11 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

11 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA “Son Pesta,, nın Hikâyesi “YMM RİGNET VE O FENA ADAMI Elm, Çec/mez : Suaf Derviş syımmmm Kendisine Rignet lâkabı takılmış olan “Armand Bridini, bu sens Rockonu les Flots ismindeki bu şık plâjın belâsı idi, Bütün gün plâjda hemen yıkılacak in- şaat yapan küçük çocukların canım bina- © lanmı yıkıyor, minimini bir yavrunun © Üstünden atlayıp onu korkutarak ağlatı- yor, çocukların kumlar ortasında yap- © tıkları küçük lâkları ve içinde yüzen tah- © #4 kotraları kâğıd sandalları yıkıyordu. Onun geçtiği yol üzerinde çocuklar hıçkırık, feryad ve bağrışmalarından çi- 'kan bir konser yükseliyordu ve o bir göl kayboluyordu. k Rignet fena bir çocuk © değildi. Yaptığı bu fenalıklar onu teskin etmiyordu. fakat içinin öyle bir sıkıntın, » öyle bir öfkesi vardı ki muhakkak bunun © hıncını birinden çıkarmak ihtiyacını du- © yuyardu. ğ Mösyö 'Thöodule Bridini meşguliyetle. ir ri yüzünden Parise döndüğündenberi © madam Amandine Bridini çok iyi giyinen ve yeşil tenli bir centilmenin gösterdiği fazla alâkaya karsı müsamaha gösteri- yor. “Onun sözlerini dinlemekten adeti tevk duyuyordu. Bu fena adam her zaman anasinın yanında idi ve küçücük Risnet yaşına göre iyi bir mantıklı ve hiddetlen kudurarak onun işgal ettiğ! yerin babası burada olsa babasının yer' olduğunu gö- rüyordu. © Rignet, kurnaz bir çocuktu. Bu kölü adamm mütemadiyen yanlarında bulun- Mmasından duyduğu hiddetin acısını mü- temadiyen o başkalarından o çıkarmanın doğru olmadığını anladı, Plâjda panik çıkarmek için annesinin yanından her ayrılışımda o fena adamın! © büyük bir memnuniyet hissetmekte ci. duğunu görüyordu. Bunu gördüğü için taktiğini değistirdi, © Bütün oyunlarını annesinin merkezini © teşkil ettiği dar bir çember içinde oyna- -mağa başladı. Ve bu dakikâdan iibsren bütün fsiâ- ketler o çok zarif ve annesine karşı fazla nazik olan müösyönün başından gaçmale başladı. Meselâ bir uzun iskemlen bir. © denbire sebebsiz olarak arkaya doğru ka- yıyor ve tesadüfen zarif mösyönün düş- tüğü yerde bir takım sivri taşlar, öteberi| bulunuyordu. Çocuğun oynarken şâvur- duğu bir kürek kum nedense her zaman yanlışlıkla onun yüzüne geliyör. Gözle. — Tini kör ediyor, nefesi tıkanıyordu. O fena adam izhar edemediği bir hid- 'detle kudururken, annesi gayri ihtiyarf — gülümsemekten kendini alamıyordü, ğ Bir gün - yeşil zeytin - Rignet bu fena Son Postanın edebi romanı: 5İ Bir gecenin içinde ne vakalar; Önce saat onda gelişi ve ablamın bana vadettiği halde sinirlerine mağ. « Tüb olarak uluorta meyhane vak'asını © ortaya atışı, derken bu gürültüye ba- © bamın müdahale edişi ve «Bu ne reza- letl» diye bağırırken eniştemin çat di. © ye salon kapısını vurarak çıkıp gidişi... Ah, hele en hazini, Ülkü ile Erdincin, “ sebebini anlıvamadıkları ve büyüyün- » ceye kadar da uyamıyacakları bu ana br'ba kavrasından korkup hıçkıra hıçkıra ağlavışları,.. Bir yandan da Şadan halamla Dadınin fenalıklar geçi- « rişi, ennemi adeta tıkanacak #ibi “oluşu ve Daver ağabeyimin birinden ötekine koştuğu esnada Neclâinm bü- © tün köskü çınlatan çığlıkları... Ya ab- *” Tam? O sarki çığlıkta sonuna kadar © Neclâdan geri mi kalmıştı?. Eniştem çıkıp giderken balkona fırlamış. gi £ lefmi parçalıyarak ve sıkarak, kocasının arkasından bütün iç şöyle havkırıyordu: — Alçak herif! Bütün yaptıklarına “ eyvallah dedim, bin bahane ile geceler © ©e İstanbulda kalışlarına ses çıkarma - “dım diye en n'hayet Tum kızlarını ko - Tuna takıp Adada meyhanelere mi gö - © türecektin? Daver keske kafanı parça” adama o lâkabı vermişti. Onu gidip do- laşsın diye kandırmak istiyordu. Büyük bir muhabbet ve nezaketle fa- kat kendine cebretmek için dişlerini $ı- karak: — Haydi yavrum. Git, azıcık plâjda dolaş. Diyordu. Küçük Rignet soğuk soğuk. — Yok, burada oynıyacağım. Diye cevab verdi. Ve annesile - Yeşil zeytin - in altında oturdukları çadırın iplerini yavaş, yâvaş| İ sökmeğe b fi Genç adam, güzel kadına: — Bu çocuk size içimi açmama çok mâ. di. Sizinle biraz yalnız kai-| masını öyle isterdim ki: Madam Bridi dak'kası idi, ge onu kandırmak en güzel Je ve büyük bir talâkatle ilâm aşketmeğe baş- Tadı, Coşmuştu. Çok güzel konuştuğunu zannediyordu. Fakat sö; en dökü naklı yerinde çadır bir: re üstlerine yıkılıverdi. Rüzgâr mı çıkmıştı. Ne ol- muştu, çadırın altında Kalanlar bir sürü gülünç hareketlerle kurtulmağa çabalı- yarlardı. Rignet utanmaz bir neş'e ile kahkahalarla gülüp duruyordu. Bir başka günde bütün yaptığı şeylere rağmen onun annesinin yanından g'tme- diğini görünce oradan uzaklaşmış, kısa bir zaman sonra: — Baba.. baba.. babam geldi! Diye bağırmağa başlamıştı. Bu sesi duyunca kıykırmızı kesilen madam Rignet hemen yerinden doğrui- muş ve o fena adam da kaçıp gitmişti Bu oyun delikanlıyı bütün bir öğleden sonra o fena adamdan kurtarmıştı. Fa. kat fena adam akşam annesini aperetf| almak üzere gazinoya davet ederek bir| puan kazanmıştı. kızariı. Tam| Fakat Rignet kolay kolay partiyi kay» bedere- benzemiyor, - Yeşil zeytin - in hangi otelde oturduğunu ve isminin Li- onel de Nöröve olduğunu biliyordu. Bunun için plâjın kahvesine gin bir garsonun şaşkın bakışlar altında masaya oturdu, Garson bir müddet yanı- na yaklaşmadı, fakat neden sonr ona yaklaştı: — Haydi küçük çapkın dedi Burası senin yerin değil, Dondurmacı vüz metre| İ ötededir. Çık bakayım çabuk buradan. Gayet soğuk bir tavırla Rignet: — Bana bir duble bira ile telefon reh- berini getiriniz dedi ve rica ederim biraz| daha nazik olunuz... Ben kırk yaşında bir adamim. Bir cüceyım... Anlaşıldı mı? Numarayı bulduktan sonra Rignet te- lefona girdi ve gazinonun numarasını İs- tedi: — Lütfen, şimdi orada bir madamla birlikte bulunan Mösyö Lionel de Nâ vâre'e söyleyiniz. İki mösyö onu «Otel Düpen, de bekliyor. Gayet müstaceldir. Çabuk gelsin. Kahveden çıktığı zaman gazinoya doğ- ru yürüdü ve büyük bir sevinçle hinin otel istikametine doğru g gördü, yüzünün müthiş endişeli ve şaş- kın bir hali vardı. Gece yatağında kilçük © ahbabımızın muhayyelesi büyük bir faaliye çalışıyordu. Neden - Yeşil doğru giderken o kadar perişan bir çehre takınmıştı. Evet münâkasa gü yoktu. » Yeşil zeytin - fevkalâde büyük bir endişe içinde ötele doğru gidiyordu. Neden?... Birden delikanlı yatağının içinde doğ- ruldu. Meseleyi keşfetmişti. İki mösy Polis demek, O her zaman polis romanları okurdu. Her zaman otel hırsızlarını tutmağa iki mösyö?.. İki sivil memur gelmez miydi? Şimdi alıyordu. - Yeşil zeytin - in görll annesinin mücevheratında idi. Ertesi sabah erkenden kalktı. «Hotel de boins: e gitti. Odasının numarasını öğrenip bir kat y çıktı. Kapıya Bızlı, hız vurdu. Onun sesi: — Ne var, ne İstiyorsunuz, Diye homurdandı. Sesini kalınlaştıran Rignet: Polis, diye cevab verdi. Ne” Polis.. haydi çabuk giyininiz. Sian- dale lüzüm yok. On dakika sonra aşsğı- ya ininiz. Sizi holde bekliyoruz. Telâşsız adımlarla oradan uzaklaşan ,, Çocuk kapıdan sıvışti ve onun pencerele- rinin bulunduğu vlâj tarafına gitti. Bir yere saklandı, gözetlemeğe başladı. Onun odasının balkona açılan kapısı açıldı. - Yeşil zeytin - gömlekle, fakat elinde büyücek bir valizle tarasaya çıktı, 'Tarasadan doğru plâja inen merdivenlere yaklaştı. Ağır ağır o merdivenlerden in- di, Otelin hizasını geçtikten sonra adım- larını sıklaştırdı. Garaja doğru gitti ve birkaç dakika çok sevindim. Hiç olmazsa onlar, abla- Pirinç unu Mercimek unu Bezelya unu Yulaf unu Patates unu Pirinç nişastası Kornflü (Mısır hülâsası ) Bakla unu Fasulya unu Nohut unu Arpa ve sair hububat unları Bu mükemmel ve eşsiz müstahzar't tabii ihtiyacınızın hakiki karşılığıdır Tarihi tesisi: 15 M, NURİ ÇAPA Beşiktaş sonra garajdan bir otomobil çıkarak ratle uzaklaşıp gitti. * Hafta sonunda plâja dönen Thöodul de Bridini oğluna: — Nasıl bu hafta iyi eğlendin mi Rig- net. Diye sordu. — Evet baba, polis hafiyeliği oynadım. « Yeşil zeytin - isminde bir otel hırsızı ile müthiş bir mücadele yaptım, fakat so- nunda onu mağlâb ettim. Mösyö Thâöodul Bridini karısını döne- rek ciddi bir çehre ile: — Bu çocuğu böyle deli saçması zabıta hikâyeleri okumaktan menetmeğe ne za- man karar vereceksin bilmiyorum. Hiç bir şeyin farkında deği! misin? Amandine Bridininin bir sürü söyliye- l üşünüyor, hayattan saadet umuyor - cekleri vardı amma ihtiyatkâz bir sükü- tu muhafaza etmeği terelh etti. YARINKİ NÜSHAMIZDA: nsan güzel san'atları severse... Türk Ginekoloji Kurumu bu ayın toplan - tasını Dr. Orban Tabsinin başkanlığında yaptı. Bu colsede: Dr. Orhan Tahsin, Adetten kesilme ka - namalarının teduvist, Dr. Ahmed Asım Onur Kadın kısırlığının (İnsufflatlen tubalre w hystörasalpingographie) ile teşhis ve bunun tedavisi hakkında tebligatta bulundu, mev- zu ile alâkadar röntgen filmleri gösterdi. 4 gördüğüm bu geçikmesi, hattâ bel- yumruklarmı Yazan: Halid Fahri Ozanıry lasa imiş! Fakat ne var ki o zaman ona acırdım, hapishanelerde (çürürdü za - vallı.. halbukı zindana atılacak he- rif sensin. Artık bir daha buraya gele - yim deme! Yarından tezi yok, Mahke- meye müracaa? edeceğim. kocanın başına taş yağsın e mi! Dok - torluğun da senin olsun! Başkalarının kanma bakacağına sen asıl kendi kanı- Pı tahlil et de ne olduğumu anlayasın.. damarlarında sırtlan kanı mı var, yok - sa kudurmuş köpek misin? Hasılı böyle bağırmaktan sesi kısı - (lan zavallı ablamı balkondan zorla içe- İriye alabildik. En sonunda kendinden İ geçerek'o da bayıldı ve onu ayıllıncaya kadar da akla karayı seçtik. Fakat bü. tün bu gi kö ültü devam ederken, bütün civar lerde oturanlar, 'Türk, Rum, Erme- Yahudi her cinsten (bir kalabalık, başta kadınlar ve çocuklarla bizim köş kün karşısında birikmişlerdi. Çocuk - lar haykırıp zıplıyorlar, obüyüklerse, yangın seyrine koşan işsizler gibi bu a. ile yangınını adeta merakla ove hattâ bazıları sigaralarını oiçerek derin bir keyifle dinliyorlardı. Yalnız bu kala - balık arasında Naciye (ile Süheylâyı görmedim, o görmediğime de doğrusyj Senin gibi! ahalleye de rezil olmuştuk. Zirali mun bu feryadları esnasında köşk! nin penceresinde kalmak (nezak göstermişlerdi. Süheylânın (inceliğini Zaten takdir ederdim amzna, Naciye ha nımdan bü hareketi pek beklemezdim. Bence bu kadının rezsletle dolu olan itün hayatında kaydedilecek bir tek budur ve ihtimal Oyalnız bu kapanıp ta ablam odasına :i zaman saat gece on biri geç - meseleyi hâlâ münakaşa edip duruyor. t ortada da hemen hiç kim- seler kalmamış, herkes odasına kapan- mıştı, Çünkü hiç kimsede oturup lâkır. dı edecek derman yoktu, Bütün ev hal- kı, âdeta hasta olmuştuk. Fakat benim için saatler bir türlü geçmek bilmiyordu. Hele on fkiden sonra köşkte bütün alle akşamki üzün- tü ve heyecanla kâbuslu bir uykuya vardığı zaman adetâ odamda oturamaz olmuştum. Vakit yaklaşıyordu. Ne ya- pacaktım? Âşiklar Yoluna gidecek mi m? Doğrusu hâlâ tereddüd içinde m. Acaba Süheylâ bu gürültüden sonra Âşıklar Yolunda beni gene bek- ler mi diye nüyordum. İhtimal gö- rüşmemizi yarına, yahud başka bir gü- ne bırakacaktı, Fakat ne de olsa ben bir kere gitmeli idim, hattâ saat birde gelmese de bir buçuğa, ikiye kadar o- nu yolun başında beklemeli idim. Yok- sa o gelir de beni bulamazsa çök fena olurdu. Belki bu yüzden, henüz ümi- dimi /kesmediğim kendi saadetimi mahvederim. Ne tuhafi (HALA saadet şi dum! Etrafımda bu kadar fırtınalar in-İki de hiç gelmemesi ihtimali şimdi ba- iller ve bu kadar birbirine düşman his-İna azab vermeğe başlamıştı. Gözlerim ler çarpışırken bilet, Ü: akşam | uzaklarda, merakla bekliyordum. üstü Naciyenin bana söylediği sözü ha-| Ne acayvib bir gece! Ay yok. yalm? tırladıkca kalbime adeta oklar saplan-İnereden geldiği belli olmıyan bulanık, dığını, bütün vücudümü sızılar, ürper-İ dumanlı, esrarlı bir aydınlık o semay! meler sardığını hissediyordum. Evet, | bürümüş. sanki, içinde fitili tüten ve evet, ne olursa olsun, ben bir kere yola çıkıp Süheylâyı beklemeli idim. Her- halde, muhakkak sizi görmeliyim diye o kâğıdı boşuna yazınamıştı. O halde gelmesi lâzrmdi. Gelecektil Bu son düşünce ile, masamın üstün- deki saatin yelkovanı bire yaklaşırken, köşkten fırladım ve dişarda karanlığa gözlerim alışmca, biraz uzaktan Sü - heylânın köşküne baktım. Bütün pen- cerelerde ışıklar Naciye hanım yatmıştı. Sübeylâ da ne- rede ise gelecekti. Solumdaki yüksek çamlığın ben ilerledikçe heyulâh iler alan ker. vanıma bakarak, ağır ağır, ayak sesimi duyurmaksızın,. Heskalfa sokağından yukarıya, Âşıklar Yoluna doğru yü - rüdüm ve kaldırımm bittiği köşeye verdığım zaman, sağdaki son köşklerin ışıklarını da sönmüş görünce sevindim. Hiç olmazsa bü bu sıra köşkler bir saat evvel dinledikleri aile kavgasmın dedikodusunu yarma bırakmışlardı ve ortada benim dolaştığımı görecek mü- tecessis gözler de çekilmişti. Hele bi « razdan Süheylâ ile buluşursak, hemen hiç kirhse bizi görmiyecek demekti. Haskalfa sokağınm sonunda Âşıklar Yoluna kıvrılarak meydanın köşesin - sönüktü, Demek ki| deki çamlardan birinin altında oturup bir müddet bekledim. Fakat hâlâ gelen giden yoktu ve Süheylânın evvelce ta- bir ölü g gibi son sisli pırıltısını ak- seltiren buzlu bir-İanasun ışığı. sonra, derin bir ıssızlık ve sessizlik. ve ve « him verici Shakespenre dekoru içinde selmış, alçalmış, bükülmüş, eğril - miş, bodurlaşıp cüceleşmiş ve bazi yer- lerde töp top olmuş çamların arkasın » dan böceklerin uzun, keskin cmlittia Ti... Nihayet, yoldan haf'f ayak sesleri i - şitildi ve gittikçe büyüyen o bir gölde benim bulunduğum tarafa, Âşıklar Yo- lunun ilk dönemecine doğru yaklaştı. Hemen yola çıkarak karşıladım. Gecenin yarı karanlığı içinde, yürü * yen hafif bir bevazlık belli oluyordu. Arkasından, bir fısıltı halinde sevgili - min sesini i ylâ.. gelmiyeceksin di. ye meraktayd Yanıma svkulmuş, koluma girmişti Şimdi yanyana yi en, vücudünün sıcaklığı, yumuşaklığı (her zamandan ziyade omuzlarıma tatlı bir uyuşukluk veriyordu. — Doğrusu, dedi, bir aralık gelme * meği düşündüm. Çünkü sizin gelece * ginizden şüpheli idim. — Niçin?. Bizim evdeki gürültüyü duydun diye mi? ve (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: