Kadın — Seni seviyorum. Erkek — Hay kâfir hay.. Dün maaş aldığımızı gazetelerde oku- dun değil mi? e Asri Mani Mendilim tutankamun, Gezerim salon salon! Ben cazbant bulamazsam, Çalariım gramofonl, x * Çarliston, hey çarliston, Ne güzel şey çarleston! Hanım fokstrot sever, Oynuyor bey çarlistonl. X4 Sevgilim pek sempatik, Ayaklarında patik! Ben bir “ Jigolo ,, buldum; Begayet antipatik! SAKSOFON İlk Misafir Faik Bey geveze bir adamdı. Samiye Hanımı ziyarete gitti, ağız açtırmadan bir sürü 1lâf göyledi, nihayet dedi ki: — Hanımfendi, çok yorgun görünüyorsunuz. Galiba benden evvel de birçok — münasebetsiz misafirleriniz vardı, — sizi tıraş ettiler. Samiye Hanım: — Hayır, dedi, beni ziyaret eden ilk misafirim sizsiniz ! Haber verdi bunu ajans “ Venizelos ,, almış avans! İngilizden para çekmiş, Aklım, fikrim darjandadır, Nişanlanmak istiyorum: Pahalıdır fakat alyans! Bu zamanda asri beyler Kızlar gibi sürer esans! Ceplerde bir santim yok Ediyorlar barlarda dans! On saatlik bir konferans Ü Hey, Allahım bu nasıl şans! Deme bana: “ Keskö tü pans?,,, # Selim Sırrı ,, yine vermiş ı Bunu duyan bir ecnebi Bıkıp demiş: “ Mösyö; silans!. ,, Halkı sardı poker derdi: Herkes oynar birkaç seans! Duyduğumuz yalnız budur Floş.. kare.. blöf.. relans! “ Ayten Bey ,, den bıktık artık, Ne züpbesin, hey ekselans! Çok yoruldum, yazı yazmam; Yapacağım biraz vakans! Bana güzel bir kız lâzım; İster Fatma, ister Hortans! Benim gibi bir şaire Hürmetle yap bir reverans!.. Mumaileyk Yalovaya Giderken.. Yazın Köprüde duruyordum. Bizim Tacettine rastgeldim. Ya- nında karısı ve kaynanası vardı. — Nereye böyle? diye sor- dum. — Yalovaya, dedi. — Karını ve kaynananı da beraber götürüyorsue ha? — Evet. Kaynanam daima: * Ah şu Yalovayı bir kerre gös- sem de ölsem! , der, durur da ondan. Esmer Mi Sarışın Mı? Şakir Bey el falına baktırı- w yordu: — Evlenecek miyim? diye sordu. Falcı tasdik etti: — Muhakkak evleneceksiniz. — Zengin bir kadınla mı? HİKÂYE — Hayır. — Kız mı, dul mu? — Dul. — Esmer mi, sarışın mı? — Öbelli olmaz, giyeceği şapkanın rengine göre değişir. -— ——— A — -— —— _L ; * — Nereye böyle, etrafa ne bakınıyorsunuz? — Yolda, karımla aramda ihtilâf çıktı. Rahatça kavga edecek bir yer arıyoruz, Pat — — ulörediy bf Fotoğraf Neclâ âşık oldu. Fakat bir fotoğrafiye âşık. Divanyolundan gidiyordu, bir fotografçının camında, saçla- rı, arkaya taranmış, bir gencin resmini gördü, bayıldı, kalbin- den vuruldu. Evet, Neclâ, bu gence haya- len âşık olmuştu. Aylarca, - sokakta — gördüğü her gence “Acaba o mu?7,, diye baktı. Fakat o değildi, hiçbiri o değildi. — Onun abanoz gibi siyah, ayna gibi parlak,ipek gibi yumuşak saç- ları vardı; onun buruşuksuz, sivil- cesiz, dümdüz ve tertemiz bir teni vardı; onun şık bir ceketi, | iyi bağlanmış zarif bir boyun bağı vardı. Neclâ sokakta buna benzer adam göremiyordu. Arkadaşları Neclânın halinde- ki değişikliği sezdiler. Biri bağırmıştı: — Ayol bu, Necdet. Ben onu taniyorum. Sana takdim edeyim, Neclâ sevincinden uyku uyuya- madı. * Bir gün Necdeti Neclâya ta- nıttılar. Genç kız ilk görüşte, kendi kendine:“Hayır,bu o değil|,,dedi. , Hayır, hayır, hayır. Bu Necdetin saçları kirpi diken gibi gert, kaba, dimdik. Bu Necdetin yüzü çil, sivilce dolu. Yanakları buru- şuk. Bu Necdetin üstünde yakası yağlı bir caket, eski ve fena bağlanmış bir boyunbağı var. Neclâ bozuldu, Şşaşaladı, ke- keledi: — Divanyolunda (...) fo- toğrafhanesinde resminiz var mı? — Evet. Camdaki resim benim. Neclâ: “Değilsiniz,, diyemedi, | gesini çıkarmadı ve gençten he- men ayrıldı. Şu “retuş,, dedikleri şey nelere muktedir değildi. Kim bilir, fotoğrafçı, bir ressam gibi çalışarak, bu Necdetin renksiz saçlarını siyaha boyamıya, donuk rengini parlatmıya, çillerini ve sivilcelerini — temizlemiye, — elbi- sesini — yenileştirmiye — nekadar uğraşmıştı. Fakat yine hergün fotoğraf- çının önünden geçiyordu, yine resme hayran hayran bakıyordu, yine onu seviyordu. Fakat bu se- fer, sevdiğini asla bulamıyacağını bilerek seyiyordu. Ne ümitsiz aşk degil mi? Dil Muayenesi Doktor küçük Aytekini mu- ayene edecekti: — Yayvrum, dedi, haydi bana dilini çıkar bakayım? Fakat Çocuk, ret makamında başını salladı: — Çıİsarmam, dedi, —Olmaz, çıkar bakayım da sana ilâç — vereyim, — hastalığın geçsin. Çocuk yine inat ediğor, söz dinlemiyor, bir türlü dilini çıkar- miıyordu. Nihayet doktor, nisbet veri- yormuş, alay —ediyormuş gibi dilini çıkardı. Cocuk ta muka- bele için dilini çıkardı ve me- sele hallolundu. Erkek — var; bu Japonlar da pek ileri varıyorlar! Gazetenin hakkı Kadın — Öyle ise Japon şalı istemem; bana yerli ipekten bir elbiselik al! 5 Asri Türkü Bir parçacık kurusun, Şu gözlerimdeki nem! Sen küçük bir yavrusun, ÂAman; üşüme, nineml, * Karla örtüldü ova; İl fe tre frual Pek fenalaştı hava Esmez sıcak bir meltem! * Gell.. Sil yaşlı gözümü, Güldür biraz yüzümü ! Dinle benim sözümü; Bütün kalbimle jötem!. MONBEY U DA TÜ ZZ AapH TÜyylt NE BİÇİM (d7 Ü j MN K & - b İ ler gea A | ka x': KA : JA J L| Eı :'ı H n—.[!!—' Z SEY . Kadın — Benimle niçin evlenmek istemiyorsunuz” Erkek — Biz soy, sop hep bekârız. Ben de babam gibi bekâr k kalacağım!