8 Ağustos 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 35

8 Ağustos 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 35
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1722—37 UYANIŞ 590 Kendi kendine zincir vuran deli Her devir şahsiyetsizleri masseder; enderdir o İn- sanlar ki, bulundukları devirlerde, cemiyetin midesine düşmekten ve imtisas edilmekten kendilerini kurta- rırlar, muhitlerine intibak etmezler, bilakis yarım sanlı adetleri değiştirirler ve yeni kıymetlerin doğ- masında âmil olurlar; Bunlar, şahsiyet sahibi denilen insanlardır ve başlarında bulunanlar da san'atkâr- lardır. San'atkâr intibak etmiyen adamdır, muhitin tesir- lerile değişen adam değil, bir çok kıymetleri değiş- tiren, etrafındaki âlemde kendi rüyalarının tahak- kukunu görmediği için, mefküresine yakın yeni bir âlem yaratmağa doğru giden, cesaretle, inatla giden adamdır; bunun icin hür adamdır, bunun için hür, dikbaşlı, serâzat adamdır. Ve her şeyle mücadeleye başlar; uzvi hayatındaki itiyatlarından tutunuz da ruhi ve içtimai bütün tea müller ve adetlerle çarpışır. Bu şiddetli cidalinin verdiği azap ve uyandırdığı enerijidir ki onda, yara- tıcılığı doğurur, eserlerinde yeni seslerin çınlamasına amil olur. Ancak intibak etmiyenlerdir ki muhayelelerinde büyük sıçrayışlar, hislerinde şiddetli dalğalanışlar duyarlar. Tabii adamlar cemiyetin müdir sınıfı değil müstahdemleridirler ve tabii adamlarla dolu bir ce- miyette güzel san'atlardan hiç biri tekâmül edemez, hatta doğamaz bile: San'at ifratın çocuğudur. Ve san'atkâr, en müfrit adam olmak şerefini hiç kimseye vermiyendir; eserinde ilâhi bir ahenk ve muvazene yaratan bu insan, bu kudretini ruhundaki isyandan, harici şe'niyetlere intibaksızlıktan, keşme- keşten ve nizamsızlıktan alır. Cemiyete, tabiata, mad- di hayata intibak eden intizamlı bir adam, aslâ san- atkâr degildir, belki ancak bir hünerverdir. Bir Fransız edibi edebiyatı bekârların yenileştirdi- gine kanidi, bir diğerinin de şu sözü meşhur değil mi: «Racine evleninceye kadar şairdi.» San'atkâr keşmekeşten muvazene, «kâo» dan nizam çıkaran adamdır, suyun o bulanmadıkca durulmıyaca- ğını bilir ve ruhundaki bütün unsurların şiddetli te- zadını duykuktan sonradır ki yeni bir ahengin sırrına erer, Bunun için «Swift» herşeyde olduğu gibi ede- biyatta da inkilâp yapan adamların birer deli olduk- larını söylemişti. Büyük yaratıcıların birer deli, birer sinir hastası olup olmadıkları münakaşa edilmiştir ve biz burada bu mahut meseleye girmiyoruz; fakat, hayatın inti- zamsızlığı, hastalık, sefalet... gibi amillerin mühim birer his ve hayal münebbihi olduklarında herkes müttefiktir, ve şu misaller meşhurdur: Rousseau ve Nietzsche muvazenesizdiler. Chateaubriand <histerigue» di, Flaubert ve Dostolewski sara'lıdılar, Beaudlaire, Verlaine malüm, Hoffmann ve Musset birsamlıdılar, Ouincey ve Poe afyonkeştiler, Heine sinir hastasıydı ve zavallı Maupassant'a en güzel eserlerini yazdıran da felci umumiye namzetliği olmuştur. Samain gibi veremden şair olanlar pek çoktur ve cihan san'at ta- rihi muvazenesizlerin tarihidir, diyebiliriz. Dikkat edelim ki burada muvazene kelimesi orta adamların anlayışına göredir; hakikâtte, san'atkâr, hayatının ve ruhunun bütün zahiri keşmekeşlerine rağmen, deruni hayatı en muvazeneli adamdır, bir derin uçuruma gerilmiş incecik bir tel üstünde yürür, gözlerimizi şaşırtan bir bocalayışı vardır, fakat asla, düşmez. Şosede yürüyenler bu muvazeneye akıl, &ır erdiremezler. «Yaratma» üfulesi, ancak zihinde birçok tedâiler parçalandıktan ve yeni tedailer hazırlandıktan sonra oluyor. Mantık ruhu cematlaştırır ve öldürür, ancak delilerin havada ateşten ve çılgınca daireler çizen ellerinden düşen kıvılcımlarladır ki insanların zekâ- ları buz tutmaktan kurtulmuştur. Yalnız, olduğumuz yerde saymamak için ifratın ifratına gitmiyelim, zira ilerinin daha ilerisi bir rüc attir ve unutmıyalım ki samatkârı bir şifahane sa- kininden farklılaştıran bir şey vardır: Kendi asi ru- huna gene kendisinin zincir vurabilmesi. San'atkârı gardiyana muhtac olmaktan vareste birakan da budur. Deli ile san'atkâr dışarı âleme intibak etmemekte mü- savidirler, fakat san'atkârın fazla bir kuvveti vardır ki dehâsı da oradadır: Bu en büyük hotkâm, bütün çılgınlıklarından sonra yalnız kendi kendine intibak etmesini bilir. Peyami Sefa Muhterem Okuyucularımıza: Bir ağustostan itibaren çıkan nushalarımız samimi bir alakayla karşılandı. Aziz karilerimizi daha cok memnun etmek için «UYANIŞ» ailesine Avrupadan yeni gelen genç ressamlarımızın da muavenetlerini te- mine muvaffak olduk. Başta san'atkâr ressam Münif olmak üzere ressam Refik, Nurullah Cemal ve Cevat Beylerin san'at eserlerini de gelecek nushalârımızda, sahifelerimizde göreceksiniz. «UYANIŞ» her hususta karilerine kendini daha fazla sevdirmege çalışacaktır. « UYANIŞ »

Bu sayıdan diğer sayfalar: