26 Mart 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

26 Mart 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bir kat daha arttırmıştır. Yurt dışındaki vatandaşlar Yurt dışı yayınlarının anlamı ve yapması gereken görevler (o yıllar- danberi bilinmekte olduğu halde, An- kara Radyosunun bünyesine sıkıştı- rılmış olan bu servisin üzerinde TRT devrinde de durulmaması cidden çok üzücüdür. Amacı ve görevleri gözden geçirildiğinde . anlaşılacağı gibi, yurt dışı yayınlarının memleket içine ya- yın yapan radyolarımıza kıyasla bam- başka bir yeri olduğu ve önemsemeden kalmasının büyük yaralar açtığı der- hal anlaşılır. Halen 20 ve 100 kilovat- lık iki ayrı kısa dalga istasyonundan İlk olarak 1938 yılında başlamıştır. Önce almanca, fransızca ve ingilizce yapılan bu yayınlara daha sonra pes- tuca, farsca, orduca, arapça. romen- ce, bulgarca, sırp ve hırvatça, macar- ca, lehçe, elence ve italyanca eklen- miştir. o Yabancı dillerde yapılan bu yayınlara ilâve olarak bugün bir de günde 5 saat 15 dakika, yurt dışında- için türkçe yayın oyapıl- Bütün bu yayınlar (oOrta Doğu ve Balkanlar, Avrupa ve Kuzey Afrika, Güney - Doğu Asya ve Ame- rika gibi bölgelere erişmektedir. He- men hemen her dil için hazırlanan programların süresi 30 dakikadır. Bu RADYO yayınlar ise daha uzundur ve yurt içine yapılan yayınlar, değiştirilme- den, günün belli zamanlarında, Anka- ra Radyosundan yurt dışına da yapıl- maktadır. Yalnız yurt dışı için ha- zırlanan programlar ise dinleyici is- teklerinden, şarkı ve türkülerden ve haberlerden öteye geçmemektedir. Ba zen de gayretli bir görevlinin hazır- ladığı ooldukça yeterli (o sayılacak bir programa türkçe yayınlarda rastlan-- maktadır. Sonuç olarak, yurt dışı yayınları- nın eski Radyo idaresine ve şimdi de ve Ankara Radyosunun içindeki stüd- yolardan yapılan yurt dış (yayınları Cevabım Haklı yermelerin ağırlığını üstleri karşısında hafif- letmeğe çalışan zihniyete de acıyorum." buyurmuşsunuz. Merhametinize (!) iltica ederek obir gerçeği açıklamak istiyorum: TRT'de kalmak maddi ve manevi şartlar ve sizler yüzünden, benim için bir fedakârlıktır. Üstlerim de bunu açıkça bilirler, bilmelidirler. Fakat ben bir in- tikal ve intibak devresinin çetin zorlukları, sorunları or- tada dururken, yeni ve milli bir kurum dar geçitlerden geçerken, işten ve sorumluluktan kaçmam, kaçamam. Siz ve sizin gibilere de bu yüzden tahammül ediyorum. Yoksa piyes yazıp günümü gün etmem mümkündü, de- gilmi? Bari bunu itiraf edin. "Bir hata yapsalar da tenkit etsem" diye pusuya yatıp, çalışan ve iş yapanları kollamak, izlemek hatayı yakalayınca da -çünkü yalnız ölülerle boş duranlar hata yapmaz, sevinçten şampanya gibi köpüre köpüre, baltaya sarılır gibi kaleme sarılmak benim kârım değildir. Diyorsunuz ki: "T. Ö. Hep radyo içindeydi ama, hep öğleden sonraları." TRT kurulmadan önce mesai saatim (gerçekten o 12.00-19.00, du. Çünkü B. Öngören mukavelem böyle idi. İlk mukavelemi de sizinle oimzalamıştım. Bunu bile bile beni (sabahlan işi- ne gelmiyen biri) olarak teşhire yeltenmeniz ayıp değil de nedir? Gene diyorsunuz ki: "Radyo müdürlüğü bana .teklif edildiği zaman, bir hafta boyunca tereddüt ettiğimi gö- rünce "Siz gelirseniz ben de radyoda kalırım" diyenin yine T. Ö. olduğunu hatırlıyorum. Oysa geçen haftaki tekzibinde "Radyo (Müdürlüğüne o kadar hevesle gel- miştiniz" diyen de bizzat Turgut Özakman olduğuna göre, ortada eskisine kıyasla tuhaf bir şekilde değişmiş, bambaşka bir şahıs var demektir." B. Öngören, ne de AKİS, 26 MART 1965 sürenin 10 dakikası haberlere, 20 da- kikası da müziğe ayrılmıştır. TRT'ye boşuboşuna para harcattıran z bir hizmetten başka birşey oolmadığı Türkçe rahatça söylenebilir. Turgut ÖZAKMAN güzel itiraf etmişsiniz. Ben gerçekten siz müdür geliyor- sunuz diye radyoda kalmıştım. Siz de tereddütü bıra- kıp, radyo müdürlüğünü kabul etmiştiniz. Ve müdürlüğe hevesle gelmiştiniz. Ben de yeni bir hevesle işe sarıldım. Suç mudur sevilen, çok himmet ve sabır istiyen bir işe hevesle gelmek? Neden telâş ediyorsunuz? Suç nedir bilir misiniz, başlanılmış bir takım iyi ve doğru işleri bir gezi tutkusu uğruna, yarım bırakıp gitmek, dönünce de aynı işlere devam hevesi ve kararlılığını göstereme- mek, bir hafta geçmeden bu tutumdan da cayıp makam kavgasına girişmektir. Amerika'ya gidişinizden ve dönü- cünüzden bahsediyorum. Size saygım ve güvenim vardı başlangıçta. Çünkü Akis'teki yazılarınızla, iş birliğimizin heyecan verici havasında tanımıştım sizi. İşine dört elle sarılan, mevkii hırsına kapılmayan, adam harcamayan, sırtını yalnız ceketinin iç astarına dayayan, huzurlu, ka- rarlı her âmire ve memura saygı ve güven duymaya ha- zırımdır. Bu gün de aynı noktada ve açıdayım. Ve size saygım ve güvenim kalmıyalı çok oldu. Mesele bu kadar açık. Bahsettiğiniz "tuhaf değişiklik" de bu. Okurlarınız bu değişikliği halâ tuhaf karşılarlarmı bilmem? Her mesnetsiz ithamınızda, isnadınızda, iftiranızda beni mutlaka karşınızda bulacaksınız. Bunu böylece bil- menizde fayda var. Amerikadan döndükten ve çeşitli hatalar yaptıktan sonra bir gün bana "hata yapmama- ğa kararlıydım, ama hata yapıyorum." demiştiniz: ha- fizanız kuvetliymiş, her halde hatırlarsınız. Hata yap- mağa hâlâ ısrar ve azimle devam ediyorsunuz B. Öngö- ren!. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: