30 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

30 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Eylül SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın tarihi tefrikası Avını görünce: — Dur: k Kumandasını verdi, Görünmemesi için ikide bir aşağıya eğilerek : — İleri... — Geri... Diye emir vermeğe mecbur oluyor- du. Barselonadan garba doğru gider- - ken on mil kadar sonra yassı bir bu - run vardır. Oradan Villa Novaya var- mak için de gene on mil gitmek gerek- tir. İlyas Reis İspanyol gemisi onları görür görmez gerisin geriye Barselo - naya kaçmasın diye şehirden uzaklaş- Mnasını istememişti. — Daha çabuk... Kürekler hızlandı. Türk kadirgası sipsivri - provasının iki tarafına köpükler saçıyordu. Yel - ken bezinin arkasına girmiş olan top- çular ilk emirde ateş etmek için hazır duruyorlardı. * İspanyol gemisinin iki buçuk, üç saatte aldığı yolu Türk gemisi bir sa- atte almış ve Yassıburunu kıvrılmıştı. İspanyol gemisi ileride ve üç mil ka- dar uzakta göründü. Koca Ali forsalarla, kürekçilerin a- ralarında dolaşarak onları kışkirtiyor, yorulanların yerleyine başkalarını köy- dukça geminin hızı artıyordu. Don Alfönso arkalarından gelen ge- İspanyol gemisi :ehî'df" '“[U yedi|minin Türk gemisi olacağını hiç tah- mil uzaklaşınca direkten indi ve pro-|min etmemişti. Zaten onda top ta vaya koştu. Prova toplarını yedek yel - kenlerden birile örttü. Böylelikle u -| biçimini yoktu. Provasından göründüğü için anlamak ta kolay - değildi. zaktan gemiyi görenler onun bir harp|Kendi kendine: gemisi olduğunu ilk bakışta anlamı - Yyacaklardı. Sonra gerek baş ve gerek kıç kasa - radaki leventleri güverte ile ambara in- dirtti. Güvertede kalanların bir kıs - mını kürekçilere yardım için ayırdik- tan sonra diğerlerinin de yere uzan - malarını emretti. Şimdi Koca Aliye dönmüştü: — Göreyim seni... Artık ne forsa- lann, ne de kürekçilerin yorgunluktan şikâyete hakları yok. Kaç gündenbe - ri mirasyediler gibi yaşadılar. — Bugünü bekledik, Reis.. Kıç kasaraya geçti ve dümenciye le- panyol gemisinin üç dört mil gerisine doğru bir rota tutmasını söyledi. Türk üi ileri atıldı. Küreklerin hepsi bir hizada olarak denize dalıp çıkıyor ve yelkenler rüz- gârla şişiyordu. Bu sırada İspanyol gemisinin başdi- reğindeki vardiya iskele kıç omuzlu - ğunda bir gemi göründüğünü haber vermişti. Fakat bu gemi Barselonaya gidiyordu ve ufuk çizgisinin henüz biraz gerisinde olduğu için iyice gö - tünmüyordu. Don Alfonso aldırmadı ve yoluna devam etti. Bir saat bile olmamıştı ki Yassıbur- nu kıvrılmışlardı. İlyas: — Umduğumuzdan daha ihtiyatlı davranıyorlar. Fakat daha iyi... Diyordu. Geminin provasını batıya çevirdi. Koca Aliye seslendi: eneneenanaERELERRARAEAER N KA KAREnAN. Bir Doktorun Günlük Garşambı Notlarındaan — () ——— Elli yaşını geçmiş Olanlara tavsiyeler Bt, yumurta, sucuk, pastırma — ve bü Kibi şeylerin çok uz yenilmesi , Fazla su içilmemesi. *Tazu sofradan kaldıracak kadar azal- tılması (Çünkü fazla tuz ve su muhakkak tansiyonu artüırır.) Suda haşlanmış sebmeler ve zeytinyağ- Llar serbesttir. Meyva ve kompostolar serbesttir. Alkol ve sigara çok az hattâ hiç. Akşamları hamur işi yemekler - pilâv makarna gihi şeyler yenilmemesi , Cinsi münasebatta itidal ve dikkat. Kanın dimağa hücymunu davet eden şeylerden son derece sakınmak. Meselâ: (Hiddet, heyecan, korku fasla cinsi ve şehvani temayölât, inkıbaz, koşmak — ve atlamak) gibi şeyler . Gayrimuntazam bir hayat: Uykusuz- luk, (Kumar tiyatro ve barlar) ve uyku- suzluğu davet eden sebeplerden — kaçın- malıdır. ——— () Bu notları kesip saklayınız, ya - hut bir albüme yapıştırıp — kolleksiyon yapınız, Sıkıntı zamanınızda bu notlar |8 — Lebar bir doktor gibi imdadımıza yetişebilir. — Cenovada bulunan İmparator - dan bir haber getiren gemilerden bi - ridir. Diye düşündü. Fakat biraz sonra geminin eski as -|sonra anlatıyordu: kerlerinden biri: — Bu bir Türk gemisidir. Diye bağırdı. Güvertede bir telâş oldu. — Değildir... Bugünkü Program Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava- dis, 139,05: Plâkla hafif müzik, 13.25: Muh- yelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1830: Çay saati, dans — müsikisi, 18,30: Pişkin teyze monoloğ, 20: Müzeyyenin işti- takile Türk musikisi, 20,30: Münir Nureltin ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21,: Plâkla sololar, 21,80: Or- kestra, — Sehubert Alfonso ve Estrella Ouvertur, 2 — Siranss ( Bahar sesleri, Vals), 3 — Ru- binstein (Şeytan), 4 — Shudlareff (Ninni), $ — Translateur (Çiçeklerin rüyaları), 6 — Massenet (Eleji), T — Rebikoff (Noel ağacı); (Eva operetinden parçalar), 2230: Ajans haberleri. BÜKREŞ 18,44: Orkestra. 18,20: Müsahabe, 19,40: Ha- berler, 20,15: Piyano. 20,90: Müsahabe. 21: Sunalar. 2130; Spor haberleri, 2145: Radyo orkestra. 22456: Romanya, Almanya ve Fran- sa haberlöri, BUDAPEŞTE 20,20: Keman havaları. 21: Plâk neşriyalı. 2246: Haberler. 23,10: Opera oörkestrası, 24, 90; Dans havaları. 15: Haberler. n BERLİN 18; Frankfurd'dan haberler. 20: Haberler, 20415: Breslavdan nakil, 21: Orkestra, 22,30 - 1: Kolonyadan nakil. MOSKOVA 19: Konser, 21: Haberler. 225: İngilizce müsahabe. 23: Almanca müsahabe. 24: İs - panyolca müsahabe. PRAG 19: Haberler. 19,10: Haberler. 19,20: 8Slo- vak havaları. 19,36: Müsahabe. 19,50: Aake- ti bando. 20,30: Piyes. 22: Haberler. 2215: Muhtelif havalar, VİYANA 18,25: Müsahabe. 19:- Haberler. 19,10: Bo- hem havaları. 19,55: Opera parçaları. 21,35: Varyete havaları. 21,45: Örkestra, 23,20: Muh- telif. VARSOVA 19,10: Senfoni örkestra. 20: Muhtelif hu- valar, 20,45: Haberler. 21: Şüpenden parça- lar, 21,30: Müzik. 22: Bpor. 22.10: Sonalar, 23: Dans havaları. Yarınki Proğram İSTANBUL Öğle neşriyatı: Si 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava- diz, 13,05: Plükla hafif müzik, 13,25: - 14,/00 muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30; Çay saati, dans musikisi, 19,30: Doktor Ali Riza İnkaya tarafından — konfe- rans, 20: Rifat ve arkadaşları -tarâfından Türk musikisi bey'eti tarafından klâsik e- ıi Her maslahatın ucu dayanan bir asırdayız. «Takass, «kle - ring» ve daha bazı acayip tabirler gü nün mevzuu.. Hele «maliyet fiatı>, si - zin gibi bi anayicilerin ağzında Çiğnene çiğnene çürüyen bir sakız ol- Numara : 85 — Türktür... Birbirlerile münakaşa ediyorlardı. Don Alfonso hiç şü sine rağmen telâşa düşmüştü. Kaptan Bronko ondan daha tecrü- r-ı(“bn Şey sorayım: Bir ton kömürün beliydi. Kumandanın önünde , | maliyetinde neler hesaplanır ve bir ton ellerini kömür kaça malolur? uğuşturarak neredeyse diz çökecekti: Cevap çok basit!. Fakat <maliyet phelenmeme - — Yemin ederiy ki bu bir Türk ka- | fiatı» her sosyatenin, her fabrikacının |muhakkak ki geriye bir adım bile dirgasıdır. Dosdoğru üstümüze geli -| ve her tüccarın a: yor. dır. Sualin ikin müsaade et te, birinciyi, yani kö inde ne gibi masraflar yukarı bir sırr Don Alfotisonum telâşı son dereceyi | bulmuştu. nkcuıı":'î“.(.'&hm TTT c PY bu bahiste daha karakteristik mizaller askerler birbirine karışmıya başlamış- e vi verebilmek için gene müsaade et te, lardı. Bu haber anbara gidiyor, orada | hogünkünü değil, otuz beş sene evvel- da kargaşalık ve uğultu başhyordu. — İki yani Abdülhamit efendimiz (!) dev- Kaptan âdeta yalvarıyordu: rindeki maliyet formülünü söyliyeyim: — Karaya... Karaya gidelim... Ge-| — İşçilik, malzeme, tahsisatı mesture, mi ağzına kadar dolu... Bizi batırır | masarifi umumiye, masarif, tazminat.. bu... Mahvoluruz. Başa çıkamayız. Bunların en mühimmi tazminattır. Don Alfonso bunlara hak veriyor - Tazminat. Adı üstünde. Yeraltında d âmiîrkba alarını ;—şer!;cıı ölen, kötü- rüm, kör ve çolak kalanlara verilen — Haydi, anladık. En yakın yoldan pâra: - Hal Heğup y.ınl:; oıını.ı.ı:ı"- bü karaya... yeküna ocakta hastalanen, ciğerleri bo- Kaptan dümenciye emir verdikten |zulan, gazlı sulardan veya hava cere- yanlarından öbür dünyaya göç edenler — Baştan kara ederiz. Onlar kara-|dehil değildir. ya çıkamazlar, Çıkarlarsa kendileri za- Ne 0? Hayretle yüzüme bakıyorsun rar ederler. Biz daha kalabalığız. On- | (eZil mi? İre döktns'döllekir Merakınr kamçılamak için şimdilik nokta nokta diye isim verdiğim bu mas- rafın maliyet formülüne girişinin otuz |beş senelik bir tarihi ve çok enteresan |bir hikâyesi vardır. | Sana bu enteresan hikâyeyi anlata - İyım. Otuz beş sene evvel, bizim bura- İnan meclisi idare reisi Kont Divalis is- |minde yaman bir adamd! Şu gördüğün ,fabrikalar, atelyeler, santrallar, kuyu- lar hep onun eserleridir. Müesseseyi bugünkü hüle kayan da odur, Sana, u- (Arkası var) Son Posta * İstanbul Gelir ve Para BORSASI 29 -9 .1936 Türk Devlet Borçları - du. Sen ki: «Ezeldenberi madenci veîm'uştü. Buhar vincinin sol ocakçıyım» der durursun. Sana, * işine'çektiği dört arabadan, hesaplanır, enu izah edeyin, Ve sana|a Lira ©p 8 Huzine B. 46,00 Dahili istikraz 95,75 Lira 9ç 18T B. 1 72,35 | Gç 75 T. B II C0,00 5 13 'T. B IT2,65 — Devlet Demiryolları Borçları Lira Lira Ergani 97, || Anadala Ivel146.s5 Bivas Erzurum 99.50.| Anadolu M 43,60 Sosyeteler Eshamı Lira Lira 82.00 || İst. Tremyay 22,50 10;00|! Bumondl 9,28 10,00| 14,7$ 'Terkos | Merkea B.D. 87,50| . Çimsnto — 12,00 Kış. m.ml 00|! 20 Drahmi 623,00|| 20 Leva 000,00|/ 20 Ley Borsa Dışında LK 1 Mazk | LK | Mübadil Ban. 09.00 6000 Gayti »— » 00,00 102,50 0 Altın d00 9600 Mcektiye ——— 00 TAKVIM Rumt sene 7 Arabt ;—nı 18652 30 1355 Resimi sene| — Hizir Eylüi 1T 1986 HaneeeseereRLAREenAsLLAARAnA serler, 21: Solo plâklar, 21,30: Orkostra. 1 — Suppe (Şen delikanlı) Uvertür, 2 — Ziehrer (Gece sefusi) Vals, $ — Grieg Por *(suva) Yogayağ — v “(EMNS PUHG) “YULO 5 — Pesst (Güzel değirmen), 6 — Oskar BStrauas (Vals rüyası operetinden parçalar), ? — Buppe (Boökaçyo operetinden parçalar), 22,30: Ajanış haberleri. |dını şimdilik söylemediğim masrafa ad koyan, on, on beş yıl evveline kadar maliyet formül zde yer alan mas - raf onun yadigârıdır. Kont Divalis, burada işe başladık - tan iki sene kadar sonra şirketin «Ba- rutçuk» mıntaka « sındaki maden © - caklarında dehşet Hi bir yangın çıktı. Aradan otuz bu kâdar yıl ge amma, buğgün ol- muş gibi aklım - dadır. Bir gece, ilikleri donduran bir - kış gecesi meclisi idare reisi Kont Divalis, direktörler, mühendisler, müessesenin şefleri «Sainte Barbe» madenciler bay- Tamı yapıyorduk. Bre anasını... Ne eğ- dence idi o!.. Pencerelerini kar örmüş gıcacık salonda, çıplak kadın kolların- da hülyaya dalarak nefis Fransız şam- panyası çekmek ne zevkli şeydir bilir misin? Nasıl oldu ben de bilemiyorum. Bi- Zim «Sainte Barbe> bayramı delice bir neşe içinde coşup taşarken, dışarıda «araba hazır!» işareti vuran kan:pana sesleri gayri tabil bir şekilde çoğaldı. «Vira, lâşkal» diye bağrışarak kar al - tında sağa sola koşuşan oluk amelesi - nin bağrışmaları arttı. Fakat işin kimse farkımda - değildi. Piyano ile kitaradan ve dans halkala- rından kopan çığlıklar dışarının gürül- tüsünü içeriye sızdırmıyordu. Millet körkütük olmuştu. Herkes bir havada idi. Yerimden kalktım, pencerenin bu- ğulu camını sildim. İşin garibi baca ağ- zında dehşetli bir kalabalık birikmişti. Alaca karanlık arasında, birikenler içinde bizim ameleden başka, kırımızı şalvarlı köylü kadınları, ihtiyar köy- lüler, karların içinde yalmayak kayna- şan köy çocukları görünüyordu. Pencereyi Tik salona savrun- tu halinde yağun karla beraber bir u- ğultu gibi şu sözler doldu: — Yangın var! Yangın var! Bacalar yanıyor, ocak ateş aldı. Havadis «Sainte Barbe» eğlencesini berbat etti: Kaynıyan kazana soğuk su dökülmüş gibi biraz evvel taşan neşe yerine evvelâ bir telâş, sonra derin bir sessizlik çöktü. Yanarım hâlâ o canım geceye, Dışarıya fırladık. Ocağın karşıdaki Çeviren: İsmet Hulüsi Ç L | Hikâye | Sağlam Ölüler ] Yazan: Ahımet Naim ekonomiye sırta açilan üç nefesliğinin ikisinden a- laca karanlığa tıpkı birer küçük vol kan gibi kızıl bir alev ve duman fış - kırıyordu. O zamana kadar acak içindeki ginin ilk eserleri baca ağzında gör ya soluya ste yığılmış on dört amele cesedi çıkarıldı. Bunlar yangının ikinci plânda kalan kurban - larından idi. Alevlerin ilk hücumuna uğrıyan bacalarda çalışan elli amele n . madan çatır çatır yannaşlardı. Hey Allahım! O ne gece idi be! cağın nefesliklerden saçılan alev bütün buca a, bütün baca ağzını dolduran ve boğuk bir uğultu içinde kaynaşan in - san kümelerine sanki kıpkızıl bir ürtü örtmüştü. Bu korkunç kızıllık arasın - da, bağrışan, haykıran ve ağlıyan in -" san kitlelerini yara yara demiryolla - rında kayan arahalar, ocağın içinden dışına mütemadiyen, dumandan bi ğulan, alevlerden kömürleşen, zeh gazlarla Ukanan amcle - kadavra taşıyordu. Hey ahbabım!.. O manzarayı görme- li idin sen. Ocağın içinden her araba OÖ- istündeki yamacın tepesindeki lçıkışında baca ağzını dolduran köylü kadınları, karlar içinde yalınayak tit- reşerek dolaşan köylü çocuklar, öksü- rüklü ihtiyar köylüler, yığınlar halin - de dalgalamyorlar ve küçük bir ocak kandilinin aydınlattığı bir — kulübede üstüste yığılan kaza kurbanlarını tanı- mağa çalışıyorlardı. Hemen hepsi de birer kömür parça - sından farksız bir hıle gelen bu kadav- ralardan bazıları, üstünde bulunan bir eşyadan; parmağındaki gümüş bir ha kadan, boynundaki teneke kaplı bir mıskadan tanınıyor ve o zaman kömür- leşmiş cesetler üzerine uzanan bi irkiliyor, hıçkırıklar, feryatlar, kulak - ları dolduruyordu: — Ah oğul!. Baba!.. İrcep!.. Sabah olmuştu. Kuyudaki yangın o- lanca şiddetile devam ediyordu. Ocak- | ta çalışan dört yüz otuz ameleden alt - miş üç kişinin sağ kurtulduğu güçbelâ tesbit edilebilmişti. Bir kısım — amole kayıptı. Bunlar korku ve dehşetten, ganlarını kurtarır kurtarmaz. kö; Yarınki nushamızda : İlk hikâyem kaçmışlardı. O - caktan - çıkarılan «Sağlam ölü» (* sayısı iki yüze ya-, naşıyordu. Fakat,' yangın bir yan « dan ilerliyor, oca- ğın henüz ateşten müteessir olmı - şan kısımlarına dörtnala yaklaşıyor - du. Yukarıda yazıhanede büyük çorba - cılar, meclis kurmuşlardı. Reis Kont Divalis, direktörler, mühendisler — bir tedbir arıyorlardı. Sağa sola emirler yağdırılıyor, ateşin henüz geçmediği bacalardan - her ne pahasına olursa olsun - vinç, ray, tulumba gib: değerli eşyalar kurtarılmağa çalışılıyordu. Bir yandan da yangınım ilerlediği galeriler taş, kum ve çamurdan yapılan baraj - larla bin zorluk içinde kapatılıyor, yan- gini olduğu yerde boğabilmek için ha- va menfezleri birer birer tıkanıyordu. Öğleye doğru, yangının maden kuyu- sunun diğer bacalarına geçecek bütün yolları kapanmıştı. Yalnız sırtın tepe- sindeki sağlam kalan nefeslik, içeride kalan amelenin dışarı alınabilmesi için açık bırakılmıştı. Yükarıda, büyük çorbacıların merc si harıretli bir münakaşaya — girmis Mecli -i idare reisi Kont Divalis, içeri - de bulunan seksen amelenin teker te- ker dar galerilerden baş yukarı tırma- nıp nefeslikten ne kadar zamanda çı -« karılabileciğini mühendislere sormuş ve «asgari dört saat!» cevabını almıştı Halbuki gelen haberler müthişti. Açık kalan nefeslik tıpkı vantilâtörlü büyük bir baca gibi ateş çekiyor, yangını ko- şar adım madenin yangınla müvasa lası kesilen diğer kısımlarına sürüklü- yordu. Eğer, bir saate kadar ateşin ha- va ile temasını temin eden bu menfea de kapanmazsa, yangın kuyunun her tarafını saracak, mücesseseye dehşetli (Lütfen sahifeyi çeviriniz) (*) «Sağlam ölü» bir kaza noticesl derhal ölenler için kullamlan mahalli bir tabirdir. ylerine , ilişlke . Af Hüi ). R.! teiillĞE ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: