26 Ocak 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AĞÂH E FENDİYİ BİBLİYOGRAFYA AVUKATLIK KANUNU LÂYİHASI MUNASEBET!LA 1860 da çıkan ilk türk gazetesi Ve onun çok değerli sahibi Bizde bütün hayatı ancak bir asırlık olan gazete- ciliğin türlü kollarında çalışanlar çok olmuştur. Fa- kat gazeteciliğin bu bir tek asırlık hayatını mevcud vesikaları arayıp bulmak zahmetine mak isteyenler çok olmadı. Ebuzziya Tevfik bey, bu hususta vesika teşkil edecek bir takım hatıralar bı- rakmıştır. Gazetecilikte olduğu kadar tarihçilikte de büyük bir behresi olan Ahmed Rasim, iki meslekini birbiriyle temasa getirerek bizde ilk ni kaleme almıştır, diyebiliriz. Ondan sonra mevcud vesikaları inceliyerek bir “Türk gazeteciliği tarihi” ni yazan arkadaşımız Selim Nüzheti anmalıyız. Bun. dan ötesinde edebiyat tarihçilerinin zu diye kitablarına yazdıkları paragraflarla bu hu- sustaki edebiyatımız tam olur. Bu küçük mukaddemeyi arkadaşı- mız Server İskit'in son günlerde çı- kardığı “Agâh Efendi” (*) isimli eser dolayısiyle yazıyoruz. Server İskit'- in eserini daha evvelki kalem tecrü- belerinden ayıran taraf, bu kitabın “Husust — gazeteciliği” mizin — piri Agâh Efendinin mesleki hayatımızda oynadığı mühim rolü tebarüz ettir- mesi ve bütün matbuat tarihinin değil de, onun bir kismını — daha modern bir tarihçi metodu ile — ele âalmış olmasıdır. Fransada ilk gazete 1631 de, bizde © ise ondan iki asır sonra, yani 1831 de çıkmıştır. Fakat bahse mevzu ettiği- miz esere hareket noktası bu 1831 ta- rihi değildir. Çünkü o tarihte çıkan ilk gazetemiz “Takvimi vakayi” res- mi bir gazete idi. Hususi gazetecili- ğin pirt olan Agâh Efendi ise bizde ilk yerli gazete olan “Tercümanı ah. val” i çıkarmıştır. “Agâh Efendi” eserinin sayfalarını gözden geçirirken buradan bazı ikti- baslar ve bilhassa hulâsalar yapmanın faydalı olacağını düşündük. Bizde yarı resmi ilk gazete olan “Ceridef havadis” ise 1840 senesinde çıkmıştır. Bunun sahibi William Churchill isminde bir ingilizdi. Bu adam, bir gün memnu bir mıntakada avlanırken bir türk çocuğunu vurmuş öldürmüş, bunun üzerine hapse tıkıl- katlanarak yaz- matbuat tarihi- tâli birer mev- Kita.bı yazan Server İskit Kitabı okuyan N. A. mei haline göre 18 mart 1832 tarihin de İstanbulda Sarıyerde doğmüştur.. İlk memuriyeti Beyoğlunda “kâin” mektebi trbbiyeye tayin edilmesidir. Oradan sonra Babiâli tercüme odası- na “çırağ buy: ”'22 yaşında iken de sefaret kâtibi olarak Parise git- miştir. 1853 de Kuriye olarak İstan- bula ğgelmiş, iki sene sonra karantine müdür muavinliğine tayin olunmuş, daha sonra ordu baş mütercimliğine tayin edilmiş, Rumeliye, Karsa Ar- dahana gitmiş, Hersekte Mostaide kaymakamlık etmiş, nihayet İstanbu- la gelip “Tercümanı ahval” isimli ga- zeteyi neşre başlamıştır. Ecnebi dili bilen bu zatın, umumi kültür seviyesinin de yüksek olduğu muhakaktır. Agâh Efendi “Yeni Os- manlılar” cemiyetine giren ilk dört mıştı. Osmanlı imp luğunun bir dan birisidir. zıldığı gösterilmek isteniyordu. Bir defa neşriyatını bu yola döken Tercümanı ahvalin artık tenkid yazı- larr yazmağa başlamasını tabit gör- mek lâzım geliyordu. Bunun üzerine hükümet, Tercümanı resmen tatil et. miş ve bu !Adise. bizde ilk “gazete ta- tili” olmuştur. Bu tatile sebeb o za- man hükümetinin — münakaşalardan korkması sebeb olduğu gibi, o zaman- ki maarif siyasetinin tenkidi de buna zemin hazırlamıştır. Çünkü Tercü- manı ahvalin sütunlarında mektebleri ve maarifi tenkid eden yazılar da çık- mıştı. Bu tatil hâdisesinde parmağı olma- sr da ihtimal dahilinde bulunan “Ce- ridei havadis” e artık gün doğmuştu. Bu g; in 153 lr hasın- da bu haber şöylece verilmektedir : “Tercümanı ahval nam gazetenin muharriri, dairet mezuniyeti haricin- de harekette bulunduğundan kendisi Babırâliye celbolunarak matbaası ka- patıldığının resmen tebliğ olunduğu istima olunmuştur.” Yukarıda bahsettiğimiz ve gazete- nin kapatılmasına sebeb olan makale. yi Ziya paşa yazmıştı ve Tercümanın 34 ve 37 numaralarında çıkmıştı. Bu tatil, iki hafta sürmüş ve bu müddet sonunda yeniden çıkan Tercümanı ah- valin ilk sayfasında “Üah vah,, Ceridei havadis, umduğu azadelik sevincin- den çok vakit mütelezziz olamadı.” CÜÜT ingiliz tebasını hapse tıkmak haddi: mi düşmüştü ? Onun için İngiltere sefirinin teşebbüsleriyle hem Çurçil hapisten çıkarıldı, hem hariciye na- zırı azledildi; hem de bu kazayı işle- 'yen adama “Ceridet havadis” in imti- yazı verildi. Bu şartlar içinde, o za- man hükümetinin bile istemiye iste- miye bir ecnebiye verdiği bir imti- yazla çıkan bir gazeteyi ilk gazete- miz saymamakta Server İskit, çok haklıdır. Kaldı ki Ebuzziya . Tevfik beyin *“Salnamei hadika” sına nazaran bu gazetede Avrupa ve Amerika letai- finden, Hind ve Çin “acaibinden” faz- la dg bir şeyler bulunmuyordu. *Takvimi vakayi” ile birlikte fran. sızca neşredilen “Moniteur ottoman” 1ı, tabiatiyle türk gazeteciliği ile alâ- kalr bir gazete sayamayız. Saydığımız bu gazetelerde muhtelif dahili ve harict sebebler dolayısiyle intizamsız çıktıkları ve arada fasıla- lar bıraktıkları için Agâh Efendinin 1860 yılında çıkardığı “Tercümanı ahval” ortad ş sevcud bir gazete ihti- ynecmr da karşılamış oluyordu. Sultan Mahmud, bir fransızca, bir e türkçe iki gazete çıkartmakla ga- zetenin lüzum ve ehemiyetini biraz anladığını göstermiştir. Mecid ise o zamanlar vukua gelen bir çok hâdise- lere rağmen, bu işe alâka gösterme- miş yalnız Çurçil'in “Ceridei hava- dis” ine tahsisat vermekle iktifa et- miştir. Halbuki “Tercümanı ahval” Mecidin ölümünden sekiz ay önce in- tişar sahasına çıkmıştı. Mecidin zamanında Mısır vakası, Boğazlar muahedesi, Avrupada milli ve demokratik ihtilâller, Kırım mu- harebesi, Hariçten ilk istikraz, Paris muahedesi, Islâhat fermanının ilânı ve saire gibi bir çok ehemiyetli hâdi- seler vukua geldiği halde az çok ga- zete okumaya alışmış ve o ihtiyacı duymağa başlamış olan Osmanlı ka- moyunun eline yalnız bir “Ceridei havadis” verilmiş, onun yazıları da hiç bir kimseyi aydınlatamamıştı. - Agâh Efendi, kendi yazdığı tercü- Tercü hval gi inin ilk sa- yısında Şinasi Efendinin de gazeteye kalemiyle yardım edeceği ve eğlence. li mensur bir komedisinin Tercüman- da tefrika edileceği haber veriliyor- du.. Şu halde gazeteyi Agâh Efendi kurmuş, Şinasi Efendi de ona kalem- le yardım etmiştir. Tercümanı ahvali bizde fikir ve ka- lite gazeteciliğinin ilk adımı saymak- ta Server İskit haklıdır; ondan bir se- ne sonra Şinasi Efendinin kurduğu “Tasviri efkâr” ile bu yolda inkişafa doğru ikinci adım atılmış oluyordu. Şinasi, Tercümanı ahvalden ayrıl- dıktan sonra Agâh Efendinin gazete- sinde Mirat sahibi Refik beyle maarif nezareti kâtiblerinden Hasan Suphi bey çalışmışlardır. Tercümanı ahvalin dolgun münde- recatla çıkmasını ve rağbete uğrama- sını “Ceridei havadis” ciler, tabii, çe- kememişlerdi. Arada başlıyan bir re. kabet, nihayet Münif paşa tarafından yazıldığı söylenilen bir bend ile büs- bütün kendini meydana vurmuş ve a- rada bir münakaşa da başlamışt “Ceride ile müşteri arasında bir mu- havere” başlığını taşıyan bu bendde Şinasinin Tercümanda tefrika edilen “Şair evlenmesi” komedisi ile “koca karılara mahsus mesel” diye alay e- diliyordu. Tercüman — muharrirleri de buna karşı bir bend yazdılar. Bu bendin içinde o zaman Osmanlı imparatorlu- ğunda çıkan gazetelerin birde listesi vardı. Bu listenin başında “güzelce dikkat olunmağa lâyıktır” notu var- dı ve Osmanir lisanında çıkan gazete- ler şöyle sayılıyordu : Bıfatı Sahibi temi Ceridei havadis ise “Sadri islâm” dan “Salâtini ızâm” dan bahşeden bir bendinde “bü zebandıraz jurnalın” on beş günden sonra “merhameten” tek- rar intişarına müsaade edildiğini bil- diriyordu. Yapılan tetkiklerden anlaşıldığına göre Tercümanı ahval, 740 ıncı sayı- sına kadar çıkmıştır. İlk önceleri pa- zar, salı, perşembe günleri çıkarken sonraları cumadan maada her gün in- tişar etmiştir. Ziya beyin (Ziya paşa) Avrupaya kaçması üzerine onun dostlarından- dır diye Âli ve Fuad paşalar, Agâh Efendiyi divandan çıkartmışlar ve bu maksadla maliyeye tezkere — yazmış- lardır. Gerçekten 1867 mayısının on yedinci günü Namık Kemalle Ziya bey Avrupaya kaçıyorlardı ve Agâh Efendi de bu iki zatın ideal yoldaşı idi. İşte bu sebeble kendisi l rek işinden çıkarılmıştır. Bundan sonra Agâh Efendi, Anka- raya sürülmüş, burada Etlik civarın. da Ayvalı bağlarında bir çiftlik ala« rak bunu ekip biçmekle meşgul olmuş- tur. Ebuzziya Tevfik beye nazaran A- gâh Efendi gayet pesimist bir adam- dı; fakat bu halini belli etmemeğe ça- lışırdı. Lâkin bu pesimistliği bir çok hususlarda yanılmamasına yardım et- miştir. Bizde ilk posta nazırı olan Agâh Efendi, bizde ilk pnıtac'xdır. Bu zat, gayret ve himmeti ile türkiyede bü- tün ecnebi postalarını kaldırmak is- temiş, kısmen buna muvaffak da ol- muş iken Âli paşa, Agâh Efendinin kendisinden fazla muvaffak olmasına iş, bu işi önlemiştir. 1870 senelerinde Agâh Efendi, İn- giltereden sonra Avrupanın en mü- olan Belçikada posta işlerini büyük bir azim ve vu- Hati zt Takvimi Resmi K vakayi Üllküliaak y çi ÇAS ffv'ğâî: Nim resmi İngiliz him posta merkezi Tercümanı Gayri resmi — Ehli islâm | Kufla tetkik etmişti. Bu gsuretle o zamanın karilerine kendilerine sunulan gazetelrdeki ya- zıların kimlerin nam ve hesabına ya- Bütün bir medeniyet dünyası için. de postasına sahib olamayan bir mem- lekette posta teşkilâtı yapmak iste- yen bu gayretli adam, nazırlığı zama-!kü Anadoluda eski düğün ve evlenme âdetleri Folklor vadisinde en iyi çalışan en- telektüellerimizden biri olan İstanbul Konservatuvarı müdürü B. Yusuf Zi. ya Demirci, bu sahayı alâkadar eden eserlerine bir yenisini ilâve etmiştir. “Anadoluda eski düğün ve evlenme âdetleri” başlığını taşıyan bu eser, is- minden de anlaşılabileceği gibi hal- kımızın günden güne kaybolan etnik hususiyetlerini, örf ve âdetlerini tes- bit yolunda sarfedilmiş çok yerinde bir gayrettir. Müellif eserine yazdığı ön sözde diyor ki : “Doğum, evlenme, ölüm gibi hayatın icablarının beşerce te- lâkkisini ifade eden merasim ve âdet- lere aid vesikalar, tarih, etnoğrafya ilimlerinin büyük hizmetler bekledi- ği “folklor” un en mühim bir kısmı- nı teşkil eder, Ben de hem milli kül- türe, hem de dünya ilim âlemine yar- dımrı olur diye köylüler ve göçebeler arasında duyduklarımı, gördüklerimi, topladıklarımı, folklor ilminin istedi- ği usul ve metodlara göre yer, isim, adres, göstermek suretiyle neşredi- yorum. Bu malümat ve malzeme, gar. bi Anadoluda Muğla vilâyetine on iki kilometre uzaklıkta dört yanı dağ- larla çevrilmiş, yeşil, kocaman bir na- hiye olan “Ula” da alındı..” Muellif eserini şu bahislere ayış mıştır. : Evlenmede aranacak vasıf- lar, alınacak kızda aranılan vasıflar, evlenecek erkeklere lâzım — vasıflar, Nişan, nikâh, düğün “okuntu” su, dü- ğün, alayı oyunu ve alay havaları, dü- ğün elbiseleri, düğünde son gece ve çeyiz hazırlıkları, gerdek, duvak, ev- lilik hayatı, erkek düğünü, aile teş- kilâtr... Folklor sahasındaki çalışmaların- dan ve bize verdiği bu yeni eserden dolayı müellifi tebrik etmeliyiz. Yedi Gün 25 ikincikânun tarihli 255 inci sa- yısı şu yazılarla çıkmıştır : Necib Fazıl : Şiirler, Hüseyin Ca. hid : Yedigünde, Atinada şenlikler, İbrahim Alaeddin ; Üstad İbnilemin ve eseri, İbrahim Alâeddin Gövsa : Resim ve heykelde çıplak ve canlı model, Halide Edib : Hikâye, insan- lar ve hayvanlarda telkin harikaları, hapse girmemenin on şartı, Sadri Er- tem : Muharrir ve okuyucu, Hikmet Münir : Meşhurların eli ile şöhret kapı dışarı ediliyor, Halide Edib : Maske ve rüh, Eşref Şefik : Spor; herkes spor — yapdınas, M 'Turlra 'Tan : Fatih İstanbulda, Reşad Nuri : Çalı kuşu. Fikirler İzmir Halkevi tarafından neşredi.- len bu fikir ve terbiye mecmuasının 15 ikincikânun tarihli 163 üncü sayı- sında şu yazılar vardır : Hakkı Baha Pars : Şahsiyet, M. Oksancak : Te- varihi Âli Osman, C. Ziya Ardal : Milli ekonomi ve tasarruf haftası mü- nasebetiyle, Seyid Tunçyürek : Kin- derhaym, Kâzım Demir : İzmir vilâ- yetinin eski coğrafya ve tarihine u- müumi bir bakış, H. B. Pars : Okul ve karakter, E. H. Akman : Genel peda- goji, Rahmi Balaban : Eski site, nında bir posta memuru gibi, canla başla, çalışmıştır. Agâh Efendi gayet mütevazi, fakat vakur ve ciddi idi. Posta nazırı iken sadrazam Fuad paşanın bir defa bile ziyaretine gitmemiştir. Kendisi gayet asabi olduğu halde hiç bir zaman asabiyetine kapılıp te- hevvür gösterdiği görülmemiştir. Nazarete gitmediği günler, evinde ekonomi politiğe müteallik eserler okurdu. Kendisiyle ne hususta müzakere ve münakaşa olunursa mantıki bir neti- ceye varılırdı. Jön türk fırkası üç kısma bölündü- ğü zaman Agâh Efendi şu sözleri söylemişti : “Ben bunu çoktan bekliyordum. Çünkü dünyanın hiç bir tarafında bir prensin ihtilâlci olduğu görülmemiş- tir. Olsa olsa fırkai ihtilâliyeyi maksa- dına hâdim eder. Fakat Mustafa Fa- zıl paşa acele etti. Çünkü maksada doğru henüz bir hatve bile atılmamış- tır. Âli paşa, bunda da galib çıktı.” Tercümanı ahval, ilk türk gazetesi olduğu gibi türkçe gazeteler içinde ilk defa taliin mücazatına uğramış olanıdır. Agâh Efendi altmış beş yaşında öl- müştür. akakık Server İskit'in “Agâh Efendi” sini okurken ve onun takib ettiği sıraya uyarak bu küçük hulâsaları yazdık. Bunlar, bu değerli eserden toplanmış bir kaç demetten fazla şeyler değil- dir. Eeğer eserin bütün anlatmak iste. diklerini, bütün vesikalariyle birlikte okumak istiyorsanız Size tavsiyemiz şu olacaktır : Eseri baştan aşağıya okuyunuz. — N. A. (1) Fiyatı 100 kuruş - ı'ıuldığı yer Haşet Adliye Vekâleti tarafından baştan Yüksek Meclise sevkedilmiştir. ne iktiran etmiş İstanbul baro Avukatlık kanunu adli ıslahatta yeni merhaleyi erişmeği hedef tutuyor zim edilen Avukatlık kanunu lâyihası İcra Vekilleri Heyetinde Uzun tetkikler neticesinde vücude getirilmiş olan lâyiha, Türkiye bi roları mümessillerinden müteşekkil kongrenin de takdir ve tasvibi başa yeni esaslar dairesinde taf K ) eden bir yazıda şu suretle tavsif edilmiştir : “Türk cumhuriyeti Ad liyesi, garbın son meslek telâkkilerini kendisinde toplayan böyle bi şaheser yarattığından dolayı cidden iftihar edebilir. Bu kanun lâyi hası, bütün medeni milletlerin ayni kanunlariyle boy ölçüşebilecel ve imtihana girse birinciliği kazanacak mahiyettedir.” Bundan başka lâyihanın hazırlık devresinde gerek günlük ve gcrcl mesleki mecmualarda bir çok faydalı yazılar intişar etti. Bu yazıld kongre namına intişd Cumhuriyet adliyesinin devamlı in- kişafını temine yarayan vasıta ve ted- birlerden hâkim ve mahkemeye karşı olan itimadın sarsılmaz bir halde yer- leşmesi, adâletin sürat ve sadelikle te- mini, kanunların tam olarak tatbiki, bu yoldaki mesainin mülhem bulundu- ğu belli başlı esasları teşkil eder. Avu- katın adli teşkilâttaki rolü bu esasla- rın her biriyle yakından alâkadardır. Hâkim ve müvekkil, bütün hakikatla- rı onun ağzından dinler ; vatandaşların memleket adâleti hakkındaki fikir ve kanaatleri onun elile yoğrulur. Doğru- luk ve heti rehber edi iş bir avukatın mahkeme hakkındaki şüpheli bir sözü davâcı üzerinde derin izler bı- rakır. Bu suretle ilmin, doğruluğun, istiklâl ve şerefin timsali olan bir hâ- kimler kütlesi bile taarruzdan masun kalamaz. Böyle bir halin adliyeye ve memlekete vereceği zarar her türlü TÜLILUMMICA MA AUW SULUĞA. — Yelim ü dlal> kın itimad ve tasvibine dayanan de- mokratik idarelerde, adâleti tesis ve tevzi sistemini âmmeyi her bakımdan tatmin edecek bir seviyede olması şart- tır. Adâletin saf ve lekesiz olarak ida- mesi de hiç şüphesiz ki cumhuriyeti payidar edecek esaslardan biridir. Bundan başka, kanunların tam olarak tatbikinde avukatların müessir bir ro- lü vardır. Filvyaki sosyal hayatımıza yeni bir nizam veren mevzuatın üstün esasları geniş kültürlü şahıslara ihti- yaç gösterecek mahiyettedir. Bu iti- barla avukatın mevcudiyeti, bilgi ve doğruluk hususunda teminat arzet- mekle kalmayarak adliyenin müdaha- lesini icab ettiren halleri de tahdid e- der. Davâcı ile yapacağı istişare mes- nedsiz iddiaların bertaraf edilmesine, içtinabı imkânsız olmayan ihtilâflarda bir uzlaşma zemini bulunmasına yarar. Bu takdirde hâkim ve avukat müşte- rek bir vazife ifasını, hakkın taharri- sini deruhte etmiş olur. Aksi halde u- sul kanunlarının zaruri olan teminatı taraflar elinde davâyı uzatmaya yara- yan bir vesile haline girer. Salâhiyet- lerini hakka hizmet yolunda kullanan ve hâkim huzurunda yalnız kanun ve vicdanın sesini yükselten avukat kuvvei kazaiyeyi vazitesine isal eden makine- nin en küudretli çarklarından biridir, Bu itibarladır ki memleket adliye- sinde hakkı hak olduğu için izhar e- den faizletli bir hâkimler kütlesine ne derece ihtiyaç varsa hâkimin faaliye- tini tenvir eden ve yalnız bilgi ve doğ- ruluğu kendine rehber tanıyan bir a- vukatlar topluluğuna da o mertebe lü- zum vardır. İşte bu mülâhazalar avu- katlık mesleğinin ehemiyetle nazara alınmasını icab ettirmiş, baştan başa yeni esaslar dairesinde tanzim kılı- nan avukatlık kanunu lâyihası adli is- lâhatta yeni bir merhaleye erişmeği hedef tutmuştur. Heyeti umumiyesi itibariyle kendi ihtiyaçlarmızdan mülhem bulunan lâ- yihanın tanziminde diğer devletlerin bu husustaki mevzuatı göz önünde bu- lundurulmuş ve bu maksadla Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İtalya, İngiltere, Birleşik Amerika, Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan kanun, ni- zamname ve taamülleri mukayeseli bir surette tetkikten geçirilmiştir. Bu muhtelif devletlerin bir kısmı iklimle- rinin, bir kısmı tarihlerinin, bazıları ırki seciyelerinin diğerleri de hükü- met rejimlerinin tesiri altında ve müş- terek bir gaye uğrunda nasıl varlık gösterdiklerini, avukatlık mesleğini nasıl teşkilâtlandırıp idare ettiklerini bilip öğrenmek büyük faydalar temin rın lâyih son şeklini alı dan sonra di di niz. Cumhuriyet Adliy inkişaf tarihind ühim ve esaslı bi merhale olan bu hâdisede Ulus da hi düşeni k arzusun dadır. İşe derin bir tetkik ve tetebbu mahsulü olan ve çok güzel bif şekilde hazırlanmış bulunan Avukatlık kanunu esbabı mucibe lâyi' hasını neşrile başlıyoruz. Bundan sonra lâyihanın hazırlığı esnasın' da tetkikten geçirilmiş olon eser ve vesikâalardan sırasiyle Amerikaf Barolar Birliğinin Vaşington mukarreratı ve Avukatlık mesleğini dair ahlâk kaidelerinin; yirmi üç devletin mevzuatını bir surette telhis eden bir etüddü; ve muasır baroda hayat şartlari hakkındaki makaleyi neşredeceğiz. Avukatlık kanunu IöyihGSı espabı mucibe mazbatası etmiştir. Burada her şeyden önce gö- mukayeseli ze çarpan hâdise birbirine en uzak mil letlerin ve biri diğerine hiç benzemi yen ırkların adli sistemlerindeki haj rete şayan müşabehettir. Avukatlık mesleğinin mahiyeti bu t kikin ilk merhalesini teşkil eder. Avü katlığa ait vazifeler bir kül halinde def piş edildiği takdirde dört muhtelif sisti mın mevcudiyeti görülür. Bunlardâ birincisi - tabir caiz ise - en liberal o nı avukatlığa aid hak ve vazifelerin hi bir kayıd ve şarta bağlı olmaksız herkes tarafından ifa edilebilmesi cevaz veren sistemdir. Tarihin bu hi susuta kaydettiği tecrübeler acı ne' çeler vermiş, tesisinden kısa bir mül det sonra bu esastan rucu zarureti sıl olmuştur. Fransada avukatlara onların mesleki teşekküllerine büyi bir itimadsızlık gösteren ihtilâl me' zuatır âVukatlık meslek ve unvanımı a) ni zamanda il e&lemîıti.Buvııi e! vE, IDdllsiZ AİKCİCATLIĞI Ldiil Ud şi içinde istilâ eden iş adamları adâlı âdeta satılık bir meta haline getirmi:! lerdir. 1917 de bolşevik ihtilâlinin il hareketi de burjuvazi ve irticaın bir cağı addedilen eski rus barosunu or! dan kaldırmak oldu. Ancak bu rejii bir seneden fazla sürmedi. İhtisasl. ma ihtiyacı derhal kendini gösteri Bir sene sonra (30 'Teşrinievel. 918 t rihli kararname) müdafiler hâkiml! gibi devletin aylıklı memuru vaziyi tine geçtiler. Bu sistem şimdiki hald! hiç bir yerde cari değildir. Avukatlığın bir mesleki mahsus linde tanzimine saik olan sebebler tık herkesçe bilinen şeylerdir. Mode mevzuatın girift vaziyeti hâkimle İ sahibi arasında mesleki kültür ve mi lekeye sahib bir mutavassıt sınıfa ihi yaç gösterecek mahiyettedir. Bu, ayı zamanda bir de ihtiyat tedbiridir. Çün kü hak sahiblerinin veya kendileri haklı sayanların yerli yersiz ihtiraslâ' rı adâlet umurunda menhus bir tesi icra eder. Mesleki malümatı olmay: ve kendi kendisini müdafaada marı kaldığı tehlikeden bihaber bulunan bi kimsenin fikrindeki karışıklığa dili' nin şaşırması inzimam eder. Mahir bi/ hasım böyle bir acemiye karşı çok üs” tün bır vaziyette bulunur. Kaldı ki ta" rafların muvazenelerini kaybederek krşılıklı kin ve husumetlerine serbest bir cereyan vermeleri mahkemeyi lü' zumsuz 'yere işgal etmiş ve davâyı gi rift bir hale koymuş olur. Bundan baş” ka taraflar arasında bilgi ve ehliye bakımından müsavat temini avukatıf vücudunu zaruri kılar. Bu suretle fert? lerin kanun muvacehesindeki mü ti filiyat sahasında en geniş mikyast? tecelli etmiş olur. Nihayet hâkim iş ortaya koyanın noksan evrak ve vesiki ibraz etmiyeceği veya bilerek hiliq hakikat iddialarda bulunmıyacağı kında tam bir itimad sahibi oPmalıdıiJ Görülüyor ki avukatların faydalı bif vazife görmeleri geniş bir kültüre s3” hip olmalarına, seciye ve doğrulukla' riyle herkese tam bir itimad telkin et" rmuş bulunmalarına bağlıdır. Avukatl!'b ğın bizdeki menşei hiç te öğünülecet bir halde değildir. O zamanlar bu çt şid vazifeleri kendilerine meslek edi” nenlere ağır hitablar reva görülmü$ mesleğin en vahim suçu kendilerine # lem olmuştu. Avukatlık mesleği üze' rinde dolaşarı bu ağır ithamlar halâ zi hinlerden tamamiyle silinmiş değildi” Bu itibarla yeni lâyihanın hedef tut' tuğu merhaleye erişmek türk avukatl&” rının geçireceği çetin fakat o nisbett? şerefli bir imtihan olacaktır. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: