30 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

30 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Güzel — Kalmak için Ne yapmalı? Frantanın meşhur tiyatro artistle - rinden Madam Cecile Sorel ebedi genç- liğe ermiş sayılan mes'ut ve nadir ka - dınlardan biridir. Bir kaç sene evvel şehrimizde, Fransız tiyatrosunda, ver- düği bir iki oyunda, bilhassa Safo ro - lünde kendisini ne kadar çandan be - genip alkışlamıştık. Bir Fransız muharriri - söz aramız - da - bugün elliyi aşmış bulunan Ma - dam Cecile Sorelin güzellik hakkında- vücudu ve tavırları da genç ve tapta- ze, Diyebilirim ki onun bin mana ya - şâtan güzel yüzünü, ve bizi bir âlem- den ötekine sürükliyen büyük san'at ve zekâsını eşsiz bir hale getiren şey biraz da vücududur. Onun vücudu tam as - rımızın estetik zevkini temsil etmek - uzun, canlı, ateşli bir vücut... YAT Güzel kalmanın sırlarını öğreten Bladam Cecile Sorel Makyaj için husust bir usulüm mı, kremlerimi daima en iyi cinsten seçerim. Fakat ayni pudra veya kremde ısrar etmem. Belki daha iyisi- ni bulabilirim diye en yeni çıkanları tecrübe ederim. nçlik sırrım payet: basit, Her sa - lkar kalkmaz jimnastiğimi ya- m. Bu jim i, ücudumda en az y il mi? Madam Soörel saç - larının bütün güzelliğini arasıra, ha - fifçe çalkalanmış yumurta sarısı, ba - zan da limon suyile çalkalamakla ko - ruyorm Birincisi saçları - besliyor, ikincisi fazla yağları eriterek parlaklık veriyor.a" Küçük dantel peçeteler Güzel bir örnek koyuyoruz. Zevki - bunlardan 7-8 tane hazırla- yınız. (No. 1). | — 4 veya 6 tanesini birleştirerek çok güzel bir tepsi örtüsü yapabilir siniz. (No. 2) 4 ünü birleş düuna örtü yapabilir tirip güzelce biriribi- | Kadın anadan sonradan SON POSTA Eylül 30 Bir köpekten naâıl kurtulmuştum? —— Nereye yahu, beni burada güzel doğmaz güzelleşir « . « a birakıp nereye gidiyorsu! Nurosmaniye çarşısının köpeği - hastansde bir muhavere: “Bumu idi seni ısıran? Öyle ise merak etme... Buranın alışkanıdır. Eski sabıkalılardandır,, Yazanı Osman Cemajy Kaygılı Güzelleşmenin sırrı, şu bir cümle ile|lesef ekseriya bu nevidendir. Her ka- hülâsa edilebilir: Kendini ihmal et -| dın güzel olmayı ister, Fakat pek az ka- l * | İ k pasta tabakları -! uZ gihi bir yasa ortasına kı Ftünün yerini tu- mekten bir günah işliyormuş gibi çekin- mek. Bir defa böyle düşündükten sonra | güzelliğe doğru bir adım atmiş sayiılır- sınız. Esasen güzelleşmek güç bir iş değildir. Biraz sebat meselesidir. Şüp- hesiz herkesin ayni derecede güzel o- labileceğini söylemek istemiyoruz. Fa- kat her kadım, sebat ederse, kendi ya- radılışının müsaade ettiği azami gü - zelliğe varabilir. Yukarıya koyduğu - muz fotoğraf ta bu sözlerimizi isbat et- miyor mu? Güzelleşmede esas şart olarak şun- lar kabul edilmiştir: | — Yağlanmamak ve normal kilo- nuzdan yukarıya çıkmamak için gıda- nızın cinsini, miktarın: kontrol etmek. — Adalelerin gevşeyip bozulmama- sı için muntazam jimnastik. 3 — Baçların daima muntuzam ve yüze yakışır şekilde tanzimi. 4 — Cildin güzelleşmesi için temiz- lemek ve yağlamak. Çok basit şeyler. Fakat bu satırları okuyan her bayanın tereddüt etmeden «ben bütün bunları muntazaman ya- pıyorum» diyebileceğini zannetmiyo - ruz. Bildiğimiz bir çok iyi şeyler vardır ki bir türlü fiil haline koyamayız. Gü- zellik hakkındaki bilgilerimiz de maa- îAkşam tuvaleti Parisin meşhur terzihanelerinden bi!- nin çok beğenilmiş bir modeli. Genç kızlar için ağır, düşük, beyaz bir krep- ten bir akşam tuvaleti. dın güzelleşmek için muntazam bir su- rette uğraşır. Halbuki: Güzellik enstitülerinde mü- tehassıslar taralından yapılan bir tet- kik ile, basit görünen bu dört şartın Geçen gün Son Postanın (İster İnan, İster İnanma) başlıklı yerinde bir kö- pek a h esi vardı. Onu oku - yunca hem güldüm, hem de aklıma ktile benim başımdan geçmiş olan Büzelliğin kaçta kaçını teşkil ettiğini | yaş meydana çıkmış bilir misiniz? Tamam yüzde yetmiş beşini. Bu gibi bahislerde böyle kat'i bir nisbet göstermek biraz garip amma her halde bütün bunları dikkatle yapıp güzelleşmemek te mümkün değildir de- ğil mi? Mevsime Uygun Bir süveter 'Tam mevsime uyduğu süveter, Şimdiden kalım yü: hafif bir lü şeyler pek aranmaz. Resmini koyduğumuz a - jörlü olduğu için serin “havalarda sı - kılmadan giyilecek pratik ve sade bir kiyafet olur. Örgü: Gayet basittir. 6 tanede bir ke- re ajor yapılmış. Üzerine 6 sıra düz ö- rüldükten sonra yeniden 6 tanede bir kere ajor yapılmış. Bir sıranın ajur - lerinin öteki sıranın ajurlerinin tam or- tasına gelmesine dikkat ediniz. Ajvr nasıl yapılır? 6 tane düz örgü örüldükten sonra 7 inci tanenin ajor olması için bir tane arttırılır. Dönerken bu arttırılan ilmek- ler yanındaki ilmekle beraber örülür. Bütün beden ara yerleri ajer yapıl- mış düz örgüdür. ler, kol ağızları ve etek lâstik örgü Yaka — kenarlarına eteğe kadar iki parmak genişliğinde bir lâstik örgü konulmuştur. İçindeki bluz da ayni örgüden yapıl- mıştır. Gelecek defa neşredeceğiz. yıl önce bir Köpek ısırmıştı ki, bu, 1 Son Postacılar gayet iyi hatırlarlar. Hattâ vak'dnın ertesi günü, San Postaya bacağımdan ısıran bir kö- pekle birlikte benim karikatürümü ymuşlardı. Bu sonuncu vak'a akşam, geç vakit Nuruo vardaki belediye memurluğuna gidip teİirice bir bahçe köj baca — Beni köpek ısırdı! Deyince oradakiler de bana: — Hani köpek, onu neye beraber ge- tirmedin? Demişler ve sonra mur katarak gece N kaklarında saatlerce hayet mütecaviz yakalandı. Yı bir küfeye tıkılıp kuduz has! gönderildi. Tabil, ertesi gün ben de ku duz hastanesine damlamıştım. Orada- ki ahbaplardan biri, gece yarısı bir ha- mal sırtında ve bir küfe içinde mev - cutlu olarak oraya gelen dört ayaklı mütecavizi bana göstererek sordu: — Bu mu idi seni ısıran! — Tâ kendisi! — Öyle ise merak etme! — Neden? — O, buranın alışkanıdır; eski sabı - kalılardandır; her yıl bir kaç defa gelir buraya! Fakat kendisinde kuduz filân olmadığı için her gelişinde burada on bir gün yatar ve on ikinci günü sabahi temiz raporile külhaniyi taburcu eder, gelen sahiplerine teslim eyleriz. Sabıkalı köpeğin cakası Meğer sonradan öğrendim ki Nu- ruosmaniye çarşısının bu sabıkalı kö- peği, kendisinde, hiç bir - hastalık ol- madığı halde bazan oradan gelip geçe- ni sırf şaka ve biraz da oradaki sahip- lerine caka için ısırırmış... Benim şimdiye kadar başıma gelen, bu, üç köpek ısırma vak'asından baş - ka geçirdiğim bir kaç köpek korkusu daha vardır ki pek müthiştir. Fakat, ben şimdi bu korkuların hepsini bura- da ayrı ayrı yazacak değilim. Bunlar - dan korkunç olduğu kadar gülünç olan bir tanesini şimdi yazacağım ki böylesi sinemalarda, canbazhanelerde bile gö- rülmemiştir: Bir Cuma akşamı İki üç yıl oluyor, tam bu mevsimde, ve tam da bu ayda, bygünlerde, bir cu- mâa akşamı, geç vakit, yani saat dokuz- la on arası bizim civardaki üzüm ba; larından dönmüş, ıpıssız kırların, da - racık patikalarından kıvrana kıvrana eve gidiyordum. Gündüzden — bağları dolduran ahali çoktan oralardan da ğilmiş oldukları için şimdi civarda in- san namma benden başka kimsecikler görünmüyordu. Hava ılık, durgün ve az mehtaplı id. Yürüdüğüm incecik yolun sağında ve solundaki bahçelerde müteaddit çoban ve bekçi kö duğunu bildiğim için iki önüme ardı ikte yürüyordum. Zaten köpek ısır- Lnaın.u— hcfe böyle gece vakti, tep - tenha bir yerde bir çoban köpeğinin insana saldırmasının ne olduğunu bil- diğim için bir hayli de ürküyordum. Uzatmıyalım, bu dediğ : e - rin sonlarına geldiğim zaman ki artık am içimden: — Çok şükür kurtuluyorüm! «Eyvah... Dedim» Derken bir de ne bakayım, sağımdaki aniyede olmuş ve ben o ci -İbahçenin alçacık ve yıkık duvarından d le havlı - yarak birdenbire yola atlamasın mı? Aramızdaki mesafe otuz kırk metre ya var, ya yok... Eyvah dedim, bu sefer kolay ku nıyacağım. - Köpoğlukö pek beni paralıyacak... — Bağırsana.. Avazın çıktığı kadar can kurtaran yok mu? İmdasat! diye feryadı bassana... Böyle ani vaziyetlerde insan bağırıp çağırmasını da şaşırıyor, hoş, hani, ba- ğırmadım da değil.. Daha köpeğin se - sini duymamla birlikte olduğum yer - de bir iki: — Hoooşt... Kınşt... Hay, hoy! Sa - vurdumsa da hayvanın atladığı yerden Iki üç yüz metre uzaktaki köşklere bu sesleri duyurmak pek kolay değildi. Hem duysalardı ne olacaktı? Onlar ye- mekten, yahut yataktan kalkıp ta bi- zim yanımıza gelesiye kadar bu dört ayaklı kır bekçisi beni seksen yerimden dişlerdi. «Kendimi arka üstü yere atıverdim» Dehşetli havlamalarile bir ok gibi ü- zerime atılan köpek bana on, on beş metre kalınca hemen şundan bundan duymuş olduğum bir tedbir aklıma gel- di ve kaldırıp kendimi arkaüstü yere atırverdim.. Hayvanın helyasta gibi par- hyan gözleri gözlerimi kamaştırdığı zaman onun sıcak soluğu da alnıma, yanaklarıma dokundu. Ağzı, burnu yü- züme ancak bir karış kala, o hâlâ hav- lıyarak bana saldırmak istiyor; lâkin nedense dişlerini burnuma, çeneme, yanaklarıma dokundurmuyordu. Ben artık bitmiştim. Bir aralık durmadan havlıyan ağzı yüzüme o kadar yaklaş- tı ki eğer ben, canhavlile olduğum yer- den biraz kıpırdanarak olanca kuvve- timle tekrar: — Hooşt! Diye bağırmasa idim, tamamdı key- Fim... Yattığım yerde, canhavlile bir - den kıpırdanışım, birden kollarımı ona doğru uzatışım, birden hoooşt diye ba- ğırışıim onu ürkütmüş olmalı ki bir kaç adım geriledi ve sesini hafifletti. Ayağa kalkınca Biraz sonra tekrar kımıldanıp aya - ğa kalkacak oldum, baktım beriki ge- ne kudurdu ve ben tekrar arkaüstü u- zandım. Ben uzanınca o gene geriledi, sesini alçalttı. Artık biz orada karşılık- h, bu minval üzere dört, bi (Devamı 12 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: