1 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 16

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

't'l*“ 'X Vâ- &ü'â“%âhi'&% â' İ 4 Fi A0 Tamam! n künbernek Dolçiyefin midye zehirleri " | |h "deki tedkikatı dünyanın en büyük | I'î'lne yaramış oluyor, deşeniz *e!- -l h_ R; Âyni zamanda en büyük hayrına “tlm keşifler gibil, Ça | E . Ha'm' tarafını anlıyamadım. uı 4 dh Size söyledim ya!.. Dünyanın en OB * ve tedavi edilmez hastalıkla - t biri olan kanseri de bunüunla ğ l'numkun olabiliyor. “İİ <. rivayet!. li R""dyıa."ı mi?- .,,f Th İ “Pgi bir adamın yiyeceği midye- | %hza wl* q“ğn Mutlaka yaşatmağa mecbur ol- / S Â n yapabilir!., w ]a M Yamadım... yhir %k& *selâ.. bir kanserli hastanın mut- gel İiğ *Şaması kendisince matlüp ol- yiö” "O—um N bu iyiliği yapar, demek is- neğ' meıştır da! Meselâ.. Ş %t'ı birdenbire tereddüd ederek | tefh bah ynt | yh m&n düşmanından hayranlıkla * qh"u ne ekte olan bu esrarengiz adamın | gözıehm“yretle bakıyordum. Fakat ai hîr Te hmkÜVuklarmda esrarengiz bir ai h’ fırıl döndürerek bir bana, yi -“üı—d Verinde oturan Olandaya ba- İ *h___;'&kuh Stokholmdaki otelin zavallı Tü da bu yüzden öldü, değil mi? İ Pöslesiz Veskinin gayet garib bir tarzda Si bu söz beni tekrar tepeden ı;m Za kadar ürpertmişti. Fakat o in- Nduran iblisçe bir tebessümle kîş_ıy"' du. Sonra birdenbire - ciddi- ZehLı'll midyeler üzerinde hiç e- __yammız mı? diye sordu. H“yır!. < Harikulâde bir şeydir halbuki!.. arınr—*deıı'im' Hb“*a'lnmızdan fazla. Bilir misiniz h. zehirleri en ziyade etüd etmiş o- ç &dam Dolçiyeftir.. ölçiyef mi?.. Eveu O mel'un midye zehirle- hdy Envamı bilir. Sebebi de şudur: tşe"—'lf.'l':i zehirlerin bazı nevileri Yılan zehirlerinden daha müd- Pq,î Biliyorsunuz ki Kobra yılanla- : udhış zehirleri bugün kanseri Vİ için kullanılıyor. Halbuki Dol- Mel'unu kobra yılanının zehiri h?ne Midye zehirlerini daha büyük' Iı“Wıııffı:ıkı;.reı.hıg kullanmaktadır. S Çok garib!.. IEVEİ garib!.. Fakat şu Dolçiyef l hşn herif hakikaten yaman bir| Tdur. Kanser hastalığını midye İi Tile tedavi ediyor. Bundan dolayı i bu hayvancıkların zehirlerini yadü hiç kimsenin bilmediği kadar *O kadar etüd etmiştir. Vakıâ bu | “'1 adamın bu çalışmalarında elde heticeler başka cihetler için de fa*-'dasu olmamıştır yani!.. “Ne gibi? Meselâ... En belirsiz ; cinayetler *€hirle kolayca- yapılabilir!. Zira l zehirden katılınca.. Kai'.ara zehirlenmiş olduguna edılmesı pek kolaj oluyor değil nnederim!, Siz buna itimad e- * Yo> musunuz? Ve Ben mi? Tamamile!, Vakıâ Dolçi- pt ş:f düşmanımızdır. Fakat hakika- G vki düşmanıma “da aid olsa İye mecburum.. bünu ben ' gö- hî Sördüm.. . stehzıyane sordum: |toksa Dolçiyef şu kanserli ölü- h? thiı-h midye yedirerek mi diril- DSEn h&%“l' bilâkis.. o, ümidsiz kanser- hn midye zehirile iyi ediyor. ! /“yaptınız ha.. bu canavar ada- iyete iyilik de yapacağına be- $ inandırabilirsiniz, h!; Hekıîlmz var, sevgili muhendm, h&îıü ' İâbif, bu kıratta bir adam bu iyi- ancak ümidsiz bir ölüm mahkü- Brdeu lrdenbıre önündeki yeşil şi- lfşa eden idam olunur!,, Harb sanıvl casusları arasındaki mücadele veski kuru bir sesle dedi ki: * Dolçıyef müdhiş adamdır. Ümidsiz kanserli Staları iyi ediyor ve istediği kadar, yani kendisince yaşaması matlüb olduğu kadar tlyor. Meselâ Olanda... Evet Olanda da kanserlidir ve onu Dolçiyef yaşatıyor.,, ' v SON POSTA Sayfa 13 Draveski yarım bardak dağa absent doldurup bir yudumda iç- ti. Dünyanın belki en ağır içkisini gün- lük yumurta içer gibi bir yudumda içen bue adamı daha büyük bir hayret içinde seyrediyordum. Tayyarenin kalın mika camlarından vuran donuk ışığında, bir bardak absent yuvarladıktan sonra, Draveskinin çaylak — gözleri — daha vehşi bir parıltı ile parlamağa başla- mıştı. Bu gözler hakikaten korkunçtu- lar. -— Siz içmiyecek misiniz? dedi. Maa- lesef yanımda başka içki yok!.. — Hayır! Teşekkür ederim.. siz key- finize bakın!. — Midye de yemiyecek misiniz?. — Ool. Hayır!.. Tayyarede yemek yemeğe alışkın değilim!, Zaten sabah 'kahvaltısını da pek ağır yedim, kar-| nım da aç değil.. m — Peki, siz bilirsiniz... çirerek bir hamlede yuttu. Ben dedim ki: — Her Draveski! Dolçiyef hakkında verdiğiniz izahatın beni son derece hayretlere düşürdüğünü tahmin edersi- niz. Zica bu adamdan korkmak mı, yok- sa ona hayran olmak mı lâzım geldi - ğinde ekseriya tereddüde düşüyorum. Draveski yarım bardak daha absent yuvarladı. " — Hakkınız var, çok hakkınız var!. dedi, Bu adam hayran olunacak kadar mel'undur!. — Fakat müsaade ederseniz ben o- nun kanser tedavisini hakikaten hallet- tiğine inanamıyacağım!, Her ne kadar kanserli ölüleri bir müddet diriltebil- diğini, bir müddet daha yaşatabildiğini biyük bir hayretle ve kendi gözüm- le görmüşsem de.. zira, takdir edersi- niz ki, kanser denilen hastalık esasen sağlanı ve genç bir uzviyeti âdeta zör- la öldürüyor!. Adetâ bir nevi hayat taş- O, bir çatalı iki büyük midyeye ge- daha apsent yuvarladı kınlığile.. bu uzviyeti önüun tekrar mu- vakkat bir zaman için faaliyete geçire- bilmesi belki mümkün olabilir! Bu ka- bil... Ama, bu kanserli hasta gene öle- cektir, ölüme mahkümdur! Halbuki ö- lüme mahküm bir kanser — hastasını büsbütün tedaviye muvaffak olmuşsa bu adamın beşeriyete en büyük iyiliği yapmış olduğunu derhal kabul etmek lâzım gelir. Bir cani bu şerefe nasıl lâ- yik olabilir? Draveski benim bu sözlerimi dik - katle ve hayretle dinliyordu. — Bir Türkün, dedi., bu şekilde dü- şiinüşünü 'doğrusu hayret ve takdirle karşılıyorum!.. Fakat, Dolçiyefin in - sanık için şerefli bir kâşif sayılıp sayı- lamıyacağını bilemem... Bildiğim şey Bu adamın kanser hastalarını, istediği zeman, midyelerden çıkardığı zehirlerle gavet esrarengiz bir tarzda ölümden kurtarabildiğidir!, Draveski birdenbire: — Uzağa gitmeğe ne hacet? Herhalde biliyorsunuz!. Meselâ... landa!.. Anlamadan sordum: — Olanda mı? — Evet!.. Meselâ!. da kanserlidir. — Dehşetle yerimden fırladım. Bey- nime. bir balyoz yemiş gibiydim. Bo- Buk bir sesle bağırdım: — Olanda kanserli mi? Draveski benim heyecanımı gayet lâ- kayd bir tavırla karşılamıştı. Önün - deki bardağı doldurup tekrar içti. Son- ra acı bir istihza ile yüzüme bakarak: — Bilmiyor muüydunuz? Dedi. — Hayır. mümkün değil... Kabil mi? Olamaz!,.. 'Olanda da kanserli mi? İmkânı yok!.. dedi. Ö Olanda., Olanda — Ârkası var — | duyduklarımın içinde yüzde on nisbe » istantui Vakıfıar Direktör.üjü uâmarı muştur. tırmaya kabul edilmiyecektir. 4 — Muvakkat teminat muhammen İdaresinde parasız verilir. etmiş addolunur. (1020) 1 — Karsta mazbut vakıftan Yusuf «Paşa» mahallesinde ve tapunun 11/4/341 tarih ve 139/1, 139/7, 139/19, 139/35, 190/197, 582/586 numaralarında kayıdlı o- tel ve müştemilâtının mülkiyetleri şartnamesi mucibince satılmak üzere 25/2/ 938 tarihinden 21/3/938 tarihine kadar kapalı zarf usulile arttırmaya — konul» 2 — Mezkür gayri menkuülün muham men bedeli (25,000) İiradır. 3 — İhalesı 22/3/938 tarihine müsadif Salı günü saat 15 de Kars Vakıflar İ- daresi ihale kömisyonunca Vakıflar J!mum Müdürlüğünün tasdikine - talikan ya- pilacaktır. Bu saate kadar. teklif mektubunu ve teminatı vermemiş olanlar arte bedele göre (1875) liradır. ” G — Satışa aid şartname Ankarada Vakıflar Umum Müdürlüğü Emlâk Mü- dürlüğünde, İstanbulda İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde, Karsta Vakıflar 6 — Arttırmaya iştirak edenler şarina menin bilâmum Mmuhteviyatını kabul — me usuliyle 15/3/938 Salı günü saat | lîth Büyük bi:v bar-| B | .'“ ' - SW A A ye !'_!-L%_ gevlet Demiryolları ve Limaniarı işletm»si Umum idareasi itânları | TT TT S Z S Muhammen bedeli 2.198,75 lira olan 18 kalem elektrik malzemesi açık eksilt- 5,30 da Sirkecide 9 uncu işletme binasında Satınalma Komisyonunca mübayaa edilecektir. Bu işe girmek istiyenlerin ka- runi vesikalariyle ve 9o 7,5 teminat akçeleriyle Komisyona müracaatları lâzımdır. Şar'namesı parasız olarak Komıs:ı'pnca wrıhnektedu <999> îurkıyenııı en UzüN boylu adamı (Baştarafı 1 inci sayfadla) kat onu gördükten sonra anladım ki, tinde bile mübalâğa yok! * Babasile yanyana oturuyorlardı. Ba- bası, oğlunun yanında, servi kenarına ko- nulmuş bir sepet gibi kalıyordu. Kahveye girer girmez, yüze yakın insan arasında o, o kadar birdenbire göze çarpıyordu ki insan uzun uzun araştırmak, veya etra - fındakilerden: — Anadoludan gelen apartıman boylu adam nerede? diye sormak lüzumunu duymuyordu. Yanına sokulmadan önce, etraftan, © - nun hakkında malümat edinmek iste - dim. Bunu anlamak için, kimseye sual sormıya Jüzum kalmadı. Çünkü kahvede oturanların bilâistisna hepsi ona baktık- ları, onu düşündükleri, ve ondan bahset- tikleri için, konuşulanlara kulak kabart- maktan başka hiç bir zahmete girişmiye lüzum kalmıyordu: İsmi Ömermiş. Henüz on altı yaşın - daymış. Bileciğin Abbaslık köyünden - miş. Bilenler söylüyorlar. Abbaslık kö - yünün havası, suyu meşhurmuş. Oralı - lar, ekseriyetle, başka yerlerde yaşıyan insanlardan daha uzun, daha iri, ve daha zorlu olurlarmış. Fakat Ömer, kendi kö- yündekilerin parmaklarını da ağızların- da bırakmış: Çünkü boyu tam iki metre 37 santim uzunluğundaymış, ağırlığı da tam 144 kiloymuş. Oralarda boyünun uzunluğile nam ve- ren Ömerin şöhreti tâ İstanbula kadar gelmiş. Nihayet fırkadan, © boyda, o a- ğgırlıkta bir gencin yaman bir pehlivan olabileceği düşünülmüş ve bu düşünceyle de İstanbula davet edilmiş. Şimdi delikanlı, fırkaya götürülecek, ve muayene ettirilecekmiş. Fakat bir türlü kahveden sokağa çıka- mıyormuş ki... O sokağa çıkar çıkmaz, etrafını yüz - lerce insan alıyormuş. Tramvaylar, oto- büsler, otomobiller, arabalar duruyor - muş. gidenlerin sayısı-iki bini geçmiş! Biraz evvel, İstanbul tarafında bulu - nan meşhur bir tiyatronun sahibi gelip, uzun boylu adama, para mukabilinde sahneye çıkmasını teklif etmiş: — Yapacağın iş, sahneye çıkıp beş da- kika dolaşmak, beş kelime söylemek. Bu- | na mukabil alacağın para beş lira! de » miş. Fakat delikanlının babası, şimdilik, bu teklife yanaşmamış. Benden biraz evvel, Çoban Mehmed de oradaymış. Delikanlıyı uzun uzun yok « lamış: — Bu kof... demiş, pehlivanlığa yara » maz. Sonra, dev cüsseli adamın koca a - yaklarına bakmış bakmış da: — Yahu.., demiş... Bunlar kayık ka - dar var.. Sen denizde batmadan yürür - sün bunlarla!.. Hakikaten, Çoban Mehmedin hakkı varmış. Çünkü babasının söylediğine gö- re, delikanlının ayaklarına pabuç bulu - namıyormuş. Köyde ona bir pabuç ya - parlar, iki çift kundura parası alırlarmış. İstanbulda, aramışlar, taramışlar, niha - yet bir kunduracı dükkânının vitrininde bir tek kundura görmüşler. O kundura, biraz sıkmakla beraber, Ömerin ayağına uymuş. Babası büyük bir sevinçle satın almak isteyince, dükkân sahibi gülmüş: — © satılık değil.. demiş, hem mos - tralıktır, hem de teki yoktur.. Delikanlının yatıp kalktığı İzmir oteli- nin sahibi: — Karyolaya sığmadı! diyor. Yer ya- tağı yapmıya mecbur olduk... Üç yatak, üç yorgan ancak tamam geliyor. — Ya yemek? diyorum... Gülerek cevab veriyor: — Şaşarsınız bayım.., Bu dev gibi ada- mın kuş kadar midesi var... Babasının yarısı kadar yiyemiyor... delikanlıya sokuldum: fak başı, muazzam vücudünün üzerinde, uzun bir cümlenin nihayetindeki nokta gibi duruyor. İnadma küçük kalmış zekâsmın, — vr dığı muhakkar. 2 ükül kazandırabilir: Bu da muhakkak!., Babası: Kahveye onu görmek maksadile gelip | Etraftan dinlediklerimi kâfi görerek, Koca kalın tırnaklarının bahçıvan ma- kasile kesildiği söylenilen delikanlının u- kuvvetinin, pehlivanlığa elverişli olma - narikulâde yara « dılışını teşhir ederek, babasına milyonlar Yattığı otel, Ömere karyola bulamadı! Ömerin bir başka resmi " liydi... O, doğar doğmaz yirmi beş okka çekiyordu. Ebe ka!l?- ' da, az kalsin düşürüp kazaya uğratacaktı! Anası da kısa, he .odurum âma, bu dedesine çekti... Dedesi bizden çok uzundu ama, bunun kadar değildi. Ömer Özkanım, sesi de iplik kadar ince bir hançereden çıkıyor. Henüz ustura değmemiş yüzünde, çocukluğun bütün hamlığı var... Dün babası, elbise ısmarlamış. Tam tı buçuk metre kumaş gitmiş!... Kendisinden, boyunun uzunluğundan memnun olup olmadığını soruyorum: — Ben memnunum ama, ahali gülüyor! diyor. O sırada, bir arkadaşının daveti üzeri« ne sokağa çıkan babası, 2 buçuk metre boyundaki oğluna: — Ben şimdi gelirim... diyor, Bak am- calarınla konuş. Sakın yaramazlık ede « yim deme ... Kahveciye de sıkı sıkı tenbih etti: — Sen de göz kulak ol çocuğa... Yal- 'nız sokağa koyuverme... Başına bir ka « |za gelmesin... - Ben, yalnız kalan çocuktan, aşk hak- (kındaki fikrini de öğrenmek istiyorum. ,Kızarıp önüne bakıyor! — Cevab versene? Evlenmiye niyetin _ynk mu? Yüzünün pembeliği kovulaşıyor: — Peder bilir onu... Ben karışmami.. - Az sonra, resim çektirmek üzere S0 » kağa çıkıyoruz: Bahçekapı meydanı' beş (dakika içinde mahşere dönüyor. İşini ya- parken etrafindakiler tarafından rahat sız edilen biçare fotoğrafcı: — Dağılın yahu... diyor. Hiç adam gör- mediniz mi? 'Bır külhanbey gülüyor: — İnsaf et yahu... Bizim gördüğümüz adamlar içinde boylesı var mıydı? Naci Sadullah HALK OPERETİ 3 Mart Per,;embe günü #kşamı Ka- dıköy Süreyya Si- nemasında, OPE- RET - KOMEDI KONSER Büyük orkestra 4 Mart Cuma giü- nü akşamı 9 da v Şehzadebaşı Turan Tiyatrcstında Operet Komedi, Baie Büyük Orkesira alk- Şehir Tiyatrosu Dram kısmı : Bu akşam Baat 20.30 da BİR ADAM TllIdiN Komedi 3 perep ı Komedi kısmında bu akşrm ' oyun yoktur ERTUĞRUL SADİ TEK TEYATROYU: Bu gece; ( Bakırköy - Miltiyadi) Yarın gece: (Üsküdar - Hule) sinemularında : SEFİLLER 8 perde — Yavfumuxt, dıyor, boyle olacağı bel- Na ü Inzan 1 Viktor Hflgo 5 #i a7 Üi Y Li * “'.A_— YARATMAK

Bu sayıdan diğer sayfalar: