12 Şubat 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

12 Şubat 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Moda ve Kuran Kursları Jale CANDAN Moda yalnızca eteklerin kısalıp uzaması, belin yer değiştirmesi ve alfa- benin bir harfi ile tarif edilen bir görünüşün dünyadaki büyük terzi- ler tarafından ortaya atılışı değildir. Moda deyince, nedense akla, daha çok giyim kuşam gelir. Ama aslında moda, herhangi bir sahada, kadın erkek, bütün insanları peşine takıp sürükleyen tuhaf bir kuvvettir ve ben - ce modanın en az zararlısı da gine giyimle ilgili olanıdır. Meselâ, bir za- manlar apandisit modası çıkmış, birkaç ay içinde yüzbinlerle insanın ame- liyat olduğu tespit edilmiş. Bir ara "yoyo" modası türemiş ve insanları öylesine sarmış ki, bir ipin ucunda tekerlek döndürmeyi büyükler de kü- çükler kadar sevmişler, sokakta, işbaşında, evde, misafirlikte bu oyunu oy- namağa başlamışlar Geçenlerde bir ahbap, tavan odasını toplarken, eskiden kalma bir yoyo bulmuş. Miasfirler otururken, eski günlerin hatırasına kapılarak. onu or- taya atıverdi, fakat hiç kimsenin ilgisini çekemedi. Daha birkaç yıl önce hula-hup âfeti de aynı şekilde dünyayı sarıvermişti. Dört yaşındaki çocuk ların bile bellerine doladıkları oçemberlerle saatlerce yorucu hareketler yaptıklarına şahit olmuştuk. Ölenler oldu, m oldu, ama moda sönünceye kadar hula-hup'a kimse engel olamadı Allahtan, bu tip havai konularla ilgili a gelip geçicidir, "A- man" derken, yok olup gider. Bir de toplumun bünyesine musallat olan, ona belirli fikirler ve inançlar aşılayan, onu âtıl olmağa, onun varlığını kemirmeğe koyulan modalar vardır. Bunların yerleşmesi gerçi bir zaman meselesidir ama, kendiliğinden sönmesi bahis konusu değildir. Bunlar mo- da halinde gelir ve gelenek olarak yerleşir, sökülüp atılması o derece güç olur. Son olaylardan öğrendiğimize göre, birkaç yıldır köylerimize giren ve orada yerleşme istidadı gösteren moda, "kuran kursu" modasıdır. Kırşehirin Şuayiplı köyünde izinsiz olarak açılan kuran kursunun ka- ----- masını izleyen olaylardan sonra köye giden bir gaaeteciye, bakın, köylü ne diyor: "— Yeni icat bu, beyim. Bütün köyler kuran kisi istiyor, Hükümet izin veriyor. Bizim köy de elbet geri kalmak istemez." âni eğitimsiz kalmış köylü için bu kuran kursu bir yeniliktir, bir ile- riciliktir. "Her köye bir okul" prensibi yerini kolaylıkla, "her köye bir kuran kursu" prensibine terkedecek güçtedir. Çünkü, şurasını unutmamak gerekir ki. kuran kursları birtakım ehliyetsiz kimselere, imzasını bile at- masını bilmeyen kimselere, mükemmel bir surette hayatlarını kazanma imkânını vermektedir. Böyle bir ticarete yol açıldıktan sonra onun hiç durmadan gelişmesini önlemek, bence artık mümkün değildir. Nasıl libe- ral bir ekonomik sisteme sahip olan memleketlerin diğer memleketlere göre n büyük avantajları "kazanç" imkânlarının çok olması ile sağlanmışsa, bu şekilde kâr getiren bir müessesenin kuruluşu da gündengüne gelişip kökleşmesine, Milli Eğitim Bakanlığı (okulları için tehlikeli bir rekabet halini almasına önayak olmuştur. Söylendiğine göre, Türkiyede 30 binin üstünde kuran kursu mevcut- uş. Kuran kursu olmayan köy, camisiz köy gibi görünmektedir. İtibarı sarsılmakta, "geri kalmış" addedilmektedir. Köylü fakir de olsa. dişinden tırnağından artıracak, köyünün şerefini kurtarmak için o çocukları için bir kuran kursu açacaktır. Gerçi kuran kursunun izinli olması bahis ko- nusudur ve bu kuran kursunu açacaklarda bazı niteliklerin arandığını göstermektedir ama mevcut kuran kurslarının marifetleri ve çocuklara verdikleri eğitim gözönünde tutulacak olursa, bunların hiçbir şekilde ehil ellerde olmadığı kolaylıkla görülür. Çünkü Türkiyede 30 binin üstündeki kuran kursunu yönetecek yeterli din adamı mevcut değildir. Kuran kur- suna devam eden çocuk dinini değil, bu dinle hiçbir ilgisi olmıyan gerici, liği, nurculuğu, Atatürk düşmanlığını öğrenmekte, sömürülmekte, aldatıl- makta ve toplumumuzu kemirecek bir mikrop olarak yetiştirilmek isten- mektedir. yapılacak tek şey, bu kuran kurslarının topunu birden kapatmaktır. Çünkü izinlisi izinsizinden tehlikelidir. yaşıtlarından çok farklılar, gerçekten de erkeklere müşahedelerini anlatmış- ve halkı tebrik etmiş. Ama bir de bak mış ki bazı kimseler bu işten mem- nun değiller. Sebebini sormuş ve se- narda. sessiz sedas oturan bir er- kekten şu cevabı almış: "— Bu kurs beni perişan etti, Bey. İki kızım vardır. Birincisi kurs murs görmemiştir. Bir arkadaşına üçüncü karısı olarak verdim onu. Hem iyi pa- ra aldım, beni de kendisi rahat etti. Ço luğa çocuğa kavuştu. Bunu, dikiş öğ- rensin diye kursa yolladık. Şimdi ona da iyi bir koca buldum, parada da an- laştım. Fakat kız, ben satılık değilim, diye tutturdu. Beni hükümete şikayet edecekmiş. Sen ne dersin bu işe?" Zerrin Tüzün zecri tedbirlerle ka.7 nunlarla meselelerin halledilemiyece- ğine, devrimlerin kanun zorundan çok eğitim yoluyla uygulanabileceğine inan mıştır. Toplum kalkınmasında temel unsur eğitimdir. Birkaç aylık bir ge- zici kursun bile neler başarabileceğini gösteren bu misal onun o inançlarını desteklemiş ve onu eğitim seferberliği hazırlığını istemeğe yöneltmiştik Meslekten yetişmiş olan Tüzün, gelişi- güzel kanun teklifleri yerine araştır- macı, mükemmel bir çalışmaya daya- nan, imkânları sonuna kadar kulla- nan bir tasarı istemektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: