February 18, 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

February 18, 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— —— —— SERETN TU SAĞMERTAALEREE aN — Monolog — Allo.. Allo.. Bilin bakayım ben kimim? Amma nafile yere - tatlı c€anının Üzmeyin.. Bilemezsiniz.. Ben, hani o bildiğiniz Taşkasaplı Habibe Hanım değilim.. Öyle değiştim, öyle değiştim ki.. Ben, ben dıiilin._l(ıfımıu içine kadar değiştim.. İsmimi bile değiştirdim. Benim ismim :ııkı;hll'ılım:ıikn_ Yabut Faik Hanım.. Bıyık altın- fi için - seyahate arken wü :hv ıüutleıııı:.k . — İsterse onu da götüreyim, yanımda hem bana hizmet eder, hem de eylenir! demiş.. Çok sevindim, kalktım, bohça- mı — yaptım.. lşte. nem var- sa.. Çamaşır, Bstbaş, tarak, hamam tası.. biraz Gzerlik, çörekotu.. - A.. neden olacak, hanımcığıma nazar de- tütsü veririm diye - hazır- » Çimendifernen gittik.. Aman yAuıbbiciğin._Y.ırcı:lmh Mmeğer Avru; ne imi iz ne İmişiş 7. Bizlm Avrupalı gibi. ol- Mamızı istiyenlere hak - verdim.. Sizin anlı ız az zamanda k ı’.n..thlr defa adımı iştirdim. Ayol biz hepimiz genç kızlık - ismimizi taşıyormu- « Oralarda bir kız evlendi mi man ismile çağırtlıyor.. Me- selâ Fatma Mehmetle evlendiği zaman artık ona Fatma demez- ler - madam Mehmet... — Yahut Mehmet Hanım.. Kimin nesi ol- duğu belli olüyor.. — İşte onun için benim de adım Fayık Ha- mımdır.. — Gelir gelmez konuma komşuma da bunu öğrettim. Bi- tişik komşuma artık Zehra de- miyorum, — Abdürrahman diyo- Tum.. küm kocasının dami odacı Abdürrahman Efen- di imiş. “Yeğenim — Gülsüme artık Nureddin Hanım diyorum., ocasının adı Nureddin.. Elhâsıl komşularımı kacalarının adınnan Çağırıyorum. Geçen sabah altı- M L eve yeni taşınan kom- #umdan bir şey stemek için tahla- Perdeye elimi vurarak seslendim: —(Hu., Mustafa Hanım.. Mustafa Hanım.. Hun!...) diye bağırdım.. Kocası aktar Mustafa ER. çıkıp beni azarlamasın mı? “— Hanım ağzını topla... Ben erkeğim, kadın değilim!..., diyor- du.... — Terbiyesiz herif.. Nola- cak? Avrupa — görmemiş.. Ne | İse size Paristen — bahsedeyim.. » Paris, dünya tenneti... Masallardaki — gibi :ınmn açıp kapayıncıya kadar imi orada buldum.. Ama de- niz tutması gibi insanı kara da ftutarmış.. Bayram — yeri gibi İstasyona indiğimiz zaman başı- m: çattım.. Binbir. ayak — bir Üstüne,. Maazallah.. mahşer... Â- lıklara dönmüştüm.. Hemen bizi yeraltı çimendiferine bindirdiler Adına “Metro, — diyorlar.. Ah.. kunduzlar gibi yeraltlarına cad- deler, yollar yapmışlar.. -Ama bizim tonel gibi değil.. O Paris- teki “Metro, nun yanında arşın bile değil.. Hanım kuş gibi uçu- FİSKOSLARI or da git git ıitnlyw. .Çı. ,.O sokaklar... Düm- düz, tertemiz pırıl çnl.. Ayna gibi.. aldırımlar dört köşe yontulmuş takunya tahtala- rınden yapılmış.. Üstüme de cilâ sü- d;ıuAvmpılılıı edebi, hayayı nir ekmekle ';:—y. mişler galiba.. So- kak ortalarında, bahçelerde kaca koca - çırılçıplak taş bebekler var.. Anadan doğma her tarafları açık.. Zaten ayıp nedir bilmiyorlar ki sokakta, kahvelerde ağız ağıza verip kumruları — taklide yelte- niyorlar.. Omuz omuza oturu- yorlar da kimsecikler dönüp bak- İhsan ların Muharriri: İ. Galip miyor bile.. Bizde olsa hafaza- | nııI(lıt taşlarlar.. Sonra ©o uın= sokak memişanelerini görmeyi: M.ıdıııılırıu_.hııu memşaneler mır gıcır.. — İnsan — oturmuya amaz.. Amma para ile giri- HABİBE MOLLA AVRUPADA hiyor.. Doğrusu bi'ıoi'mkilcr hem arasız, hem de :üııy* olduğu için — bizimkileri severim.. — Ayol, trambaylarında , eraltı çimendi- Ferlerinde biletçi- lerin hepsi kadın, kız.. Başları « yah botozlu akça pakça — kızlar.. Aman “ Allahım şaştım da kaldım.. Biz de trambay- larmıza — böyle yosma biletçi ha- nımlar koysak ali- mallah — İstanbul sokaklarında dev- rilmedik — yahut yoldan çıkmadık 8 — trambay aSI «almazdı.. Belkide kaza kaza üstüne hergün hastaneler, hapisaneler dolar dolar da bo- şanırdı.. Zaten orada her yerde kadın bizmet ediyor.. Amma bizimkiler gibi eli İşte gözü Gençleşme Arzuları Eskidir On Sekizinci Asırda—Y;ğyan m_ğ;—uü, Gençleştirmenin Sırrını Buldukları İddiasile Milyonlar Kazandılar İnsanların ölüm- h v y Bi Z bu gibi şarla- le — mücadelesi, ©b '&'!ı w $ b « & 4 tanların tuzağına dünyanın kuru- » 5 K î'ı düşmeyi h“'“" luşu — tarihinden e e _ıevlı bıl_nıır İzişlir” ae 6 lerdir. — İhtiyar- âr, Ka ları gençleştirmek lüme çare bulu- £ iddiasında bulu- namıyacağı — ta- .’*» nan tarihin iki hakkuk - edince, mühla' — olman; bütün gayretler, CERSR Bi hayattan ıııllmkh, lardan bir tar olduğu — kadar nesi meşhur Sen- fazla istifade et Jermen, — öbürü V maruf macerape- mek ç.ınıl;lnin ğ rest Kagliyostro aranması İüzumu- dur-Sen- Jermen, nu |doğurmuştur. balduğunu — id- İhtiyarlıktan kur- dia ettiği esrar- tulmak, gençleş- engiz bir mayi moek ( arzıları, sayesinde milyon- beşeri tutuşturan a n d HYT y aZ w bu — ihtirastan : bösireie ile 18 inci asrın meşhur gençleştirme fırını ha — cür'etkâr başka bir şey değildir: Hayattan mümkün olduğu kadar fazla kâm almak. Doktor Voronof gibi müsbet ilimlere istinat ederek beşerin bu arzusunu yerine getirmiye çalışan fen adamlarının bugün şabidi olduğumuz — teşebbüsleri yeni değildir. Eski tarihlerden biri, birçok kimseler, ihtiyarlığa mâni olacak veya yıpranmış bün- yeleri zindeleştirecek çareler için çok — gayretler — sarfetmişlerdir. Elde edilen neticelerin hakikatle bir münasebeti olmadığını söyle- mek, elbette ki yalancılık de- gildir, Fakat ne çare ki esasen aldanmıya meyyal olan insanlar, hareket — etmiştir.. Asrmının en yüksek — mahfellerine, aile sa- lonlarına — kadar — dahil ol- muş, bu sayede en müstesna kadınlarla tanışmış, fakat elde ettiği serveti, serseriliği sayesin- de —muhafaza — edememiş — ve şayamı hayret bir eylence ve sefahet hayatı yaşamıştır. Bun- lardan başka, diğer birisi de geçliği fazla ter getirmek saye- sinde temin ettiğini iddia etmiş, bunun için bir nevi fırın inşa etmiştir. Resmimizde yukarıdan bu fırına sokulanların aşağıdaki kapıdan gençleşmiş bir halde çıktıklarım — görüyorsumuz. Ayni zamanda ihtiyar bir adam, fırın 4şahibinin eline altınları sayıyor. Habibe Molla Radyoda | oynaşta değil. — Neyse.. Ha.. ; Aşçı dükkânlarımı beğenmedim. Hem temiz değil hem de bir 'ncayip. . ( Tabla dut ) di- yorlar.. Yani umduğunuzu de- gil yiyeceksiniz, emekmiş... et, et... sade et... Zerzevatların üni — haşlayıp posasın — veriyorlar... Yemekten evvel.. sardalya, zeytin, peynir â=_nıa veriyorlar. Benim bil- bunlar yemek - olmadığı Ne © iştah aç mak (i » Ya kavuna ne eaıiıiı ı“I*Iııııııı kıvuııl:' tuı; ibere tırıp İ mı Bir defasında ıyıp’..:lgım bep de tecrübe edeyim, dedim.. Yü- zünüze güller içim dışıma döndü.. Enginarı bhaşlayıp ta kabuğunu sirkeye batırıp kemiren millette mide mi olur?.. Size anlata- cak çok şeyler var amma.. He- pisini bitiremem ki.. Onun için acıklı bir vak'ayı liyeyim de bakın güler mi- siniz, ağlar mısınız? Bir gün beyefendile saray gibi büyük bir mağazadan öteberi aldık Beyefendi beni trambaya bindirdi: — Hadi Habibe sen git. büyük kilisenin önüne gelince İnersin.. inmez otelimiz ora- cıkta, sakın kaybolma, emi? Dedi.. Aah.. be; i, merak etme- nıı.. ben otelimizi tanıyorum.. lerede — ineceğimizi de biletçi matmazele söylersiniz! dedim. İçer girdim.. Temiz pak bir Müsyü yerverdi. canım frenk terbiyesi. — (Mersil ) dedim otur- dum.. Birkaç dakika sonra bir de baktım ki tam karşımda şafi kö- ir pefi gibi boyalı bir karı ile tüyü yoluk bir firenk züppesi oturmuş- lar.. Bana bakıp gülüyorlar.. İçimden — Ne terbiyesi bozuk şeyler, diye söylenirken bir de baktım ikisi de türkçe konuşmağa başla- masınlar mı? A.. başımdaki şapka il« iyorlar.. Karı öteki züppeye: — Bak Nuri.. Koca karının şapkası ne maskara şey.. Hele üs- tündeki çiçek, ballı babaya ben- ziyor.. Sonra öteki züppe de kıs kıs gülerek: — Eşek Lâlesi... demesinnen hanım yüreğim ağzıma gelecek sandım.. Kendimi tutamadım.. Ye- rimden fırladum.. Yaradana sığın- dım da elimin tersinnen karıya bir tokat ı#ıuim,. Sonra artık baş- ladım haykırmağa: — Seni yüzü görü apukorya maskarası gibi boyalı kaltak.. Sen beni kim sandın bakayım ? Ben senin ağzının :?Eı miyım alimallah ağzını mutlfa! Ççav- rası gibi yırtarım.. Seni şıllık tango ü.. diye Gstlerine hü- cum ıu.iî. AÂramıza adamla: siıdi.. Trambayın içi çorbaya öndü.. — Herkes fan, fin, fon demeğe başladılar.. Bazıları gül- mekten — kırıliyordu.. — Züppeler korkularından can havlile ken- dilerini tramvaydan dar attılar.. Şimdi bile aklıma geldikçe sini- rimden elim, ayağım zangır, zan- gir titriyor. Aman yavrularım.. Size küçük bir nasihat: Z Ecnebi memleketlerde kendi lisanınızla — konuşurkea — diklat edin.. Kötü birşey söylemeyin.. Sonra başınıza böyle bir v.'a gelmesi ihtimali vardır. Eğer benim gibi dayak atacak kadar becer »li değilseniz mutlaka dayak yersiniz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: