31 Temmuz 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

31 Temmuz 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kıyafeti olarak da her yere giyebilme- 3 — Bütün gün evde veya sayfiyede rahatça kullanılacak, çok dekolte, şi- rin, kadınıma bir küçük elbise de şart- tır. -Bu elbise fırfırlı da olabilir-. 4 — Yazlığa giderken ihmal edile- miyecek bir kıyafet, önden düğmeli bir havlu elbisedir. Plajda giyinip soyun- mayı kolaylaştıran bu havlu elbise, önden düğmeli olduğu için sabahlık vazifesi de görecek, sizi ayrıca sabah- lık tasıma külfetinden de kurtaracak- tır. 5 — Pantalon, bluz. geceler için ısıtıcı bir spor sveter lâzımdır. Yazlık yerlerde en çıplak elbiselerden sonra kışlık sveterlerin bil" giyildiği çoktur. 6 — Keten veya poplinden gık bir etek, pantalon için hazırlanmış bluz ile beraber en mükemmel bir seyahat kıyafetini meydana getirir. Renkli eşarplar, bir sık ayakkabı, bir sandal ayakkabı ve dağa bayıra çık- mak için bir spor keten ayakkabı, ma- yonuz, plaj çantanız, yazlık gardrobu- nuzu tamamlıyacaktır. Dekorasyon Hafif eşya Hafif (o kelimesi eskiden, ağırın aksi- ne, kıyafette ve giyimde (makbul sayılamıyacağı ifade edermiş. Bugün tanı aksidir. Giyimde olsun, ev eşya- larında olsun, "hafif" iyi bir sıfattır- ve bunların değerine değer katmakta- dır, Özellikle yaz ayları için bütün dünya artık, tüysiklet, kolay taşınır eşyalar üzerinde durmaktadır. Çok ha- fif bir koltuk bir parmak hareketi ile şezlong veya yatak olmakta, ağır kilo- ları rahatlıkla taşıyabilmektedir. Ma- salar böyledir, gardroplar (böyledir, hattâ yaz evleri böyledir. Eğer balko- nunuz, terasınız yoksa bile, hafif eş- yalarla, evinizde hafif bir yazlık köşe yapabilirsiniz. Buköşeyeyeşilliklibir bahçe manzarası vermek bile mümkün dür. Ankara piyasasında plâstik san- dalyeler ve plâstik koltuklar 80-125 li- raya satılmaktadır. Çok hafif alümin- yum koltuklar 92 liradır. Ayaklı bü- yük yuvarlak tepsiler ise, istendiği tak- dirde masa vazifesi de görmekte ve 29 liraya satılmaktadır. 31 Temmuz 1965 Kadınlar Birkaç gündür Şiledeyim. İstanbulun bu ancak 70 kilometre ötesindeki şirin sahil kasabasında da Anadolunun, son yıllar içinde turistik yönden parlayan, birdenbire meşhur olan köy ve kasabalarının bazı özelliklerini bul- dum Bunlarım en başta göze çarpanı ve meselâ Türkiyeyi hiç bilmiyen bir yabancı turisti hayretler içinde bırakacak olanı, çevrede tesadüf edi- len kadınların çok değişik görünüşleridir. Çünkü bu dış görünüş, yaşa- dıkları sosyal hayatın, etkisi altında bulundukları ve bir türlü kurtulama- dıkları gelenek ve göreneklerin dışarıya vuran oaksidir. İIK geldiğim gün plajda vücudu güneşten yanmış, denizden kavileşmiş yaşlı bir kadınla ta- nıştım. Çalışıyormuş, tatilini her yıl bir başka sahilde geçiriyormuş. Hayat doluydu, umut doluydu, yarma ait daha pek çok düşüncesi, pek çok projesi vardı. Sokaklar pantalonlu, şortlu, elbiseli, rahat düşünen, rahat konuşan, rahat yaşıyan daha pek çok kadın ve kızla doluydu. Gençlerin çoğu imtihan veya üniversiteye giriş derdindeydi. Kadınların çoğu içerde ve dışarda çalışan, büyük sorumluluklar yüklenmiş ve bütün bunlardan uzak- ta, felekten birkaç gün çalmaya gelmiş ev kadınları idiler. Bir süre yemek pişirmek istemiyor, ev gailesi yanında giyim derdi de istemiyorlardı. Tatili her türlü baskıdan kurtulmuş olarak, tam bir hürriyet içinde geçiriyorlardı. Akşam yemeği için giyinenlere gelince, onları yalnızca çevredeki birkaç modern otelde bulmak mümkündü Ama Şileye gider gitmez, bel tipte, başka kılık kıyafette daha pek çok kadınla da tanıştım, Meselâ bunlardan biri, ev sahibem Hatice hanım- dır. Hatice hanımın eşi ölmüş evini oda oda turistlere kiralıyarak geçini- yor.Belki evde yabancılar var diye, başörtüsünü, en sıcak saatlerde bile sıkı sıkı örtüyor, — Ömrümde denize girmedim. Erkekler girerler. Bazen genç karılarını, kızlarını da götürürler. Ama tenha olmalı, sıkışık olmamalı" diyor. Hatice hanıma kasabanın siyasi durumunu sordum. Çok şaşırdı: "— Erkeğim yok, kadınlar öyle şeye karışmazlar" diye cevap verdi. Gerçi biraz konuşunca, bu konuda, iddia ettiği kadar bilgisiz olmadığım anladım ama, fikirlerini açıklamayı yakışıksız buluyordu. Galiba biraz da çekiniyordu. Bir başka genç kadın, plajdan dönerken yolumu kesti. Üzerinde yel- dirmeyi andıran, bol bir bez pardesü, başında beyaz baş örtüsü vardı. İs- tanbulluların çok tuttukları yeni biçim geceliklerden işlemişti. O da: "— Benimki beni çarşıya salıvermez. Göstereyim de belki beğenirsin; bluzlarım, çay takımlarım da var" dedi. Çarşıda bir başka kadın gördüm. Yaptığı işleri bir iple penceresinin önüne asmıştı ama, müşteri beklerken hiç de vakit kaybetmiyor, bir yan- dan durmadan iş işliyordu Yerli halktan tek tük görünen kadınlar, yalnız evini kiraya veren veya işledikleri işleri bizzat satmaya çalışanlardı. Diğerleri daha çok, evlerinin dört duvarı arasına çekilmişlerdi. e Pencerelerden gıpta ile hemcinslerini seyrediyor, susuyorlardı. Kadın olma suçluluğu içinde oldukları belliydi. Halbuki turiste açık tuttukları tertemiz evleri ve kasabalarını tanıtan eliş- leriileekonomik alanda hiç şüphe yok ki, en azından, erkekleri kadar etki- liydiler. Şimdi, geçen yıl gördüğüm küçük Avrupa kasabalarını hatırlıyorum. Turisti memnun etmek için kadın - erkek elele çalışıyorlar. akşam olunca elele, serinletici birsey içmeye, bir lokale, bahçeye filân gidiyorlardı. Bu me- deni hava ise bir küçücük göl veya tarihi olduğu rivayet edilen bir kaya etrafında turistlerin toplanmasına yetiyordu. Atatürk. kadınlarla erkekler ayrı yaşadıkça toplumumuzun yeteri ka- dar gelişemiyeceğini, bundan tam kırk yıl önce söylemişti. Turistik yerleri- mizi bozan başlıca şey, bence, erkek kahveleridir. Ne yazık ki bugün Ana- dolunun birçok yerlerinde sinema seansları bile kadınlar için ayrı saat- lerde yapılmaktadır ve bazı yerlerde eşleriyle beraber sinemaya giden ka- dınlar ayrı bölmelerde oturtulmaktadır. Hattâ Başkentte bile bazı çevre- lerde kadınlar için alaturka müzik matineleri düzenlenmekte, birçok kadın- larımız da bunlara rağbet etmektedirler. Toplumumuzun, her alanda beklenen gelişmeyi yapabilmesi, herşeyden önce toplumdaki şu erkek - kadın ayırımına son vermekle mümkün ola- caktır Jale CANDAN 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: