Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
On Şlayşer İYiçin | Öldürüldü ? —— Siyaset Alemi A_Imanyayı altüst eden son hâdi- telerin kurbanları arasına eski Baş- vekillerden Ceneral Fon Şlayşerle karısı da karıştı. Sabık Başvekil, endisini tevkife gelen bir veya Müteaddit polis memurlarının attık- ı.?" kurşunlara hedef oldu. Hâdisenin Önüne — geçmek istiyen karısı ise, .bu Bırada bir kaza kurşununun isa- Detile yaralandı ve hastaneye gider- ken yolda öldü. Bir zamanlar Alman Başvekâlet Makamını işgal edecek kadar mem- tkette mühim bir mövki sahibi olan | N adam, nasıl oldu da - böyle bir akibate uğradı? Bunun sirrini, bir Fânsız gazetecisinin son zâmanda îaphğl ifşaattan daha iyi öğrenebi- IYoruz, Bu adam ismini ortaya koymuyor. alnız, son zamanlarda Ceneral Fon b Ayşer ve maiyetile sıkı bir temasta “lunduğunu itiraf ediyör, diyor ki: A'I""’"'l'&yı ve binnetice Âyrupayı "Arsan hâdiselerden bir hafta evvel- " Ceneral Fon Şlayşerin itimat Sttiği bir adamla Pariste görüştüm. * Mmemleketin vaziyeti hakkında zi sualler sordum. Bu zat bana, #unları söyledi: EME Ceneral Fon Şlayşer Hitler *crübesinin fiyasko verdiğine kanidir. * bugünlerde kendisinin iktidar Mevkiine gelmesi bir zarurettir. Hit- *rden evvel ve Fon Papen kabinesini Müteakip uğradığı akibete gelince; .c'“"âü Fon Şlayşer Fon Papenin ihanetine kurban gitmiştir. Çünkü o Zaman Başvekil olan Ceneral, Fon piıP*!llle Hitlerin gizli! bir mülâkatını | öirenmiı. Fon Papeni çağırtıp sor« İhuş' — 'Hitlerle görüşmenin — sebebini öğrenebilir miyim? Yoksa arkamdan | kumpas mı kuruyorsunuz? Fon Papen, Ceneralın elini eline almış ve yemin etmiş: — Emin ol ki sana karşı en ufa — bir harekette bulunmam. Bir hafta sonra, Hitlerle birleşen Fon Papen, Fon Şlarşeyl deviriyordu. Bunun sebebi şu İdi; Ceneral Fon Şlayşer, Alman sana- Yilnin fena surette idare edildiğine kaniydi. İstikbalin ise sosyalizme ait Ulunduğuna İman etmişti. Binaen- “leyh ergeç Almanyada sosyalist bir öre teessüs edeceğini düşünür ve Cü değişişin mümkün mertebe gürül- Üsüz olabilmesini teminen vaziyeti Azırlamak - İstiyordu. Ayrıca, Şarki Füusyanın arazi sahibi asillerine ya- Almanya ' Ve Müsavat Hukuk Müsavatı Meselesi Yine Söz Mevzuu Oluyor Paris, 18 ( A.A.) — İngilltere sefi- rinin, Almanya Hariciye Nezaretine, Almanya ile Sovyet Rusya, Baltık memleketleri, Lehistan ve Çekoslo- vakya arasında mütekabil muavenet misaklarına müzaheret eylediğini bile diren teşebbüsü üzerine, Berlin ve Varşovadan henüz müsbet bir cevap gelmemiştir. Buna rağmen İngiliz se- firlerinin Berlin ve Varşovada evvelki gün ve dün yaptıkları mükâlemeler neticesinde — İngiltere — hükümetinin, Lehistan ve bilhassa Almanya hükü- meti tarafından ileri sürülen kaydı ihtiraziler hakkında oldukça sarih malümat topladığı öğrenilmiştir. Al. manya hukuk müsavatı talebinde ısrar etmektedir. Lehistan ise, bu işteen kârlı çıkan Sovyet Rusyanın Lehistan tarafından arzu edilmiyen bir takım menfaatler elde ettiği şeklinde korkulu bir cevap verdiği zannedilmektedir. italya Ne Diyor? Roma 18 (A.A.) — Şark misakına en ziyade lehtar olan İtalyan matbu- atı, Almanyanın bu misaka olan mu- halefetinin önüne geçmek için lâzım gelen delilleri ileri sürmektedirler. Brezilyada Bir İntihap Riyo dö Janeyro, 18 (A.A.) — M. Vargas Brezilya Cümhur Reisliğine intihap edilmiştir. pılmış olan para yardımlarına da muarızdı. Onlari da yere vurmak İsti- yordu. Fon Papen, Ceneral Şlayşerin işte bu fikirlerine muarizdi.» İsmini saklıyan Fransız gazeteci, Fon Şlayşerin adamına sormuş: — Peki, fakat bu arada Ceneral Fon Şlayşerin başına bir felâket ge- / leceğini zannetmez misiniz ? — Aslâ, Hitler öna — döokünmiya cesaret edemez. Halbuki bu sözün üzerinden henüz bir hafta geçmemişti ki Cenerst Fon Şlayşer malüm şekilde hayata gözle- rini yumdu. Fransız gazeteci, bu ifşa- atına şu cümlelerle nihayet veriyor: Fikirlerine iştirak etmediğim Ce- neral Fon Şlayşeri — sulhü kurmak isterken düşmüş bir şehit telâkki ediyor ve hatırası önünde eğiliyorum. dfe Bu ifşaat, Fon Şlayşerin sosyalist- lerle alâkasını ve Fransızlarla temasıni açık bir surette göstermiyor mu? ıııııııı GECGREREEDRERÜNURENGENEERMN N, l Süreyya | Türk - İran Dstluğu İran Hariciye Veziri, Hararetli Alkış- Şehinşah Hz. şehrimizde iken Tahran, 17 ( A.A ) — Dün Hari- ciye Veziri İran Millet Meclisinde Şehinşah Hz. nin Türkiyeye olan se- yahatlerinde kardeş Türk devlet ve milleti tarafından yapılan istikbal ve gösterilen hüsnü kabul hakkında bir nutuk' söyledi. Bu nutuk bütün meb- uslar tarafından hararetli âlkışlarla karşılandı. Derin Misafirlik Muhterem vezir, Şehinşah Hz, nin on beş gün kadar devam edecek olan seyahatlerinin 27 gün sürmesinin se- beplerini anlatmış, bunun Türkiyedö Gazi Hz. nin ve bütün Türk milleti- nin gösterdikleri büyük ve derin mi- safirperverlikten ileri geldiğini söyle- miş, Türkiyede her-sınıf halkın Şe- hinşah Hz.ne karşı fevkalâde bir ihtiram ve tezahüratta bulunduğunu anlatarak şöyle devam etmişlerdir. Riyasız Bir İhtiram — Bü #seyahatte bendeniz ve maiyetişehinşahide bulunmakla müf- tehir olan zevat, ke&maliiftihar va mübahatla gördüler ki kaldimuazzamın fezail ve hasallibergüzideleri ve İran milletinin mazhar olduğu şeref ve büyüklük, dost ve kardeş Türk mil- letini o derece kendine celbettirmiştir ki kendi muazzam ve sevimli reisleri olan Türkiye Reisicümhuru Mustafa Kemal Hz. ne ne derece kemalihuşu ve samimiyetle ve cüz'i bir şaibe ve riya olmaksızın ihtiram ve sitayiş ediyorlarsa İran Şehinşahı Hz. ni dâ ayni aerecede takdis ve sitayiş edi- yorlardı. ( Aferin.. Aferin) sesleri. Ne larla Karşılanan Bir Nutuk Söyledi kadar böyle bir istikbel ve hüsnüka- bulü derhatır etmiyor. Ve şüphesizdir ki, bu muhabbet ve meveddetler Şark milletlerinin tarihlerinde ilelebet payidar olacaktır ( elbette, elbette ) sesleri, Âlâhazreti hümayun Türk milletine karşı alâka — göstererek, onların faaliyet, ciddiyet, himmet ve gayretlerini ve terakki yolunda İler- lemelerini müşahede ederek fevkalâde memnun ve mahzuz oluyorlardı. Halisane Duygular Kemalicesaretle Aarzedebilirim ki aziz. ve necip Türk — milletinin halisane olan bu duyguları, zati Âlâhazreti mülükânenin pâk ve düy« gülu olan kalplerinde yer buluyordu. Ve Âlâhazreti Şehinşahın — onlara karşı olan pederane — muhabbetleri dahi ayni duygunun tesirinden İleri geliyordu. “Ehsente ehsente seslöri,, “— Şehinşah Hz. nin Türkiyâ toprağındaki ikametlerini temdit ey- lemeleri için Gazi Hz. tarafından vukubulan daveti kabul, İzmir, Ça- nakkale ve Marmara denizine seyahat eylemeleri ve İstanbulda birkaç gün fazla kalmaları Şehinşah Hz. nin bu seyahatten son derece razı ve hoşnut kaldıklarına ve Türkiye Reisicümhuru Hz. nin dostluk ve muhaverelerinden memnun ve mesrur olduklarına kâfi bir. delil idi. “Doğrudur doğrudur sesleri, doğrudur ve bittabi bundan başka da olamazdı.,, ikli Dâhi Rels Muhterem vezir, şarkın - iki dahi ( Devamı 13 üncü sayfada ) İFazla Müşkülpesent Davranmayınız ! Senelerce evvel pek yakından tanıdığım bir ailenin iki genç kızı vardı. Hemen hemen ayni yaş- taydık. Çok samimi konuştuğu- muz İçin hislerini ve düşüncelerini pek iyi bilirdim.. O zaman çok müreffeh ve parlak bir vaziyettey- diler. Bu itibarla birçok talipleri vardı. Fakat hayat ve muaşeret kaideleri bugünkü gibi konuşma- lara ve tanışmalara müsait olma- dığı için hemen daima bir sokakta, mesirede, yahut bir eczane salo- nunda — gördükleri bu talipleri beğenmezler, hepsine de bir ku- sur bulurlardı. Çok mağrurdular, yalnız hayat bu yersiz gururun intikamını almakta gecikmedi. Meşrutiyetin ilk senelerindeydi, ailelerinin vaziyetleri birdenbire değişti, kendilerinin de — yaşları büyüdü. Şimdi bu iki arkadaşım, saçlarına çoktan ak düşmüş iki ihtiyar kızdır ve nasipleri de yuva kurmadan köşelerinde sönüp ku- rumaktır. Bu hikâyeyi size niçin anlatı- yorum, bilir misiniz? Postacının getirdiği mektuplar arasında bir genç kızın feryadını işittim ve bu genç İazı eski dostlarımın akı- betlerine namzet gördüm de ondan. Fakat bu defa kabahat genç kızın kendisinde — değil, — ailesindedir. Ebeveynini tanırım, kendilerine bilvasıta tesir yapmıya çalışcağım. * Fikret Beye: Darılmazsanız söyliyeyim; hatti hareketinizi — iki noktasından da yanlış görüyorum. Evvelâ asker- liğini bitirmemiş bir gencin evlen- meyi düşünmesini hatalı bulurum, .sonra da bize hiçbir zaman sami- miyetle dost olması imkânı olmı- yan bir ırka mensüp bir kızla birleşmeyi — düşünmeyi — hatanın şaheseri sayarım. Unutmıya çalı- şınız. Kaldı ki her türlü mülâhaza haricinde muhtelit — izdivaçların nadiren saadet bıraktığı da bir hakikattir efendim. HANIMTEYZE — Istanbul ve ne de İzmir şimdiye — Pf « Milli V& edebi tefrika 55 B Dakikalar geçtikçe, içimd'e Sözyaşlarımın dindiremediği bir Asırga başlıyor. Evime, sana Çekilmenin, bu korkunç hasretin Szabı, daha ilk geceden başlıyor. ayanamıyacak gibi oluyorum. v Ell_(mak' giyinmek, bir gün ev- lîlkl ölen, öldürülen kadının kl—': 'Sina girmek, duvarlarda, kilitli apılardan aşmak, koşmak koş- Mak, sana gelmek istiyorum. Yat“ğln içinden — fırlıyorum. Ayaklarım yere değer değmez : D diyeceğim ? Onların yüzüne e bakacağım ? » düşüncesi, ıa'_'ki canlanmış bir kâbus haya- T gibi karşıma dikiliyor. L Pütün günün değişik ve bek- emıt.“edik hareket dolu vak'a- a 'ile uyuşur gibi olan asıl acım, S1 yaram kanayor artık. ol Senelerce her gece kanayacak ir—a N 6 yara, ağzını açmış, kan, M kusuyor Nesrin. : d Ko'kuyorum. «Kalkayım, gi- “Yim, kaçayım, dayanamam... Mebrure Sami ÇÖL GİBİ ü 19-7 -934 aylarca uzak kal- le günlerce yÜĞEei - gitmeliyim ! » mıya dayanamam, diyorum. yElimi etekliğime uzatır uzat- maz, birden babanı sanki karşıma dikilmiş, suratıma tükürüyormuş bakarken görüyorum. Korku?orum Nesrin. Utanıyorum. Kendimden iğreniyorum. Anlatılmaz, karma karışık hisler içinde çırpınıyorum. Kocam karısına, sen anacığına, Necdet İpek ablasına aşlıyor, hepiniz - öldü diye ona ağlıyor- sunuz. ; Gelip de size: € idim. Ölmedim, işte g'elf!ım! İ demeğe ne kendimi ne sizi ne de o öldü sanılan temiz hatırayı orum . | klyaBuiı:lvan geliyor kiı. n Vğrsınlaf 3lü olasınlar.. ocamı gnlğğrıîüîğniagılâsalttı.. demek bu il bir insan için evlâ- gşı:ıe,cîv::izbarkını unutacak kadar den geçti. » düşünce_n, ı:ğîııc::iı:ıîtan elbette ki bu dı_ “Ben kahpelikte ' 1 Sonra karşımda sen dikiliyor- sun. Boynunu bükmüş, yüzüme ba- kıyorsun: * Anne, hani ben_im çıngıraklı kuklam? — Neredesin? Nereye gittin? Neye gelmedin?,, Diye ağlıyorsun. O vakit te “ Ne olursa olsun kaçıp seni bağrıma bastırmıya gelmak, koşmak» istiyorum. Sen küçücüksün. Elbette ki bana, ne ömrümün o kara gecesini, ne de kirlenen bir varlığın hesabını soracaksın. Kollarını boynuma atacak, «Annem geldi... Geldi işte benim annemi, diye sade sevinecek, sade güleceksin. Bu düşünce, bütün öteki his- lerimi, korkularımı yener - gibi oluyor. Etekliğime sarılıyorum. Çoraplarımı ayaklarıma geçiriyo- rum. Titriye titriye, bir hastalık buhranı sayıklaması geçirir gibi: “ Geliyorum Nesrin... Geliyo- rum!,, diye söyleniyorum. Odadan kendimi atar Aatmaz, karşıma babanın hayali — dikiliyor. Bir görsen.. görmene imkân olsa, zaten bütün ömrümce çekindiğim bu insandan nasıl korkuyorum Nesrin. Nasıl utanıyorum, Sonra bu hayal yetmiyormuş gibi, bir- den beynimin — büklümlerinden, gözlerimin içine başka bir yüz, gözleri apaçık kalmış korku dolu bir yüz, babamın ölü yüzü vuru- yor. Sanki o gözler bile: “Benim kızım öldü... Sen benim kizim değilsin... Gidip öleni kirletme... Pisliğini ta bize kadar sıçrata- caksın... Otur oturduğun yerde... Sen Nazansın artık, hastabakıcı Nazan!,, diyor. Koğuşların kapıları açık. Hafif hafif nefes sesleri geliyor. Sofa- dayım. Tavandaki elektriğin sade gece lâmbası, sönük sönük yanı- yor. Burada hasır koltuklarla bir de masa var. Yere oturuveri- yorum ben. İki elim çenemde, sallanıyorum. Seccadelerinin Üüs- tünde dua okuyan, tesbih çeken- ler gibi, iki diz üstü, sallanıyorum. Boğmacalı yavrucak öksürü- yor.. Sanki bu öksürük — etrafa bulaşmış gibi bir iki çocuk daha kesik kesik öksürüyor... O aralık bir ses: — Annel.. Anneciğiml.. Diyaor. Yerimden fırlıyorum. — Sanki çağıran senmişsin gibi, deli deli etrafıma bakınıyorum. Bir somya gıcırdıyor. bir çocuk sesi dertli dertli: — AÂnne! diye çağırıyor. Bu sessağ taraftaki koğuştan geliyor. Küçük sıtmalı Zehranın yattığı yerden... Uyku sersemi insanlar gibi, oraya buraya ken- dimi çarpa çarpa gidiyorum. Yarı aydınlığın - içinde, ona | Yine T Dam ——— — sokulup, — yakından bakıyorum. Yorganın Üstünden atmış, çatlak kavruk dudaklarını emiyor. Elimi alnına koyuyorum. Saçlarını okşa- yorum. Terini siliyorum, üstünü örtüyerum. — Gözlerini - aralıyor, yüzüme gülümser gibi oluyor: — AÂpnne su ver.. diyor. Dudacıklarını aralıyor, dişleri ata ata, bardağını tutmaya çalışı- yor, sonra da eli elimde, sade “anne,, lerini duyduğum bir şeyler - söylüyor. Alnına ıslak bez koyuyorum, Yüzünü — sıvalıyorum. — Yatağına oturuyorum. O sakinleşip uyuyor Nesrin, ben de genin başucunda olacak yerde, Çanakkalenin isimsiz kahramanlarından — birinin — bu yetimini okşaya okşaya öle öle ağlıyor.. yanımdaki beyaz, hare- ketsiz yatakların birinde sanki apaçık gözleri ile babamın ölüsü yatıyormuş gibi, ürpererek : — Peki beybaba, peki... Na- zan'ım. — hastabakıcı Nazan'ım artık, ben, Kızın öldül diyorum. * İşte Nesrin, annen böylece bir türlü unutmak şıfasına erişemeden, hatırlama acıları tükenmeden asıl varlığı hep seni arıyan, seni öle- siye özliyen kadın olarak kaldığı halde, dışını hemşire Nazanın ka- hıbı ile örttü. (Arkası var)