15 Ağustos 1983 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 43

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ama, doğrusu, bu şölenin pek zevkine varılamadı. Belki, siyaset- siz spor yadırgandığı için... Belki, Ashford, Juantoreno ve Simeoni gibi ünlüler ilk günde sakatlanıp meydanı boşalttılar, ““kırıldı- kırılacak”” denen rekorlar yerlerin- de saydı diye... Belki de, kamuoyu- nun yakarışa varan tüm çağrıları- na sırt çeviren TRT”'nin ““özet ya- yın”” makasını atletizmden zerre an- layamayanların eline tutuşturması yüzünden... Nasıl olsa 25 tur var. Salı gecesi televizyonlarını açanların heyecanla bekledikleri yarış, kuşkusuz, Lo- pez, Kedir, Vainio, Kunze, Schilda- uer ve Cova gibi büyükleri bir ara- ya getirecek olan 10.000 metreydi. Kimse bu yarıştan rekor beklemi- yordu. ““Daha hızlı” olana değil, “daha akıllı'”” koşana madalya ka- zandıracak büyük bir taktik yarışıy- dı bu... Start verildi, atletler toplu bir çıkıştan sonra ağır bir tempoy- la iki-üç tur gittiler. Bir makas... Yirmibeş tur süresince kıyasıya devam eden taktik savaşını adım- adım izlenmesini yarışın bitmesine 6 tur kala seyircilerden esirgeyen TRT makastarlarına duyulan öfke, İtalyan Alberto Cova'nın son 50 metredeki büyük sprintinin yarat- tığı heyecanı bile bastırdı. Oysa, bu tür makaslamaları ya- dırgamamak gerekirdi. Atletizmi 8 kişinin yan yana dizilip koşması, birkaç kişinin kuyruğa girip hopla- ması olarak gören TRT için bu tu- tum hiç de yeni değildi... Birkaç yıl önce de, tüm dünyanın heyecanla beklediği bir başka 10.000 metre yarışının startı verildikten sonra, ““Daha önümüzde 25 tur var. Son- lara doğru yine birlikte olacağız”” diye, atletizm naklen yayınını kesip amatör küme futbol maçlarını an- latmaya koyulan, aynı TRT değil miydi? Helsinki-1983'de de aynı şey ol- du.Koca şampiyonayı kuşa çeviren TRT, uzun yarışları özet, kısâ ya- rışları tam, atma-atlamaları da ma- kastarın o andaki keyfine göre bölük-pörçük verdi. Sporun insan yönü, yarışanların sıcak dostluğu, kazananların coşkusu, yitip giden- lerin burukluğu, bazı küçük sahne- ler dışında, ekranlara hiç yansıma- dı. Seyirci, Ulrike Meyfarth'la Ta- mara Bykova'nın bayanlar yüksek atlamadaki soluk kesen ve Byko- va'nın şampiyonluğuyla sonuçla- nan mücadelesinden tek bir an bile izleyemedi. Çekiç atmada Litvinov- Kwasmy-Sedykh kapışmasından tek kare bile göremedi. Oysa, Helsinki'den dünyaya ak- tarılabilecek sayısız ““insan manza- raları” vardı. En savruk bir seç- meyle bile, ekranlara yansıtılabilir- di bunlar, ama yansıtılmadı. Hüzün ve coşku elele. *“Helsin- ki'den insan manzaraları” arasın- da belleklerden silinmeyecekler öy- lesine çok ki!.. 1976 Montreal'de 400 ve 800 metreleri kazanarak da- ha önce erişilmemiş bir başarıya ulaşan Kübalı Alberto Jose Juan- toreno'nun bitiş çizgisini birinci olarak geçtikten sonra tökezlenip ayağını kırmasının hemen ardın- dan, bayanlar yüksek atlama eski dünya rekortmeni Sara Simeoni'nin lif koparak sedyeyle staddan dışa- rıya taşınmasını izledi seyirciler... Sonra, 100 metrede 10.79'la dünya bayanlar rekorunu kırarak Helsin- ki'ye geçilmez gözüyle gelen Evelyn Ashford'un lif kopararak yere yı- ğılmasını gördü. Her yarıştan son- ra kazananların düzenledikleri, dünyaya yayınlanan basın toplan- tısını ise izleyemedi seyirci. Oysa Ashford sakatlandıktan sonra ya- rışı kazanan Doğu Alman Marlies- Göhr şöyle demişti: “Evelyn için çok üzüldüm. En büyük odur. Sa- katlanmasaydı, bu madalya onun boynunda olacaktı.”” Birbirini kovalayan, yenilmezle- ri deviren sakatlıklar başka kurban- lar da alacak mıydı? Son 6 yıldır, 89 yarışta geçilmeyen 400 engelci Edwin Moses piste çıktığında her- kes bu soruyu soruyordu. Moses' ın geçilmesi olanaksızdı. Derken, son düzlüğe çok önde yaklaştı siyah sporcu. Birden, herkes donakaldı.. Rüzgârda, ayakkabısının çözülen bağcıkları dalgalanıyordu. Her an takılıp düşebilir, soluğunu uzak- tan da olsa hissettiği, ““Moses'ı Geçen Tek Adam”' Schmidt'e bi- rinciliği kaptırabilirdi. Düşmedi ve kaptırmadı! Rüzgarda dalgalanan bağcıklar, Moses'ın ayağına yeti- şemedi bile... Helsinki'den TRT ekranlarına yansıyan insan manzaralarından birkaçı bunlardı. Ne gibi siyasal gösterilere sahne olacağı şimdiden kestirilemeyen 1984 Los Angeles Olimpiyatları için geriye-sayımın başladığı şu günlerde, sporun, ül- keler arasında değil, insanlar ara- sında olduğunu gösteren birkaç manzara! © KONKURHİPİK En pahalı spor dalı € 6 Ç ah”, İran'daki savaştan ka- çan sahibiyle birlikte İstan- bul'â geldi ve bu uzun yolculuk so- nunda beraberlikleri burada sona erdi. Parasız İran'lı ““Şah'”'ını sata- rak Türkiye'den ayrıldı. ““Şah”'ın yeni sahibi onu Atatürk Kupası'nda yarışlara soktu. Dere- ce alamadı ama ““Şah” Türkiye'de satılan en pahalı “Konkurhipik atı”” olma ünvanını kazandı. “Şah”, Maslak binicilik tesisle- rinde bir hafta süresince, İstanbul' dan Atlı Spor Kulübü, Sipahi Oca- ğı, Galatasaray; Ankara'dan Mu- hafız Alayı, Atlı Spor;, Binicilik İh- tisas; İzmir'den Atlı Spor ve Bini- cilik İhtisas kulüplerinin atları ile mücadele etti. İstanbul Atlı Spor Kulübü Mü- dürü Emin Topçu'nun deyimiyle ““Seyircisiz ve ilgisiz” spor dalı, ““pahalı bir zevk” haline gelmiş du- rumda. Çünkü, bir jokey şapkası 300 İsviçre Frangı olan bu sporda, binilecek ata sahip olmanın maliye- ti 2 ile 3 milyon lira. Üstelik bu ya- rışlardaki atların özelliği, Veliefendi macerasıni bitirmiş, süngüsü düşük Ata Zorlu gibi biniciler “'at sahibi” olmasa da yarış öncesi at bulabiliyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: