25 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ka 25 Şubat li ll SON POSTA — ÂBPULHAMİDİN. “Taymıs,, Gazetesı, Benı İngılız Düşmanı Olarak İlân Etti İnsanlar, Boğazlaşmaktan—Ne Va_kitMVazgeç;cekler... SAKLI — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 241 — 16 Mart 1917 Rus ihtilâli, Abdülhamide yeni bir >ndişe ve meşguliyet serma-- yesi oldu. — Çar istifa etmiş.. Yerine veliaht geçmiş.. Demek ki bu üşte, ( Gran Dük ) lerin parmağı var.. Çünki veliaht, daha çocuk- r... Maamafih Rusya, | monar- şik) bir hükümettir. İsyanı çabuk bastırır, zannederim. Şayet ihtilâl bastırılamayıp ta hükümet asile- ıı'in eline — düşerse, -o zaman 'Rusya tamamen dağılır.. Biz, bu >meseleye çok ehemmiyet verme- liyiz. İsyan edenler, sulh istiyor- larmış. İşte bu, calibi dikkattir. Bence Çar meselesi, ikinci derecede kalır. Millet, esasen ötedenberi Çardan — memnun değillerdi. Zaten Çar; tam akıllı bir adam değildir. Veliaht iken Japonyaya gitmiş, orada başına bir kılıç darbesi yemiş. Ondan sonra sersem kalmıştı. Bunun için onun harekâtını beğenmi- yenler çoktur. - (93) muharebe- sinde babası olan imparatorla Ayastafanosa gelmişlerdi. Ora- da hastalanmış. Amcası (Gran dük Nikola) da almış bana ge- .tirmişti. Birkaç gün bende misa- fir kaldı. Tebdilhava etti. Ken- disini o zamandan tanırım. Uzun boylu, zayıf, sarışın ve yakışıklı bir çocuktu... İmparator olduktan sonra milletini hiç memnun ede- medi. Bakalım, şimdi vaziyet ne olacak. Herhalde üç, içinde vaziyet belli olur. Dedi. 19 Mart 917 Abdülhamit, bugün yine vücu- dunda bir kırıklık ve hafif bir ateş- le kalktı. Nabızlarında sürat ve bo- ğazında da bir kuruluk hissedi- yor. Bugün de: — Sakın Boğaz veremi olma- yım?.. Diye düşünüyor.. İki aspirin aldı. Öğleye doğru rahatlaştı. x Abdülhamit, Rus ihtilâli me- selesini büyük bir ehemmiyetle takip ediyor. Biribirini cerheden telgraflardan sinirleşiyor.. En - zi- yade merak ettiği nokta; Çarın akıbeti... - 23 mart 927 Bugün gazeteleri okkur okumaz kaldırdı attı: — Dünya, ateş içinde yanı:- yor. Bilmem ki, insanlar biribirini boğazlamaktan — ne zaman vaz- geçecek... Dedikten sonra bedbin bir tavır alarak sözüne devam etti: — Rusya ahvali, pek fenâ ve pek müphem... Hakikat anlaşı- İamadı. Sulhmu istiyorlar; yoksa sadece Çarımı — istemi- Yorlar. Her halde bu. mesele sulh lehinde olsa gerek, şimdi İngiliz- ler, kim bilir nekadar içindedir. — YA BBK A mekmdi Abdülhamit, ne zaman İngi- lizlerden bahsetse, lara ait bir mesele anlatır. gün de şunu anlattı: — Bağdat şimendifer hattı- nın imtiyazını Almanlara vermiş- tik. İngilizler, © —— hazmedeme- diler. Derhal ! vüracaat etti- ler, İsparta € laşarak başka bir tarik ile Laydata —müntehi olmak üzere ikinci bir hat yap- mayı teklif ettiler. Baktım, bizim Bu:- mülkümüz iki — devlete — açık bir rekabet sahası olacak. Ben bu teklifi kabul — etme- dim... Fakat İngilizler malüm ya inatçı herifler. ne yapmış- lar, Babiali ile birçok ricali bu işe razı etmişler. Ederlerya.. Para kuvveti bu... Bir de baktım ki ozamana kadar İngilizlerin aley- hinde bulunanlar, bir denbire İn- gilizlere taraftar oldular. Varsa İngilizler, yoksa İngilizler... Her gün İngilizlerin methüsenasını din- lemekten taciz oldum. En niha- yeti hepsine de açıkça cevap verdim: — Bu iş olamaz. Dedim, kestirip attırdım.. İşi, burada da bırakmadım. İngilizle- rin — ayağını — memleketimizden kırıp — çıkarmak için Yafa - Kudüs hattını da üç yüz bin muhakkak on- | Tira gibi fahiş bir fiatle İngi- lizlerden satın aldırdım. Hicaz şimendifer hattımmı da bu suretle serbest bıraktım. Bunun üzerine İngiliz gazcteleri bana şiddetli bir hücumda bulundular. ( Tay- mis) ve saire gibi ; azeteler, beni bir — İngiliz nuşri-.—anı olmak üzere ilân ettiler.. İşte bakınız, bütün — deciklerim, geldi — çık- Hi / *hügilizlerin - bitim — bale kımızda hnekadar fena fikir besledikleri tamamen anlaşıldı... Fakat zarar yok. İnşallah, bize verdikleri zarar, bu kadarla ka- hr. Yakında hayırlısı ile şu be- lâlardan kurtuluruz.. Ne yapa- yım ?.. Elimden — hbaşka — birşey gelmiyor. Yalnız, duüa... (Arzası var) rSinem a Ve Tiyatrotar ALKAZAR — Evvelâllah : ALEMDAR —Amira! Bird, Bütün Hayat ARTISTİK — Mm, Dubarri ASRİ — Aşk aoğrunda cısus LLHAMRA — Kongre eğleniyor ETUVAL — Göl Cehennemi GLORYA — Müstafa HLÂL — Kanlı venedik KEMAL B. — Volga sahillerinde MAJİK * — Alev şarkısı MebLiK — Ağzımdan değil MALLİ — Dul Nişanlı OrERA — Aya âşik ŞİK — Parisli Kahveci Kadıköy Süreyya — Amerikah bakireler USKÜDAR HALS — Kızli Raks İ Resminizi beş gün telâş x Bıze G nderiniz, * Size Tabıatınızı Sö lıyelım İçli ve alıngan- dir. — Uluorta , D konuşmaz,ser- ' best hareket- lerde — bulun- maz, daha zi- yade — saygılı ve çekingen- dir. Elbisesi- nin temizliğine ve intizamına dikkat — eder hüsnü istimâl etmesini bilir. Teş- vike kapılmaz, çabuk ahbap ol- maz, sokulganlık ve lâubalilik göstermez. Müsrif degildir. İğbi- rarını çabuk unutmaz. Başkala- rına minnet etmekte istiğna gös- terir, 78 SEMİHA H. ; E5 77 JULİA H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Süse, şıklığa ve zarafete ve moda cereyanlarına iptilâsı vardır. Ev işlerile yoruk- mak istemez, dilediği gibi ser- best bulunmak ister, sinemayi sever, aleyhinde dedikodu yapil- masına tahammül edemez, şahsıni alâkadar eden mesailde hassasi- yet gösterir. Hasis değildir, cö- mertliğe mütemayildir. Yüzüne gülenlere karşı menfaatlarını esir- gemez, uysallık gösterir. Methe- dilmekten fazla haz duyar. Ça- buk gücenir ve barışır. Fotoğraf Tahlil Kupanunu | VinciSayfamızda bulacaksınız. 83 SABRİ NECIP Bi : Acul ve alıngandır. Menfaatlerini ihmal etmez, muamelesinde m ü şkülpesent değildir. Elbi- sesine dikkat ıiysallık gös- terir, Mücade- le ve dedika- edecek — hallerden Ti l Si öree İel vg. Y 4 düyu — davet muçteniplir. 85 Çekingen ve daha ziyade mahç uptur, m Üşkülpesent HÜSEYİN B. : lucu degıldır Iamaz Hey. Şeyİ izzeti ne- fis — meselesi yapmaz, mü- cadele ve mü- nakaşadan ziyade anlaşmıya mü- temayildir. 82 MÜKERREM H.: ( Fotoğra: fıisın dercini istemiyor) Zeki, ne- şeli ve — alaycıdır. Arkada.;ları tarafından daima sevilir, Kani sıcaktır, muhit ve muhatabını sıkmaz, süsü fazla sever, moda cereyanlarına tabi olmak ister. Bazan hırçın ve tok sözlü olur. Şakaları — batmaz, — rüfekasına yaptığı muziplikler hoşa gider. e ei < n UA a Ru eder. Zevahire ve küsur bu- Birdenbire par- Yazıhaneden sana işaretle sordum. Sait Bey, çoktan gelmiş ve yazı yazıyor- muş... Doğruca odama girdim. Şapkamı ve ceketimi çıkardık- tan sonra bütün öfkemi makine- den çıkarmak için masama yer- leşiyordum. Birdenbire Sait Bey seslendi: — Kevser Hanım.. Hiç duymamazlığa geldim. — Kevser Hanım.. Bu sefer, okadar yüksek bir sesle çağırmıştı ki, duymamak kabil olamazdı.. Çatkın bir çehre ile kapıyı açtım: — Buyurunuz efendim. Dedim. O, benim bu vaziye- timden bozularak sordu: — İçeri buyursanıza canım... Ne o, sizi bir tuhaf görüyorum. Akşamdan karar vermiştim. Bu- gün onu her halde biraz hırpa- hyacaktım. Yavaş yavaş yürüdüm. Masasının önünde durdum. — Buyurunuz efendim. Em- rinizi bekliyorum. — Allah, Allah.. Bu, ne res- mıyet iki gözüm. — Rica ederim Beyefendi.. Bu resmiyeti ihlâl etmeyiniz. O, gittikçe şaşırıyor. Ve hiç bir şey anlıyamadığını gösteri- yordu: — Tuhaf şey.. Vallahi tuhaf Şey... “Acaba yine bir şey mi oldu.. Yoksa, yine birisi bir şey mi söyledir. — Hayır.. Kim ne söyliye- cek.. Herkesin işi gücü yok ta benim gibi bir daktilo parçasile mi uğaraşacak. — Hayır, hayır.. Sizde birşey var., Allah aşkına söyleyiniz... — Ben ne söyleyim Beyefen- di.. Siz dün akşam okadar kişi- nin içinde bana — karşı, benim yüzüme karşı söyliyeceğiniz sözü söylediniz... Ben kendimi, Sait Beyin nişanlısı biliyordum. Me- ğerse, öyle değilmiş.. Ben daha hâlâ, müteahhit Sait Beyefendi- nin daktilosu imişim.. Mâdamki öyleyim. —Mevkimi - bilmeliyim. Bir daktilo, efendisinin karşısında nasıl vaziyet —alırsa, — ben de öyle hareket etmeliyim... Sait Bey, kıpkırmızı — oldu. Yerinden sıçrayarak elini alnına vurdu; — Anladım., Anladım.. niçin darıldığınızı, — şimdi — anladım... Fakat kuzucuğum! Durda sebs- bini anlatayım. — Malümya, biz Anadoluluyuz.. Herkesin önünde bir kadına ( karım ) yahut ( ni- şanlım ) demeye utanırız. — Pek âlâ bugün utandınız., Yarın ne yapacaksınız ?.. Sait Bey, yavaş yavaş yanı- ma geldi. Cilveleşmek ihtiyacını duyan bir köylü neşesile ellerini açarak: — Âlışırız, iki gözüm.. Ona da alışırız... Ah sizin bu İstan- bulunuz, insamı nelere alıştır. mı- yor ki... Bir adım geri çekildim. O- nun ellerinin ellerime temas et- mesine meydan vermedim. — O, şimdi de bedbaht bir âşık pozu ile boş kalan ellerini yanına dü- şürüp boynunu bükerek: -— Canım, niye böyle kaçı- girerken Ha- | Kati SA Yazan: ” Sakir yorsunuz.. Şükür Alla — ne var ki,. Artık nışanlı değil — iyiz?.. — Evvelce de söyle n Sait Bey... — Nışanlı demek, nikâhlı demek değildir. Zaman.na kadar sabredeceksiniz. — Sabur, sabur amma.. Gali- ba sonu da kabır.. Kapı vuruldu. — Me Asebeci, elinde birçok hesap p. ulalarile girdi. Ben de odama — geçtim. Allah razı olsun — mubasebeci- den... 4 Eylül 1918 Öğle yemeği için kapıda Hasanla konüşuyordum. — Kapı açıldı. İçeri perişan kıy fetli bir adam girdi. — ( Yozgat ) li — müteahhit Sait Efendinin yazıhan si bura mı7.. Diye sordu. Hasan, bu adamı — derhal tanıdı : — Oo, Ahmet — çavuş hoş geldin. Diye elini uzattı... —Aydınlık- tan birdenbire — karan! <1 giren ÂAhmet çavuş, Hasanı t- uyama- mıştı. Dikkatle yüzüne baktıktan sonra : — Ulan Hasan, sen misin? Demek hâlâ onun ya undasın ha.. kendisi nerede?.. Hasan, sağ elinin — şehadet parmağını dudağının üstüne bas- tırıp Ahmet — çavuşun kulağına eğilerek : — Burada.. burada amma.. hele dur haber vereyim. Âhmet çavuş, Hasasın bu hareketlerini ve ne demek iste- diğini — anlıyamadı. — Saf bir tavırla : — Nesini haber vereceksin ulan.. Haçtan gelmiyorum ya.. Nerede — oturuyor, sen onü söyle, Hasan, izahat verdi: — Burada âdet böyle Ah- met çavuş... ÖOna sormadan oda- sına yabancı girmez. ÂAhmet çavuş, ellerini biribi- rine vurarak — başını iki tarafa salladı : — Hasbinallahi — vekil... Ne olmuş bu herif sanki.. Kayma- kam mı olmuş.. Vali mi olmuş.. Daha dün... h Ahmet çavuşun perc!e perdo yükselen — sesini kestirmek için Hasan, elini ağzına tutarak: — Hele sus.. Hele sux... Dedi ve Sait Beyin odasına girdi. Vücudum, — buz — kesilmişti. Ahmet çavuşa sordum : — Sait Beyi — ne yapacak- tınız ?, O, saf ve mağruür - bir tavırla beni yukarıdan aşağı süzdü: — Heç.. Biraz işim var.... Dedi. Hasan, Sait Beyin oda- sından çıktı. Ellerini oğuştura, oğuştura — Ahmet çavuşa yak- laştı: — Şimdi içerde, — komsiyon var.. Başka birgün — gelirsin. Mahsus selâm ediyor. ÂAhmet çavuş, birdenbire göğredi: — Selâmı onun olsun, vlan.. Ben komsiyon, momsiyon tanı- miyorurs Onun odası bura mı7.. A Arkasmı var ) DEC.4 n W z i. e TAÇE M

Bu sayıdan diğer sayfalar: