29 Ocak 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

29 Ocak 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS * Kıyamet koptu. İstediği kadar harçlık verdiği oğ- lunun, yemek parasını ofise yükle- mesini yaşlı adamın aklı almadı. Diğer taraftan böyle bir maksadı olmadan, sırf devamlı çalışmak için yemek getirten Nubar ise, bu hak- sızlığa fena içerledi. Baba - oğul bir- birlerine girdiler. İş mahkemeye düştü. Araya eş-dostun girmesiyle mesele tatlıya bağlandı. o Oğlunun 18 şiling 6 peni tavuğuna kızan Gül benkyan bütün mahkeme masrafla- rını ödemeği üzerine aldı. Böylece Nubarın yemeği babasına, aslında 30 bin ei lirasına maloldu. Halı hikâyes Kalust Gülbenkyan, ömrü boyun- topladığı servetiyle bir vakıf saniyet uğruna vakfetmekle adının ilelebet (o yaşamasını o sağlayacaktı. İkinci Dünya Savaşından önce bunu aklına koydu. Ailesi ve yakın dostla rına niyetini bildirdi. Nubar, baba- sının fikrini hararetle destekledi. Milyonerin 1953'de keşin şeklini alan vasiyeti, ölümünden sonra o- kundu. Oğlunun ve kızının paylarını cömertçe ayırdıktan sonra, serveti- ni bir vakıf kurulması için bırakı- yordu. Portekizi merkez olarak seç- mesindeki maksat, oradaki Vakıf, üç kişilik bir mütevelli heyeti tarafından idare edilecekti. Birincisi bir ingiliz lordu, ikincisi bir portekizli hukukçu, üçüncüsü ise, senelerden beri hususi sekreter- liğini yapan damadı olacaktı. Nu- bar ile yeğeni ise müşavir sıfatı ile bulunacaklardı. Babasının ölümü Nubar Gülbenk- yanın hayatında bir değişiklik yap- madı. Nubar Gülbenkyan, eskisi ka- dar rahatlıkla para harcayacak du- Artık babasına hesap ver- mek de yok. Londrada Mari Gülbenkyana, bir ara: '— Kocanız çok zengin, çok para sarfeder mi?" diye sordum. " — Para onun istediğini makta serbest. Ama dir.." dedi. Babasından aldığı terbiye Gül- benkyanın o kadar içine işlemiş ki, muntazam hesap tutar. Onu kandır- yap- müsrif değil- mağa çalışmak beyhudedir. Herke- sin, herşeyin hakkını tanır, fazla- sını almak isteyenlere fırsat ver- mez. Otel veya lokanta faturalarını daima okuduktan sonra öder. İlk Amerika gezisinde başından eğlenceli bir olay geçti. O sırada Deterding ile oberaber çalışıyordu. Herminia ile evliydi. Ona hediye ola- rak Meksikadan bir köpek aldı. New York'da Ritz Carlton otelinde kaldılar. Tabii, köpek de beraber. Ayrılırlarken Gülbenkyan otelin he- sabını kesiyordu, baktı, fazladan bir 300 dolarlık masraf var. Ne olduğu- nu sordu. "Köpeğinizin berbat etti- &i halıların parası" dediler. "Bunla- rı temizletseniz olmaz mı?" diye sor- du. "İmkânsız, hepsini değiştirmek lâzım" cevabını verdiler. Gülbenk- yan istifini bozmadı, "Pekâlâ" dedi, öderim. Yalnız, halıları sarın, gö- türeyim." Veznedar kızardı, bozar- dı, amirlerine danışmak için mühlet istedi. Neticede otel idaresi 20 dolar- lık temizleme parasına fit oldu. En büyük servet: Saadet! Gülbenkyana parasını en çok nere- ye harcadığını sorunca, gülerek karısına baktı ve ingilize — Biliyorsunuz, evliyim" dedi. Ardından türkçe ilâve etti: '— Kadınla çıkarsan yola — Ba- şına gelir binbir belâ.. Bu belâlar da bir hayli pahalıya mal oluyor." Ben bu beyti Mrs. Gülbenkyana tercüme edince, hepimizden önce o kahkahayı bastı. Tabii ki Gülbenkyanların birçok masrafları var. Yazlık evleri, apart- tarzları hep para istiyor. gidiyorlar. Ben oradayken gene yola çıkmağa hazırlanıyorlardı. Paristeki "Otomo- bil sergisi"ne Oo gideceklerdi. Evsahibimin giyimine omeraklı olduğu belli. Beş - altı senede bir gi- der, kat kat elbise (o ısmarlarmış. 29 Ocak 1966 (AKİS — 750) SOSYAL HAYAT Sonra bunları eskitinceye kadar gi- yiyormuş. Diğer alışveriş hanımına Gülbenkyan koltuğuna yaslandı ayaklarını tabureye yerleştirdi, gü- lümseyerek: "— Herkes benim çok zengin olup olmadığımı merak ediyor. Zen- gin miyim? Bu mefhum, herkese gö- para beni arzu ettiğim şekilde ya- şatmaya bol bol yetiyor" dedi. Gülbenkyanın "pahalı meraklarım" dediği (oOnasisinki gibi lüks yatları, resim, antika, eşya koleksiyonları, kumar veya koşu atı haraları. Haki- katen, Gülbenkyan bunlara hiç he- ves etmemiş. Belki babadan görmesi- nin tokgözlülüğü var. Para Onun için daima bir vasıta olarak kalmış, gaye olmamış. Arlington House'a her gün, para talep eden yüzlerce mektup geliyor- muş. Gülbenkyan bunları ciddiydi almıyor. Şahıslara ufak-tefek yar- dımların bir faydası olacağına inan- mıyor. Gülbenkyan vakfının yaptık- larının haricinde, kendisi de imkân buldukça, üniversite, hastahane gi- bi kurumlara yardımını esirgemi- "— Bence, Türkiyenin en hayati dâvası eğitim" diyor Gülbenkyan hatıralarını bir ki- tapta toplamış. İsmi "Pantaraxia", Eski yunanca "herşeyi karıştırıyo- rum" anlamına gelen iki kelimeden, kendisi uydurmuş. Kitap ingilizce olarak çıkmış. Şimdi Hachette ki- tabevi fransızcasını basacakmış. Ça- lışma masasının üzerinde ilk kop- yeler duruyordu. Kelime kelime kontrol ediyor. Karşımdaki, hakikaten sevimli ihtiyar: " Yı yaşımdayım" dedi. "Hayatımdan memnunum. Çalışma- nın da, eğlenmenin de zevkini çıkar- masını bildim. Bugün benim para ile ölçülemeyecek bir servetim var: Sa- adetim!" Nâzik evsahibimden bunun sır- rını da öğrenmek istedim: "— Çok basit, hanımefendi" de- di. "Yaptığınız herşeyden zevk al- masını bilin. Asıl saadeti yapan kü- çük, önemsiz sevinçlerdir."

Bu sayıdan diğer sayfalar: