11 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

11 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e SON POSTA Abdiye yapılan oyun Üstad, Ahmed Afif Paşanın düğününde verilen paraların hepsini cebe indirmişti. İskelede bunları sayarken arkadaşlardan birinin kolu eline değdi ve bütün paralar sokağa döküldü. Tabii kapan kapana! —I— Bizim Anadoluhisar temsilleri öyle rağbet buldu ki, Abdi Efendi: bütün kum- panya ile orada eskisi gibi oyun oynamak kararını verdi ve Abdi Efendi, uzun bir; ayrılıktan sonra tekrar temsillerine baş- İadığı bu meşhur mesirede ilk defa prog- rama (Pembe kız) operetini koydu. Bu operetteki dalkavuk Bülbül rolünü başka bir arkadaş oynardı. Kel Hamid denilen bu aktör hakikaten emsalsiz bir dalkavuk tipi yaratır, Abdinin karşısında muvaf- fakiyetle oynardı. Hatırlamıyorum, işi mi çıktı, hastalan- dı mı, ne oldu, Kel Hamid oyuna gelme- di. Bu rolü kimin oynıyacağı münakaşa edilmeğe başlandı. Tereddüd ediliyordu. Abdi Efendi meseleyi halletti: — Naşide verin o rolü. oğlan becerir böyle rolleri... Dalkavuk rolünü benden evvel oyni- yanı aratmıyacak, hattâ beni ona arata- cak bir mükemmeliyette oynamışım. Bu rolü bizde son zamana gelinciye kadar rahmetli Rıfkı oynardı. Dalkavuğu en iyi oynıyan aktör, şüphesiz ki Rıfkı idi. Allâh rahmet eylesin. Ölümile tulüat bü- yük bir rüknünü kaybetti. Temsil bitti. Paydosta Abdi Efendi herkes: kıdem! Sırasile çağırır, yevmiyelerini birer birer| ellerine verirdi, Mühim bir rol yaptığım | ve Abdiyi memnun etmiş bulunduğum. | ayni zamanda bana haftada bir de olsa tek başıma oynadığım mühim kâr bıra- kan günümü kendi kumpanyasile işgal | ettiği için Abdi Efendi bana her zaman- kinden fazla para verecek diye bekliyor. Naşid Çinli o akşam gene yalnız ben arkadaşlarımla mutad temsilimi verseydim €n az kendi ipayıma on Ura kazanacaklım. Bekliyo- rum, sıram geldi geçti, hâlâ Abdi Efendi beni çağırmıyor. Kendi kendime ümidle- niyorum: — Bana çok vereceği için en arkaya bıraktı, Fakat ne gezer.. merhum cübbesini sir- tına giydi, bindi kayığa, karşıya geçiyor. İBen üstelik yevmiyemi 'de almamış olu» Yorum. dum. Bunu beklemekte de haklıyım, Zira Senin ihtiyar bugün gelmedi, de- gil mi? diye sordu. — Hayır, — Onu ben atlattım, Rânâeığım! — Nasıl oldu? — Paşa, her Salı günü mabeyne gi - der. Her gidişinde de, akşama kadar o rada kalır. Çünkü Hünkârın kendisin - den daima öte beri sordurmak ihtimali vardır. Bu sabah, konaktan çıkarken bana: «Bugün günlerden nedir?» diye sordu. Ben de: «Salı.» dedim. Kapıya uğramadan doğru saraya gittik.. sona. Ta farkında oldu amma, iş isten de geç- ti. Zaten, kendisini padisah da görmek istiyormuş. Akşam ezanına kadar kal - dık. Simdi o konağa gitti, ben de doğ ruca buraya geldim. Gözlerinin içi gülüyordu. Rakibini atlatmış olmaktan duyduğu sevinci her sözü, her harek ima ettikçe, Rânâ da neş'eli neş'eli kahkahalar sahveri - yordu. Benli Seniye, alelüsul gelip te misa- firi selâmladıktan sonra, işret tepsisi - hin hazır edilip edilmemesini sorduğu zaman, Talât: — İçki şart değil al, Ben bu akşam aşkımla mest olmağa kârar verdim. Cevabını verdi. Rânâ buna son dere- ce memnun oldu. Filhakika, e, bir mü- kellefivet şeklini alan her akşamın 270- raki içki âlemlerinden nefret ediyor - du. Tanımadı, o hoslanmadığı, hattâ çok kereler iğ#rendiği insanların bazi - çei hevesatı olmak vetmiyormuş gibi, ispirto ile de vücudünü, gene o herifle. rin hatır için tedricen ( zehirlemeğe mecbur olmak en çok gücüne lerden biri idi. Bu yüzden her sabah başı ağır, her taraf! kesik kesik uyanı-! yordu. Gözlerinin altında şişler, kar - nında yağlar pevda olmuştu. İçkinin damarlarındaki kanı bile pıbtılaştırdı - Bim, zekâsını kuruttuğunu hissediyor gibi idi, Memnuniyetini, Talâta beyan et - mekten kendini alamadı İki gün sonra İstinyede Ahmed Afif — Teşekkür ede « rim, Talât bey. de di. İşret mecburiye- inden beni kurtar - dığınıza pek mem -, nun oldum, Saye - nizde, İnsanlığımın © zevkini bu gece ilk za defa tadacağım. Sar £ hoş olduğum vakit. ler kendimi o hdeta bir hayvandan fark- sız (o addediyorum Halbuki... (Talâtın yanına daha ziyade sokularak) sizin ya nınızda her zaman kinden ziyade insan olmak isterim, Genç zabit bu sözr lerdeki imayı sez « di ve sevgilisinin yüzüne aşıkane bir iştiyak ile baktı. Hayatın en mes'ud çağında bulunan, neş'eli iki mekteb çocuğu gibi öteden beriden konusuyorlardı. Rânâ, Talâtı bir gün evvelki teklifine avdet ettir « mek arzusunda < idi. Sabahtanberi, bu hayattan Furtulup, namuslu ve.meş - ru bir zevce olarak, Hürmüzle de be - raber yaşamak bülyasını (kurmuştu. O için boyuna vaziyetinden bahse. diyor, halinden şikâyette bulunuyor - du. Talât ise, hiç oralarda olmuyordu. Muradına ermişti ve artık (başka bir şey düşünmüyordu. Bir aralık, Rânâ: — Haydi, dedi. odama çekilelim. O - rada daha rahat ederiz. Gittiler. Kadının odasını tertemiz ve ! Paşanın düğünü var. Torunu sünnet ola- cak! Paşa (Harem ağası) ni oynamamız İs- tiyor. Harem ağasına ben çıktığım için en mühim rol bende. Abdiye biraz içerle. miştim. Gitmemeği, hiç olmazsa onu müş- köl mevkide bırakmağı düşündüm. Lâ. kin bunu da vicdanıma yediremedim. Kalktım gittim. İskeleye çıktığım vakit merhumu caminin önünde kahve içerken bulddm. Geçtim ben de karşıya diğer ar. kadaşların yanma oturdum. Suratımdan düşen bin parça oluyordu. Mesele beş on kuruşta değildi. Abdi Efendinin en bü- yük takdiri muhakkak madde şeklinde vaki olurdu. Ben bunu bekliyordum. Kahvemi içmeğe hazırlanıyordum ki, Abdi Efendi seslendi: — Naşid buraya gel!.. Kalktım, yanına gittim, elini öptüm. Sanki avucunun içi para doluymuş gi- bi duruyordu. Avucuma bir şey sıkıştırdı. Bir de ne göreyim, Bir İngiliz lirası de- gil mi?... Halbuki her zaman zaten bir Fransız Jirası verirdi. Fransız lirası 95, İngiliz Ji. rası da takriben 120 kuruş ediyordu. Ara. da yirmi beş kuruşluk bir fark vardı Fe- na halde canım sıkıldı. Hırslandım. Çok gücüme gitmişti, Cevdet: çağırdım, para- yı.eline verdim: — Al bunu Abdi Eiandiye götür, ilân- cısma verğin!.. "Hiç vermeseydi daha memnun Olur, Üstada hiddet ettiğimden Kaz duyardım. Fakat böyle kıymet takdir ederse, ben o kıymeti geri çeviririm!. (Devam 18 inci sayfada) Son Posta'nın Romanı :44 -Ah ne bay: Rânâ neş'eli neş'eli kahkahalar savuruyordu. Otel hırsızları Otel hırsızı, bir tüccar, bir mirasyedi benzeridir, içine kurulduğu otomobilden daima küçük dağları ben yarattım, diyen bir eda ile iner. Bol bahşış vermesini bilir. Hiç birşeyi beğenmez a Pe Kapkaççılar Kapkaç: Köklerine kibrit suyu ekilen karmanyolacıların yanını kapkaçılar da! gitmiştir. Kapkaççılar, bilhassa kadınlara musallat olurlardı. Tenha sokaklardan, yangin yerlerinden geçen ihtiyar ve dal. gın kadınları kollarlardı. Bu zavallıların koltuk altlarına sıkıştırdıkları el çanta « larını birdenbire kapar, kaçarlardı. Yok da, ihtiyaten avenesi olan kapkaççı, eğer kendini ve çaldığı çantayı tehlikede gö - rürse, onu arkadaşına ciro eder, caddeyi tutardı. Fakat, bugün artık bu şerirler yalnız zabıta tarihine malolmuşlardır. İkinci şubenin vukuatı zabıta raporları| arasında kapkaç vak'an görülmemekte »- dir. Otel hırsızları Otel hirsızı, zengin bir müşteri tavrı takınmasını, uzak bir yerden geliyormuş hissini vermek için ellerine bavullar al- masını, otele inmeden önce telefonla ken- disine yer hazırlamasını. bahalı esvab- ların mazhar olacağı itimadı takviye .çin azametli bir tavır takınmasını bilen sah- te bir tüccar, bir mirasyedi benzeridir. İçine kurulduğu otodan, küçük dağları 'ben yarattım, diyen bir eda ile iner. Ba- yullarını dairesine taşıyan garsona, göz boyamak için, okkalı bir bahşiş de verir. Fakat arkadan suratını ekşitir: Otel hırsını bir baba ve oğul: Ravj ile oğlu İbrahim Nezihi — Oldu.. fakat yı. kıldı... — Maceran ber - halde çök meraklı olacak. Anlat şunu Allah aşkıma! — Ne yapacaksı - nız, Talât bey? Öm- rünün sonuna kadar susuzluğa mahküm bir biçareye, vakti - le hangi soğuk pı- narlardan su içtiği. ni söylemek ona bir nevi işkence yapmaktır, — Haklısın sev - gilim. Affet.. boş bu- Tundum. Seni üz mek aklımdan geç - mwiyordu. Fakat, ni - çin ömrünün sonu «- zevki selime uygun gören Talât, bunu|na kadar susuz kalmaktan bahsediyor- beğendi, ve hissiyatını şu sözlerle ifa.|sun? Hayat, bu! Daha ne değişiklikler de etti: —Maşallah! Çok kıvrak, manda da zevk sahibisin. ayni za - olabilir. — Geçmiş ola, beyim! Tutmuş oldu- gum yolun ucu uçurumdan başka bir Rânâ pundunu bulmuştu. İçini çe -İşey değildir. Bu yoldan selâmete çı - kerek: -— Neme lâzım? dedi. malıyım kil Genç zabit sordu: kânlar varsa onlar Censbıhakkın ta - Ev kendimin | hli kulları. olmalı, ben de evimin kadını bulun - — Sen bu hâyattan hoşlanmıyorsun, demek? — Nasıl hoşlanırım? Hayat mı bu? — Senin hiç kendi evin olmadı mı? | Pazarda satılan halâyıktan bile aşağı - Rânâ, dikkatle yüzüne bakıp gözle -|yım. O, nihayet, parasını sayan ada - rinin içinde, bu tecahülün doğru olup|mın, lâkin işte o bir tek adamın oyun-Jel ayağın kâmilen çekildiğine Si olmadığını okumağa çalıştı. o Talâtın,| cağıdır. Ben ise, talihin karşıma çikar-Jeden derin bir sessizlik hüküm # mazisini bilmediği aşikârdı. Tekrar ba-|dığı her erkeğin esiriyim. Genç, ihti .İyordu... şını önüne eğip cevab verdi: yar, güzel, çirkin, sarhoş, ayık, nazik, Meşhur otel nırsızlarından . (yukanıdi) Abdürrahman. Ziya, (sağda) Asaf, (solda) Topal Münir « — Bu odayı hiç beğenmedim. Dahi lüks bir yer isterim!» Zengin müşteriyi gücendirmek oluf mu, hiç? Hemen bayımızın arzusu bin özürle yerine getirilir. Garson, bavullaf tekrar taşır, tekrar da bahşiş alır. Ondo” sonra banyo, yemek faslı başlar. Bu işl€ de bittikten sonra sokağa çıkılır. Artık, otelin santralı matmazelin v9f başına gelenler: Beşer, ona: dakika fasıl ile telefonlar başlar. muhavereler, aşağı yukarı şu şekilde olur: «— Bay... Orada mı? ya, demek sokağ? çıktılar! O halde gelince söyleyin: Ben. yim. Bu akşam Tarabyada... da bekli * yorum.» «ı— Bay...... 1 verir misiniz matmazel? Yoklar, öyle mi? Gelince hatırlatını# sizi ye davet etti diyel Ve saire... ve saire... Telefon eden adamlar, zengin ve mul€“ ber zatlardır. Randevu verdikleri yerlt” de, şehrin en lüks otel ve gazinolarıdıf (Devamı 10 uncu sayfada) Sabih Alaçam nobran, terbiyeli, terbiyesiz. hiç bi ri * ni ayırd etmeğe, reddetmeğe hakki” yoktur. Nasıl olsun ki, bu kapıya kaf” dolduğum gün her şeyimden vazge$ * tim, Hislerime bile sahib değilim. Gö lüm kimseyi sevemez, kimseye nefre * tini belli edemez. Emel beslemek, iyi“ liğe özenmek, hayal kurmak benim iğ çin mümkün olmıyan şeylerdir. Gü” ; nün birinde, artık erkekler (o beni b€ ğenmemeğe başladıkları zaman, etrs.” al fımı boş bulmağa, boşluk içerisindi yaşamağa mahkümtüm. Ne dost, ne raba, ne evlâd.. bu nimetlerden hiç yi fahişeye nasib değildir. Düsmemeli İ” dim amma. oldu. Sebeb olanlara sar bile etmiyorum. Çünkü fahişe! duası da, 'âneti de makbul olmaz! — Peki, Kurtul bu hayattan! — Kolay mı? Denize düşen karın bazan kurtulur smma, ona bir çöp 3 zatan el olursa. sonra, farzet ki küf tuldum.. çıktım.. çekildim bir ken Ben yalnız bir kadınım. Kimsem Fazla olarak, kirli, lekeli bir de s6 mişim var. Ev sahibleri bana evle bile kiralamazlar. Mahalleli pencer& | rimi taşlar, Sokağa çıksam, çocuklar şime takılır. Ömrünü seccade üzerin” de geçiren bir kadın bile, yalnız başi” na, erke! bu memlekette güç be nabilirken, bir de beni: Benlinin ser” mayelerinden Rânâyı düşün! gi Talât, onun beklediği, istediği 5 bir türlü söylemiyordu. Rânâ da ÜZ, meğe başlamıştı. Halbuki (one tatli ş akbel ve muh benimsemişti sini ikna etmöi mmündslb gördü. ten vakit te geç olmuştu. Evin İ$ Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: