DÜNYADA OLUP BİTENLER Batılılar Hareketten bereket doğar Sovyet. Başbakanı oKesiginin son'un davetini kabul ederek ii ilkbaharında Londraya gideceği açık- lanır açıklanmaz, bütün dünyanın dik kati bir kere dara Batı - Doğu ilişki- lerine çevrildi. Acaba sovyet ve ingiliz başbakanları arasında yapılacak gö- rüşme bu ilişkilerde bir iyileşmeye yol açabilecek miydi? Bu haftanın başın- da, dış politika yorumcularının çoğu bu sorunun cevabını araştırdı. Hepsi- nin birleştiği nokta, Wilson'un bir Ba- tı-Doğu yakınlaşmasını sağlayacak en yeterli devlet adamı olduğuydu. Eğer Kosigin de Wilson kadar anlayış ve iyiniyetle davranırsa, o milletlerarası alanda bir ferahlama beklemek yanlış sayılamazdı. Yorumcuların hepsi başka bir nok ta üzerinde daha birleşiyordu: Eğer Wilson bu görüşmeden önce bütün ba- tılı devletlerin nabzını yoklar, onlarla iyi - kötü bir görüş birliğine varabilir- se, elbette Kosiginin karşısına daha kuvvetli çıkardı. Fakat bu görüş birli- gine varmak kolay mıydı? Buna "evet" diyebilecek bir tek yorumcu bile çık- madı. Gerçekten, İngiliz Başbakanı Wil- son'u önümüzdeki günlerde bekleyen en önemli mesele, batılılar arasında bir ahenk sağlayabilmektir. Yeni yılın İlk üç ayı, batılı başkentler arasında hararetli bir gidiş - gelişle geçecektir. Bu gidiş-gelişlerin hepsinde tartışı- lacak önemli konuların başında, ku- rulması düşünülen ortak vurucu kuv- vet gelmektedir. Onun peşinde de Al- manyanm birleştirilmesi omeselesi ve silahsızlanma konuları vardır. İhtiyar kurtla şişko Batılı devlet adamları arasındaki bu- luşmaların birincisi, bu ayın üçüncü haftasında (Pariste (yapılacak Er- hard-De Gaulle görüşmesi olacaktır. Bu görüşmede en çok üzerinde duru- lacak konu, fransız - alman ilişkileri- dir. Batı Almanya idarecileri hem Birleşik Amerikanın izinde gidip, hem de Fransa ile yakın bağlar kurmanın mümkün olmadığını artık anlamış ol- salar gerektir. Nitekim Erhard, Or- tak Pazar içindeki tahıl fiyatları ko- nusundaki uzlaşıcı tutumuyla ve çok taraflı vurucu kuvvet projesinde olay- AKİS, 15 OCAK 1965 ları zorlamaktan kaçınmasıyla, De Gaulle'e yeniden yaklaşmak istediğini göstermiş bulunuyor. Fakat buna kar- şılık da De Gaulle'den Almanyanın birleştirilmesi konusunda yardım bek lemektedir. Bilindiği gibi, bu yıl Batı oAlmanyada seçim o yapıla- caktır ve El-hard, seçmenlere bu konuda birşeyler yapar görünmek Zo- rundadır. Aksi halde, zaman Sosyal Demokratların lehine işleyecektir. Fakat De Gaulle, hiç değilse şim- dilik, Almanyanın birleştirilmesi me- selesini kurcalamak niyetinde görün- memektedir. Fransız Devlet Başkanı, birleşmiş bir Almanyanın Fransaya bağlı kalmayacağını anlayacak kadar akıllı bir ihtiyardır, öteyandan, Şan- sölye Erhard'ın Parlsten döner dön- mez Bonn'da ağırlayacağı İngiliz Baş- bakanı Harold Wilson da alman ida- recilerine bu konuda fazla yardımcı o- lamıyacaktır. Wilson Almanyanın ta- rafsız ve silâhsız bir devlet çerçevesi içinde birleştirilmesine taraftardır. Bu isteğin Bonn'da hiç rağbet görmeyece- ğini söylemek için falcı olmağa lüzum yoktur. Genel silâhsızlanmaya doğru Bonn, Başbakan Wilson için uzun bir yolculuğun ilk durağı olacaktır. İn- giliz Başbakanı Şubatta Washington'a gidip Başkan Johnson'la görüşecek, Martta Roma ve Paris| ziyaret edecek Kosigin Ne diyecek? tir. Nisan sonu veya Mayıs başında Kosigini Londrada ağırlayacak olan Wilson'un ondan sonra da Moskovaya gitmesi beklenmektedir. Başbakan Wilson'un yapacağı bü- tün görüşmelerde Batı-Doğu ilişkile- riyle silâhsızlanma meselesinin büyü bir yer tutacağı anlaşılıyor. Gerçekten Wilson, daha muhalefette bulunduğu yıllarda bile, Doğu Avrupa ülkeleriyle, özellikle Sovyetler Birliğiyle iyi bağın- tılar kurmak taraflısıydı. Macmillan 1959 yılmda Moskovaya giderek Do- ğu ile Batı arasındaki buzların çözül- mesine büyük bir yardımda bulunmuş- tu. Wilson, Macmillan tarafından açı- lan yolda daha hızlı yürümek isteğin- dedir. Wilsona göre Doğu ile Batı arasın- daki buzların çözülmesi için herşeyden önce genel ve kesin silâhsızlanmanın sağlanması gereklidir. Bunun için bir- de plân hazırlamıştır. İyi haber alan kaynaklara bakılırsa, bu plân üç önem li noktaya göre hazırlanmıştır. Birin- ci nokta, 1958 Moskova andlaşmast- nın, yeni bilimsel gelişmelerin ışığın- da, içine yeraltı denemelerini de ala- cak biçimde genişletilmesidir. Bilindiği gibi, yıllarca süren görüşmelere rağ- men Sovyetler Birliği ve ilgili batılı ül kelerin gizli yeraltı patlamalarını önle mek için yerinde kurulacak denetleme postalarının sayısında anlaşamamaları, Moskovada içine bütün denemeleri a- lan genel bir anlaşmanın yapılmasını önlemişti. Oysa şimdi, bu patlamaları böyle bir denetleme olmaksızın uzak- tan tespit edecek bilimsel yollar ge- liştirilmiştir. Wilson'un silâhsızlanma ( plânının ikinci noktası, nükleer silâhların ya- yılmasını durduracak bir anlaşmanın imzalanmasıdır. Bu konuda çıkacak en büyük güçlük, Komünist Çinin du- rumudur. Gerçi şimdi Birleşik Ameri- kada da Komünist Çinle bu konuda; bir anlaşma masası başına oturmak eğilimi belirmeye (o başlamıştır oama Johnson idaresinden, hiç değilse şim- dilik, böyle birşeye oyanaşması bek- lenmemektedir. Washington'daki ida- reciler, bunun Komünist Çinin varlı- gını tanımak anlamına gelmesinden korkmaktadırlar. Wilson planındaki oüçüncü nokta da, genel ve kesin silâhsızlanmaya gi- decek üç safhada geliştirilecek (genel ve kesin bir silâhsızlanmadır. Bunun için de, zaman kaybetmeden, silahsız- 19