18 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA | ! “Son Posta ,, nın iîk'â yesi D O Bugünün ekseri kadınları gibi benim karım da sinema artistlerine benzemek ’ı merakındadır. Greta Garbo gibi su İç - gi mek, Silvia Sidney gibi yürümek.. Bil - | | | mem hangisi gibi giyinmek ister.. Bu me- Fakının bana bir zararı yok. Fakat bana zararlı olan merakı da benim de sinema artistlerine benzememi istemesidir.. İki- de bir; —— Niçin Klark Keybi gibi boyunbağı | bağlamıyorsun? ı Yahud: | — Neye yazı yazarken kalemi filân | artist gibi tutmuyorsun! | Der.. Bir gazetede bir artistin haftada O bin lira kazandığını okuyunca bana kı- Zar: ' — Sen de niçin onun kadar para ka - ı zanmıyorsun? Diye bir kaç gün söylemediğini bırak- maz. Buündan bir ay evveldi. Karı kocâ bir « likte sinemaya gitmiştik. Bir Amerikan » filmi gösteriliyordu. Film kahramanı, bir çocuk hırsızı idi. D Zenginlerin çocuklarını çalıyor, onlara l Mmektub yazıyor, parkta ağaç kovuğu, ya- hud deniz kenarında kara öyuğu tarzın- | da yerlere yarım milyon, bir milyon lira # bırakırlarsa çocuklarını — vereceklerini | söylüyor. Çocuğu çalınanlar parayı tayin edilen kovuğa, oyuğa bırakıyorlar. Çocuk $ bırsizi da oradan alıyordu. W — Karıma: | .— İşte, dedim, ben bu artiste benze- mek istiyorum. Heyecanla omuzuma vurdu: — Sen de çocuk hırsızlığı mı yapacak- sın? Milyonlar mi kazanacaksın? — Yok canım, o iş Amerikadan başka © yerde sökmez.. Orada da filmde, romanda $ söküyor ha.. Lindbergin çocuğunu çala- E nın başına gelemi biliyorsun ya! Adamı elektrikli sandalyeye bindirip bu dün -| # vadan öbür dünyaya gönderdiler, # — Ya sen ne yapacaksın? N — — Köpek çalacağım! — Köpek çalıp satacaksın öyle mi? W — Hayır! B — Şimdi anladım, zenginlerin kıy - | metli köpeklerini çalacaksın ve onlara birer mektub yazıp, eğer köpeklerini ge- | ri almak isterlerse muayyen bir yere kül- Hiyetli bir mikdarda para getirip bırak - malarını söyliyeceksın.. Onlar parayı | Betirecekler, sen, yahud da ben alacağız 5 ve köpeklerini iade edeceğiz.. Biz de zen- , Bgin olacağız. — Böylesi de olür ama, biraz tehlike- |lidir. Ben daha kolay bir tarz keşfettim. | Zenginlerin kıymetli köpeklerini çalaca - v | ğım.. Tabii onlar telâşa düşecekler, gaze- | telere ilânlar verecekler, kaybolan kö « peklerini bulup kendi!'erine getirenlere | bol para vâdedecekler. Ben köpeği sanki muşum gibi götürüp bol parayı alaca- O Bam.. Nasıl? -_ $ GAZETEDEKİ İLÂN Anlatan: İsmet Hulüsi Beyaz tüylü bir köpeği kapınca eve getirdim Karım ellerini çırptı: — Çok güzel! Dedi. Ve sinemada bir çok kişi de b - nunla beraber el çırptılar. Çünkü karı '- mın filmi alkışladığını sanmışlar, onlar da filmi alkışlamişlardı. O gece, sevinçten gözümüze uyku gir- medi, Ve ben ertesi günü erkenden soka- ğa çıktım. Ve muhteşem bir apartıma- nin kapısı önünde gördüğüm temiz yüzlü süt gibi beyaz tüylü bir köpeği kapınca eve getirdim. Bir gün bekledik.. Gazeteler çıktı, ga- zetelerin hepsini aldık, okuduk, hiç bi-| rinde ilân yoktu: — Hele yarını bekliyelim! Dedik, köpek de olur kibarlardan de - gildi, Ekmek, yemek artığı yemiyor, ke- mik yalamıyor. Et istiyor, hem de en İyi- sinden, iyi pişmiş olmazsa onu da yemi « yordu. Fakat karım köpekten çok hoşlanmıştı. Ona çok iyi-bakıyar, her sabah yıkıyor, tarıyor, ve yemeklerini kendi elile ha - zırlıyordu. Bir gün, iki gün, üç gün, bir hafta, on gün bütün gazeteleri baştan so«- na kadar okuduk, fakat kör olasıca ilân bir türlü çıkmadı. Karımın köpeğe karşı olan muhabbeti de günden güne artı - yordu. Köpeği aşırdığımdan tam bir ay sonra idi. Nihayet gazetelerin hepsinde ayni günde ilânı okuduk: «Beyaz tüylü, çok güzel yüzlü bir kö - pek dün Maçkayla Pangaltı arasında kay- bolmuştur. Cici diye çağırılınca gelir. Bu köpeği bulan aşağıdaki adrese getirirse kendisine pek fazla para verilecektir.» Aşağıdaki adres bizim evin adresi idi. Karım çok sevdiği köpekle gezerken kö- peği kaybetmişti. Ve ilân: gazeteye biz vermiştik. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Sonla'nın sırrı İngilizceden çeviren: K. Neyyir Söğüdde şidde'li bir kış hüküm sürüyor Söğüd (Hususi) — Deniz sathı sevi- yesinden altı yüz altmış beş metre yük- sekte olan kazamızda bu yıl kış şiddet- Tidir. On beş gün kadar evvel bir aralık havalar açmış, agaçlar yeşerip çiçek- ilenmiş, fakat, bu vakitsiz baharın ar - (dından ktş kentlisini gene göstermiştir. Fırtına ile yağan kar bir çok yolları ka- pamiış, ağaçların çiçeklerini dondur - muş ve donmüuştüur. Bu yıl meyva olmi- yacağı anlaşılmaktadır. Karların, bağ- “lara zararı olmamıştır. MÜNAKASA İLÂNI İstanbul Sular İdaresinden: İdaremizin bir yıllık ihtiyacı olan adidöküm parçalarının satın alınması tans zim edilen şartnamesine göre kapalı zarfla eksiltmeye konmuştur. l1 — Şartnameler Levazım servisinden parasız olarak alınabilir. 2 — Eksiltme 13/Nisan/938 Çarşamba müteşekkil komisyonda yapılacaktır. günü saat 15 de Taksimdeki İdarede 3 — Talipler şartnameye göre hazırlıyacakları zarfları yukarıda yazılı saatten evvel Müdürlüğe vermiş olmalıdır. <1429> — Mart 18: ——— Pulculuk ve pulculuğun tarihi (Baş tarafı 7 inci sayfada) Vaziyeti gören İngiliz asılzadesi, otel- ci kadından, mektubunu niçin kabul et- mediğini öğrenmek istemiş. Otel sahi - besi; boynunu bükerek cevab vermiş: — Bir buçuk şilinim yok da ondan! Bu cevab üzerine, otelci kadına acıyan Rowland Hill, hemen yerinden fırlamiış, müvezziil çağırmış, Bir buçuk şilini ve - rip, kadının mektubunu almış. Ve geti- rip kendisine uzatmış. Fakat otel sahi « besi, bu iyiliğe teşekkür edeceğine du - dak bükmüş, ve: — Boşuna zahmet ettiniz! demiş. Ben bu mektubu almamış, fakat okumuştum! İngiliz asılzadesi hayretle sormuş: — Nasil okumuştunuz? Genç ve kurnaz otel sahibesi gülerek verdiği şu izahatlâa, muhatabını hayret içinde bırakmış: — Benim, Amerikada bir öğlum var.. Oraya giderken, ondaln, bana her hafta bir mektub yazmasını, sıhhatini bildir - mesini istemiştim. Fakat her hafta gele- cek olan mektublarm posta ücretini ödi- yemezdim. Çünkü bu ücret, çok yük - sekti. Bu itibarla bir çare düşündük, ve bulduk: Oğlum bana, sıhhatinin yerinde bulunduğunu, mektub adresini kırmızı mürekkeble yazarak bildirecekti. Buna benzer, diğer bazı parolalar da tesbit et-« tik. Bu sayede ben oğlumdan her hafta, on para vermeden bol bal haber alıyo - rum: Müvezziin getirdiği zarfı gözden geçirip, yazılarin şeklinden vaziyeti kay« rıyorum. Ve az evvel gördüğünüz gibi, açmıya lüzüm görmediğim mektubu ia- de ederek, para vermekten kurtuluyo « rum! Bu vaziyeti gören Sir Rowland Hill, a- lâkadar olduğu posta işlerini ıslah etmek lüzumunu duymuş. On senesini, bu ka « rarını yerine getirmek uğrunda harca - mış. Nihayet, posta işleri umum müdür« lüğüne tayin olunmuş. Ve günün birin- de de, ilk pösta pulunu icad etmiş!.. Yani, dünyanın ilk posta pulu, 1840 yı- ilinda, kurnaz bir otel sahibesinin hile « sine hiddetlenen, ve o kabil hileleri orta- dan kaldırmıya ahteden inadcı bir İngi« liz asılzadesi tarafından icad olunmuş!.> Posta pullarının memleketimizde de kullanılması ise, bu tarihten tam 22 yıl sonra başlar. Nactı Sadullah kırıklığa karşı NEVR Sizi günlerce ıstırab çekmekten kurtarır . En şiddatli baş, diş, adale ağrılarını, üşütmekten mütevellid bütün sancı ve sızıları keser. Nezleye, romatizmaya, OZ çok müessirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. k İ li li l | Son Posta'nın edebi tomanı: 13 B ae SAA AYU d l Ah, Şu » _ğı—.——_ Hayat! 5- | — Ş Yazan: Nezihe Muhittin ll — Münir memeye kavuşunca susmuştu. | | Ana kız ikişi birden: ! — Biz ne bilelim?. Sen söyle.. - dedi- ler - — Murtaza efendi karısından kalan he var ne yoksa hepsini bir âlâsına Batmış, Merkezefendide öyle bir kabir yaplırmış, öyle bir taş diktirmiş ki gö- Grenlerin parmaklatı ağzında kalıyor - EHmuş.. hani şu Sultanahmedde yatan OBultanların türbeleri vok mu? Onlar - dan bile üstünmüş!.. Görenler bir tür- W besi eksik diyorlar.. parmaklıkla taşın l altın yaldızları narıl parıl göz kamaş- l :.ı tıriyormuş.. avın mehtabında Edirne- Okapıdan bile gören olmuş!. Taş da #Som mermermiş... Ben diyeyim yüz ira, siz deyin yüz elli!.. Sonra efendime K söyliyeyim.. seninki her perşembe öğle Üzeri bir zembil dolusu erzakla Mer - (| kezefendi dergâhına gidiyormuş.. karı- Dsının canı ic'n dervişlerle fakir fuka- srayı doyurduktan sonra kabir başında | kendi kendine bir «yasini şerif» oku - yYOrmuş... Hafız Bedriye bir saniye susunca Acar Fatma elindeki maşayı hızla man- gala çarparak: — Ben demiyor muyum?!. Bu herif o karının ölüsü uğruna kül kömür ola- cak demivyor muyvüm a doöstlar!? -diye bağırınca Mürvetin küucağında üyuma- ğa başlıyan Münir birdenbire sıçraya- rak bir çığlık kopardı. Mürvet ağlayıp Çırpınan çocuğun ağzına Memesini tık- magğa çalışarak kırgın bir sesle: — Tevekkeli değil -dedi-perşembe akşamları geç geliyor.. Acar Fatma gözlerini fıldır - fıldır döndüren bir hiddetle kızına dönerek: — ÖOh olsun senin gibi abdal kariya! -diye bağırdı- yarın herif yatağını da karının kabrine taşıyacak... Sen hâlâ onun yüzün2 sırıt dur bakalım.: Hafız Bedriye çirkin bir gülüşle Mürvete: — Bak doğrusu anacığına ben de hak jveriyorum, ,kocayı kullanmak lâziım a |kızım.. ben şunun şurasında bir köm- 'şuyum,,. İşittiğim lâflar doğrusu. be- ;Jn_im bile Kanımı başına çıkarıyor.. de- minki halimi gördün ya.. bunları ba- na Hürmüz hanım anlattı.. başka kom- şular da şahadetlik getirdiler.. beri yan- dan dul kızı ne dese beğenirsin?.. Eteği düşük sünepe Mürvete bu kadarı çok bile.. zaten Murtaza efendi onu Müni- re sütninc diye aldı... Birdenbire Acar Fatmanın ağzından çıkan kudurmuş bir ses Hafiz Bedriye- nin lâkırdısını ağzında yarım bıraktı. Hiddetinden elleri titriyen kadın kızı- nı bir elile iterek bağırıyordu: — Bir daha bu yumurcağa meme ve- rirsen sana verdiğim süt helâl olmasın., iki burun deliğinden fitil fitil kân irin olarak geri gelsin.. ilâhi iki elim yakan- da kalsın!.. Mürvet de bu söylenenlerden epey- ce alınmıştı. Bir dudağını bükerek: — Zaten istiyerek vemmiyorum. ki *dedi- _ — Öyleyse çıkar yumurcağın ağzın- dan memeyi,. Mürvetin çıkarmasına vakit bırak- madan kendi iri elile çocuğun ağzındaki memeyi hızla çekip çıkardı. Bu gürül- tü içinde uyanan küçük Münir evvelâ güzel gözlerini şaşkın şaşkın açarak et- rafına baktı. Sonra minimini ciğerleri- — de Çocuk;morara morara' ağlarken A- car Fatma kisık sesile-haykırıyordu: —- At kucağından şu domuzun piçi- ni.. dünya bir araya gelse sana Naciye- İnin çocuğuna meme verdirmem... Mur taza denilen alçak herif de sütnine al- mağı öğrensin... Çocuk fena halde ürkmüştü.. artık sesi çıkmıyordu. Mosmor, kaskatı ke- silen yüzünde güzel masum / gözleri kaymıştı. Bu acıklı görünüş karşısında hayatında insan kızıştırmaktan başka zevk almıyan Bedriye bqe merhamet duymüuştu. Küçük ellerile titriye titrj- |ye sıçrayan çocuğu kucağına alarak kü- pün başına götürdü parmaklarını maş- rabaya batırarak onun küçük masum yüzünü Islattı, hafifce sallayıp hava- landırmağa başlarken çocuk derin bir nefes aldı... Bir iki saniye sonra yüzü- nün morartisı süzüldü, tombul yanak- larında kirli sarımtrak izler kaldı. Şimdi artık haykıramıyordu. Göğ- sünü kabartan ince kesik hıçkırıklarla inliyordu. Acar Fatma sesinin tonunu biraz yavaşlatarak: — Ağzımdan yemin çıkti - dedi - Mürvet: — Köpeklere bir okka ekmek doğra- rız - diye cevab verince Acar Fatma ge- ne hiddetlendi: nin bütün kuvvetile haykırmağa başla- | - — — — Senin ağzını yirtarım şillik! - diye bağırdı - — Peki anne-ama babası ne der? —— Babasının- nerden haberi olacak? Söylemeyiverirsin. Hem bakın a doüst- lar şunun göğsüne bakın... Kemiklerin Yahudi maşailığına dönmüş, iman tah- tan dişarı fırlamış.. rengin - balmumu gibi, koca çocuğa süt vermek kolay mı? Ben elâlemin yumurcağı için ciğerpa- remi mezarlara gömemem ya... Haf'z Bedriye hanim araya girdi: — Sütten kesilen çocuk yalnız bu de- ğil ya.. yemeklerin suyundan tirit ya- par yedirirsiniz.. bulamaç verirsiniz.. daha olmazsa ben size bir kâse macun getiririm.. küçük parmakla ağzına sü- rersiniz.. mışıl mışıl uyur. Haşhaş ma- cunu en huysuz çocukları bile yola ge- tirir. * Acar Fatma: — Hay Allah seniden razi olsun kar- deş - dedi - — Çocuk hâlâ ince ince, içli içli hıçkı- rıyordu. ÂAcar Fatma eline, bir havan elile mangaldan bir kömür parçası ald. Kömürü iyice-ezerek Mürvetin meme- İsine sürdükten sonra çocuğun ağzına yaklaştırdı ve çirkin suratını korkunç- laştırarak: | — Öğööğöl. Ööö.. bak umacı! - diyerek memeyi gösterdi - —Arlwııı'“-“_

Bu sayıdan diğer sayfalar: