14 Mart 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

14 Mart 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Ankara Kırk yıllık "Kâbus" ski piyesleri hep, eski piyes an- barı haline gelen İstanbul Tiyatrosu bulup e racak değil y Devlet Tiyatrosu da arasıra bu ışı yapabılır tabii. Şu fark- la ki Devlet Tiyatrosu modası geç- miş Fransız komedilerini degıl milli repertuvarın ilk örneklerini, yeni şe- killer, kıyafetler içinde sahneye çıI- karıp diriltmek istiyor. Aslında, bu vazife, İstanbul Şehir — Tiyatrosuna düşmeliydi. Zira Devlet Tiyatrosunun "yeniden sahneye tatbik" ettiği bu e- serlerin bir çoğu, vaktile, kendi sah- nesinde oynanmış eserlerdir Küçük Tiyatroda, birkaç hafta- dan beri temsil edilmekte olan "Kâ- bus" işte bunlardan biridir. "Edebi- yatı Cedide" mektebinin büyük hi- kaye ve roman üstadı Halit Ziya U- şaklıgilin tiyatro denemelerinden bi- Bundan tam kırk yıl evvel, "Da- rulbedayı sahnesinde oynanmış, Oo devrin Fransız tıyatrosu orneklerıne tıpa tıp uygun bir "aile dramı". Ha- ni telif değil de Henri Bataile'dan, Pierre Frondaie'den, — François de Curel'den, yahut Mufurice Donnay- den ustalıkla adapte edilmiş olduğu- na kolayca hükmedilebilecek bir pi- yes. Yapısı, karakterleri, konuşmala- rı, hattâ mevzuu ile üzerine Fransız tiyatrosunun Birinci Dünya Harbin- den önceki bu yazarlarından birinin imzası oturtulabilir, kimse de yadır- gamaz. Kendi devrırıın Batılı örnek- lerine bu derece uygun bir eser ver- diği için üstad Halit Ziyayı, bugün bile, tenkid etmek kolay değildir. He- le yeni tiyatro müelliflerimizin, gü- nün modası olan. Amerikan, Ingılız piyeslerine ozenıp bir türlü ortaya dört başı mâmur bir eser çıkarama- dıkları düşünülürse... Estetik ameliyatı evlet Tiyatrosunun yapmak iste- diği malümdur. Göçüp gitmiş bü- yük Türk muharrirlerinden tiyatro- ya heves etmiş, tiyatro eseri yazmış talanların pıyeslerını yeniden ele al- mak, onları "yeniden sahneye tat- bik" adı verılen bir nevi "estetik a- meliyatı"na tâbi tutarak, tekniği ve dili bakımından bugünkü seyircinin yadırgamıyacağı bir yeni cehre ile tekrar sahneye çıkarmak. Böylelik- le de "işte. klâsik tiyatromuz..." de- nebilecek bir eski repertuvar" ka- zanmak... Bu vadide şimdiye kadar tatbik mıza da, tiyatromuza da faydası do— kunacak bir hizmettir. Ama bu ki repertuvar"a girebilecek eserlerı yetkili mütehassıs heyet, ince eleyıp sık dokuyarak taramalı, dün için ol- duğu kadar bugün için de yarın için de değişmez "tiyatro degerı taşıyan larını ayırmalı, sonra ayırdığı bu es- ki piyesleri bugünün zevkine, diline ve sahne anlayışına göre yenıleştı— Munis Faik Ozansoy Yeni Aağıza eski taam recek" estetik ameliyatçılarını da -her eserin hususiyetlerine intibak e- debilecek. kabiliyet ve mizaçta ol- mak üzere, itina ile seçmelidir. Bu vadide şimdiye — kadar tatbik edilen usül ve ortaya konulan ilk ör- nekler, memleket ölçüsünde geniş bir teşebbüs ve metotlu bir çalışmadan çok eldeki imkânlara göre yapılmış bir tecrübe intibaını uyandırıyor. Öy- le olmasa, Namık Kemalden, Abdül- hak Hâmittten sonra, hemen, Halit Ziyaya atlanmazdı. Daha — doğrusu, Namık Kemalle beraber, hattâ daha evvel, bizde tiyatro eseri yazmış o- lanlar, meselâ bugünlerde — yüzüncü yıldönümünün kutlanmasına hazırla- nılan Şinasinin "Sair Evlenmesi" u- nutulmazdı. Sonra Namık Kemal'in diğer piyesleri, Gedikpaşa tiyatrosu- nu beslemiş olan ilk tiyatro muhar- rirlerimizin eserleri, bilhassa — Ah- met Mithat Efendininkiler- — hatıra gelirdi. Halit Ziya Uşaklıgil, Meh- met Rauf ve Huseyın Rahmi beyle— rin tıyatro eserleri ise, bu "eski re- pertuvar'ın olsa olsa son faslı için düşünülürdü. EŞSİZ SANATKAR MUALLÂ MERCAN GÖL GAZİNOSUNDA TEL: 14381 Netice müsbet Boyle olmakla beraber. Devlet Ti- yatrosunun “eski repertuvar" te- sisi mevzuunda giriştiği ilk tecrübe- lerin muvaffakiyetle neticelenmiş ol- duğunu kabul etmek yerinde olur. amık Kemalin "Aki Bey"i rah- metli Reşat Nuri Güntekinin, Abdül- hak Hâmidin "Finten"i de Ahmet Muhip Dıranasın, çalışmaları sonun- da, sahnemize yı eniden kazandırıldı. Kimdi bırdenbıre -bütün — aradakiler ve daha öndekiler bitmiş gibi- Halit Ziyaya geçerken "Kâbus"u rahneye tatbik" etmiş olan Faik Ozansoyun ilk iki meslekdaşın- dan daha kolay bir muvaffakiyete u- laştıgını itiraf etmeliyiz. Çünkü, ya p- tığı iş -hayli nazik bir iş olmasına rağ- men-, kendısının de belirtmekten ge- Tİ kalmadıgı gibi, Halit Ziyanın di- lini sadeleştirmekten, birçok — uzun- lukları da eski metinden çıkarıp at- maktan ibaret kalmış, piyesin yapı- sında, kuruluşunda herhangi bir de- rışıklık "ameliyat"ı mevzuu olmamıştır. Hakikati ifade etmiş ol- mak için, yukarıda da işaret ettiği- miz gibi, yapısı, tekniği -zamanının Batı örneklerine göre- kusursuz olan Halit Ziyanın böyle bir "ameliyat"a pek ihtiyacı olmadığını da kabul et- meliyiz. Sahnedeki oyun Kâbus"u Küçük Tiyatroda sah- « neye koyan Saim Alpago, ol- dukça güç bir işi üzerine almış, ama kuvvetli intibak kaabiliyeti ile ese- rin havasını bulmaya, arkadaşlarına da buldurmaya muvaffak olmuştur. Asıl güçlük, vakanın, en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün sanatkâr- ların yabancısı oldukları bir devre ait olmasından ileri geliyordu. Fakat gördük ki genç sanatkârlar, Meşru- tiyet devrinin çocukları ımışler gibi, Halit Ziya eşhasını — yadırganmıya- cak, hattâ yer yer hakikiliği olan, çehrelerle canlandırmasını bildiler. Cemil Şevkette Ahmet Evintan, Selmada da Nur Sabuncu, eserin iki bellibaşlı kahramanını, yirmi yıllık bir evlilik hayatından sonra, bir gö- nül buhranı yüzünden, kısa bir za- man için, biri birinden ayrılan karı - kocayı ölçülü ve duygulu Ur oyunla yaşattılar. Mağrur ve hassas Selma- ya, çocuklarına, yuvasına, kocasına olan bağlılığı ve sevgisi ile, sıcak bir ifade veren Nur Sabuncu konuşma tarzı, edası -o devir için biraz yadır- ganan modern sarışınlığı- ile bir az daha "eski zaman kadını" olabilsey- di hiç eksiği kalımyacaktı. Diğer roller de umumiyetle iyi oynanıyor. Bilhassa Şirarede — Jale zman, Sadunda Oytun Sanal, Ruh- sarda Tijen Par, Dilâverde de Tur- gut Sarıgöl, eserin genç tiplerini, canlı, renkli ve sevimli bir ahenkle oynuyorlar. "Kâbus" ki, sahne yapıları miz, kuvvetli bir rol tevziatına ka- vuşunca, sanatkârların yaratıcı gay- retlerinden kuvvet alan sahneye çı- kınca, orada pek âlâ tutunuyor, se- yırcıden de beklenen, umulanın üs- tünde bir alâka ve ragbet görüyor- lar. tecrübesi de gösteriyor sağlam eserleri-

Bu sayıdan diğer sayfalar: