26 Ocak 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dü Ü TEyEE D y Müö İnGİi Yüzbaşı F. W. von Herbert Padişahın iradesi: ne olursa olsun Plevneyi Binbaşım bir iki saat bana karşı çok şiddetli davranıyor; fakat on- dan sonra ondan af diliyorum ve Plevnedeki kadının bana vermiş ol - duğu cıgaralardan kalmış olanlar - dan ikram ediyorum. Binbaşı gülüm- süyor ve bir daha, artık, bu mevzüua dönmüyor. Miralay da bana en kor- kunç bakışlarile bakıyor; fakat iki üç saat sonra o da ikram ettiğim cı - garaları reddetmiyor. 23 ilk teşrin — Bütün gün şiddet- K topçu ateşi. Bölüğümden iki şehid var. Sabahleyin erkonden geceye kadar harb ni dafaabında E)İr' İLİZ ZABİTİ| Çeviren: Nurettin ARTAM bırakmayınız ! lunan gözcüler, garb tarafında top- çu ateşi ve duman olduğunu bildiri- yorlar. bey Gorna Dubnik ile muhaberenin kesildiğini ve Gorna Dubnik civa- rında şiddetli muharebeler vukua geldiği haberini göndermiştir. Böylece yeniden bütün dünya ile olan alâkamızı, hem de bu sefer çok uzun sürmek üzere, kesmiş bu- lunuyoruz. Türkler Orhaniye yolunu ebedi- yen kıy'bedıyorlır, boylece muha- Rusların sağ ve sol cenahlarmı şimal ve cenubdan, Plevnenin garbında bulunmak üzere garb tarafına çek- mekte olduklarmmı öğreniyoruz. Bizim merdivenin üzerine çıkıp iki mil kadar uzakta kıtaların şima- 'le ve şimali garbiye doğru yığın ha- linde hareket ettiklerini görüyo- rum. Soğuk bir gün. Kar serpiştiri- “yor. Geceleyin, Müşirin tekrar Plev- neyi boşaltmak ve Babakonak ge- çıdmdo Mehmed Ah paşanın ku- kta olan ve şimdi Sofyıyı gı!mok emrini alan ve yerine de Serdarı Ekrem Süley- man paşanın kuvvetleri getirilen or- du ile işbirliği yapıyor. Orhaniyeyi hareket merkezi ha- Hine getirmek için mü bu- *t sara çemberi oluyor. Artık rus ve romanya süvarileri Gorna Dubnik ile Ribina arasındaki bölgeyi ellerine - geçirmişlerdir. Bu korkunç haberlerin tesiri zail olduktan sonra askerlerin maneviya- tı yeniden yükselmişti. Çünkü padi yardım için söz vermemiş miydi? Hem de bu yardım, yalnız erzak ve mühimmat göndermekten ibaret kal- mıyacaktı. Şimdi eski Serdarı Ekrem Mehmed Ali P ! dası al- tımda yeni bir imdad ordusu teşkil o- lunmuyor mu idi? Bu adamın suiisti- malden, ihmalden, şarklı maslahat- cılığından, yani eski paşalar rejimin- den uzak al bir dürüstlüğü vardı. Bunun imparatorluğu korkunç bir âkıbetten koruyamıyacağını dü- ü ik içn sebeb var mıydı? Eğer lııııduxıınu öğreniyoruz. Fıkıl pa- gene vetod — Plevne, hem strateji, lııım de siyaset bakımından öyle büyük bir ehemiyet almıştır ki ne pahasına olursa olsun, orada kalacaksınız ! Deniliyor. Padişahın iradesi budur; arkasın- dan gene yardım vadinde bulunu- yor. Biz, hâlâ, hükümdarımızım vadi- ne inanıyor ve seviniyoruz. Sonra rusyada iken öğreniyorum ki padişah, 25 ilkteşrinde, yani mu- hasaranın bir emri vaki olduğu gün- de, Osman paşanın Plevneyi bo- şaltmasına müsaade etmişti; fakat bir defa daha, pek geç olarak. 24 ilkteşrin — Cephenin her tara- fında bütün gün ağır topçu ateşi. Akşam üzeri öğreniyoruz ki cenubu garbide Krişin ile Teruna arasında ehemiyetlice bir muharebe olmuş, ruslar bunun neticesinde bir kaç de- fa püskürtülmüşler, hattâ bir defa- sında bir alaylarınm bütün ağırlığı- ni türklerin eline bırakmağa mec- bur olmuşlarsa da, sonraları Terni- na etrafındaki topelerâe tutunmuş- lıı'dır Bu muharebede üçüncü mu- benin kahr t olan Tev- flk paşa ile Yunus bey gene kendi- lerini göstermişlerdir. Türklerin za- yiatı 100, ve rusların ise bunun üç mislidir. Ayni günde Romanyalılar Gorna Netropolie ile Dolna Netro- polieyi zaptedmişlerdir. Tam Osman paşa, Şevket paşa ile telgraflaşırken Orhaniye telinin kesildiğini öğrenerek yeniden heye- €an ve telâşa düşüyoruz. Krişin tab- bir padi L özüne de i l cak olursa, artık, kimin sözüne ina- nılabilirdi? Sonra bir millet, yaptığı üç harbde muzaffer olan ve ismi tel- graf hatlarını ulaştığı ve gazetelerin çıktığı her yerde duyulan Plevneyi unutabilir miydi? Sultanın idaresin- de bulunan memleketin her tarafın- da, bütün kahvelerde, kahraman Osman Pıçıyı oıau ve Plevnenin dll, iy MK söy- lendiğini haber ılryordnk. Türkiye- de hiç kimse Osman Paşadan ve Plevneden başka hiç bir şey konuş- a. “Plevne,, oyun- ları oynuyorlardı. Camileri dolduran cemaatler, harb tanrısına ,şimdiye kadar gösterdiği yırdmım bundan sonra da esirgenmemesi için dua edi- yorlardı. Evet, Allâhım bizi koruyacağına, peygamberin bizim içn şefaat edece- zme inanıyorduk. Sultanm vâdini yerine getireceğine, milletin bizim yardımımıza koşacağına güveniyor- duk. Sonra işimizi başarmak husu- sunda kendi öz kudretimize de gü- venimiz vardı. En karnlık günlerde, artık ümid edilecek hiç bir şeycikler kalmadığı larda bile i kudreti en yüksek irtifalarına çıka - biliyordu. Bu azim ve at, bura- daki osmanlı ordusunun hürriyet ve halâsa kavuşmak için yaptığı son hamle ve teşebbüste o kadar yüksek- ti ki tarihte en büyük ve en asil bir devre ıçıcı.imdı şübhe yoktu, Bu gayret ve azmi ancak ölüm durdura- bilirdi. Birimiz ve hepimiz ölüp dür sek bile gene y * ktık. olduğuna i: Dolna Dubnik kumandanı Veli | * Musiki, bahisleri: Halkevi konserleri v Neçib Yakub Aşkın Halkevinin bu seneki konserleri lık Necib Yakub Aşkın idaresindeki “Salon Orkestrası” dır. Sanat yazıcı- sı belki büyük orkestraların, operhla- rını veya dünya solistlerinin icrala. rına dikkati çekmekten tercihan zevk duyar. Bunda haklı olabilirse de, bizler, büyük halkın zevkini de terbi- yeye yarayabilecek icraları ayrı bir düşünce ile alkışlamağa mecburuz. Ankara Halkevinin kendi haftalık sa- nat tezahürleri programının başına dediğimiz Salon Orkestrasının kon- serlerini aldığını duyunca işte bu gi- bi düşüncelerle çok sevindik, takdir duygularımızı yazmakta seve seve a- cele ettik. vi Geçen pazar üçüncü konseri veril- di; üç programda belli başlı olarak Mozart'dan “Sihirli Flüt” operasının üvertürü, Liszt'in İkinci. Ropsodisi, İppolitof-İvanof'un “Kafkas Süiti”, Necib Yakubun ince bir duygu ile çaldığı Chopin noktürnü (Orkestra eşliği ile), ve başka yeni müzikler... Bu güzel müzik beraberliğinin Cumhur Başkanlığı müzik kurumuna bağlılığını düşünmek ve artistleri a- adlarını görmek bile değerini anlama- ğa yeter; repetisyonların her günlük emeklerle hazırlandığını da ilâve e- delim. Takrmdaki artistler şunlar * Baş- keman Necib Y. Aşkın; ikinci keman. lar Hulüsi ve Fehmi; viyolonsel Hüs- nü; k bas Galib; piyanoda B Marsel; armoniumda piyanist Sadri; flüt Hakkı; klârinet Nihad; kornet Rüştü. Yani, emekli şöhretler yanında genç değerler de var. Birliğin ses gü.- zelliği ve serbest hareketi kadar, se- çilen eserler de en gözde parçalar. Viyolonist Necib Y. Aşkın'ı mem- leket ötedenberi tanır; anlayışı, duy- gulu yayları meslekdaşlar arasında haklı sevgiyi çoktan kazandı. İstanbu- lun ilerde kemancıları yanında yeti- şerek Pariste de meşhur bir üstad ya- nında eksiklerini tamamlamağa çalış- tr; hafızası en tanınmış konsertolarla dolu. Beraberlikteki değeri eşsiz. İş- te, yeni orkestra böyle bir tanınmış artist elinde tekemmül ediyor. Necib, yakında Beethoven'in keman konser- tosu gibi eserlerle yalnız olarak da konser vermeğe hazırlanıyor : Bunu sabırsızlıkla bekliyoruz. hlırmnı tarassud mevkilerinde ve ki yeldeği detsdk'bü. kalsın ordum. B — A, dedi. Sizi tekrar görmek sevincinden az in size bir KA ( Sonu var ) Piyanist B. Marsel, yumuşak tüşesi yeni bir varlıkla zenginleşti; bu var- rasında Necib, Marşel, Sadri, Nihad k FİZİK T ERİMLERİ İ İbrei mık iye — Aiguille ai Miknatislenmiş iğne lfade — Enonc& — Özdeyim 1 — İfade, 2 — Tabir — Expression — 1 — İfade, 2 — Deyim . İfade etmek — Enoncer —Özdemek İfade etmek — Exprimer — Belgirtmek İhtar — Remargüe — İhtar İhtiraklı motör — Machine â combus- tion — Yanma motör İhtizaz, raks — Oscillation — Salınım htizaz — Vibration — Vibrem İhtizazi — Vibratoire — Vibrel kaz — Exsitation — Uyartım ki safhalı — Diphas& — Çift safhalı imi esvat — Acoustigue — Akustik, ses- bilik İltiva — Torsion — Burulma İnbisat — Dilatation — Genişim İnfilâkli motör — Machine â explosion — Bösme motör İnhilâl — Solution — Erime 1 — İnhilâl, 2 — Hall — Dissolution ! — Eriyim, 2 — Eritim İnhilâli (ziya) — Dispersion — Dağılım İnhilâliyet — Solubilite — Erirlik nhiraf — De&viation — Sapma nhitat — De&gradation — Düşkürüm n'ikâs — R&flexion — Yansım n'ikâsı tam — Râflexion totale — Tüm- yan İnkisar — Refraction — Kırılma İnkisarı muzaaf — Double refraction — ift kırılma nşia — Rayonnement — Yaruma ntibak — Accomodation — Uyum ntikal (Nakil) — Transmission —Göçü- m ntisar — Diffusion — Dağınma ntişar — Propagation — Yayılma ntizâ — Dissociation — Yadışım rha — Dötente — Gevşey rTfa — Amplification — Yükseltme rticaç etmek — Osciller —âalu:mık iblük — € Te Va ks) İstikrar — Stabilit£ — Duray İstiktap — Polarisation — Kutupsay İstiktabı devri — Polarisation rotıımre — Döne kutupsay İstiktabı levni — Polarisation tigue — Renkser kutupsay ştikak — D&örivation — Türem İtfa — Amortistement — Amırtım İzabe — Fusion — Ergitim İzafi, nispi — Relatif — Bağıl Jul hâdisesi — Effet Joule — Jul olayı K Kabili akis — Rövesible — Tersinir Kabiliyeti akis — Röversibilit6 — Tersi- nirlik Kabiliyeti nakil — Conductibilit& — İlet- enlik Kaide — Rögle — Kaide Karinei inkisar — İndice — de r&fraction — Kırılma indeği chroma- müzisyence ifadesi ile maruf bir oku- lun sadık bir istidadı olduğunu gös- teriyor. O da olgun bir recital ile ha. kikt değerini göstermeğe hazırlanı- *|yor, bizi şimdiden sabırsızlandırıyor. Saksofondaki virtüozitesini her fır- satta alkışladığımız Nihad Esengini, klârinet ile ve istidatla vazifesi bı- şında görüyoruz. Piyanist Sadri, armoniumda olma- yıb da piyanoda yer almış bulunsay- dr emeğine olan saygımızı şüphe yok ki daha takdir edici kelimelerle kar- şılamağa mecbur kalırdık. Çok çalışkan Hulüsi, kemana da altistliği gibi hâkim. Öteki arkadâş- ları da candan takdirlere hak kazan- dılar. Küçük takımlarda çalmanın güç yanı her sazın çalışı ayna gibi göz önünde durmasıdır; en küçük bir bozgun bile göze batar, en ufak bir ifade pürüzü habbenin kubbe olması- na döner. Bu yüzden hepisinin ince başarılarını bir meslekdaş gözüyle de alkışlarım. Halk bu güzel icralara beklenen il- giyi fazlayisle gösteriyor. Mahmud R. Kösemihal Osmanlıca - Türkçe Güdbetik Türkçe aritmetik terimlerinin izahı ve tahlili $ yTa mak) ta denebilirdi. Changer Ancak bu şekil çok uzun olduğundan (başkartmak) tercih edil- miştir. Bunun şu türevleri vardır , Başkartığ — tebdil edilmiş Başkartmay — tebadül gö (Proposition) kelime- Beym ProPo sinin matematikteki sition manası (beyan) sözü ile karşılanmıştır. Bu kelimenin türkçe ile olan ilgisini Güneş - Dil metodu şu tarzda meydana çıkarıyor : (D (2 8) (© Beyan — Eğ * eb * ey 4 anğ 1) Eğ — Söz anlamına ana kök. 2) Eb — Ana kök anlamını temsil eden unsür : Eğeb — eb, ep — yâd, zikir. 3) Ey — Sözün taallük ettiği obje 4) Angğ — ağ; isimlendiren ve Buna (başkalaştır- *|Szule : RADYO Ankara: Öğle Neşriyatı : HSS A neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musik halk şarkıları — 13.15 - 13.30 Dahili rici haberler — 17.30-18.30 İnkilâb de Halkevinden naklen . Akşam Neşriyatı : idse ö&t lâk neşriyatı — 19.00 Türk musikisi v şarkıları ( Makbule Çakar ve arkada — 19,30 Saat ayarı ve arabça neşriy 19.45 Türk musikisi ve halk şarkıları Muzaffer ve arkadaşları) — 20.15 F fonik temsili (Ankara Şehir Tiyatrost tistleri tarafından) — 21.00 Ajans ha ri — 21.15 Stüdyo salon orkestrası : d' Ambrosio: Promenade Amoureusı Flossie 3 — Strauss : Aimer chanter 4 — Bizet: Carmen, 3e. acte Sechrstak: Romanze — 21.55-22.00 Y program ve İSTİKLAL MARŞI İstanbul: ÜÖğle Neşriyatı 1 zz0 Srdlan musikisi — 12.50 Hâvadis — 13,05 |J türk musikisi — 13,30 - 14 Muhtelif neşriyatı . Akşam Neşriyatı : eğa PALİ musikisi — 19.30 Bimen Şen ve arkad tarafından türk musikisi ve halk şarkıl 19.30 Şişli halkevi gösterit kolu taraf bir temsil — 19.55 Borsa haberleri — Mustafa ve arkadaşları tarafından türl sikisi ve halk şarkıları — 20,30 Hat ru — 20.33 Ömer Rıza unfınduı a, söylev — 20,45 Nezihe tarafından türl sikisi ve halk şarkıları (saat ayarı) — ORKESTRA (C —szet Arlösienne unsur, Şu halde (beyan), bir şeyi yâd ve zikret- menin ismi olur , Analizden çıkan ne de- rece uyğun olduğunu anlamak için şu keli- meleri hatırlamak kâfidir : Bayahki — mezbur (Radolff “Çağatay,,). Bayakı — merkum, mezbur, mezkür (Rad. “teleüt,,.) Aslında (beyanğ, beyağ ve bayağ) oldu- ğu anlaşılan ve arapça olduğu sanılan (be- yan) kelimesinin bu sözlerden ayrı bir şey olmadığı ve onlar kadar türkçe olduğu bu suretle anlaşılmış oluyor. te 2— Tch ky: ığ: veuve ıoyeuıe 4 — Gıbriel - ll tane — 22.15 Ajans habcrletı 22.30 1 la sololar, opera ve operet parçalar 22.50-23 Son haberler ve ertesi günün | ramı , -— Avrupa: OPERA VE OPERETLER : 19.10 lonya — 21,15 Milâno, ORKESTRA KONSERLERİ VE $ FONOK KONSERLER: 16 Köniksbel 19.25 Viyana — 20 Berlin , Kopenhas Kasirülbasar — Myope — Miyop, yakın- gören Kasrülbasar — Myopie — Miyopluk, Ya- kıngörey Katod — Cathode — Katot Kavsi elektriki — Arc &lectrigue — E- lektrik yayı Kemmi — Ouantitatif — Nicel Kesafet — Densitö — Yoğunluk Kesif — Dense — Yoğun Kesalet — Hystör&sis — Kesiley Keyfi — Oualitatif — Nitel Kısa devre — Court-circuit — Kısa devre Kudret — Energie — Enerji 1 — Kudreti mekniye, 2 — Mekni — Po- tentiel — ! Gizilgüç, 2 — Gizil Kutbı — Polaire — Kutbik Kutru zahiri — Diamâtre apparent — Gö- reyçap Kutup — Pöle — Kutup Kuvvei muharrikei elektrikiye — Force &lectro motrice — Devitken elektrik kuvvet Kuvvei muhırrıkeı mıknatıııIe — Forçe |: oe uyasık Bi vet. Kuvvet borusu — Tube de force — Kuv- vet borusu Kuvvet hattı — Ligne de force — Kuvvet çizğisi Kürrevi ayna — Miroir sph&rigue — Yü- relayna Kütle — Masse — Kütle L Lâmii fluori — Fluorescent — Fluorışı! — Lemean — Luminescence — Işıldam Lemeanı fosfori — Phosphorescence — Fosforışı Lemeanı fluori — Fluorescence — Flu- orişi T ğMıbeyni hadid — Entrefer — Demir ara- gı Madde — Mâteiğre — Madde Magli — Bouilleur — Kaynataç Mehlül — Solution — Erime Mahlüt — M&lange — Karışım Mail müstevi — Plan inclin& — Eyik dü- zey Makara — Bobine — Makara Maktar asli — Section principale — Pren- sipal, kesit, başıl kesit. Manii istiktap — D&polarisant — engel Manivelâ — Manivelle — Manivelâ Manyato — Magn&âto — Manyato Kutup- Mas — Absorption — Soray Laypzig — 19.10 Berlin, Frankfurt, 20,35 — 20.55 Prag — 21 Brüks 21.15 Droitvich — 21.30 Hamburg, S burg — 22.50 Droitvich — 23,15 Tuluz - Frankfurt , ODA MUSİKİSİ : 17 Berlin, Brom ter — 18 Brüksel — 19.40 Breslav — 4 Monte Ceneri — 21.30 Münih , SOLO KONSERLERİ : 13.30 Stoki — 16 Münih — 17 Bı:romıınıt:r - 1 Hamburg — 18.20 Breslav — 20 Monte neri — 21 Varşova — 21.30 Könikst Laypzig. NEFESL! SAZLAR (Marş v.s.) : Hamburg — 8.30 Lıypnı — 9.30 Berli: 11 Prag — 12 Kolon:; ORG KONSERLERI VE KOROLC 18. 15 K B — 19.40 Brni HAF!F MÜZİK : 6.30 Berlin, Kolon; 8.30 Münih — 10.30 ankfun. Hambur, 11.15 Berlin — 12 Breslav, Hamburg, Li zig, Stuttgart — 13.15 Münih — 14 Stutt — 1410 Frankfurt, Laypzig — 14.15 Ber Tankf Kolonya — 1515 Prag — 16 F Münih — 18 Berlin, Stuttgart — 1 H burg, Köniksberg — 19.45 Münih — 20 | niksberg —22.30 Hamburg, Stuttgart —2 Münih. HALK MUSİKİSİ : 11.30 Stuttgar 23.10 Budapeşte (Sııun orkestrası) DANS MÜZİĞİ : 21.30 Berlin — 8 Breslav, Laypzig — 23 Krakori, Lemb Roma, Vılnı— 23.10 Poıte—Pırîılen 2 London - 0.10 Droitvich M S M yEREP k Maverayıahmer — Infra-rouge — K ötesi fesvt — Ülreskili rötesi Mayi — Liguide — Sıvık 1 — Mebhası harekât, 2 — Dinamik Dynamigue — 1 — Devimbilik, 2 — Dina Mehbasülbasar — Optigue — Optik, rübilik. Meddi basarı şeyhi — Presbytie — pitlik Meddülbıur — Hypermötropie —I Bgörı Medıdıllbııır — Hypermötrope — I gören Mekni — Petentiel — Gizil Memba — Source — Kaynak Memdut — Etendu — Sulandırılmış enşur — Prisme — Pürüzma Merkez — Cantre — Merkez 1 — Merkez, 2 — Merkezi — Centri 1 — Merkez, 2 — Merkezel BN kti '—goldı Arlette, git bak ! Bab önd İ yordu. K bir y için gülü miye çalışarak ilâve etti : '— Ooo... Bazı küçük aile derdleri.. İ eeei el ee ö e di S e KF e M Genç kız, mektubu getirip doktor Hikmete w- zattı. Provansaya gittiği günden beri evden hiç bir haber alamamıştı. Son iki haftayı büyük bir me- rak içinde geçirmişti, Onun içindir ki, kâğıdı açar- ken fena bir havadis okuyacağım endişesiyle elle- ri titriyordu : “İki gözüm evlıdıın; şu son haftalar zarfında size mektub dan dolayı hayli üzül- dük. Bir sürü can sıkıcı meseleler yüzünden elimiz iki satır yazmağa değmedi. Daha doğrusu, yaza- cağımız satırlar arasında size de bu üzücü işlerden istemiyerek bir serireşte veririz diye çekindik ve meselenin halline değin sükütu matluba daha mu- vafık bulduk. Ne çare ki, bir neticei haseneye vu- sul kabil olmadı. Sizi de daha ziyade bekletmeğe gonhımuz rıza vermedi. Mevzuu bahis mesele şu- dur ki : dan üç sene mukaddı Emirgânda- ki yalımızı beyibilvefa etmek suretiyle sarraf To- dorakiden aldığımız beş yüz liralık borcun vâdesi BİR SÜRGÜN iodm BÜ l Çünkü, iki bin altın yalınım yalnız inşasına sarfe- dilmişti ve arsası, arkasındaki büyük koruluğu ile beraber bu hesabın haricindedir. Merkum sarrafın red cevabı üzerine işin turuku kanuniye ile hallin- den başka çare kalmadığını düşündük. Mahl YAKUB KADRI ten tevakki ettik. Ama, bugün değilse, yazın ni- hayet, sizi de hakikati halden haberdar kılmak bir emri zaruri halini almıştı. Size yapmakta olduğu- muz yardımı, bundan böyle haddi asgariye indir- ye baş vuruldu. Sizin İIzmirde bulunduğunuz za- mandan başlayıp bugüne kadar devam eden da- vâ neticesinde mahkeme üstelik bizi borçlu çıkar- masın mı ? Beht ve hayret içinde kaldık. “Şimdi valdeniz, parça parça satılıp bedeli ces- te ceste sizin ihtiyacınıza tahsis edilir fikriyle bir kenarda sakladığı mücevheratını namus belâsı bu işin içinden sıyrılmak kaygusiyle toptan sat- mak mecburiyetindedir. Aksi takdirde maazallah mek buriyetinde kalacağı söylerken bu- nun esbabı ımu:ıbeunı de izah lâzım gelmez mi ? Malümunuzdur ki, benim iyi kötü bir mazuliyet maaşım var, Hamdolsun ev kirası da vermiyoruz. Alâküllühal geçinip gidiyoruz. Bu maaşın üçte bi- rini size ayırırsam pek büyük bir sıkıntıya düş- müş olmam. Nihayet, gö iktir diye muhafı mekte olduğumuz bir çok fuzuli ihtiyaçlarımızı hazf ile iki lokma bir hırka diyip yaşamak da pek âlâ mümkündür. “Tekrar ediyorum, bu vaziyetten dolayı hiç ü- h gelip geçmiş bulunduğundan ve fa- sarrafı merkum bizi hapis ile de tehdid edebilir ve — .. Ha PP ııı mürekkeb hesabiyle üst üste yığılmış olduğun- yahud icra gelip oturduğumuz evin eşyasını hac- ııul.ıı:cyı:ı:.. ::::rmını::.”î;m;":t::;:ı kığnı:l'l;: dan son zamanlarda herif bizi tazyike başladı. zeder. Böyle bir rezaletin önünü ancak sizin üze- gDA 4 a Böyle bir hasis davâ yüzü mahk l düş- rinizden fedakârlık yapmak suretiyle alabiliyoruz. g mektense, mukrizle muslihane bir surette an- Bu hususta ne kadar dilhun olduğumuzu tasavvur Doktor Hikmetin benzi kül gibi olmuştu. Mme. laşmayı münasib gördük ve bu yolda bir hayli te- — ed. iniz. İki g evlâdım; zinhar bunun Lavaliöre : şebbüslerde bulunduk. Lâkin merkum Todmh için ıonlunüıden bır şey geç Bizim yegâ — Ne var ? Fena bir haber mi ? Pederiniz ve- “yalı zaten benimdir, sizinle ne esas Üü medarı izsiniz ve sizin refah di ya valdeniz mi hasta ? Diye sordu. anlaşacağım” deyu hiç bir teklifimizi kabul eyle- medi. Maksadımız şu idi ki, beşyüz lira daha al- mak suretiyle yalıyı Todorakiye ferağ edelim. başka bir düşüncemiz yoktur, Fakat, ne yapalım ki, tedbire takdir uymuyor. Gerçi, uzun zaman, si- zi, diyarı gurbette bu üzüntülerle rahatsız etmek- belerii, V krRmtür'a Genç adam : “— Hayır; hiç bir şey değil.... dedi. Fakat bunu söylerken bariz bir surette sesi titri- ot Mme. Lavaliğre'e bu kısa izah, genç adamın ha- linden daha fena göründü ve öbür taraftan Arlet- te de dikkat etmişti ki, bu sefer, zarf “kıymeti mu- kaddereli” değildir ve mektubun arasından bir çek çıkmamıştır. Doktor Hikmet, genç kızla annesinden — bere- ket ki ihtiyar şair evde değildi — oldukça ağır ve bungun bir hava içinde ayrıldı ve mahzun mahzun evinin yolunu tuttu. Evi ?.. Lâkin, iki aydan beri evinin kirasını da verememişti. Cebinde kala kala elli frangı kalmıştı. Kendi kendine : “Oh olsun bana ! Fakat zavallı babacığım...” dedi. Gözleri yaşardı. “Zavallı ihtiyarcıklar; onlarm en büyük felâketi benim gibi haylaz ve serseri bir evlâda malik olmuş bulunmaktır. Evet, bir haylaz ve bir serseri !... Şimdiye kadar, kendi keyfimden, kendi fantaziyelerimden, kendi zevk ve heveslerimden başka neye tabi oldum ? Buraya kaçışımım sebebi nedir ? Sanki, Izmirde beni tazyik mi ediyorlar- dı ? Bütün manasiyle bir sürgün şartları içinde mi yaşıyordum ? Haydi canım ! Hep lâf ! Parisi görmek hevesi; gezmek, eğlenmek arzusu; bir ta- kım maceralara atılmak iştiyakları... Buna da, bir fikri cilâ vermeğe çalışıyorum, Fakat, işte, tutmu- yor. Bu kadar iztirab, sıkımtı hangi maksad, hangi yüksek emel yoluna ? Hiç ! Pariste yaşamak ve orada bir Fransız kızma tutulmak için... ve bu yüzden bir aile batıyor. Bir hanüman sönüyor!” (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: