19 Mart 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

19 Mart 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bunun içindir ki bugün modem has- tahanelerin başlıca (vasıflarından biri de bünyelerinde yardımcı hemşire okul ları bulundurmalarıdır. Böylece, yar- dımcı hemşire, uygulama içinde bütün imkânlardan faydalanarak (o yetişebil- mektedir.. Ankara Yüksek İhtisas Hastahane- sinde yetişen yardımcı hemşire aday- larına meslek derslerini doktorlarla hemşireler, kültür derslerini ise Mili! Eğitim Bakanlığından gönderilen öğ- retmenler vermektedirler. o Öğrenciler ayrıca 240 lira maaş almaktadırlar. Yüksek İhtisas Hastahanesinin hâ- len 33 öğrencisi vardır. Moda Kadın vâri saç 1965 modası, birbirine zıt iki saç mo- delini aynı şekilde tutmuş görün- mektedir. Birinci saç modeli uzun ve buklelerle toplanmış, çok kadınvâri bir modeldir. Mankenler, akşam için, daha çok, süslü elbiselerle bu modeli tercih etmektedirler. Biraz dökük manzaralı olan bu saç daha ziyade romantiktir ve romantik, hafif, ince ve şeffaf elbi- selerle çok iyi gitmektedir. İkinci model ise bunun tam zıddı - meyi tercih ettiklerini meydana çıkar- mış durumdadır. Bu bakımdan, kadın- vâri saç modeli çok daha şanslı görül- mektedir. (AKİS: 186) AKİS, 19 MART 1965 Gerçeklerimiz ve Politikacılarımız Yatağımız sıcak, çocuklarımız kahvaltı sofrasında mutlu, işimiz iş de olsa, günlerdenberi her sabah içimiz kanaya kanaya uyanıyoruz. Bizi mutlu dünyamızdan ayıran şey, bir sabah, gazetemizde bulduğumuz bir çocuk resmi oldu: İri iri gözleri vardı, ağlıyordu, ağzı ıstırapla bükülmüş, minimi ni kolları uzaklardan bize doğru uzanmıştı, yardım istiyordu. Ölecekti, ölüme mahkümdu. Belki yaşar ve boynunu kızamık tırpanından kurtarır umuduyla, anası babası onu ahıra kapamışlardı. Gözlerindeki şey yalnız korku, yalnız ıstırap, yalnız yaşama isteği de değildi. Bu bakışlarda, kendi- sine bakan her mutlu insanı utandıran birşey vardı. Aslında, Türkiyenin doğusunda yüzlerle çocuğun ölümüne sebep olan şey ne kızamıktır, ne de karakış. Açlık, sefalet ve cehalet elele vermiş ve bu sonucu doğurmuştur. Birçok köylerimizde insanlarımız yer altında, in- lerde yaşarlar, birbirlerine sarılarak ısınırlar. Hastalıklara karşı tek korun ma çareleri muskadır, hacıdır, hocadır, üstelik de açtırlar ama, Allahtan, miğdeleri küçülmüş, açlığa alışmıştır. Bir fevkalâde hal, bir salgın olma- dıkça bu küçülmüş miğdelerle yaşamakta devam ederler. Bir sabah gazetelerde gördüğümüz iç ürpertici resimler, aynadaki hali- mizin ta kendisidir! İkinci kara tablo, Zonguldak olaylarını aksettiren fotoğraflardır. İsçi- lerin haklı olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü kendilirine hakla- rını verecek olan düzen dışında hareket etmiş bulunuyorlar. Ama yöneti- cilerin, sorumluların suçu bence daha da büyük. İşçileri anlıyamadıkları, onlara meseleleri anlatamadıkları ve nihayet bütün bu anlaşmazlığı "ateş" le bastırmak istedikleri için suçludurlar. Günde on lira kazanmak için her an hayatlarını tehlikeye atan, ocaklarda her an ölümle karşıkarşıya bulu- nan işçilerin meseleleri, davranışlarının sebepleri üzerinde durmak, onlara içten yaklaşmak gerekirdi. Doğudaki çocuk faciasını gazetelerden izlerken, nedense hep, Senato kürsüsünden sarfedilen bir sözü hatırladım: Nüfus Plânlaması Kanun Ta- sarısı görüşülürken, sayın. Tahsin Banguoğlu. "Ben, bir çocuk katliâmı mânasına gelen bu kanuna oyumu vermem!" demişti. Oysaki bu kanunun amacı, açlığın sefaletin, çaresizliğin sebebiyet yerdiği çocuk katliâmına bi- razcık olsun son verebilmek ve aileleri bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaya yöneltmekti. Gerçi ekonomik ve sosyal meseleler derinlemesine ele alınmadıça, köyün eğitimi, topraksızın derdi halledilmedikçe ve halâ ma- gara hayatı yaşıyan vatandaşımız medeniyet ışığına kavuşturulmadıkça, Nüfus Plânlaması Kanununun, bu yönden, fevkalâde başarılı olup, bütün meseleleri halledeceğini düşünmek elbette ki mümkün değildir. Ama de- gerli politikacımızın, bunun yardımcı bir unsur olduğunu ve çocuk katliâ- biyatına girişirken daha gerçekçi olması gerekirdi. Asıl çocuk katliâmı dün cereyan eden olaylardır ve bunun sorumluluğu da hepimizin omuzların- dadır. Zonguldak olaylarını da şimdi birçok politikacılar komünist işi veya zamansız tanılan işçi haklarının sonucu olarak damgalıyorlar ve zor kulla- narak bu meseleyi halledeceklerini ileri sürüyorlar. Şu gerçeği unutma- mak gerekir ki son Zonguldak olayları toplu sözleşme düzeni dışında bir hareket, bir, isyandır. Eğer bugüne kadar işçilere hakları tanınmamış ol- saydı, Türkiyede böyle olaylarla ak sık karşılaşmak her zaman mümkün- dü. Sık sık bizi bu yola iten ekonomik ve sosyal şartlanmızdır. Politikacı- larımızın kendi kendilerini aldatmamaları ve gerçeklerin içine be şarttır. Gerçi bütün meseleleri bir anda düzeltecek bir sihirli değnek mev- cut değildir ama, "zihniyet" burada çok önemlidir ve birinci de ele rol oynayacaktır. Jale CANDAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: