AKİS mış Tabii sonradan, bunlardan dünya kadarını da sovyet hükümetleri yap- mış. Sovyetler Birliğindeki odinlenme evlerinde her yıl üç milyon "çalışan sınıfa dahil sovyet vatandaşı" tatil yapıyor. Bunlara yabancı memleket- lerden de gelenler oluyor. Onlar, me- selâ oOOrconikitzeye ogelmişlerse (o 170 rublenin tamamını ödüyorlar. Bu sistemin, bu el her yıl ücretli tatil yapan üç milyon insanın ütün memleketler -ve bizim memle- ket- kriptolarının iddia ettikleri gibi Sovyetler Birliğini bir işçi cenneti yap- maya yetmeyeceği muhakkak. Her biri bir kâşane olan dinlenme evlerine ma- lik Sovyetler Birliğinde çalışma kamp- -arı da var. Bu çalışma kampları da, tabii, bütün memleketlerdeki -ve bi- zim memleketteki- Komünizmle Mü- cadele Derneklerinin ileri (sürdükleri gibi Sovyetler Birliğini "esir kısanlar beldesi" haline getirmiyor. o tarafının da, bu tarafının da mevcut olduğunu hakşinaslıkla kabul etmeden kuzey komşumuzu ciddiyetle tanımak imkânı yoktur. Orconikitze Dinlenme Evinden çı- kıp gittiğimiz Matsestada Sovyetler Birliği vatandaşlarının malik oldukları bir başka hakkı gördük. Matsesta bir kaplıca. "Matsesta" çerkesce -Kafkas- yada çok kelimenin ve yer adının aslı jerkesce. "ateşli su" demekmiş. Matses- tanın kükürtlü suyu deriyi kızartıyor. Burası, Soçinin hemen yakınında bir er. Suyunun şifalı tesiri yıllardır bi- linilmiş. İhtilâlden sonra, yeni rejimin vatandaş sağlığına verdiği önemin ne- ticesi, inanılmaz ölçüde gelişmiş. 1923 de, yılda 35 bin kişi Matsesta. kaplıca- larında tedavi görürmüş. 1965'te, üç günde 35 bin kişi tedavi, görüyor. Yani senede üçbuçuk milyon kadar-, bir şey. Bizim gezdiğimiz mükellef binanın -o da, Stalin devrinde yapılmış- 13 dok- toru. 70 hastabakıcısı ve 900 özel oda- sı vardı. 12-14 banyo için 6 ruble -60 lira- alıyorlar. Bizi gezdirirken bir çeşme gösterdiler. Evlenememiş kızlar oranın suyuyla yüzlerini yıkarlarsa hemen evlenirlermiş Çeşmenin o başı turist kadınlarla tıklım tıklandı. Yak- laşıp bir baktım: Hepsi bir birinden gudubetti! Sovyetler Birliğinde" tedavi bedava. Buna her çeşit ameliyatlar, hastaha- ne masrafları dahil. Bedava dediğim, para şahıslardan çıkmıyor. Mesela Mat- sestada 12-14 banyoluk tedavi 6 ruble, değil mi? Eğer çalışan sınıfa dahise- niz, bunu mensup olduğunuz mesleki 11 Eylül 1965 Burası teşekkül ödüyor. Bunun yanında, özel çalışan doktorun bulunmadığını da ta- bii unutmamak lazım. Doktorlar, tıp- kı avukatlar ve bizde "serbest meslek" diye bilinen meslekler mensupları gibi devletin memurları. Maaşlarını devlet ödüyor. Kendi hesaplarına muayene- haneleri yok. Fakat, insan her yerde aynı insan. Bir doktor, bir iyi avukat -kaide değil ama- müşterisinden "avan- ta" almamazlık etmiyor. Öylesine bir doktorun, öylesine bir avukatın hizme- tine talip olanlar paranın yüzünü bi- raz gösteriyorlar. Bana, dünyada nüfu- su itibariyle kelle başına en çok dok- toru olan memleketim Sovyetler Bir- liği olduğunu ve dünyadaki doktorların dörtte birinin Sovyetler Birliğinde bu- lunduğunu anlattılar. Doğru mudur. yoksa, sorsam "İnanmazsan gel de say" mı diyeceklerdi, bilmem Mamafih, or- tada bir gerçek var: Rusun vasati öm- rü, İhtilâlden bu yana 32'den 68'e çıkmış. Akşam üzeri oLeningrada hareket edeceğimiz için denize giremedik. Ote- le döndük, yemeğimizi yedik. Dinlen- memiz ve hanımın bavullarımızı yapma sı için bir, iki saatlik "serbest vakit" bıraktılar. Odaya çıktığımızda, beni bir dert aldı Şoför Arşakla pek ahbap olmuş- tuk. Tatlı tatlı türkçe konuşuyorduk. işçilerin o değil, DIŞ GEZİLER turistlerin! Çoluklarımızdan ve çocuklarımızdan bahsediyorduk. İki, üç gündür Arşağa dünya kadar eziyetimiz olmuştu. Ken- disine bir bahşiş vermeli miydim, ver- memeli mi? Tabii hanım, bütün hanımlar gibi, "Aaa, ver" dedi. Ver ama, bakalım alacak mıydı? Zira Rusyada bahşiş, resmen yasaktır. Ger- çi bu yolculukta ve Moskovaya ilk gel- diğimde ben pek âlâ bahşiş vermiştim, bahşiş verdiklerim de bunu pek âlâ ka- bul etmişlerdi ama, bu her seferinde dert olmuştu.. Üstelik, hani Allah bilir ya, bize Rusyada verdikleri şoförlerin hiç olmazsa bazılarının "bazı ilişkileri olmadığı hususunda elimi ateşe sok- mam. Boşa koydum almadı, doluya koydum dolmadı, nihayet "Aman ca- nım, eder. "ben veririm, kabul ederse Etmezse, etmez" dedim. Arşak aşağıda bekliyordu Leonid ve ötekiler daha sonra geleceklerdi Bah- çeye indim, arabanın yanna gittim. Ar- şağa: "—Ece, biz bugün gidyoruz. Bizi çok güzel dolaştırdın. Eksik olma. Çocuk- larına bir hediye almayı düşündük ama, burada pek beceremedik. Şunu al, bi- zim namımıza küçük kızma bir oyun- cak ver, e mi?" diye eline bir on ruble sıkıştırmaya çalıştım Korktuğum başıma geldi. Arsak "Hiç öyle şey olur mu? Bizde öyle şey yok" diye bana bir güzel konferans geçti. Hâ- 2;