19 Mart 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

19 Mart 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sanat SANAT KRİTİĞİ Öztürkçesi ile eleştiricinin sanat hayatındaki yeri her kezletmeler im olumsuz yönünü na karşı, sanatçıya yol göstermese dahi -ki gerçek sanat- çının yolunu aydınlatan tek unsur, kendi dehâsıdır-, hi s ci u ruyucusu bulunan kişinin veya ço r bir çevrenin zevk- leri idi. Sonradan, sanatçının çerezi genişledikçe, özgür- lüğü ile birlikte eleştirici çapı ve alanı da büyüdü ve çe- şitlendi. Basının doğuşundan önceki eleştiri ağızdan ağı- za yapılıyor, bu yüzden "anonim" bir karakter taşıyordu. ha i eleştiriler ise çok dar bir çevrede kal- makta idi: Bu sebepten, eleştirici ne derece meslekten ea olsun, yapılan iş geniş kütleye varamıyor, "ama- * kalıyordu. Gazetelerin ortaya ç ması, havadisten leşe geçmek suretiyle -bilhassa 18. yüzyıldan sonra- i bir mesleği, "profesyonel eleştirici" tipini yaratmış Eleştirici (Kritik) nedir? Yunancadan gelen kritik kelimesi bir anlamda "hüküm veren" demektir. Sanat kritiği, sanat olayları ve sa- natçı hakkında hüküm veren kişi bir çeşit yargıçtır. Onun ne olduğunu anlamak için, bir genelleme yaparak, daha somut bir örnekle, yargıcın niteliklerini araştıralım: 1 — Hüküm vereceği konunun kanunlarını iyi bilmek n h 2 — Mutlak olarak tarafsız bulunmak, NN üküm sahibi olmamak ve kişisel duygulara kapılmamak 3 — Kişilik, sağduyu ve keskin görüş sliği olmak 4 yıkmayı değil, — Hüküm verirken düzeltmeyi dü- şünmek, kabahati cezalandırırken kişiyi harcamamak 5 — Olayların bütün şartlarını iyi tespit etmek ve ona göre hüküm vermek 6 — Herkeste emniyt duygusu uyandırmak ve karar- ların âdilliği hususunda şüphe uyandırmamak. Yargıç ile eleştirici arasında prensipte tek o büyül fark şudur: Olaylar yargıç katma bir olumsuzluk ilini ile gelir. Yargılamanın sonu ya ceza, yada beraattir. Yargıç iyi ve olumlu davranışları için kimseyi mükâfat- landıramaz. Eleştirici ise, kötü sonuçları kalemi ve kamu oyundaki etkisi ile mahküm ettiği gibi, iyi sonuçları aynı yolla mükâfatlandırır. Bundan dolayı eleştiricinin sorum- luluğu daha da büyüktür. Hatta olumlu bir olayın kar- şısında susması dahi. o olay için bir çeşit e . olur. Bu sebepten, gerçek bir eleştiricinin ödevi -çok d. yanlış anlaşıldığı gibi- (yalnız olumsuz olayları ei, olumlu olayları da değerlendirmektir. Burada asıl öi li husus, eleştiricinin davranışıdır. Dostların, yakınların kusurlarını türlü bahanelerle maskelemek bu kusurlara süslü kılıflar giydirmek, bu kusurları asılsız .özür örtü- meslek dürüstlüğüne ne derece aykırı ise, sapla ayları dğerlendirmemek ususları büyütmek, teferruattaki yanlışları esas yapmak da ayni derecede e ll Yazımızın baş- lığını taşıyan "Kritik ve Sanat Namusu" konusunun ağır lık merkezi buradadır. Gayet tabiidir. ki, elekştirici de insani en alardan tamamen arınmış olamaz. Samimi ve dür olduğu, hiç bir peşin hesap gözetmediği, ya nuldığını alan bunu kişisel bir onur meselesi yap- ayıp, ne pahasına olursa olsun düzelttiği takdirde onun meslek kişiliği ve namusu hiç bir zaman zedelenmez. Ak- sine hareket ederse, durumu er-geç anhyacak olan m oyundaki bütün itibarı yol dedikleriain hiç etkisi kalmaz, sözüne inanılmaz olur. Kısacası kendi kendini yok eder. Çeşitli sanatlar karsısında eleştirici Plâstik ve edebi sanatlarla fonetik sanatlar karşısına- eleştiricinin durumu başkadır. Birinciler "saiik"tir, yaratılmış olan eserler -resim, heykel ve. edebiyat eseri - kalıcıdır. Eleştirici yargısını pekiştirmek için zamanı is- tediği gibi kullanmak imkânına sahiptir. icra sanatla değildir. Eser belirli zaman içinde akıp gider. Eleştirici bu sürede izlenimlerini tespit etmek ve sonuçlar çıkar- ak zorundadır. İcra tekrar edilse bile tam olarak bir- birinin aynı olamıyacağı için sonuçlar da ayi Köl kaydı işini çeşitli sebeplerden dolayı hiç dikkate mak gerek-. Bir başka ayrıntı da şudur: İlk grupa giren sanatlar aracısızdır. Herkes eserle karşıkarşıyadır, kim- senin yorumuna- ihtiyaç yoktur. Fonetik sanatlarda ise eserler ancak bir icracının aracılığı ile canlanır ve hayat kazanır. İsteyen, bir tiyatro eserini okuyarak bir dereceye kadar kafasında canlandırabilir. Ama müzikte bir par- tisyonu okuyup anlamak için onun yaratıcısına yakın meslek, bilgi ve kudretine, sahip olmak gerekir. Her insan imkâna sahip olamıyacağı için, müzik eleştiricisini önemi ve sorumluluğu daha da önem kazanmaktadır Yaratıcı sanatçı karşısında eleştirici Eski ve klâsik olmuş eserler hakkında artık o derece “Standard*" yargılara varılmıştır ki, bunlar için -kişisel izlenimler dışında- yeni bir şeyler bulmak ve söylemek âdeta imkânsız olmuştur. Yeni eserlere gelince, karşı- mıza iki tip yaratıcı çıkar: Çağının kaide ve üslübu ile eser yazan, bu kaideleri parçalayıp yeni bir üslup geti- ren. Birincilere ait yargılamaya varmak nisbeten kolaydır. Zira ayni tarzdaki benzerleri ile mukayese yapmak im- kânı mevcuttur. Asıl, büyük yaratıcı olan ikinci tip kar- şısında eleştiricinin durumu zorlaşır ve sorumluluğu bü- yür. Yanılmıyorsam, George Sand, "Dehâyı anlıyacak AKİS, 19 MART 1965

Bu sayıdan diğer sayfalar: