hissediyorum, Maryana! ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı Korsikaya doğru.. Güneş denize dalıyor.. Sular dalgasız.. 'Türk gemileri deniz üstünde sıralan- mışlar.. birbiri ardınca gidiyoriar. Barbarosun gemisindeki yelkenciler güverteye toplanmış, bir ağızdan türkü söylüyorlar: «Düşman sezen erleriz biz, Arar, bulur, ezeriz biz. Bize derler Türk erleri.. Denizlerde gezeriz biz. Fırtınada yelken açtık. Dalgaları yarıp aştık. Dinlenmedik, yorulmadık.. Enginlerde hep dolaşlık. Bize derler Türk erleri.. Denizlerde gezeriz biz.» Barbaros, denizcilerin şen seslerini duydu: — Çocuklar kaç gündür deniz üs - tündeyiz.. 1ssız bir sahile ulaşsak da ge- celesek. Biliyorum, hepiniz yorgunsu - nuz.. uykusuzsunuz Gemiciler bir gırtlaktan konuşur gi- bi cevab verdiler: — Hiç birimiz yorulmadık.. deniz uy- kumuzu alıyor. İş üstünde rahatlık arı- yan kimse yok içimizde.. Barbaros, deniz arkadaşlarının feda- kârlığını gördükce göğsü kabarıyor - du. Bu arada güverteden arkaya doğru bakan iki yelkencinin yavaş yavaş ko- nuştukları duyuldu: — Şu Hüsrev Reisin gemisi neden bu kadar arkada kaldı ? — Ben de buna hayret ediyorum. En geride gelişinin bir sebebi var mı aca- ba..? Mehmet Reis, Hamzayı küçüklüğün- | denizin içine W — Elbette var, O eski deniz M rındandir. gilini? | — Eh.. çıkar bakalım şu tındaki baklayı! | — Barbaros onu yanına aîm“'w ta etti. Bu kadar söylerim. N — Ne demek istiyorsun be? * söylesene fikrini..! , — Söyliyemem.. sorguya $“ vaktim yok, — Vallahi ağzımı açıp km“â şey söylemem.. sadece merâ rum.. Hüsrev kaptan neden Bwa lıyor? dö | — Bunun sebebini anlıyamâ hâlâ..? — Hayır.. — Budala! O, çok kinci bir #* Barbaros onu Cerbeden ayırdı d*f detlendi.. (Benim rahatımı bozjnm de rahatını bozarım!) demiş« * ,çî! Barbarosun yanından ayrılmak sat kolluyor. N erd“' — Yaman adamsın be! rendin bunu..? — Limandan kalkmadan.. — Peki ama, teknesi kırık ni ile bizden ayrılıp nereye glde Tek başına bu enginlerde onü su içinde boğarlar. ) — Onun kendine güveni vardı", gaşalığa getirip Barbarosun Y:y ayrılacak.. tekrar Cerbeye düf Hamzadan öc alacak. r# — Vay canına.«nerden biliy9'” | bunları? a$'İ — Onun ağzından işittim. y | Hüsrev kaptan daima dediğini ) | tt p — Ne inadcı olduğunu bilirift 9 bile Cerbede on sopa vurmu? mandanberi hiç sevmem onu: _,' — İnadcılığını bir tarafa P? Hüsrev Reis merd bir adamdi" d t derse desin; ben onun gemisin? | dim, çok rahat ederdim. * (Arkasi Nöbetçi Eczaneler # Bu gece nöbetçi olan eczâ lardır: 4 | İstanbul cihetindekiler! W Aksarayda: (Sarım), BeY 'j sador), Fenerde: (Vitali), »© de: (Hamdi), Karagümrük“aj Samatyada; (Rıdvan), Şehzâ M; | Bi (Asaf), Eyüpte: (Arif BEW | de! (Balih Necati), Küçü Y lüsi), Alemdarda: (Sırri ASIP? köyünde: (Merkez). f Beyoğlu cihetindekiler: süd"ı' * İstiklâl caddesinde? (Dell latada: (Hüseyin Hüsnü). (N"/ (Limonciyan), Pangalt.ıd | yan), Beşiktaşta! (Nall H Böoğaziçinde ve Adaıarda ord' M Üsküdarda: (İttihat), 83 “—';’ t/ saf), Kadıköyünde: (Bü üyük)) Büyükadada: (Şinasi Rizâa) (Tanaş).

Bu sayıdan diğer sayfalar: