8 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

8 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 3s Çok Kikinç Bir Cinayet! Bir Haydut İki Kişiyi Ustura İle Doğradı İstanbulun bir köşesi, evvelki ge- ce, sabaha karşı çok acıklı, ve pek haydutça işlenen bir cinayete daha #ahne oldu: Bir adam, sanki kudur- muş gibi, iki kişiyi ustura ile gırtla- ğından kesti, vücutlerinin birkaç ye rinden de yaraladı. derhal öldü. Diğeri de hastanede can çekişir vaziyettedir. Katili bu çifte cinayete sevkeden sebep, para hırsı- dır. Şimdi, facianın tafsilitma geçe- Em: Beyoğlunda Parmakkapıda, tasaray klübünün bulunduğu Gala (Has- Bunlardan biri mun Galip) sokağında 23 numaralı kömürcü dükkânım Selânik muha - cirlerinden Abdurrahman ile küçük kardeşi Emin tutmaktadır. Abdurrahman ve Emin, Çatalca - nın İhsaniye köyüne yerleştirilmiş Jer, fakat birkaç ay evvel İstanbula gelerek, bu dükkânda kömürcülüğe başlamışlardır. Abdurrahman 335 dö “ ğumludur. Emin, ondan beş yaş küçüktür. Bundan bir hafta evvel, Abdurrah- manin tanıdıklarından Çatalesh Ha- sin oğlu Hüseyin ile, Hüseyinin ak rabalarından Hamza oğlu AH İstan- bula misafir geliyorlar. Kömürcü dükkânının üstünde bir oda vardır, orada yatıp kalkıyorlar, Fakat, misafirler uğurlu gelmiyor- lar İki gün sonra, oda sahibi Abdur- rah#nanın 35 lirası kayboluyor Ab- durrahman, bu parayı Jükkânde dü- şürdüğüne ve Hüseyinin de bu para- yı alıp cebine indirdiğine kanaat ge- tirmiştir. Aradan iki gün daha geçiyor. Mi- safirler, Abdurrahmanla kerdeşi E- mini rakı içmiye davet ediyorlar ve bir işret âlemi yapılıyor, sonunda hepsi ssrhoş oluyorlar. İçlerinde en ayık kalanı Abdurrahman olduğu f- çin, 13 lira tutan hesabı, ödemek mecburiyetinde kalıyor. Abdurrah - man ertesi gün Hüseyine: — BİR, sen davet ettin: Takat, pa rayı.hen verdim. Bu parayı bâna ö- demiye mecbursun, diyor. Fakat, Hü | seyin hiç oralı olmuyor. Abdurrahman kızıyor ve: Bu parayı vermezsen, seni öl- dürürüm, diyor ve bu arada epeyce ağız kavgası yapıyorlar. Pazar günü sabahı, Hüseyin, san- ki aralarında hiçbir şey geçmemiş gi- bi, Abdurrahmanla şakalaşarak: — Dükkânda malın az. Çatalcanın kömürü meşhurdur. Ben oradan sa- na kömür göndereyim, Abdürrahman bu sözlerden sonra | Hüseyinde fazla miktarda para oldu-| Buna kanaat getiriyor, ve intikam al- karar vererek, iyi bilenmiş bir a hazırlıyor. Yaralı Ali Pazar akşamı, dükkânı üstündeki odada hepsi beraber yatıp uyuyor” lar. Uyumıyan yalnız Abdurrahman dir. Sabaha karşı saat 3 sularında, yavaşça yatağından kalkıyor, Etrafa kulak veriyor. Herkes derin bir uy- kudadır. Abdurrahman önce Hüseyinin ya- tağına sokuluyor, arka üstü yatmak- ta olan Hüseyinin üzerine çullamıyor. Elindeki ustura ile gırtlağın kesiyor ve başından, göğsünden daha birkaç yere, rastgele vuruyor. Bu sırada, Hüseyinin yanında yat- makta olan Ali, duyduğu hırıltlarla uyanıyor. Yatağında doğruluyor. Ar- tık Hüseyinin işinin bittiğine kanaat getiren Abdurrahman, bu sefer, Ali- nin üstüne çullamyor. Onu da gırtla- Zindan, göğsünden omuzundan ke- siyor. Bir tesadüf ki... Fakat, tam bu dakikalarda, sokak- Ül önünden geçmektedir. KöRME İcü dükkânının üstündeki ododan açı iniltiler, feryatlar geldiğini duyun- ca, bir lâhze duruyor. derhal düdük öttürüyor, polisler yetişiyorlar. Ve hemen kapı kırılarak, memurlar içe- ri giriyor. Yukarı odaya çıkıldığı va- kit, her tarafın kanlar içinde olduğu görülüyor ve Abdurrahman elinde. ustura ile şaşkın bir halde, yakalanı- yor. Abdurrahmanın kardeşi Emin de tutuluyor. Yolda öldü Gırtlaklarından çok feci bir suret- hal Beyoğlu hâstanesine kaldırılıyor sa da, Hüseyin, yolda ölüyor. Alinin de yarası çok ağırdır. Zavallı Ali dün hastanede bir mu- te kesilmiş olan Hüseyin ve Ali der-| BAŞMAKALEDEN MABAT Terbiye Sisteminde Yeni Ruh (Başı 1 incide) cak vasıfları iyice tesbit etmekten, İyani ıstıfa mecralarını umumi men- İeder. Talebeye şu kanaati aşılamak lâzımdır ki, umumi hayatta muvaf- fak gimanın £ çaresi, yüksek mek- tep mezunu, diye bir diploma sahibi olmak değildir. Hatır ve gönül yolu ile nüfuz ve mevki temin etmek im- ” |kâin: da katiyen yoktur. İleri gitmek için, idealist bir görüşle memleketi sevmek, vazifeye bağlanmak, kavra- ma ve düşünme kabiliyetinde istik- lâl sahibi olmak lâzımdır. Üniversite de dahil olduğu halde mekteplerimizdeki öğretme ve çalış- mâ usulleri yeni neslin ruhi istidat- larile telif edilecek olursa, bugünkü unsurlar ve imkânlarla bile vaziyet- te büyük değişiklikler yaratmak im- kânı vardır. Köylerin eğitmen teşkilâtının ver- diği verim, eski klâsik görgülerden uzaklaşınca yeni nesilden ne güzel neticeler alınabileceğine en güzel de- lildir, Bütün mekteplerimiz klâsik maksatların icabına uygun ve ameli bir hale getirilince manzara derhal değişecektir. eni nesli kusurlu saymak, cek bir görüştür. Aksine olarak yeni Türk neslinde hayret verici istidat- lar vardır, İlkmektep talebesindeki uyanıklık, sıcak ve temiz vatani alâ- ka gösteriyor ki, İlkmektep eskiye nisbetle büyük inkişaf adımları at- mıştır. Ayni ruhu ve ayni usulleri 1i- selere, ve yüksek mekteplere sokmak nesildeki istidatları, ve- rimli bir kiymet haline çevirmek im- kârları vardır. Demek ki, kabahat, suretile y nör ner varta dadır. (Ahmet Emin YALMAN| İyeni ruhta değildir, yeni ruhun he ORA GAS harririmize şunları söylemiştir: — Gece, derin uykuda yatıyor. dum. Birden yanı başımda bir barıltı duydum. Uyandığım zaman, arkada- şım Hüseyinin kanlar içinde inledi- Bini ve Abdurrahmanın elinde de bü yük bir usturanın parladığını gör- düm. Uyandığımı görünce, Abdur- rahman bu sefer benim üzerime sal- dırdı. Rastgele usturayı yapıştırıyor du. Biz böyle mücadele ederken, po Hisler yetişti. Hayatımı kurtardılar. İ Polis ve adliye tahkikata devam et mektedir. Müddelumumi o musvinle- rinden Sabri hâdiseye el koymuştur. faate göre kurmaktan başlamak icap göreneklerden ayni şekilde kurtulup | , memleketi hatalara sevkede-| TAN ———— Nafıa Vekilimiz Şehrimizde TetkiklerYapıyor Nafız Vekilimiz B. Ali Çetinkaya, yanında Vekâlet idari mü oldu- ğu halde dün Istanbul Telefon Müdür lüğüne git , orada bütün tesisatı gezerek Müdür B. Eminden inceden inceye izahat almıştır. Bay Çetinkaya Istanbulda abone çokluğu karşısında tesisatın kifayet. sizliğinden dolayı çekilen sıkmtı ile de ehemmiyetle meşgul olmuştur. Nafıa Vekili bundan sonra posta ve telgraf merkezine giderek Başmü. | dür B, Yusuf Arf'la bir saat kadar görüşmüş ve postanenin ihtiyaçlarile alâkadar olmuştur. Çetinkaya bundan sonra posta ve telgraf fabrikasma giderek tetkikler yapmıştır, * Dahiliye Vekili ve Parti Genel Sekreteri Şükrü Kaya da dün şehir. de hususi olarak bazı ziyaretler yap. mıştır, Meelis Reisi Abdülhalik Ren. i akşam Ankaraya dönmüş. 8-2-938 Hastalık, ölüm ve pislik getiren fareleri HAJANİ FARE ZEHİRİ Balkan Konseyine “Doğru (Başı 1 incide) ras, bugünkü semplon ekspresle An- karaya doğru Bulgaristandan geç- miştir. Trenin gelmesinden evvel Baş İle Öldürünüz Macun ve buğday şeklinde olup büyük ve küçük her nevi ta- releri, sıçanları derhal öldürür. Tesiri kat'idir, Fareler kokmaz. Buğday nevilerini serpmelidir. Macun olanlarını yağlı bir ek- meğe ve her hangi bir gıdaya sürerek farelerin bulunduğu yerle- re koymalıdır. Kutusu 10, büyük 25, ikisi bir arada 30 kuruştur. vekil ve Hariciye Nazırı B. Köseiva- nov, refakatinde hususi kalem mü- dürü B. Milev ve Türkiyenin Sofya elçisi B. Şevki Berker olduğu halde Yugoslavya hududundaki ilk Bulga- ristan istasyonu olan Dragomana ka- dar giderek Türkiye Hariciye Veki- line mülâki olmuş ve oradan kendi- sile birlikte Sofyaya hareket etmiş- tir. Başvekil ve Hariciye Nazırı B.Kö seivanof, bu seyahat esnasında dok- tor Rüştü Arasla iki memleketi alâ - kadar eden meseleler üzerinde uzun uzadıya görüşmüş ve bu mülâkat tire nin Sofyadaki tavakkufu esnasında istasyon dahilindeki salona çekilen İ- ki devlet adamı arasında trenin ta ha reketine kadar devam etmiştir. Doktor Rüştü Arası istasyonda kral namına ii B, Groyey, Yugos- Haya gile Bulgar Meğakrer. ni ve bikçok yüksek zevat ve teşyi' etmişlerdir. Doktor Rüştü Aras, saat 17 de Sof İ yadan ayrılmıştır. Bükreş, 7 (A.A) Anadolu Ajan- İsının hususi muhabiri bildiriyor: Romanya Kralı Majeste ikinci Ka- rol bugün, Bükreş elçimiz B. Ham - dullah Suphi Tanröyeri kabul etmiş tir. Bilkrs, 7 (A.A) — Anadolu Ajan- #mın hususi muhabiri bildiriyor; Romanya Başvekili B. Goga, Bük reş Elçimiz B. Hamdullah Suphi Tan över'i kab iştir. * Hariciye Vekilimiz Doktor Tev. fik Rüştü Aras bugün sabah trenile şehrimize gelmiş olacaktır. Baş, diş, nezle, grip, romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün —aprarr dere Keser. tenvmda “günde uç kaşa Almabilir. istikbal İstanbul Komutanlığından : Ordunun motörlü birlikleri için “7,, makinist ustası alınacaktır. Nakliye okulunda yapılacak imtihanlarının sonuncunda gösterecekleri sanat, ehli- yet kudret derecelerine göre imtihan heyetince taktir ve evrakında bildi- rilecek olan “60, 75, B4,, lira ücretlerden birisi” aylık ücret verilecektir. İsteklilerin doğruca İstanbul komutanlığı 2, şubeye müracaat etmeleri. (109) | Umum Emlâk İşleri Taşhandakj bürosunu Bahçekapıda Liman Han Asma kat 63 numa. raya nakletmiştir. A. b (e efon: 22755 Bir sokak arasında; o akşamın ekmeğini aldı. Ben şimdi babasina ne cevap veririm? Üç gündür açtık; babası bu ekmeği zorla kazandı da getirdi!” diye on iki yaşındaki ekmek çalmış oğlunu kovaliyan bir anhel.,. Bir köşebaşında, kucağında tuttuğu iki yaşındaki anasız çocuğunu bırakacak bir yor bulabilmek için bir saat olsun müsaade etmelerini, kendisini askere götürmek istiyen polislere yalvaran fakir bir genç baba... Fırınlarda vesika İle satılan yüz dirhemlik vesika ekmeğini alabilmek için karanlık, çamurlu yollarda saatlerce sürünen perişan bir halk yığını! Ellerinde elli dirhemlik bir şişe ile bakkala gazya- hı almıya giden belleri bükülmüş, başları önlerinde, görmüş geçirmiş hanimefendiler. İstanbul, bütün bunlarla görülmemiş, acıklı bir gehre almıştı... Büyük harp, kanlı barp bitti; memleket te baştan başa tükendi, bitti. Millet yorgun, umutsuz... Mille- ti uçuruma sürükliyen eller, onu kendi başına bıra- kıp kaçtılar... Şimdi ne olacağımız belli değil!... Mon- drosta Ağamemnun zırhlısında elimizi, kolumuzu bağlıyan bir mütareke yapıldı. Bir damla kafamızla, biz, mektep çocukları bile bu mütarekeye isyan edi- yoruz... Bu mütareke ile itilâf devletlerinin pençele- ri boğazımıza sarılmış gibi... Denizde, karada herşe- yimizi onlara teslimediyoruz;harpgemilerimizi teslim ediyorur; tünellerimizi, demiryollarımızı onların mt rakabesine bırakıyoruz; bizim esirlerimizi onların a- bkoymalarına; Mikin onlarınkini kendilerine vermi- ye razi oluyoruz... Bizi böyle zincire vuran mütarekeyi elleri titre- meden hangi vatandaş İmza etmişti?! Mondros mütarekesinin imzalandığı akşam "Türk. da görültülü bir toplantı oldu; erkekler YAL. IN DONUYORUM —ır yumruklarını, ayaklarını masalara, yerlere vurarak haykırıyor, biz, genç kızlar, boğazımız tıkanarak, gözlerimiz dolarak isyanımızı sessizce gösteriyoruz. Bu mütareke ne demek? İstiklâlimiz, şerefimiz, her şeyimiz gidiyor, böyle bir âkıbete katlanmaktansa neden ölmüyoruz? Sıraların üzerinde, kendi kendimize isyandan baş- ka birşey yapamıyan bir avuç gençlik, biribirimize giriyoruz, itilâf devletlerinin, Türkiyeyi aralarında paylaşmıya çoktan karar verdikleri, buna Padişahın da razı olduğu söyleniyor. Mondros mütarekesi bütün acılığıyle yerine getirli miye başladı. Ne acı günlerdi onlar!.. İstanbulda dev. İetin hâkimiyeti hiçe inmişti! Ekalliyetler evlerine beğendikleri hükümetin bayrağını çekiyorlar; asır- larca idaresinde mesut yaşadıkları, asıl milletten fazla İmtiyazından istifade ettikleri devlete açıktan açığa meydan okumıya cüret ediyorlardı... Memleket dört yandan kırpıldı; daraldıkça daral- dık; büzüldükçe büzüldük... Bizi kendi kendimize eri Yip bitmiye, diri diri gömülmiye mecbur ediyorlar- dı... (Edgar Pore) nin meşhur hikâyesinde olduğu gi- bi, sanki başımızda gittikçe alçalan bir bıçak; etra- fımızda gittikçe bize doğru daralan ateşten bir du- var; orlamızda haşeratla dolu bir karanlık kuyu var- dı... Ne tarafa dönsek bizi ölümlerin en korkuncu bekliyordu. O zaman ilk tirmiş, © Yüksek « Muallim O Mektebine gir- miştim. Oradaki “erkek talebe ile tanış- miya başladım. Bunlar'daha anlayışlı, memleket ha- syatını daha yakından “gören gençlerdi. Arasıra Da- rülfünunda, öbür yüksek-mektep talebelerile birlik- te toplanıp görüşüyorlardı; bu toplantılara beni de çağırdılar. Dersler zaten o günlerde intizamını kaybetmişti. Benlim de'mektebe gitmediğim zamanlar çok oluyor- du. Bir gün yine mektebi, dersi bırakıp Dârülfünuna gittim. Orada gördüğüm heyecan beni baştanbaşa sarstı; toplantıya gelenlerin çoğu, büyük harpten dönmüş, yarım kalan akıllarını tamamlamak için ye- niden mektebe gelen hukuk talebesiydi; arkadaşları- nın dörtte üçünü ölüm meydanında bırakarak geri- ye dönmüş, gözlerinde hâlâ o karlı günlerin alevi; seslerinde hâl topların, güllelerin gümbürtüsü; ş nibaşlarında canyeren dostların iniltisi sezilen dertli, isyanlı çocuklardı... Çoğu parasız, işsizdi. Elbise de- ğiştirecek paraları olmadığı için hâlâ zabit rubalari- le geziyorlardı. Lâkin bu gençlerin kendi dertlerini, yoksullukla» rını düşünecek vakitleri yoktu; birer volkan halinde memleket ateşile etrafa alev saçıyorlardı. Arkadaş- larını bu memleket uğuruna vermişler, kendi tahsil - lerini, hayatlarını, istikballerini mahvetmişlerdi. Bir muallim mektebini (oObi- çokları hâlâ kollarından, bacaklarından yaralı idi, kimisi tek kalan koluna ceketinin ko İlyle bir düğüm basmış, kimisi tek kalan bacağını bir tahta değnek- le sürüklemiye uğraşıyordu. HAlâ kalplerinin, kafa- larının bir köşesine saplanıp çıkamıyan kurşunun sstırabile dolaşanlar vardı. Ve bu gençler, bütün bu sonsuz fedakârlıktan sonra yurda döndükleri zaman onu yabancı ayakların istilâsı altında bularak çıldır. muşlardı. N Darültünundeki toplantılar, çok gürültülü, beye canlı oluyordu. Hepsi ayni dertle yanan gençlik bay kırıyor, bağırıyor; isyan ediyor; Darülfünun salonla- fı bu karmakarışık isyan seslerinin aksiyle dcı acı in- liyordu: — En kiymetli arkadaşları bu yurt uğuruna ateşe verdik; gidenlerin dörtte üçü geri dönmedi; dönenler de işte, meydanda! Bir avuç sakat, aç, umutsuz in- san!., Bu kadar fedakârlıktan sonra memleketi bu halde mi görecektik? Bir bora gibi kalabalığı yararak kürsüde başka bir baş yükseliyor; bir isyan daha gürlüyor: Arkadaşlar, düşman en mukaddes küşelerimize kadar sokulmuş; her yer düşmün ayakları altında... En mukaddes binalarımızın önünde düşman neferi nöbet bekliyor.. Türk devletinin hâkimiyeti. Türk devletinin şerefi nerede kaldı ? Bizi bugün icir mi hududa gönderdiler? Biz bunları gördlime dive mi geriye döndük? Düşman askeri, isteadiğini yspıvor; bizim polisin eli, kolu bağlı. En masum, on muhta. rem insanlar bile Arapyan hanına sürüklenip işken- ce görüyor; para cezası veriyor. O sırada Yunanlılar tarafından İzmir işgal olun- muştu, İstanbula her gün faclalarla dolu haberler ge liyor; bunların arasında yüzümüzü kızartacak, başı- mızı eğdirecek, kalbimizi parçalayacak kadar acı ve hakaretli olanları var... İzmir holkı en küçük yavru- suna kadar süngü ve hakaret altında... TArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: