15 Ağustos 1983 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 61

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Taşlık gazinosunda bir sahne: lar kentte ticaretle uğraşan zengin- Jler. Karşıtları olan Hanımağa gru- bu ise, kasabalı ve ““kasaba zengin- liği''nden sermaye birikimiyle bir- likte “kentli zenginliğe” geçişi ser- giliyorlar. Bunların arasındaki eko- nomik çatışma kültürel alana, iliş- kiler düzeyine de yansıyacak; bu ça- tışmalar çerçevesinde de Türkiye' nin ekonomik ve kültürel alanda bugüne gelişi sergilenmiş olacak. Attila İlhan, senaryoda Doğu-Batı çelişkisine de parmak basıyor: Ha- nımağa grubu, kasabalı oluşu nede- niyle Doğu'yu simgeliyor, Banazlı- lar da kentli oluşlarından gelen “bakışları ve ilişkileri ile” Batı'yı simgeliyor. Çekim çalışmalarında kimsenin kılı kıpırdamıyor, müşterilerin umurunda bile değil gazinodaki farklı hava Dizinin çekimine İzmir'den baş- lanmış; çekimler Turgutlu, Foça, Kuşadası ve Çeşme'de bitirilmiş. Mücadelenin başlangıç dönemleri buralarda çekilen 4 bölümle bitiri- liyor. Daha sonra, metropole, İs- tanbul'a geçiliyor. Bu aşamadan sonra tümüyle İstanbul'da çalışıla- cak. Kartallar Yüksek Uçar'ın kame- ra önünde ve arkasında çalışanlar- da hoşnutsuz bir hava esmiyor; her- kes birbiriyle çalışmaktan zevk alı- yor gibi. Örneğin, sinemaya 14 yıl ara verdikten sonra bir televizyon dizisiyle yeniden öne çıkan Selda Alkor şöyle diyor: “Başlangıçta hayli heyecanlanmıştım. Ama *“*oğ- Banazlı Sadri Alışık: Masada viski olma- yacak ama bu provadan bir plan... lum” Selçuk Özer, sinemada pek- * çok arkadaşa ağabeylik yapan Sad- ri Alışık, yönetmenimiz Hüseyin Karakaş ve rol alan diğer arkadaş- ların tümü beni çok rahatlattılar.”” Selda Alkor, Hanımağa rolünün de kendi mizacına çok uygun olduğu- nu söylüyor: ““Sinema seyircileri beni çok yumuşak uyumlu bir ka- dın olarak tanıdılar, oysa bu rolde kendim de varım” - diyor. Ama yi- ne de heyecanlı Selda Alkor. Hanımağa'nın üç çocuğundan biri, giderek yıldızı parlayan Selçuk Özer ise, rolün havasına girmek için hayli uğraşmış: “Çünkü oynadığım genç, son derece dışa dönük, kaba- dayı, atak, üçkağıtçı; benim tam KSSANEEE nlürilü demik bir olaydır. Bizdeki eleştir- menler daha çok yabancı filmleri eleştirirler, çünkü yabancı dergi- lerdeki eleştirileri okurlar. Yerli film eleştirilerinde de kendi beğe- nileri ön plana çıkar. Sinema dili olarak birşey söyleyemezler. Çün- kü sinema akademik bir olaydır, bilmeyen kullanamaz. Eleştiri ya- pabilecek kişi azdır Türkiye'de, onlar da kamerayı yanlış kullan- mış, efektin şöyle kullanılması is- teneni daha iyi sağlardı, oyuncu yanlış kullanılmış, doğrusu böyle olmalıydı diyebilirler. Ama hep- sine işin ölçüsünü biçisini bilim- sel olarak — gösteririm, — hak- lılarsa da ellerini değil ayaklarını öperim. Bu sözler tepki çekebilir, sırtını TRT'ye dayayınca . insan böyle konuşur denebilir. Ama hiç .unutulmasın ki herkesin bir gücü vardır. Eleştirmenin değerlendir- mesini beğenmeyen kişi sayısı, taş çatlasa 200 bin kişi olur. Biz ba- şarılı olamazsak tüm televizyon izleyicisi tepki gösterir... Nokta: Bu bizim dramımız der- ken, Yeşilçam çalışanlarını da mı katıyorsunuz? Yeşilçam ürünle- rinde eleştirisizliğin rolü var mı? Karakaş: Kısmen Yeşilçam'ı da katıyorum. Orada da bu işin aka- demik bir olay olduğunun farkın- da kişiler var ve yapılabilenin üs- tünde çaba harcıyorlar. Ama di- ğerleri, yani çoğunlukta olanlar hâlâ naif bakıyorlar. Önce kural- ları öğrenmek gerekir ki, sonra onları değiştirebilme ya da yeni kural getirebilme aşamasına gelin- sin. Ben böyle yaptım oldu, diye- mezsiniz; çünkü o sinema olmaz. Picasso kübik resme başladığında klasik resmi özümlemişti. Durup dururken kübik resim yapamazdı. Nokta: Naif olarak gördüğü- nüz kişiler kimler? - Karakaş: Şerif Gören ve Zeki Ökten dışındakiler. Elbette yeni gelişen yönetmenler olarak.. Nokta: Naif diye niteledikleri- niz Batı'da ödül alıyorlar... Karakaş: Batı, Türkiye'ye hâ- lâ Haçlı gözüyle bakıyor. Can- nes'da ödül alan filmde de bunun rolü vardır sanıyorum. Yanlış me- saj.veren filmlere prim veriyor Ba- tı. Somut örneğini TRT”de yaşa- dık. Batılı geliyor, film çekelim di- yor, olur diyoruz, öneriler getiri- yoruz, beğenmiyor, şunu çekelim diyor. Ama “şu da var” dediği- miz zaman da, ““olmaz” diyor. 61

Bu sayıdan diğer sayfalar: