22 Ekim 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

22 Ekim 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÖTEKİLER ye mahkümlarından, Yüksek Adalet Divanı tarafından birinci derecede sorumlu bulunmuş olanlar cezalarını çekmekte devam edi- yorlar. Siyaset suçlularının cezalarını küt kılma tamamlamaları ne sık görülen bir haldir, ne de toplumlar bunu şart saymaktadır. Bizim ağır cezalı eski devir sorumluları da, her halde ilelebet şimdi bulundukları yerde kalmayacaklardır. Ama, cezanın verilişinde nasıl adalet varsa bunların kaldırılmasın- da da bir hakkaniyet olmalıdır. Toptan affa memlekette şiddetle vazi- yet alınması, bir Muammer Çavuşoğluyla bir Menderes silahşörünün aynı sepete konmasının yüreklerde yarattığı tepkidir. Bir Çavusoğlu, o adam değildir! Aynı şeyi yapmamışlardır. Aynı fiillerin sorumluluğu- nu yüklenmemişlerdir. Bir zulmü yapmakla onun yapılması karşısında küçük parmağı dahi kaldırmamak başka ölçülerin konusudur. Bu, öte- kilerin de sırasının gelmeyeceği manasına alınmamalıdır. Aksine, ge- leceği manasına alınmalıdır. Hatta, her şey yolunda gitse de bu sıra keşke çabuk gelse, mesele kapanıp bitse.. Ama bir devrin birinci derecedeki sorumluları, hadiselerin dumanı tüterken ve o taktiğin elinden kısmi af zor kurtarılmışken koparılma- ya, başlanılan "Ötekilere de af!" yaygarasıyla (oçıkmayacaklardır. "Af Edebiyatı" affı sağlamış olmak bir yana, onu geciktirmiştir bile.. AF, o edebiyatın eseri değil, kurbanıdır. Memleketin kaderinden sorumlu bulunanlar insanlık duygularının ve şefkatin, cezalarım çekmiş olan- lara iyilik getirmesinin artık zamanıdır inancını benimsedikleri gün af- fin da sorumluluğunu üzerlerine almışlardır. Bugün bilinmesi gereken, hiç bir şeyin belli olmadığı, hiç bir müh- letin dahi söylenmesinin bahis konusu bulunmadığı, ağızdan hiç bir sözün çıkmayacağıdır. Bakılacaktır ve görülecektir: Affi hiç istemeyenler mi, yoksa her şeye rağmen ilk adımın atılmasını isteyenler mi haklıdırlar. Neticedir ki, istikbale şekil verecektir. Bayar - Ağaoğlu - Sancar "Olmaz ki - Bunlar da çıkarılmaz ki” şeklindeki salonda karşılıklı oturmuş ise mütevekkildi. Saçları annenin gözlerinde görülen arada bir iç geçirmesiyle gölgeleni- yordu. Genç kızın arkadaşı, annenin yanma yaklaşıp onu öptü ve "— Gözünüz aydın efendim!" de- Anne, buğulanan gözlerini gü- lümsiyerek bir başka yere çevirdi. Genç kız da ağabeyisi gibi pek neşe- te, sevinçli ve hareketliydi. o Evvela iki buçuk yıl evvelini konuştular. Sonra babalarına çekilen telgraftan cevap gelmediğinden dem vurdular. Ağabey: "— Ama, baban oraya gitme- mizi istemiyordur. Biliyorsunuz?, Yas- sıadaya da gitmek istemiştim, red- detmişti. Ne kadar a Ziyare- tine gitmeme izin verdi..." dedi. Salonda bulunan bir misafire an- ne: "— Geçti, geçti ama. Bir de bana sorun nasıl geçti. Tam ikibu- çuk yıl durmamacasına ağladım. Birkaç defa sinir krizi atlattım" diye anlattı. Bu defa ağabey içini çekti. Genç kız adeta sıkıntıdan salonu bir yerden bir yere katetti ve yerine o- turdu. Bunlar, haftanın ortasında çar- amba günü, saatlerin 18'i gösterdi- ği sırada başkentteki oKızılarmak caddesindeki üç katlı bir apartma- nın birinci katındaki bir dairesinde cereyan etti. Anne, ağabey ve genç kız, eski Samsun milletvekili Ferit Tüzelin ailesiydi. Ev babalarına ka- vuşmanın heyecanıyla iki gündür a- şağı yukarı bu haldeydi. Gençler hemen herşeyi unutmuşlar, ama an- ne hâlâ inanamıyor gibi kendine ge- lememişti. Bayan Tüzel", oğlu Ahmet ve kızı Çiğdeme zaman zaman bakıp hisettirmeden içini çekiyor, gençle- rin babalarına kavuşma sevincini göl- gelemekten korkuyordu. Tüzel ailesi bir gece evvelini rad- yo başında geçirmiş, affın Senatoda kabulünü öğrenmiş, sonraki forma- liteleri bilemediklerinden tahliyelerin ne zaman yapılacağını kestirememiş- lerdi. Çok ailenin durumu bu oldu. Aynı saatlerde, Başkentin o bir başka semtinde, bir başka evde bir hanım sevinç gözyaşlarını (o tutamı- yordu. Evde bir başka canlı daha, o- lacakları anlamış gibi kendini bir yerden bir yere atıyor, sahibesinin ayakları dibinden ayrılmıyordu. Ba- lıkesir Milletvekili Mekki Sait Ese- nin eşi Hediye Esen, gerçi bir müd- detten beri eski gazeteciyi rahatlık- la -Esen Kızılcahamam Oo Cezaevin- dedir- görebiliyor, ziyaret günlerin- de oradan eksik olmuyordu. Ama bu

Bu sayıdan diğer sayfalar: