1 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 15

1 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Hey, Ebü Emin, bir fincan kahve veri, Ebü Emin Eminin babası demektir. A- rablarda bu ödettir, Birbirlerini büyük oğullarının adının başına «babası» mada- sına gelen Ebü kelimesini ilâve ederek çağırırlar, Berut caddelerinde yürürken müşterileri, Ebö Emini çağırır, kahve is- terlerdi.Bilhassa gurubdan sonra dükkân- lar kapanmadan evvel yorgunluk çıkar. mak için talebler daha ziyade çoğalırdı. Ebü Emin kırk, kırk beş yaşlarında bir adamdı. Sol elinde kahve ibriğini tutar ve sağ elile ik! fincanı birbirine vurarak dolaşırdı. Belinde ncan koymak için sa- T bakırdan yapılmış kemersbağlı bu'u- nurdu. Daha uzaktan, fincanlarının şakıre tısından müşterileri onu tanır ve: — İşte .Ebü Emin Bir akşam, deniz kenarında bir gazino- da oturmuş şarab içiyorduk. Onun sokak- ftan geçtiğini görünce yanımıza çağırdık ve kahve istedik. Bir sandalyeye oturup fincanlarını çıkardı ve ibrikten kahve dö- kerek bize dağıtmağa başladı. Sıra bara geldiği vakit, önümdeki ka- | dehe elini uzattı ve: — Müsaade ederseniz! diyerek kadehi Ağzına götürüp yuvarladı.. — Kimin sıhhatine içiyorsun? Suslime cevab vermedi. Omuzlarınt Bilkti ve fesini arkaya iterek kafasını kae | şıdı. Saçiarı karmakarışıktı. Günlerce ta« ranmamışa beuziyordu. Ben onun cevab vermesini beklerken #rkasında yalınayak, çul bir elbise giy- miş bir erkek çocuğu göründü. Ebü E- min onu kollarıle sararak kucakladı. O zaman bepimiz birden sorduk: — Bu çöcuk kim? Önümdeki kadehi ikinci dudaklarma götürdü ve: —— Oğlum! d'ye cevab verdi. — Oğlun mu? Senin karın var mı? — Karım mı?, Vardı.. dün beni bırakrp kaçtı. İşte dünya bu.. bu dünya böyle.. ve kadınlar ben'm gibi erkeklere böyle ya- parlar.. ben deliyim. — Estağfurullah, yâ Ebü Emin!. Ne ol- Gu? Emin bu mu? Çenesini oyrattı. Ve eğilip çocuğunun alnından öperek: — Evet, Emin bu! dedi. Sonra kadehte kalan şarabi oğluna u- zatıp içirdi. Bunu görünce: — On yaşındaki çocuğu içkiye mi alış- tiriyorsun?, diye atıldim. — Babası gibi onun da derdilerini unut- ması lâzım.. tiz, hepiniz derdlerinizi u- Butmak iç'n bunu içmiyor musunuz? O- mnun da koderi var.. onün da derdi büyük.. annesi onu bıraktı. Bundan büyük derd mi olur? Dün gece mütemadiyen ağladı ve elini kanatıncaya kadar duvara vur- du. Yalnız kalmaktan korkuyor.. bunun için vu gece onu yanıma aldım; ve oradan oraya arkamdan sürüklüyorum.. o da be- yor! derlerdi.. defa alarak EBÜ E I Ebu Emin 40-45 yor. Hergün öğleyin beraber içiyoruz. E- minin annesi hınzır ve mel'un bir kadın... Tuyacaklı; çünkü sarhoştum; ve kendimi bilmiyordum. Beni o halde görmeğe alış- miştı. Bir tokata bile tahammül etmedi. Daha ilk vuruşta kaçtı; ama ben de onu sebebsiz dövmeğe kalkışmıştım. Sebebsiz de denmez ya.. gece yarısından sonra ya- tıktan kalkmeasını ve bana yemek hazır- lamasını söyledim. Kalkmak istemedi. Dövdüm.. kaçtı. Zannediyorum, ki o ge- ceyi komşularda geçirdi.. sabahleyin gelir diye ümid ettim ama gelmedi.. — Onu aramadın mı? — Ben mi? Allah göstermesin., istediği vakit dönsün. Ona ehemmiyet vermem ben; onu düşünmem de.. istediğini yap- sın, bana ne?.. Onu sevmiyorum ki.. — Karını sevmiyor musun? — Bütün kadınları da seymem.. dün- yada Eminden başkasını istediğim vakit karı nü bulamam?. Dolu.. kuyla uğraşmalıydı; onu büyütmeliydi. Bundan böyle artık çocuğum geceleri, a- yazdı, yağmurda, rüzgürda arkamdan gelecek.. zavallıcık!. Kaderi bu!, Babası Bim gibi içki içiyor; fakat sarhoş olmu- —<— “Son Fosla ,tın edebi romanı: 78 rîğ Romanı .N - M Senin yabalıcı insanların arasında, ya« bancı bir evde yaşadığını tasavyur e- derken kendi kendime ne kadar üzül- düğümü ve ıztırap çektiğimi bilmiş ol- San beni çoktan aflederdin; fakat artık bu üzüntülerin sonu geldi... Aramızda aşılmaz dağlar gibi uzanan bu küçük arlaşamamazlık tamamile zail oldu, ar- tık bundan sonra mes'ud ve neş'eli gün- ler yaşıya mam benim? Gelecek günleri düşü - nürken kalbim yerinden fırlıyacakmış gibi çarpıyor, beynimin içi helecanla titriyor. Sen'nle beraber yaşamak, be- çalışmak ve her zaman beraber di benliğimi altüst eden bir heyecan yaratıyor. Küçük elini dlimin içerisine bırak Solma ve hayat yolunda bundan sonra birbirimize bağlı olarak yürüyelim.» Akşam ağir ağır alçalmış, denizin yüzü kurşunileşmişti. Tâ uzakta, bulüt- ların arasından sızan güneşin son ışık- ğil mi küçük. Sel - /» Muazzez Tahsin Berkand (07t gelen bir yakınlıkla onun kolunu Selma elindeki kâğıdin son satırını okuduktan sonra balkonun açık kapısı- na dayanmış, saçlarını rüzgâra bırak- miş, aralık kirpikleri arasından batan du. Göğsünün üstünü sı- bir yumruk nefesini tıkı- yor, omuzları ağır bir yük altında kal- miş gibi eğiliyordu. udünün kuvvetsiz ve iradesiz bir line geldiğini ve ayakta dura- kat madığını anlayınca, yavaş yavaş kendisini balkonun laşları üze- rine bırıktı ve gözlerini kapadı. Bey- calk ninin içinde bir ateş yanıyor, başı kav- | ruluyor, şakakları çatlıyacakmış - gibi| kovvetla atıyordu. O kadar yorgundu-ki düşüncelerine kot'i bir yol veremiyordu. Yalnız kar- şısında bir düzüye başka başka sahneler canlanıyor. ve bu sahneler birbirlerine Katı yürekli karı!, Benim kusuruma !ıık-' sevmiyorum.. | kadin.. kadınlar.. Berut kadınlarla dolu.. | fakot Em'nin annesi evde kalmalıydı; og-! da bu hayata küçükten başlamıştı.. o da| alışır.. ben sokaklarda büyüdüm. Hamal. taı Baş, diş, nezle, grip, romatizma va bütün ağrılarınızı dernal keser. İcabında günde üç kaşs alınabilir. SÖON POSTA Arabçadan çeviren: Faik Beremen ı İraat kongresi I raporlar Ankar | Murt ortelarında Ankarada — toplanacak olan Büyük Ziraat Kongresi 1çin Ticaret ve BSaneyi Odası, — Ticaret ve Zehire — borsası, Türkofis ve Milli Sanayi Birliği. hazırladık- ları raporları Vekâlete göndereceklerdir. Raporlar, tütün, pamuk, — patates, deci, konserve, kontrplâk, zahire vesaire gibi bel- L başlı istihsalât ve imalât fasıllarını ihtiva etmektedir. Alükadarlar, yerli tohumlardan — istihsal olunan pamukların kısa elyaflı ve sert ol - dafunu, son samanlarda yetiştirilen Ameri- kan Klevland pamuklarının uzun elyaflı ve| şumuşak olmakla beraber, Istihsalâtın. 20000 | balyayı aşmadığını, bu mikdarın ise l)ıuyı-l cı karşılamaktan çok uzak olduğunu söy - lemektedirler, Bu mütalenda — bulunanlar, | |Klerland ve Akala pamuk tohumları ekimi- Ir'!—ı amuümileşmesinin çok şayanı — temenni olduğumu da ilâve etmektedirler, Konservenin maliyetinin sön samanlarda yükseldiği, sebzenin nisbet kabul etmiyecek lgı:r derecede pahalılaştığı, İhracatın azaldı - h, bazı yeni pazarlar tedarikınin bazı se - yaşlarında bir adamdı. beblerden akim kaldığı, halkin könserveden bk yaplırı, eskicilik yaptım.. her şey(mahtelif sebeblerle el çektiği — ve istihtâkin yoptım.. nihavet şu ibriğe kadar geldim.|de azaldığı söylenmektedir. | Dünya.. ışte dönya budur! Ve Eminin an-| — Paporlarda bütün bu cihetlerle ele alı - ; Ş nan diğer her mevzu üzerinde de esaslı bir nesi şimdi nerededir, bilmiyorum. çok noktaların ve temennilerin ııııeaımııW — Güzel midir karın? de anlaşılmaktadır. — Kıskanıp kıskanmadığımı mı ania-| — Dori £ brikaları hakkındaki mak istiyorsunuz? Ha! ha!. Size söyledim ya, onu sevmiyorum. Dünyada hiçbir ka- tedkikat dını sevm'yorum.. sevmek nedir? Sevmek Deri fabrikalarında tedkikat yapmakta | " 4A Jolan Sanayi müfettişleri Abdülhafiz ve Pu - bizim 1çin değildir. Sevmek, parası, otü-İad, tedkik ve fabrikalarla temaslarına de- |rnobili, köşkü, bahçesi, hizmetçisi, güzel | vam etmektedirler, esvabları olanlar içindir. Sevgi bize göre| — Simdiye kadar yapilan tedkik ve tahki - rai kil, katm, deri fabrikalarının muamele — vergi - K RU 5 LA p aZ sinden kurtulmak Üzere küçüldükleri yolun- Ebü Emin, böyle söyliyerek kafasını /daki iddiayı teyid eder bir seyirde — geçtiği | salladı ve oğlunu tekrar kucakladı. Sonra | #"aşılmaktadır. | çocuğunun göğsünü kapadı ve fincanları. | (, AAA TADGCRN Yürdiklen dancu,, tsad Vekâleti, bu hususta icab eden ted- nı masanın üstünden topliyarak yıkadı.. birleri alacaktır. Tekrar yola koyuldu; fincan şakırtıla- Iş Cedve" vermiye" mu'“”el'rl! rı kulağımıza şimdi pek uzaktan geliyor- son ihtar du. Teşviki Sanayi kanunundan istifade e - jden mücsseseler Teşviki Sanayi kanununun müaddel 90 ve 38 inci maddeleri mücibince v ilk Jki ayı içinde iş cedveli vermeğe mec | YARINKI NUSHRAMIZDA: Fakir delikanlı için hazırlanan aya gönderildi milyon tahmin edilmektedir. TEtünl şene çok nefiş olmakla beraber fiat düşkünlüğü çiftçileri endişeye ginden ahcıları memnun etmek tütünlerine çok yüksek işçilik buriyetinde kalmışlardır. Bazı tütün — mütehassıslarının göre bu sene tütüncülerin tütünlerilet miş oldukları İşçilik o kadar yüksektir İ törü Layis Bursaya gidip bizzat muayene etmiş ve 60-70 kuruş arasındâ bayraya başlamıştır. İstanbul Borsası kapanli liatları 282 2-1938 ya burdurlar. Bu müddet dün akşam bitmiş - tir. Bu mecburiyete tabi ımııuıııeıeraın iş | BAA aa liz Gele | AA | ccdvellerini vermeyenlere İktısad Vekâletin- Taşova lütün Çiİy: S sı açıldı |. yeniden Iki ay mühlet verilerek ihtarda Erbaa (Hususl) — Tuşovada tölün piya- | bulunulacaktır. Eğer bu müddet zarfında da sası başlamıştır. İlk mahsulü İnhisarla İda- |Düu vecibeyi yapmazlarsa muafiyetleri aza - Teti almuştır. Bu yıl Taşova tütünleri pek ne- |Hİ 3 sene müddetle gerl alınacaktır. fistir. Piyasanın hararetli olacağı umu)mık-ıcm_ı) ol parîi kâllîrl Aıman’ada makbhule çeçti | Payas (Hususi) — Almanyaya Dörtyol ve Payastan giden portazalların en fazla rağ- bet gördüğü, portakalları satın alan şirke- | tin Almanyadan gönderdiği bir mektubdan | anlaşılmaktadır. Bu mallarda çürük de çok az çiktığı İçin, Payastan mal alan komizyon- cu da, tacirlere, memfiuniyetini bildirmiştir. | Hududda, 14 bin liraya yapılacak olan bir Yazan: Peride Celâl OZiN A Gm. $ 60 vadelil —— - Bomonti - Nektar Ki e Aslan çimenla n Na Merkez bankası W0 100 İş Bankası wWw235 — Telefon Te a İtlibat ve Değis, ge. - Şark Değirmeni 1i - Terkas T İSTİKRAZLAR . li va Anadolu mü. peşin PARALAR hudüud binasının temeli atılmıştır. Gümrük memurları için yapılacak binaya harizandan sonra başlanacağı anlaşılmaktadır. Bursada tütün piyasası Bursanın 937 tütün rekoltesi üç buçuk giyinmiş, ince, uzun boylu bir kadın vardı: — Kütübhanede güzel cildli bir kitabı ena gösterirken dudaklarının tatlı te- bessümü.. — Yürürken, gayet samimi ve can- deşmiş gibi, öfkeli bir sesle kendi ken- disine tekrarladı: — O kadınla beraberken bana mek- tublar yazarak beni sevdiğini söyle- metten utanmadığı yelmiyormuş gibi şimdi do «Ben kamedyacı ve sahte bir inssn değilim» demek cesaretini ve küstahlığını gösteriyor ve buna beni i- nandırmağa çulışıyor. Eğer cidden dü- rüst bir adam olsaydı bu mektubda ba- na o kadından bahseder ve aralarında- ki münasebetin kesildiğini söylemez miydi? Bir de benim onu sevdiğimi ile- ri sürerek beni bu tesir altında bırak- mak istiyor. Bu da alçakca düşünül- müş başka bir manevra... Hayır, onu sevmiyorum.. o yalan sövlüyor.. hiç, hiç sevmiyorum onu.. bilâkis içimde onun için sonsuz bir nef- ret yaşıyor Ve hergün biraz daha artan bu nefret beni ona karşı korumağa kâfi gelecektir. Hayır onu affetmiyeceğim, ona karsı mağlüb olmryacağım, Hayır, yüz bin kere hayır.. kendimi, başka bir kadını seven alçak bir adamın elinde o- yuncak yapmıyacağım: Ve gözlerinin iki tarafından sızan tutarak kadına doğru sokulması.. — BSen gazetelerini alacak mısın? ye sorarken bile gözlerindeki alâka.. — Yanyana oturup birbirlerine sev- gile bakarak konseri dinlemeleri.. — Kadmın düşürdüğü çantasını yer- den alırken gösterdiği tehalük., — Fuadın yakasındaki lekeyi kadı- kendi mendilile silmeğe çalışması.. | — Aracakları zesimli bir mecmuaya bakmak için eğilen madamın, Fuadın yetini tutarak, «Burasını tanıdın mı?» İdiye sorması.. Veihasıl en küçük teferrüatına kadar hatıraları halka halka bir zincir gibi birbirine bağlanarak Selmanın gö- zünün önünden geçiyordu. Birdenbire, harici bir tesir altında sarsılarak gözlerini açlı. Deniz, gece- nin karanlığına karışmış, uzak meş'a- eklenecrek İstanbula geldiği gündenberi İleter sönmüş, hafif bir yağmur yağma- Fuada aid gördüğü ve öğrendiği her şey |ğa başlamıştı... Komşulardan birinde görünün karşısında bir sinema şeri-|çığırikan bir radyoda hafif, şakrak bir wknlhirnq'ıhııdiw ları evlerin ve adaçların üzerinde yıtldl gibi. dönüyordu. Bu filmde, Fuadın | hava çalınıyordu. yyanında hemen daimi surette, çok zarif| Bu manasız müzik içinin yaş'arı clile silerek Fuadın mektubunu parça parça rüzgâra ve yağmura serpti. Aradan günler geçti... Selma düşün- memek ve hatırlamamak için kendisi- 'ni bütün kuvvetile piyanosuna 1 Türk aitını 1 Banknot Os B ve başka her şeyi ihmal etmişti. FJ la karşılaşmak ihtimallerini ıııl“j için kütübhaneye günde ancak bif # saat uğruyor ve bu saatleri de mü' mad* bir meşguliyet içerisinde yordu. Didişme ile geçen bu günlerin : şomları. yorgun ve bitkin bir halde disini yatağının üzerine atıyor, bif #| zete, bir kitab okuyacak kuvveti r madan derin bir uykuya d"'!”ân a ' Fakat bu derin ve biraz da gayri uykular onu dinlendirecek yerde sabah daha yorgun ve takatsiz UY#” — yar ve gene kendisini çalışmanın 'vı, pen şifa veriçi, maddeten yıpralıci larına bırakıyordu. Genç kız bu günlerde iki başka 5 gibi birbirine yabancı iki hâleti ye içinde idi. Birisi, büyük bir ;mi!f ginliği ve yorulmaz bir enerjile pf Mf ğa, kompozisyonlarla ğa yardım eden taşkın ""' ötekisi onu dü:,ünmfk ö duymaktan meneden acz, Zzavi perişan bir sersemlik... Ah, şu Fuad ne kalar zalim bir miş... Dundan evvel yaptıkları i':', yormuş gibi şimdi lekrar ve danı bir silâhla onu vurmağa getnes” - — Arkam V4f

Bu sayıdan diğer sayfalar: